Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Ayakkabımın Süsü Nerede?

29 Mart 2024 - 06:09 - Güncelleme: 31 Mart 2024 - 08:17

Ayakkabımın Süsü Nerede?
Günlerden cumartesiydi, pencerenin aralık kalmış kısmından ılık ılık esen rüzgârın küçücük bedenini okşamasıyla uyandı. Yatağında bir müddet kıpırdamadan gözleri açık bir şekilde durdu, sabahın serinliğini hissedebiliyor, perdenin arkasında beliren odasını aydınlatan güneşi görebiliyordu. ‘’Ne güzel bir gün,’’ diye düşündü içinden. Hafta sonu olması, bayramlık almak için alışverişe çıkacak olmaları daha da güzelleştiriyordu bugünü. Yatağından hızlıca kalkıp annesinin odasına koştu, annesi hâlâ uyuyordu. Böyle güzel bir günde kimse uyumamalıydı. Günlerden cumartesiydi bugün! Okulun olmadığı bir gündü ve üstelik bayram alışverişine çıkılacaktı. Böyle güzel bir günde kimse uyumamalı! Evet uyumamalıydı! Işıl’ın heyecanını paylaşmalıydı. Işıl annesinin yatak odasına girdiğinde onun uyuduğunu görmüş bir müddet annesini seyrederek bu düşüncelere kapılmıştı. Annesinin ilgisini çekmeli onu uyandırmalıydı. Işıl ayaklarının üzerinde yükseldi, bir kez sıçramayla annesinin üzerine çıktı. Filiz minik bir bedenin üzerindeki varlığını hissederek gözlerini güne açtı, küçük kızının saçlarını okşayarak onu kollarının arasına aldı.
  • Anneciğim kalkamayacak mısın?
Filiz kolları arasında tuttuğu Işıl’ın yüzünü sevip yanağına bir öpücük kondurdu. Henüz erken bir vakit olduğundan biraz daha uyumayı planlamış olan anne, Işıl’ın bir kez daha ‘’Anne hadi kalksana,’’ sözüyle gülümsedi. Kızını sarmaladığı bir elini kaldırarak komodinin üzerindeki saati aldı, baktı. ‘’A meleğim benim saat daha 7.15 ve bugün günlerden cumartesi,’’ dedi. Küçük kız bir an önce kahvaltısını etmek sonra da alışverişe çıkmak istiyordu.
  • Anneciğim alışveriş, alışverişe çıkacaktık bugün unuttun mu?
  • Unutmadım yalnız henüz erken çarşıdaki mağazalar öğleden sonra açılır. Sabah gidersek açılmamış olan pek çok mağazayı gezme şansımızı yitirmiş olacağız.
Işıl’ın yüzü asıldı, hiç böyle düşünmemişti. O erkenden kalkacaklarını, kahvaltı ettikten sonra dışarıya çıkıp alışverişe gideceklerini sanıyordu. Annesi Işıl’ın üzüntüsünü hemen anlayarak küçük kızını teselli etmek istedi.
  • Şimdi kalkıyorum, kahvaltımızı ettikten sonra anneannene gideriz hem onu ziyaret etmiş oluruz hem de vakit geçer. Öğleden sonra da çarşıya gideriz.
Işıl’ın masum yüzünde bir gülümseme belirdi. Sevinçli bir hâlde annesinin kolları arasından kurtularak yataktan indi, odasına gitti.

***
Annesinin elinde kapalı çarşıya girdiğinde etrafındaki mağazaların camlarındaki ışıklar gözlerini kamaştırmıştı minik kızın. Sonsuzluğa uzanırmış gibi ilerleyen uzun dar yolun pek çok ara yolları da vardı üstelik. Bu çarşının başı belli olmasına rağmen sanki sonu yokmuş gibi gelmişti Işıl’a. Mağazalar çoktu, minik ışıklarla süslenmiş vitrinlerin ardında cicili bicili birçok kıyafet göze çarpıyordu. Işıl vitrinlerin içindeki kıyafetlere bakıyor ama bir türlü çocuklar için hazırlanmış olan kıyafetleri göremiyordu. Annesinin elinde cafcaflı mağaza vitrinlerine bakarken kendini başka bir dünyadaymış gibi hissediyordu. Önünde uzanan dar dolambaçlı yol hiç bitmiyor, büyüklerin kıyafetleri dışında kendi bedenine uygun kıyafetler görünmüyordu.
  • İşte geldik, demişti annesi Işıl’a.
Işıl annesinin işaret ettiği yöne doğru bakınca önlerinde uzanan sokakta baştan sona çocuk giysileriyle dolu mağazaların olduğunu gördü, yüreği sevinçle doldu, mutluluktan havalara uçuyordu. Annesinin elinde sokağa adım atan Işıl meraklı gözlerle mağaza vitrinlerine bakınmaya başladı. Ne çok kıyafet vardı ve ne kadar da güzeldiler. Işıl alacaklarını daha önceden planlamıştı; bir pantolon, bir etek, çorap, bir gömlek, bir tişört, ceket ve tabii ki ayakkabı. Işıl ile Filiz mağaza camlarına bakınırken Işıl’ın bir pantolon ceket takımının olduğu vitrini göstermesiyle durdular. Annesi ‘’Beğendin mi?’’ diye sordu, minik kız gülen gözlerle çıngırdaksı bir sesle ‘’Evet,’’ diyerek başını salladı. Anne kız mağazadan içeriye süzüldüler.

Yaklaşık iki saattir mi geziyorlardı üç saattir mi kendileri de unutmuştu. Işıl’a gerekenler alınmış, Işıl da aldıklarını beğenmişti. Annesi bir de Işıl hiç düşünmüyorken hırka almıştı minik kızına, ki Işıl buna doğrusu pek bir sevinmişti. Hırkanın rengi gökkuşağı gibiydi, üzerine bezenen renkler tam da bahar mevsiminde yaşanacak olan bayram için düşünülmüştü sanki. Işıl çok mutluydu.

Filiz yaklaşık üç saat gezindikten sonra yorgunluktan dolayı şişmiş ayaklarını biraz dindirebilmek için kızıyla birlikte bir çay bahçesine yöneldi. Boş bir masa bulup oturdular.
  • Öyle yoruldum ki küçüğüm biraz dinlenelim.
  • Anneciğim ayakkabı almadık.
  • Alacağız hele biraz dinlenelim de.
Işıl oturduğu sandalyede arkasına yaslandı, annesinin sipariş ettiği poğaçadan bir ısırık alıp gazozu da kafasına dikti.
  • Yavaş iç Işıl, biliyorsun o içtiğin şeyin aslında sana hiçbir faydası yok.
Annesi bunu sık sık söylerdi. Gazozlarla ve çikolatalarla ilgili annesinin ‘’Sana hiçbir faydası yok, az tüketmelisin,’’ sözlerini öğretmeninden de duyardı Işıl. Yine de gazoz içmeyi, çikolata yemeyi çok seviyordu. En azından annesi her gün olmasa bile gün aşırı çikolata yemesine haftada bir gün de gazoz içmesine müsaade ediyordu. Arkadaşı Gündüz’ün annesi söylediğine göre ne gazoz içmesine ne de çikolata yemesine müsaade ediyormuş, Gündüz böyle söylediğinde doğrusu arkadaşına çok acımıştı. İyi ki Gündüz’ün annesi benim annem değil diye düşünmüştü.

***
Bir saattir dolandıkları çarşının içinde Işıl’ın beğendiği gibi bir ayakkabı bulamamışlardı. Annesi gezmekten usanmış ve artık ‘’Birini beğenip almalısın,’’ serzenişlerine başlamıştı. Gerçekten de tüm gündür geziyorlardı, Işıl da yorulmuştu. Üstelik bir gün sonra bu yorgunlukla annesi evi temizleyecek ve ertesi günü işe gidecekti. Biliyordu Işıl annesi çok yorulmuştu yalnız Işıl ne yapsındı, bulamıyordu, istediği gibi bir ayakkabıyı, hayâlini kurduğu o mühim detaylı ayakkabıyı henüz görememişti. Filiz yorgunluktan daha fazla yürüyemeyeceğini anlayınca sırtını duvara verdi, Işıl da hemen yanında dikiliyordu. Işıl istediği ayakkabıyı bulamanın hüznüyle etrafına bakınırken çapraz solda kendine doğru gülümsüyormuş görünen ayakkabıyı gördü. Annesinin yanından biraz ayrılarak mağaza vitrinine yanaştı, ayakkabıyı seyre daldı. Ne hoş bir ayakkabıydı bu böyle. Mavi işlenmiş pullarıyla muhteşem görünüyordu. Ayakkabının burnuna yakın bir yerde de meyve ağacına benzeyen bir de süsü vardı.
  • Beğendin mi?
  • Çok beğendim, diyen küçük kızın yüzünde kocaman bir tebessüm belirmişti.
Mağazadan içeriye giren anne kız, mavi pullarla bezeli kocaman meyve sepetine benzer süslü ayakkabıyı ve bir de okulda giymesi için spor ayakkabısı aldılar. Gün boyu gezinmişlerdi ama Işıl’ın gönlüne yatmıştı ya her şey en büyük mutluluk buydu.

