İsmail ZORBA

İsmail ZORBA

[email protected]

 BARDAĞIN NERESİNDEN BAKSAK?

15 Nisan 2024 - 09:37

“Çocuklarımızı korumak adına attığımız adımların onlara ne kadar fayda sağlayacağını bizzat onlarla yaşayarak öğrenebiliriz. Yaşadığımız bütün olumsuzluklara rağmen bir çocuk yetiştirmek dünyanın en zor, en mesuliyetli işi olarak görülebilir. Ama sevgiyle donattığımız, sabırla dantel dantel ördüğümüz bir ortamda atacağımız cesaretli adımlar bizleri hayal kırıklığına uğratmayacaktır.”                             
 
İsmail ZORBA
([email protected])
 
 BARDAĞIN NERESİNDEN BAKSAK?

Sana kaldı bunca yük dostum! Evir çevir yaz… Nereye çevirirsen çevi, her taraf boşluk içinde… Nereye dönersen dön, her taraf griye boyanmış...  Siyah-beyaza yer kalmamış. Umut pilavına kaşık sallamış bir kere umutsuzluk!
Çıkarmaya hiç niyeti yok.. Tesadüfen, enteresan gelecek şekilde yapmacık hareketlere boğulmuş; nereden başladığı, nereye gideceği belli olmayan rotasız, kaptansız bir gemi gibi oradan oraya savrulup giden kelimeler yığını arasında kaldık.
“Sükûtu bilmediğinden değil, edeptendir
Eğerçi söylemez amma neler bilir âşık ”
Yaptığımız her işte “sanal”dan yine “sanal”a uzanan üç boyutluluk hâkim. Hepsi yapay göstergeler, ilahlar(?) peşinde… Bir kitap basıldığı andan itibaren sık sık reklam imparatorluğunun ekranından yansıyorsa çok mükemmel bir eserdir(!) Okumayabilirsiniz…
Hollywood filmleriyle aynı anda gösterime giren ve topu topu “üç buçuk” yıldızlı “kendini kendinin reklâmını yap!” sloganına sahip yerli filmler ön planda tutuluyorsa sakın ama sakın kaçırın!  Zamanınıza yazık! Bunun gibi daha neler, neler?
Hayatımızda güzel diye nitelendirdiğimiz her şey, önce bir anda plastikleşti; sonra poşetlendi. Eskiden tozlanan ve tozlandıkça kişilikli bir hâl alan güzellikler tüketim toplumu anlayışının kurbanı oldu. Adağa yer kalmadı.
Ve eskiye ait tüm güzellikler iadesiz tahaütlü gönderildi odamızdan, evimizden en kötüsü de belleklerimizden.. Sınırlar ortadan kalkıyor, globalleşiyoruz derken iyi ile kötünün rolleri birbirine karıştı. Meydana çıkan “tüfenk icat oldu, mertlik bozuldudeyip başlıyor kıvırmaya… Kıvıran kıvırana…
“Elimden bir şey gelmiyor, daha ne yapalım kardeşim”; “bizim bu işlere gücümüz de aklımız da yetmez.”; “kendin konuşuyor, kendin duyuyorsun nedir bunca telaş, bunca korku.” Ve buna benzer savunması kaçışa dayalı yanıtlar. Nerede kaldı ayrıntılı düşünme telaşı? Nerede kaldı bir çözüm de ben bulayım düşüncesi? Ve nerede kaldı birlikte bir şeyler üretme isteği?
Bunca tükenmişliğin arasında yalnız kalan bizler bardağa dolu tarafından bakma anlayışına neden bir türlü sahip olamıyoruz? Bir çocuk düşünelim. Son kapasite çalışması beklenen hayal gücü, daha ilkokul sıralarında başlayan ve dört seçeneğe indirgenen test anlayışıyla kısıtlanıverdi.
Paylaşmayı bilmeyen, son derece yalnız, bencil bireyler yetişti zaman zaman.  Herhangi bir sınavda yaşadığı en küçük başarısızlıkta bile bütün köprüleri yıkıverdiler. Öylesine bir umutsuz tablo çizdiler ki. Ne yaparsanız yapın; ikna etmek hiç de kolay olmadı.
Çözümsüz kalmayan, sadece küçük bir yansıma olarak kabul edebileceğimiz bu ve bunun gibi yaşananların yanında daha tehlikeli boyutlarda olanlar da var tabi. Aile ve toplum tarafından yalnız bırakılan, ne yapacağını bilemeyen boşlukta kalmış, yaşadıkları sokaklarda her türlü tehlikeyle baş başa kalmış çocuklarımız gibi… Kendini sadece üç boyutlu sanal ortamda ifade edebilen internet çocukları gibi…
Halbuki edebiyat öğretmeni bir arkadaşımızın şiirinde aktardığı kadarıyla çocuklarımıza sunacağımız hayat beş seçenekle sınırlı kalmamalı!.. Örneğin altıncı seçenek sevgi ile başlamalı. Bütün çocuklar yaşayarak öğrenebilmeliler her şeyi. Başarısızlıklarının üstüne gidecek gücü kendilerinde hissedebilmeliler.
Hayal güçlerini özgürce kullanabilmeliler. Hayatlarındaki bazı şeylerin eksikliğini hem madden hem manen yaşayabilmeliler. Böylece bir emek sarf ederek elde ettiklerinin kıymetini daha iyi anlamış olurlar.
Çocuklarımızı korumak adına attığımız adımların onlara ne kadar fayda sağlayacağını bizzat onlarla yaşayarak öğrenebiliriz. Yaşadığımız bütün olumsuzluklara rağmen bir çocuk yetiştirmek dünyanın en zor, en mesuliyetli işi olarak görülebilir. Ama sevgiyle donattığımız, sabırla dantel dantel ördüğümüz bir ortamda atacağımız cesaretli adımlar bizleri hayal kırıklığına uğratmayacaktır.
Nereden mi biliyorum? Etrafım onlarla çepeçevre sarılmış durumda. Sınıfa her girişimde beni karşılayan gözler, geleceğe dair büyük umutlar beslememe yetiyor da artıyor bile. Onlara kapasitelerinin ne kadar sınırsız olduğunu göstermek dünyanın en zevkli işi… Yapabileceklerinin hiç de sınırlı olmadığını bizzat yaşayarak öğrendiklerinde ortaya koydukları çalışmalar inanın görülmeye değer… Hayat, öğrencilerimizle bir başka güzel! Üstad Yunus’un mısralarına yansıdığı gibi:“Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası”


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum