TÜRK MİTOLOJİSİNDE TANRI ANLAYIŞI

TÜRK MİTOLOJİSİNDE TANRI ANLAYIŞI
08 Mayıs 2024 - 10:06

IŞIK BABA

Mektup II
R. Gafarli'nin "Azerbaycan Türklerinin Mitolojisi (kaynaklar, sınıflandırma, imgeler, doğuş, evrim ve poetika)" adlı eserinde sıralanan örnekler arasında en eski yazılı ve maddi eserler arasında Zerdüşt'ün "Avesta"sı da yer almaktadır. Bir millet olarak hayatımızda yaşayan bu fikirlerin bin yılların ötesindeki ciddi izleri (doğaya karşı müreffeh tutum, suyun, ahşabın, memenin, toprağın tanrılaştırılması, İyi ile Kötü arasındaki sonsuz mücadele vb.) bize bol bol ifade etme fırsatı veriyor. Gelecekte yaşamın her alanında benzersizliğimiz. Eserdeki ana konu ("Azerbaycan Türklerinin mitolojisi" kavramı), yazarın halk bilincinde pekişen ve doğallaşan bir fikir olarak "Avesta" - Zerdüştlük konusundaki tutumudur. Zerdüşt Azerbaycan vakası, Azerbaycan-Türk mitolojik düşüncesinin dünya görüşü düzeyinde sistemleştirilmiş bir ifadesi olarak sunulmaktadır. Bu konuya yaklaşım çağımızın, yarınlarımızın temel manevi yönlerinden biridir, hatta ilkidir.
Dünyaya ikili bir yaklaşımın kaçınılmazlığı - ataların düşüncesinde İyilik ve Kötülük kavramlarının netliği, zaman zaman Zerdüşt'ün şahsında tüm dünya dinlerine ve felsefelerine yön veren ilk, muhteşem dünya görüşünün ortaya çıkışı - Millet adına dünyaya söylenen eşsiz sözümüzdür.
Tanrılaştırma, eski Türk düşüncesinin bir ifadesi olup, ata düşüncesinde kutsal sayılan her şeyin (Gökyüzü, Ağaç, Su, Rüzgar, Dağ, Ateş vb.) tanrılaştırılmasıdır.
Türk düşüncesinde tanrılık insanla eş tutulmuştur. Eğer Tanrı olmasaydı Zerdüştlük de olmazdı. Esas itibariyle Zerdüştlük Deizmin devamıdır. Zerdüştlüğün bir dünya görüşü olarak birçok tahrifata maruz kaldığı doğrudur ancak tüm bunlara rağmen özünü korumayı başarmıştır.
Nevruz düşüncesi İyilik ve Kötülük fikirlerinin varlığını açıkça göstermektedir. Doğa söz konusu olduğunda yaşamın akışındaki ikili durum eski insanları düşündürmüştür. Aydınlık-karanlık, sıcak-soğuk, doğurganlık-kıtlık vb. gerçekliğin bu tür çelişkili durumları böyle bir görüş oluşturmuştur ve bunların ortaya çıkması kişiye bağlı olmadığı ölçüde, bir çıkış yolu bulması ona bağlıdır. Atalar, karanlık ne kadar kalın olursa olsun ışığın onu delip geçeceğine inanıyordu. Öte yandan bahara doğru üşüme süresinin azalması, ataların düşüncesinde soğuğun (kış) Kötü, sıcağın (yazın) İyi olarak yeniden canlanması halk düşüncesinin eskiliğini ve bilgeliğini gösterir.
Deizmden farklı olarak Zerdüştlükte ataların dünyaya, hayata, insana ve doğaya dair yeni anlayış düzeyinin ifadesi kendini gösterir. Ancak dünyayı anlamanın anahtarını veren Türk milleti yüzyıllar boyunca İnanç yaratma işine girişmemiş, çeşitli dinler onun özgün dünya görüşünden (Zerdüştlükteki İyilik ve Kötülük fikirleri) yararlanmıştır. Bugün Azerbaycan Türklerinin genel olarak Türk mitolojisine ait örneklerinde (efsane metinlerinde) İslam dininin etkisinin açıkça görülebilmesi ve bilinmesi, milli geleneğimizden, özgün mitolojik düşüncemizden ve dikte eden gelenekten kopuşumuzun bir ifadesidir. Arap mitolojisinin milli ruhumuz üzerindeki etkisi.
Zerdüştlükte Ateş düşüncesiyle olan ilişkisi ayrı ayrı incelenmelidir. Mesele şu ki Oda'yla Türk düşüncesinden gelen ilahi-hümanist ilişki, Zerdüştlük'te dünya görüşünün yaşamı olan sembolizm düzeyinde yorumlanıyor. Şu anda böyle bir sonuca daha sık rastlıyoruz, Nevruz'da ateşin üzerinden atlamak vardır, ancak Zerdüştlük'te ateş kutsal kabul edildiğinden küçümsenmiştir. Yani "Zerdüşt düşüncesinin Azerbaycan-Türk ruhuna ait olmadığı" düşüncesi temel olarak buradan yola çıkıyor.
