Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Birinci Dünya Savaşı Öncesi Avrupa Devletleri İçindeki Durum ve Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girme Nedenleri

19 Mart 2023 - 23:57 - Güncelleme: 20 Mart 2023 - 00:16

 Birinci Dünya Savaşı Öncesi Avrupa Devletleri İçindeki Durum ve Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girme Nedenleri
Savaş karşı karşıya gelmiş olan tarafların güç kullanarak istenç ya da buyruklarını kabul ettirme çabasıdır. Başka bir ifadeyle savaş için devletlerin siyasetinin zor kullanarak ve bu zor kullanıma çeşitli araçları dahil ettikleri büyük kavga veyahut mücadele şeklidir diyebiliriz. Savaş kelimesi için sözlüğü açıp baktığımda on madde hâlinde anlamının açıklandığını görüyorum. Burada bahsedeceğimiz devletler arasındaki mücadele olduğu için savaş sözcüğünün bu yazımla ilgili olan anlamına yer vermeyi uygun buluyorum.
Savaş: 1- İki veya daha çok devletin başka bir yolla çözüm getiremedikleri sorunları için giriştikleri silahlı çatışma, diplomatik ilişkileri keserek giriştikleri silahlı mücadele; harp. (eAT) (OsT) (aynı) 2- Başka bir devletin baskısına boyun eğmemek için başvurduğu güç kullanma girişimi.
(Çağbayır, 2017, s. 4986).
1914-1918 yılları arasında gerçekleşen ve etkisinin bütün dünyada hissedildiği savaş Büyük Harp, Genel Harp olarak isimlendirilirken, Osmanlı kaynaklarında Harb-ı Umûmi gibi mefhumlarla ifade edilir. Birinci Dünya Savaşı olarak adlandırılması ileriki yıllarda yaşanacak olan (1939-1945) büyük savaşın yaşanmasıyla gerçekleşecektir. Birinci Dünya Savaşı’na dâhil olan insan nüfusuna baktığımıza bu harbin ne denli büyük ve şiddetli olduğunu anlayabiliyoruz. İtilaf Devletleri 43.188.000, İttifak Devletleri ise 22.850.000 kişiyle savaşa girmiştir. Yaklaşık olarak 39.000.000 insan canının yitirildiği harpte savaş giderlerinin yüz seksen altı milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir ki Osmanlı Devleti’nin savaş giderleri de bir milyar dört yüz otuz milyon olarak hesap edilmektedir.
Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile ilgili olarak gösterilen olayın Avusturya-Macaristan Veliahdı ile eşinin bir Sırp tarafından öldürülmesi olarak bilinmektedir. Bu vakanın sadece hali hazırda cereyan etmesi beklenen harp için çakılan bir kıvılcımdan başka bir hadise olmadığını pek çok insan bilmektedir. Aslında savaşın uzun zamandan beri planlamakta olduğunu ve harbin nedenlerinin daha derinlerde olduğunu biliyoruz. Birinci Dünya Savaşı’nı doğru değerlendirebilmek için sebeplerini ve Osmanlı Devleti’nin harbe nasıl katıldığını iyi anlamak gerekir. Bunun için de öncelikle On Dokuzuncu Yüzyıl Avrupa’sına bakmak icap eder. 1789 yılında gerçekleşen Fransız İhtilâli’nin Avrupa Devletleri üzerinde çok büyük bir etkisi olmuştur. Daha sonra gerçekleşen Sanayi Devrimi ise devletlerin siyasi, ekonomik, askeri, sosyal dengelerinin alt üst olmasına yol açmıştır. Fransız İhtilali’nden sonra ortaya çıkan siyasal ve toplumsal öğretiler; milliyetçilik, liberalizm, sosyalizm, hukuki, felsefi, estetik… gibi düşünceler bütünü devletleri ve devletleri oluşturan toplumları derinden etkilemiştir. İhtilâl sonrası Fransa Avrupa’da yayılmaya başlamıştır ve buna karşılık olarak da İngiltere, Rusya, Prusya, Avusturya-Macaristan Napolyon’un ordularını dağıtmış, 1815 yılında Viyana Kongresi’ni düzenlemiştir. 1815 yılında yapılan Viyana Kongresi’nde bağımsız olan Polonya bir kere daha ortadan kaldırılmış ve toprakları üç ülke tarafından paylaşılmıştır. Fakat Fransız İhtilâli ile yoğunlaşan milliyetçilik duyguları ile Avusturya-Macaristan sınırları içinde başta Macarlar olmak üzere; Polonyalılar, Çekler, Hırvatlar ve Romenler gibi birçok ulus milliyetçilik duygularının tesiri altında kalmıştır. Aynı durum Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da bulunan toprakları için de söz konusudur. Yunanistan 1829 tarihinde; Sırbistan, Karadağ, Romanya 1878 tarihinde; Bulgaristan 1908 tarihinde; Arnavutluk 1913 tarihinde bağımsız birer devlet kurarak Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmıştır.