Ertesi gün pazardı, bugün annesi temizlik yapacak Işıl da ders çalışacaktı. Filiz sabahın erken saatlerinde evin temizliğine girişti, kolay değildi bayram temizliğini bir güne sığdırmak; geçen hafta sonu camlarını ve kapılarını sildiği için bugün evin içini temizleyecekti. Filiz ev işlerini Işıl da derslerini yapmaktaydılar ki evin telefonu çaldı. Işıl heyecanla koşturarak telefonun yanına gitti, ahizeyi kaldırdı.
  • Alo, Işıl.
  • Anneanneciğim.
  • Işılcığım hadi bir koşu bize gel de yaptığım pişilerden al biraz.
  • Anneme sorup hemen geliyorum anneanneciğim.
Işıl annesinden izin aldıktan sonra bir mahalle ötede oturan anneannesinin evine gitmek için üzerini değişti. Dolabın alt rafına özenle yerleştirdiği yeni ayakkabılarına gözü ilişti küçük kızın, çekerek aldı, ayaklarına giydi. Öyle çok sevmişti ki onları ayağından hiç çıkarmak istemiyordu. Evden annesi görmeden ‘’Anne gidiyorum,’’ diye seslenerek ayağında meyve sepetli süslü yeni ayakkabılarıyla çıktı. Çok mutluydu Işıl, ismi gibi yüzü de ışıl ışıldı bu minik kızın ve yüreği bir o kadar da yumuşak. Anneannesi Nebahat'tan pişileri alan küçük kız oturdukları apartmana geldi, bahçede okul arkadaşı Ali’yi gördü. Ali hem komşularıydı hem de okul arkadaşıydı. Ali de Işıl’ı görmüş ‘’Biraz oynayalım mı?’’ diye sormuştu. İki arkadaş bahçeye döşenmiş karoları kullanarak sek sek oynamaya başladı.

Maviş onları uzaktan izliyordu. Işıl’ın ayakkabılarındaki süslere gözü takılmıştı, içinden ‘’Ne de güzel yiyecekler,’’ diye düşünmüştü. Ali, Maviş’i fark edince koşturarak yanına gitti, kediciği kucağına alarak sevmeye başladı.
  • Biliyor musun? dedi arkadaşına, Maviş her akşam bize geliyor, annem onu besliyor.
Ali’nin kucağındaki kediyi seven Işıl ‘’Ne güzel,’’ dedi, ‘’Benim annem dışarıdan gelen hayvanı eve sokmaz.’’

Bu sözleri duyan Ali, Işıl’ın durumuna üzüldü. Kızcağızın babası hem uzaklarda çalışıyordu hem de annesi dışarıdan hayvan kabul etmiyordu. Dışarıdan hayvan kabul etmemek ne demekti? Sokak hayvanlarını mı sokmak istemiyordu acaba? diye düşünürken, Maviş Ali’nin kucağından Işıl’ın kucağına zıpladı.

***
Işıl derslerini hatırlayarak apartmana doğru yöneldi. Ayakkabılarını daire kapısının önünde çıkarmış içeriye almak aklına gelmemişti. İki gün sonrası bayramdı.

Ertesi gün pazartesi günüydü, annesi işe Işıl da okuluna gidecekti. Evin içinden hazırlanmış vaziyette dışarıya çıkan anne kız, kapının dışına bırakılmış ayakkabıları gördü. Annesi Işıl’a çıkıştı:
  • Kaç defa söyleyeceğim anneciğim sana ayakkabılarını dışarıda bırakma içeriye al diye.
Işıl annesinin sözünü dinlemediği için biraz mahcup ‘’Unuttum,’’ dedi. Filiz ayakkabıyı eline aldığında birinin süsünün olmadığını gördü.
  • Işıl ayakkabının süsü yok.
  • Yok mu?
  • Yok. Baksana diğerinde duruyor ama biri yok olmuş.
  • Nasıl olur?
Anne kız bu işe bir anlam verememişti, Işıl’ın gözleri doldu. Ağlamaklı bir sesle annesine sordu.
  • Anne ayakkabımın süsü nerede?

