Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Abant – Yörük Köyü-Safranbolu ve Amasra Gezisi Bölüm 2

23 Mart 2024 - 10:25 - Güncelleme: 31 Mart 2024 - 08:18

Abant – Yörük Köyü-Safranbolu ve Amasra Gezisi
Bölüm 2
Kaymakam Konağı
Kaymakam Konağı önünde verilen serbest zamanda buralara kadar gelmişken bu güzel konağı da görmek istedik ve konağın içini gezdik. Konak iki katlı, geniş bahçesinin ortasında küçük bir havuzu var. Zeminden üst kata çıktığımızda köyümüzde olan eski evlerde aşina olduğum bir görüntüyle karşılaştım, tüm oda kapıları sofaya açılıyordu. Odalar geniş, ferah; mutfaktan balkona açılan kısmı pek bir beğendim. Odalar çok ince bir düşünceyle şekillenmiş; öyle ki kapıda durup içeriyi görmeniz mümkün değil, bir eğimli duvara vuruyor bakışlarınız. O eğimli duvarı geçip mutfağa ya da odalara girmeniz gerekiyor ki insanları göresiniz. Bu da tabii mahremiyete önem veren bir nesli hatırlatıyor bize.
 
Mutfak balkonu bu şekilde bir paravanla kapatılmış, dışarıdan içerisinin görünmesi mümkün değil. Safranbolu evleri inşa edilirken öyle bir yapılırmış ki kimse kimsenin ne rüzgârını ne de güneşini kesermiş. Evlerin önü açık olurmuş ve bir başkasının manzarası da kapatılmazmış. Aşağıdan bakarak evlerin içlerini görmek mümkün olmazmış.
 

Kaymakam Konağı.


Kaymakam Konağının kiler kısmı.

Bu dolapların hikâyesini anlatmak gerekir. Bunlar aslında bir nevi servis aracı görevini görüyor. Eskiden kadınlar ve erkekler ayrı yerlerde yemek yiyor ve kadınların sofralara yemek getirmesi, sunum yapması hoş karşılanmıyor. Bu dolap kendi ekseni etrafında dönebiliyor ve bir büyükçe tabağın içine girebildiği gözleri var. Mutfaktaki kadınlar dönen dolabın içindeki gözlere yemekleri bırakıyor ve erkeklerden en geç olanı da gözlere bırakılan leziz yemekleri alıp açılan sofraların içine bırakıyor.
 
Dolapların içlerine bırakılan bazı tabakların altına nağmeler de konurmuş bazen, kızla oğlan birbirini seviyorsa bu şekilde iletişim kurabiliyormuş. Ola ki bir gün yakalandılar, o zaman da şöyle bir söz işitiyorlar: ‘’Sizin ne dolaplar döndürdüğünüzü biliyoruz biz.’’
Bu çok iyi bilinen ‘’Sizin ne dolaplar çevirdiğinizi biliyoruz,’’ deyiminin kaynağı belki Safranbolu evlerindeki dolaplardır…

 

Cinci Hanı.
 
Cinci Hanın Tarihçesi
Anadolu toprakları tarihi ipek yolu üzerindeki yerlerden biri de Safranbolu’dur. Cinci Hanı da bu tarihi ipek yolu üzerine kurulmuş bir kervansaraydır. Safranbolu eşrafından Karabaşzade Hüseyin Efendi tarafında 1645 yılında yapılmıştır. Cinci Hanı 20. Yüzyılın başlarına kadar kervansaray olarak kullanılmış, 20. Yüzyılın başlarından itibaren ise farklı alanlarda hizmet vermiştir.

‘’Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz.’’ Sezai Karakoç

 
Cinci Hoca’nın öyküsünü rehberimizden dinliyoruz: Cinci Hoca 17. yüzyılda yaşamış, Osmanlı sarayının üfürükçüsü olarak nam salmış biri. Osmanlı Sultanı İbrahim’i tedavi etmesiyle ünlenen Karabaşzade Hüseyin büyük bir servet edinir. Karabaşzade Hüsetin Safranbolu’da doğmuştur. Cinlerle iletişim kurulduğu iddia edilen Cinci Hoca’nın şöhreti saraya kadar gider. Kösem Sultan, Padişah İbrahim’i tedavi etmesi için Karabaşzade Hüseyin’i saraya çağırır. Tedavi ettiği paşa iyileşir, bu sayede Cinci Hoca’nın şöhreti daha da artar. Büyük bir servet edinen Cinci Hoca devlet işlerinde söz sahibi olur ve adına bir de saray inşa ettirilir. Memleketine de kazandığı servetten ayırarak bir kervansaray yaptırmayı düşünmesi güzel bir davranış.