Bağımsızlığını kazanmak isteyen Polonya Viyana Kongresi’nden sonra 1830 yılında ayaklanmış, Macarlar da Avusturya’ya karşı bağımsızlık ilân etmek istemiş; bunun üzerine Rusya’nın desteğini isteyen Avusturya Devleti ayaklanmayı çok kanlı bir şekilde bastırmıştır (1849). Avusturya’nın biri batısında -Alman Devleti, diğeri güneyinde -İtalyan Devleti, kurulması gücünü zayıflatacaktır. Avusturya Devleti, Almanya içindeki Germen Konfederasyonu’nun başına Avusturya Prenslerini getirmiş, aynı şekilde İtalyan krallıklarının başına da Avusturya İmparator ailesinden prensleri koymuştur. Böylelikle Avusturya her iki devlet Almanya ve İtalya üzerinde doğrudan doğruya kontrol gücüne sahip olmuştur. Almanya içinde bulunan Prusya Avusturya karşısında geri adım atmaya mecbur kalırken, İtalya içindeki Piyemonte de Avusturya karşısında durabilmek için Fransa ve Rusya’nın desteğini almıştır. Louis Napolyon’u ve Rusya’yı kendi yanına çekebilmeyi başaran Piyemonte iki defa Avusturya karşısında zafer kazanmış ve 1861 Şubat’ında Torino’da İtalyan Krallığı’nı ilân etmiştir. Alman birliği Bismarck öncülüğünde olup hiç de kolay elde edilmeyecektir. Bismarck sözleriyle ‘‘Alman milletinin millî bütünlüğü ancak kan ve demirle gerçekleşmiştir.’’
(Özgen, 2018, s. 267-268)
Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli nedenleri arasında gösterilen sömürgecilik konusunda İngiltere başı çekiyordu. Öyle ki sömürge imparatorluğu ile İngiltere’nin toprakları yaklaşık olarak Britanya’nın yüz dört katına çıkıyor ve ‘‘Üzerinde güneş batmayan’’ imparatorluk ifadesi kullanılıyordu. Sömürge yarışına katılan devletler arasında Fransa, İspanya, Hollanda, Portekiz, Belçika, Rusya da bulunmaktaydı. Almanya ve İtalya ise Uzak Doğu’da, Amerika Ortadoğu ve Afrika’da sömürge elde etmişlerdi. Sömürge elde etme sömürgeleri elde tutma yarışı devletleri sık sık karşı karşıya getirmiştir. Almanya’nın Prusya liderliğinde milli birliğini kurması Fransa’yı rahatsız ederken, Rusya ve Avusturya arasında da çekişme söz konusudur. Rusya’nın sıcak denizlere inme politikası sebebiyle Avusturya üzerinde yürüttüğü panslavist politikalar, bünyesinde Slav ırkları barındıran Avusturya-Macaristan‘ı rahatsız ediyordu. Fakat Rusya’nın kendi üzerinde oynadığı politikaların benzerlerini Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Osmanlı Devleti üstünde oynuyor ve Balkan topraklarında yayılma isteği güdüyordu.
Milliyetçilik akımı kısa sürede Avrupa Devletlerinin kendi ırkları ya da kendi ırklarına yakın olan ulusları üstün görmeleri sonucu ırkçılığı doğurmuş bu durum da Pancılık akımlarını ortaya çıkarmıştır. Aşırı milliyetçilik akımları devletlerin kendi siyasi ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için silahlanmanın oluşmasına ve dolayısıyla güçlü orduların ve gelişmiş silah sanayisinin gerekliliğine ihtiyaç duyulur hâle gelinmesine sebep olmuştur. Almanya’nın silahlanması ve kıta Avrupası’nda kara ordusundaki üstünlüğü ve bu üstünlüğünü donanma üzerinde de edinmeye çalışması İngiltere’yi rahatsız edecek ve iki ülkenin karşı karşıya gelmesine kaçınılmaz hâle getirecektir. Almanya’da II. Wilhem’in tahta çıkmasıyla Almanya’yı Avrupa’nın en güçlü ülkesi yapma politikası artık barışı korumanın önünü kapatmış gözükmektedir. Bu yüzden Avrupa Devletleri arasında bloklaşmalar görülür. Başlangıçta Almanya öncülüğünde kurulan Almanya, Avusturya-Macaristan, Rusya ittifakı uzun sürmez. Bu ittifak bozulduktan sonra Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya arasında üçlü ittifak kurulur. Almanya’nın öncülüğünde kurulan ittifaka karşı Fransa da önce Rusya ile daha sonra İngiltere ile anlaşma imzalayarak üçlü itilaf bloğunu oluştururlar.
Avrupa’da her ân çıkabilecek olan savaşın kıvılcımı Haziran 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi François Ferdinand ve karısının Bir Sırp olan Gabriel Prinçip tarafından Saraybosna’da öldürülmesiyle çakılmış olur. 23 Temmuz 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun çektiği ağır şartlı ültimatoma tatmin edici bir cevap vermeyen Sırbistan’a Almanya’nın izniyle savaş ilan eden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Belgrad’ı bombalar. Tavrını Sırbistan’dan yana koyan Rusya da Almanya’ya savaş ilân eder. Almanya önce Rusya’ya daha sonra Fransa’ya savaş ilân ederek iki cephede de savaşmak zorunda kalacaktır. Almanya Genel Kurmay Başkanı olan Schlieffen tarafından hazırlanan plana göre Fransa altı hafta içinde yenilecek ve daha sonra Avusturya tarafından oyalanmakta olan Rusya ile savaşa başlanacaktır. Bunun için öncelikle Belçika topraklarından geçilmesi gerekecektir ki, tarafsızlığını ilan etmiş olan Belçika buna izin vermeyecektir. Bu durumda Almanya Belçika topraklarını işgale başlayacak ve bu işgalden rahatsızlık duyan İngiltere de Almanya’ya savaş ilan edecektir. 6 Ağustos günü Avusturya’nın Rusya’ya savaş ilanı ile Avrupa savaşı başlamış olur. Almanlar Belçika üzerinden Fransa’ya doğru yürüyecek ve Marn nehri kıyısında duracaktır. Almanya burada başarı elde edemeyerek cephesini Rusya’ya çevirir. Almanya Rusya’nın ilerleyişini Tannenberg ve Matzurya bataklıklarında durduracaktır. Savaş karada olduğu gibi deniz üzerinde de devam etmektedir ancak denizde güçlü donanmalarıyla üstünlük İngiltere’nin gözükmektedir. Ve yapılan iki deniz muharebesinde Almanlar altı gemisini kaybeder. İtalya İttifak Devletlerinden ayrılarak bağımsızlığını ilân eder ve Arnavutluk, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı topraklarından pay alacağını konusunda anlaştığı İtilaf Devletleri ile anlaşma yapar (26 Nisan 1915). Almanya Bulgaristan’ı İttifak Devletleri bloğuna çekmeyi başarır fakat İtalya ve Romanya genişleme planları sebebiyle İtilaf Devletleri bloğunda yer alacaktır. Yunanistan ise 1917 yılında Osmanlı Devleti topraklarından pay alma niyetiyle İtilaf Devletleri yanında savaşa girer. İşte böylesine tarafların sık değiştirildiği bir ortamda Amerika da Alman denizaltılarının vurduğu İngiltere ve Fransa ticaret gemilerinde Amerikan vatandaşlarının bulunduğu bahanesiyle Almanya ve Almanya’nın müttefiklerine savaş açarak İtilaf Devletleri yanında savaşa dahil olur. Hatta kısa bir süre için Japonya da uzak doğuda yer alan Alman sömürgelerini elde edebilmek maksatlı Almanya’ya savaş açacak istediğini kısa sürede elde ederek 1914 yılının Kasım ayı içinde savaştan çekilecektir.
