Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Peyami Safa ''Ramazan Geceleri'' Adlı Kitap

10 Mart 2024 - 23:10 - Güncelleme: 10 Mart 2024 - 23:26

Peyami Safa ve ‘’Ramazan Geceleri’’ Adlı Kitap

Peyami Safa, Server Bedi mahlasıyla Cumhuriyet gazetesinde yazılar yazıyor ve Ramazan gecelerini anlatıyor.  10 Şubat 1930 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde ‘’Bekçinin Dansı’’ adlı bir yazısı çıkıyor. Bu yazı anlatılmaya değerdir. Yazar öncelikle Beyoğlu semtinde oturduğunu belirtmekle yazısına başlıyor. Beyoğlu semtinin arka sokaklarından gece yarısında evine gitmek için yürüyen Peyami Safa bir apartmanın bodrum katından yükselen müzik seslerini duyar. Gramofon çalmakta ve ev halkı dans etmektedir. Bu durum ona tuhaf gelmiyor çünkü alışkın olduğu ve sıklıkla gördüğü bir durumdur. Fakat yazarın dikkati bir kişi üzerinde toplanıyor. Bu kişi elinde davulu ve tokmağı ile müziğin yükseldiği apartmanın önünde durmaktadır. Mahallenin Ramazan davulcusu olduğu anlaşılan genç adam duyduğu müzikten hoşlanmış olacak ki tokmağını evden gelen müziğin ritmine uydurarak davulun üzerine indiriyor. İyi bir gözlemci olan Peyami Safa durup bekçiyi sezdirmeden izlemeye başlıyor. Onun cümleleriyle bekçiyi nasıl tarif ediyor bir bakalım.

‘’Henüz pek genç. Yirmi yaşlarında var, yok. Bir havucun yuvarlak tarafı gibi şişmiş elmacık kemikleri hafif bir terle ıslanmış parıldıyor. Pos bıyıkları altında ağzı yarı açık ve dili biraz dışarıda kalmış, galiba o cazbandın veznine uyarak ağzın parkesi üstünde dans ediyor.’’

Bekçinin dans etmeye başlamasıyla oldukça renkli bir görüntü ortaya çıkmış olmalı ki Peyami Safa hâlâ sokakta durmakta ve bekçiyi izlemektedir. Dans eden bekçi üzerinde bir beyefendinin nazarları olduğunu görünce utanıyor, duruyor. Davuluna gelişigüzel vurmaya başlıyor. Peyami Safa’nın, bekçiyle arasında kısa bir konuşma geçiyor. Bekçi çalan müziği memleket havasına benzettiğini, hoşuna gittiğini söylüyor. Yazar, genç bekçiye bir dans salonu adı vererek yeteneğini geliştirebileceğini söylüyor.

Peyami Safa’nın hatıraları ve yaşadıklarıyla ilgili olayların anlatıldığı sayfalar hızla ilerliyor. ‘’Ramazan Geceleri’’ başlığı altında bir başka yazısı da yine oldukça ilgi çekici bakın bu yazısında Peyami Safa ne anlatıyor. Peyami Safa, Cumhuriyet gazetesinin ‘’Ramazan Geceleri’’ adı altında açtığı sütunda yazıyor. Bir tanıdığı Peyami Safa’ya eleştiri getiriyor. Tanıdığı kişi, Ramazan’a has gecelerin, Ramazan’a mahsus bir hayatın olmadığını, bu sütunun açılma lüzumunu anlayamadığını söylüyor. Peyami Safa Ramazan’a mahsus geceler ve Ramazan’a mahsus bir hayatın olduğuna inananlardandır. Sual eden adama yanıt veriyor. Peyami Safa’nın o gün o beyefendiyle arasında geçen konuşmayı tetikleyen düşünceler bugün de karşımıza çıkabiliyor. Bu durumu şu şekilde izah edebiliriz. İnsanlar sadece kendi yaşadıkları hayatı görür ve kendi yaşadığı hayat dışındakilere yabancı kalırsa bu tür sualler elbette soracaktır. Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkenin Ramazan’a mahsus bir hayatının olmadığına inanmak çok fazla kendiyle meşgul olmakla mümkün olabilir ancak. Peyami Safa, sual eden beyefendiye öncelikle Beyoğlu’ndan çıkarak İstanbul tarafına geçmesini ve o sokaklarda dolaşmasını öğütlüyor. Caddelerin çok kalabalık olduğunu, mabetlerin hıncahınç dolu olduğunu öğreniyoruz yazardan. Sarı kafes delikleri ardında Ramazan davulunu bekleyenlerin, beyefendinin pasta ve pandispanya yerken yine bir başka yerde iftar topunun sesini duymak için kulak verenlerin olduğunu belirtiyor. Ve beyefendiye ‘’Siz onları tanımazsınız, onlar da sizi tanımaz.’’ diyor.

Peyami Safa Ramazan ayında Ramazan hayatını anlatabilmek için insanları tanımak ve içlerine karışmak istemiştir.

Peyami Safa az yiyen bir insandır. Yeme alışkanlıklarıyla ilgili olarak anlattıkları insanı gülümsetiyor. Sanıyorum ki bu gözlemleri sık sık sokaklarda ve özellikle çıktığı akşam gezintilerinde edinmiştir. Anlattığı muhitler Vezneciler ve Şehzadebaşı muhitleridir. Cadde ve sokakların çaycılar, kahveciler, bozacılar, gazinolar, şıracılarla dolu olduğunu pek çok abur cuburun satıldığını belirtiyor. Peyami Safa’nın gördüğü manzarada tüm insanlar yiyor, içiyor. Bu yiyecekler eğlencelik adı altında tatlı, sütlü, fıstık, leblebi boza, limonata gibi yiyecekler. Az yemek yiyen yazar bir de bu insanların eve gidince sahur yemeği yiyeceklerini düşününce nasıl hazmettikleri konusunda meraklanıyor. Bir eczaneye giriyor ve şu suali soruyor.

‘’Ramazan’da en çok sattığınız ilaç hangisidir?’’
Eczacı anlayışla gülümseyerek ‘’Karbonat ve müshil.’’ diyor.

Bir başka yazısında bayram günlerinde yakınlarını kabirlerinde ziyaret eden Peyami Safa’nın hüzünlendiğini okuyoruz. Peyami Safa Ramazan’ın bir arınma ve bağışlanma ayı olduğunu idrak edenlerden ama bunun da ancak temiz bir kalp ve samimi dileklerle olabileceğini düşünüyor. Bayram günlerinin birleştirici gücüne inanıyor. Birlik ve beraberliğe inanan Peyami Safa için ‘’ben’’ den önce ‘’biz’’ vardır.

Peyami Safa’nın orta oyunu ve Karagöz sevgisi de çok fazladır. İnsanların hâlâ aynı espirilere gülüyor olmasına hem şaşırmaktadır ve hem de oyunları izlerken o kahkahaları kendi de keyifle atmaktadır.

Peyami Safa’nın hoş üslubuyla geçmişe bir yolculuk yaptım, bazı yerlerde güldüm, bazı yerlerde hüzünlendim. Dipnotlarda pek çok sanatçının verilmiş olan biyografilerini okudum, keyifliydi. Kitabı edinmenizi ve okumanızı temenni ederim.

Sağlıkla, afiyetle, huzurla dolu bir Ramazan ayı dilerim.




 

Son Yazılar