Sadrazam İzzet Paşa Camii
Sadrazam İzzet Paşa III. Selim zamanında 1794-1798 yılları arasında görev yapmış. Safranbolu ilçesinde doğan İzzet Paşa memleketine Nuruosmaniye Camisi’nin bir küçük modelini inşa ettirmiş. Camii küçük bir külliyeyi oluşturan eğimli arazi üzerine uygun bir şekilde yerleştirilmiş. On basamaklı bir merdivenle camiye çıkılıyor. Camii Akçasu deresi üzerine yapılan kemerler üzerine oturtulmuş. Minaresinin uzunluğuyla dikkat çekmektedir. Külliyesi içinde bir kütüphane, abdesthane, iki çeşme ve vakıf dükkânları vardır.
 

Sadrazam İzzet Paşa Camii

 
Safranbolu Arasta Çarşısı ve Yemeniciler Çarşısı’nı da geziyor, demirciler çarşısına uğruyoruz. Yemeniciler Çarşısı hakkında bilgi veriyor rehberimiz. Burada anlatılanlar hoşuma gidiyor. Yemeniciler denmesine sebep ayakkabı imalatı yapan esnafın çalıştığı bir çarşı olmasıdır.

‘’Pabucun dama atıldı.’’ deyimi: Safranbolu Yemeniciler çarşısında ayakkabı yapılıyor ve insanlara satılıyor. Bir kişinin yaptığı ayakkabı (yemeni) kötü bir şekilde yapılmış ve kusurlu ise o kişinin işyerinin damına yaptığı ayakkabısı (yemenisi) atılırmış. Böylelikle insanlar anlarmış ki bu kişi yaptığı işi iyi yapmıyor; o kişi akıllanana kadar da ondan alışveriş yapmazmış. Bu güzel uygulama sonucu ‘’Pabucu dama atıldı.’’ şeklinde anılan kalıplaşmış ifadenin kaynağı olabilir.

Gezimizin son durağı Amasra
Amasra denize doğru uzanmış bir burundan ve iki yanında iki koy ve bağımsız adalardan oluşuyor. Kentin isim kaynağı Amastris. Pers İmparatoru olan III. Dareios’un yeğenidir Amastris. Amasra’ya varmadan Amastris’in hikâyesini dinliyoruz rehberimizden, evime gelince de Amastris’i merak edip okumalarıma başladım. Kısaca bahsedelim. Amastris Büyük İskender tarafından Kraterus’la evlendirilir. Bu evlilik fazla sürmez ve Amastris, Dionysius ile bir evlilik yapar. Bu evilikten üç çocuğu olur, Clearchus ve Oxyathres adlı oğulları tarihe geçmiştir. Amastris’in bir başka evliliği olan Lysimachus’dan da bahsedilmektedir. Lysimachus’dan ayrılan Amastris kendi adını taşıyan bir kent kurar. Paphlagonia’nın deniz kıyısında Sesamus, Coromna, Cytorus ve Tium adlı dört küçük kasabanın birleşmesiyle kendi adıyla anılan Amastris adlı şehri kurar. Kendi adına para bastırır. Oğulları annelerinin yakınlarında bir yerlerde kendi başına bir hâkimiyet kurmasına kızarak Amastris’i boğdurur. Ayrıldığı eşi Lysimachus da Amastris’in oğullarını bir fıçının içine koyup Karadeniz’e bırakır. Böylelikle Amastris’in öcü alınmış olur.


Amasra

Amasra kenti Fatih Sultan Mehmet tarafından savaşmadan alınır. Fatih Sultan Mehmet kalenin kendine teslim edilmesi için öncelikle haber gönderir çünkü bu güzel kentin yıkılması taraftarı değildir. Fatih Sultan Mehmet 1640 yılında geldiği Amasra’yı bir tepe üzerinden seyreder ve yanındaki lalasına şöyle söyler:

"Lala, lala! Çeşm-i Cihan bu mu ola"

Kalenin anahtarını teslim etmeleri için haber gönderilir. Kentin anahtarı Osmanlı padişahına teslim edilir.

Amasra Kalesi iki ana kütleden oluşuyor. Bir tarafı Sormagir kapısıyla Amasra’ya bağlanıyor, diğeri ise Zindan Kale olarak adlandırılıyor.



Genç yaşında hayatını kaybeden Barış Akarsu Amasralı imiş. Kentin merkezi yerinde Barış Akarsu’nun bir heykeli bulunuyor. Heykel zamanında Barış Akarsu’ya benzetilemediği için ciddi eleştiriler almış. Denize doğru bakan Barış Akarsu’nun heykeli şimdi çevrilerek kale kısmına doğru bakar durumuna getirilmiş. Barış Akarsu’nun doğduğu kent için yazdığı şiiri:

 
‘’Toprak kokan şehir
Deniz kokan şehir
Sevda kokan şehir

Büyüsüyle bekler seni
Caddeler ıslak gözyaşlarıyla

Gitmem bu gece gidemem artık olmasan da
Gitmem bu gece olmasan da’’

Son Yazılar