Trablusgarp Savaşı, I. Balkan ve II. Balkan Savaşları sonunda Osmanlı İmparatorluğu iyice zayıflamıştır. Osmanlı Devleti’nin İngiltere’ye dayanarak ayakta kalma adına yürüttüğü denge siyaseti Osmanlı-Rus Harbi ile son bulmuştur. II. Abdulhamit’ten itibaren Osmanlı Devleti Almanya ile yakınlaşacaktır. Osmanlı Devleti önce İngiltere daha sonra Bulgaristan ve en son olarak da Fransa ile anlaşmaya çalışacaktır fakat bu devletlerin hiçbirinden olumlu neticeler elde edemeyecektir. Bunun sonucunda da Almanya’nın yanında olmaya itilecektir. On dokuzuncu yüzyılda Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu Halil İnalcık şu şekilde anlatır. ‘‘Emperyal Osmanlı Devleti’nin çöküşü sırasında, Türk milletinin ve kültürünün bağımsızlığının müdafileri olarak sivil ve askeri bürokratların ortaya çıktığı doğru bir şekilde gözlenmektedir. 19. Yüzyıl reformcu bürokratlarının ayak izlerinde, en radikal bir biçimde, başlangıç biçimleri Tanzimat döneminde zaten dâhil edilmeye başlanan batılı idealleri -bu kez milliyetçilik ve demokrasi idealleri- yeniden savundular. Batılılaşma, 1908’deki Jön Türk devrimi ve 1919-1922’deki Kurtuluş Savaşı sırasında seçkinlerle kökleşmiş bir gelenekti.’’
(İnalcık, 2022, s. 201).
Almanların içinde Osmanlı Devleti ile ittifak kurmalarını istemeyenler varsa da II. Wilhelm ve çevresi Osmanlı Devleti ile ittifak kurmayı uygun bulacaktır. Böylelikle savaş Avrupa’nın dışına çıkmış olacak, Boğazlar kapatılarak Rusya’ya yardım gitmesine engel olunacak, Osmanlı ordusunun nüfus çokluğundan faydalanacak ve İmparatorluğu’nun halifelik makamından istifade ederek İngiliz ve Fransız sömürgelerindeki İslam dünyasında isyanlar olabilecek, Süveyş kanalı kapatılarak İngiltere’nin sömürgelerine gidiş yollarının önü engellenecekti.
Osmanlı Devleti ise II. Abdülhamit’ten itibaren Almanya ile dostluk kurmuştur. Son yıllarda kaybedilen toprakların yeniden alınabileceği umudu taşımaktadırlar. Almanya’nın güçlü ordusu ile savaşı kazanacağına dair olumlu görüşler ileri sürülmektedir. Rusya’nın dağılmasıyla Kafkaslara ve Orta Asya’ya ulaşılabilecektir. Bu nedenlerden ötürü Almanya’nın yanında olan Osmanlı Devleti sadrazamı Said Halid Paşa ve Almanya Büyükelçisi Baron Von Wangenheim arasında 2 Ağustos 1914 tarihinde bir ittifak anlaşması imzalanır. Talat Paşa’nın Anıları adlı kitabında konuyla ilgili olarak şu satırlara yer verilir. ‘‘Sadrazam Said Paşa bir gün Von Wangenheim’in Almanya’nın Türkiye ile eşit şartlar altında bir antlaşma yapmak istediğini kendisine açmış olduğunu bize bildirmek üzere Enver Paşa’yı, Halil Bey’i ve beni yanına çağırdı. Bizim görüşlerimizi sordu. Hepimiz şu kanıdaydık ki, varlığını koruyabilmesi için Türkiye’nin böyle bir Avrupa devleti ile antlaşma yapması gerekliydi ve ancak bilim, sanat, sanayi ve ticaret bakımından bu derece ilerlemiş bir devletin yardımıyla kendi varlığını ve gelişmesini sağlayabilirdi.
(Kabacalı, 2022, s. 25).