Nevruz çarşamba günleri ve bayram günlerinde ateşin üzerinden atlamak Allah'ın buluşmalarıyla ilgilidir. Burada ateşin insanı manevi olarak içten temizlediğine dair doğuştan olgun bir inanç var ve bu inanç şu anda bile her yurttaşın zihninde ve kalbinde yaşıyor. Ateş tanrılaştırılır, Ata - Türk, tanrılaştırdığı şeyle bir olur, ondan korkmaz, iç içe olur, manevi birliğe kavuşur... Türk'ün Tanrısı dünyadadır, dünyadan ayrı değil. Ateşin üzerinden atlamak, eski mitolojik yılın acılarının ateşte yanarak yok olacağına dair bir inançtır. Burada ateşin gücüyle kir ve günahlardan arındırılan kişinin yeni yılı temiz geçireceğine inanılıyor.
Zerdüşt'ün ünlü üçlü formülü "Saf düşünce, saf söz, saf eylem" bu ilk düşünceden gelir. İnsana böylesine ilahi bir yaklaşım, Türk insanlığının bir ifadesi olabilir. Bunun kanıtı, Fars ruhundan farklı olarak, fikrin Türk ruhunda, belirli Azerbaycan Türklerinin ruhunda, onların yaratıcılıklarında (Azerbaycan muğamlarında, Azerbaycan sazında, edebiyatta, genel olarak sanatta vb.) yaşadığıdır. İslam'ın burada yerleşmesinden sonra Zerdüşt'ün dünya görüşü, özellikle Ateş fikrinin ayrı bir boyutta kutsanması çizgisi zayıflamış, ancak eski düşüncede Ateş - Tanrılık ilişkisi halk kuralları düzeyinde yaşanmaya başlanmıştır. Nevruz. Bu doğal karşılanmalıdır. Halk düşüncesinde ateşin Zerdüşt dünya görüşü düzeyinde kutsanması ihtimali zaten İslam'ın baskısıyla ortadan kaldırılmıştı. Öte yandan Ateş'in dinlerde ve İslam'da Şeytan imgesinde sunulmasıyla Oda'ya Türk düşüncesindeki ilahi-hümanist, yaratıcı (içsel temizlik) tavrından tamamen farklı bir yaklaşımın olduğunu görüyoruz.
Güneş ve Ateşin de İlahlık'ta ilahlaştırıldığını dikkate alırsak, Türk'ün İlahlık dünya görüşü ile İslam arasındaki paralellik ve benzerliği "arama ve bulma" arzusunda hiçbir uyumluluk mantığı olmadığını görürüz. Ahşabın Türk ata düşüncesindeki ayrı (özel) rolü araştırıldıkça kurtarıcı işlevi de ortaya çıkar. Nevruz bayramında ateş, öncelikle insan ruhunu arındırma görevine sahiptir. Genel olarak ahşabın fiziksel özelliklerine (yandığında çekiciliğini arttırır, iyi bir arayıcı olarak kabul edilir, ısıtıcı özelliklere sahiptir, karanlıkta özgürce hareket etmeye izin verir) göre yorumlanması manevi niteliklerinin ortaya çıkmasını şart koşmuştur. Çünkü Türk, başta Ateş olmak üzere tabiattaki her şeyde Allah'ın vasfını görmüş ve bunu ifade etmiştir.
Gamların güneşe tapınması aslında ışığa tapınma anlamına gelir. Güneşin şefkatinde, ataların düşüncesinde görülen ve anlaşılan insan, Türk'ün tanrılık düşüncesiyle yakından örtüşmektedir.
Eski Türkçe (Orhun-Yenisey) yazılı anıtlarında şöyle denir: "Ben Tägri täg tagridä bu ödkä'da bulunan bir Türk bilgä kağanıydım. Sabımm tiikäti esidgil: ulayu iniyigünim, oğlum, bireki ogush, bodunum, biriyä shadapit bäglär, yiraya tarkat biduruk bäglär, otuz... Ben Täğrı tagrık'ta bulunan bir Türk bilgä kağanıydım.
Çeviri: "Ben bu tahtta tek başına göklerde doğan bilgin Türk Hanı olarak oturdum." Sözlerimi sonuna kadar dinleyin: yurttaşlarım (ya da bana bağlı olan halkım), gençliğim, birleşmiş kabilelerim, halkım, sağda Şadapit beyleri (ayakta), solda Tarhanlar (ayakta). , Bayurukçu beyleri, otuz dokuz Oğuz beyi, millet, sözlerimi iyi dinleyin, iyi dinleyin... Ben Allah'ın takdiri ve kendi şansım sayesinde hanlık tahtına oturdum."