***
Işıl çok üzgündü, bir sonraki gün bayram olduğu için bugün yarım gün okula gitmişti, Filiz de yarım gün çalıştığından anneannesi Nebahat onu okuldan almış, evine getirmişti. Normalde Filiz’i beklemek için anneannenin evine giderlerdi.  Bugün öyle olmamış Işıl'ın evine gelmişlerdi. Anneanne torun apartman bahçesindeki çardakta oturdular.
  • Bugünden bize gelseniz ne güzel olurdu, dedi anneanne. Yarın hazırlanıp gelmeniz zaman alır. En iyisi Filiz'e söyleyeyim de bugünden bize gelin.
Işıl anneannesinin sözlerini duymuyordu. Aklı ayakkabının süsüne takılıp kalmıştı, iki boyunca tüm apartmanın içine bakmışlar, her bir kata çıkmışlar, bahçeye göz atmışlar, sokaklarda dolaşmışlar ama ayakkabının süsünü bulamamışlardı. Işıl yeni aldığı mavi pullu meyve sepetli süslü ayakkabısını giyemeyecekti. Bu ne büyük bir talihsizlikti. Işıl çok mutsuzdu. Anneanne Nebahat da ayakkabının süsünün kaybolduğunu duymuş, aramaya işine o da katılmıştı. Ayakkabı çok da pahalıydı bir süsü düştü diye yenisi alınacak gibi değildi. Filiz, ‘’Düşürmüşsün,’’ diyordu, ‘’kim bilir nerede düşürdün çöpçüler de yolları süpürürken alıp götürdü.’’

Işıl avuçlarının içine aldığı yüzünü önüne doğru eğdi. Nebahat torununu neşelendirmek için ona sevimli bir masal anlatmaya başladı.


***
Maviş akasya ağacının altında belirmişti, ağzında bir yiyecek tutuyordu. Işıl, Maviş’i görünce ayaklandı, kediyle biraz oynarsa hüznünün dağılabileceğini düşündü. Maviş’in yanına yaklaşınca ağzında tuttuğu yiyeceğin ayakkabısının süsü olduğunu gören Işıl sevinçten deliye döndü. Maviş’in yanına yaklaşarak ağzındaki ayakkabı süsünü çekmek istedi ama Maviş bırakmak istemiyordu. Koşturarak anneannesinin yanına geldi.
  • Anneanne ayakkabımın süsü Maviş’in ağzında.
Yaşlı kadın ayaklanarak kedinin yanına geldi. Şaşkınlıkla kedinin dişleri arasında sıktığı ayakkabı süsüne baktı.
  • Yiyecek sandı za’ar, dedi.
Nebahat da denedi ama kedicik ayakkabı süsünü bir türlü bırakmak istemiyordu. Anneannenin aklına bir fikir geldi. Çantasından kızının evinin anahtarını çıkararak kediciği de kucağına aldı. Birlikte eve doğru yürüdüler.
  • Annem kediyi içeride görürse çok kızar, dedi Işıl.
  • Çok biliyor annen. Kedinin karnını doyuracağız, böylelikle ayakkabının süsünü de bırakmış olacak.
  • Tamam anneanneciğim.
Anneanne torun evin içine girdiler, kediciği de salona bıraktılar. Nebahat hem torunu için hem de kedi için yemek hazırlamaya başladı. Işıl’ın önüne konan tabak masaya kediciğinki de masanın yanına yere bırakıldı. Maviş hâlâ ayakkabının süsünü bırakmamıştı. Yere bırakılmış yemeğe usulca yaklaşan Maviş önce kokladı sonra da hoşnut olmuş bir şekilde Işıl’a baktı. Ayakkabının süsünü bırakan kedicik kendisi için hazırlanan mamadan yemeye başladı.

Ertesi gün bayramdı, Işıl bayramlık kıyafetleri ve mavi pullu meyve sepetli ayakkabılarıyla çok güzel görünüyordu. Annesinin ‘’Bayram sofrası hazır,’’ dediğini duyunca Maviş’i de kucağına aldı. Masada ona da ayrılmış bir sandalye vardı. Maviş ve Işıl artık aynı evde yaşayacaklardı.

 
 
SON

Son Yazılar