Önce Almanya ile yapılan ittifak antlaşması daha sonra da Avusturya ile yapılır. Yapılan antlaşmaların ardından Almanya-Rusya savaşı patlak verecektir. İttifak Devletleri olan Almanya ve Avusturya Devletleri Osmanlı Devleti’nin de savaşa hemen katılmasını ister fakat sadrazam hemen savaşa girmek niyetinde olmadığı için iki ülkenin elçilerini de oyalamaktadır. Bunun üzerine antlaşmanın maddelerini ihlal edildiği söylenecektir. Öte yandan Osmanlı Devleti’nin yaptığı antlaşmalar henüz bilinmediğinden İtlaf Devletleri Rusya’ya yardım gidebilmesini sağlamak için Boğazları kullanmak istiyor ve Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığını korumasını istiyordu. Almanya Osmanlı Devleti’nin hemen savaşa girmesini istiyor ve silah ve para taahhüdünde bulunuyorlardı. Osmanlı Devleti tarafsız kalmak istemesine rağmen yaşanan birtakım olaylar savaşa girmesini zorunlu kılmıştır. Bu konuda da en önemli sebep olarak şu anlatılır. Akdeniz’de İngiliz donanmasının takibine alınan Goeben ve Breslau adlı iki Alman gemisi 10 Ağustos 1914 tarihinde Çanakkale’ye sığınmıştır. Osmanlı Devleti bu iki gemiyi Almanya’nın ısrarı ile satın almış ve gemilere Yavuz ve Midilli isimlerini vermiştir. Osmanlı donanmasına katılan iki geminin kaptanı olan Amiral Souchon da Osmanlı donanmasının başına getirilmiştir. Tüm bunlara rağmen Osmanlı devleti hâlâ tarafsızlığını korumaya çalışıyor ve bu durum da Almanya’nın hiç hoşuna gitmiyordu. Almanya batıda Marn Cephesi’nde Fransızlara karşı, doğuda ise Ruslara karşı istediği başarıyı elde edememişti. Savaşın dar bir alandan daha geniş bir coğrafyaya yayılması gerekiyordu. Bu nedenle de Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi ve Kafkaslarda Rusya’ya karşı bir cephe açması Almanya’nın rahatlamasını sağlayacaktı. Almanya’nın baskıları devam ederken Enver Paşa’nın emri ile Amiral Souchon kumandasındaki Osmanlı donanması Karadeniz’e açılır ve 29-30 Ekim 1914 tarihinde Odesa ve Sivastopol gibi Rus limanlarını topa tutar. Bu olaydan sonra Osmanlı Devleti’ne Rusya, İngiltere ve Fransa savaş ilan ederler. Osmanlı Devleti de 11 Kasım’da İtilaf Devletlerine savaş ilan ederek Birinci Dünya Savaşı’na girmiş olacaktır.
(Özkan, 2022, s. 33-41)
Konuyla ilgili olarak Talât Paşa’nın şu sözlerine yazıma ilâve ederek bitirmeyi uygun gördüm. ‘‘Bayramın üçüncü günü sadrazamın evinde toplandık. Nazırların çoğu hemen savaşa girmeye taraftar görünmüyordu. Durumu koruma yönünde çalışılmasına karar verildi. İtilaf Devletleri elçileri ise, durumun aynı şekilde devamını şu şartın gerçekleşmemesine bağlıyorlardı: Alman askeri kurulunun ve bütün subayları ile ‘‘Göben’’in sınır dışına çıkarılması. Bu şartı yerine getirebilmek, hükümetin gücü ve iktidarı içinde değildi. Bundan başka, arkadaşlardan bazıları müttefiklerimizin ısrar etmeleri durumunda hemen savaşa girilmesinden yanaydı. Sadrazam bir karar vermek zorunda kaldı vr sonunda savaş durumuna geçmemizi tercih etti. Cavit de aralarında olmak üzere, öteki nazırlar istifalarını verdiler.’’ (Kabacalı, Talat Paşa'nın Anıları, 2022, s. 31)


KAYNAKLAR:

Çağbayır, Y. (2017). Orhun Yazıtlarından Günümüze Türkiye Türkçesinin Söz Varlığı- Ötüken Türkçe Sözlük. İstanbul: Ötüken Neşriyat. Sayfa 4986.
İnalcık, H. (2022). İmparatorluktan Cumhuriyete (Cilt 11.). İstanbul: Kronik Kitap. Sayfa 201.
Kabacalı, A. (2022). Talât Paşa'nın Anıları. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Sayfa 25, 31.
Özgen, N. (2018). Dünya Tarihi. İzmir: Çağlayan Basım Yayın. Sayfa 267-268.
Özkan, A. (2022). Türk Milli Mücadele Tarihi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yayınları. Sayfa 33-41.