Burada Türk insanının -yöneticisinin- kendisini Tanrı sayması, onun Tanrı'ya atfedilen vasıflara ulaştığına olan inancıdır. İslam düşüncesinde böyle bir yaklaşıma rastlamak mümkün değildir. Ayrıca seçimin Tanrı'nın elinde olduğu görülüyor. Türk Tanrısını zihninde, ruhunda (duygularında) yaratır, över ve yaşatır, Türk'ü de Allah yaratır ve yaşatır...
Türk insanının tanrılaştırma yeteneği ayrı ayrı incelenmelidir, bu onun kendini anladığı yaştır. Mitolojik hafızada bu çağ aslında bitmiyor, sürekli bir gelişime, yeni bir anlayışa, bir hayal boyutuna sahip. Türk atalarının düşüncesinde Güneşi, Suyu, Dağı ve özellikle Gökyüzünü Tanrı sayma geleneği vardır. Bunun nedeni, ataların genel olarak değer verdiği her şeyin - esas olarak Dünya'nın - Tanrı olarak kabul edilmesiydi. Bunun temel nedeni Türk'ün kendisini Doğa'da (Doğa) bulabilmesi, yani kendini ifade edebilmesi, ruhu ile Doğa'nın ruhu arasındaki birliği görebilmesidir.
Mutlak İnanç Dünya Görüşünün Doğaya yaklaşımını ifade eden İnam Ata'nın (Asıf Ata) yarattığı Karşılaşmalar ve Kavuşmalar serisinde "Doğadaki Mutlak ile Gündüz Buluşması" özel bir yer tutuyor: "Doğadaki Doğadan Yüksek Anlam" ! Benliğim dağlarda yaşıyor; hadi ona ulaşalım! Benliğim Nehirlerin Akışında yaşıyor - Ben ona ulaşacağım! Benliğim Gökyüzünün Yüceliğinde yaşıyor - Ben ona ulaşacağım! Nefsim Güneşin Şefkatinde yaşar: -Ona ulaşayım! Benliğim gün batımının boşluğunda yaşıyor - Ben ona ulaşacağım! Benliğim Sabahın Cazibesinde yaşıyor - Ben ona ulaşacağım! Benliğim Gecenin Büyüsünde yaşıyor - Haydi başlayalım! Sende kendi Özüme ulaşacağım!"
Doğayı inceleyen insan kendini tanır. Eğer Tanrısallığı öğrenirsek ve o seviyede kalırsak Yarınımız doğmayacaktır. Yarının fikirlerinin kaynağı olan Mutlak İnanç Dünya Görüşüne ulusal bazda ihtiyaç duyulmaktadır. İnanç Babası'nın Kusursuzluk düşüncesi araştırıldıkça Tanrılık'ta İnsan ve Doğa arasındaki ilişki daha iyi anlaşılır, hatta canlanır:
İyileştirme - Bir kişinin doğuştan gelen yeteneklerinin yanı sıra içgüdüsel niteliklerini derinlemesine keşfedebildiği süreçtir. Bireysel çalışma bir günün işi değildir. İnsan, onun olgunluğu ve manevi mükemmelliği hakkında birbiriyle çelişen pek çok görüş vardır. İnsan, manevi olgunluk (kemal) döneminde dahi kendisini sürekli kontrol altında tutmalıdır. Bu onun kaçınılmaz insani görevidir. İnsan kendini bilmiyorsa, derinlemesine bilmiyorsa başkasını tanıyamaz. Öncelikle iç dünyadaki içgüdüleri bilmek gerekir. İçgüdüleri tanımak zor bir iştir, bu süreç derin bilişsel bilgi gerektirir. Çağımızda insanın manevi yakınlığının artması, olgun bir insanın oluşması açısından "kendiyle yüzleşme" kavramı çok gereklidir. Aslında insan çevresinde olup bitenleri öğrenir, kendini anatomik olarak inceler ama ruhsal yönü tam olarak ortaya çıkmaz. Kendi kendine öğrenme burada anahtardır. Yani insanın önce araştırılması ve sonra ortadan kaldırılması gereken olumsuz yönleri nelerdir (korku, kıskançlık, kölelik, kötülük, cehalet, gaddarlık, açgözlülük, zalimlik vb.). Bu sarılıktan insanın kendini sınaması çok zordur ama kaçınılmazdır. Bu zaten kendi kendine öğrenme aşamasıdır. Kendisindeki kötü duyguların yerine iyi duyguları (cesaret, merak, haysiyet, saflık, hakikat, insanlık, haysiyet, merhamet vb.) koymak, kişinin ahlaki bir tasdiki haline gelir. Burada "yerleştirmek" şartlı anlamdadır, yani İman, Anlayış, Maneviyat ve İrade birliği sonucunda güzel duyguların (eylemlerin) keşfedilmesi, kişinin kötülüklerden kaçınmasının bir ifadesi olarak anlaşılmalıdır. kötü duygular (eylemler), aslında arınmadır.
Makale ilk olarak 7 Mayıs 2024 tarihinde turkustan.az si,tezsinde yayınlanmıştır.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum