DERTLENİŞ
‘Hayat denen bu yolda yürürken adım adım’ mısralarının ardına takılarak efkârın erişilmez hızını yakalamak pek mümkün olmamakla beraber bir nebzede olsa düşünce iklimlerinden nasipkâr olmak hem zihnin hem de ruhun teskin olmasını sağlıyor kanaatindeyim.
Düşüncelerin akış hızı kadar el marifetimiz olsa makineleşmek düşüncesinden herhalde uzak durmaya özen gösterirdik. Daha fazla, daha hızlı istemlerinin sonucu vardığımız noktada, saniye kıymettar bir ölçü olmuştur çalışan ve üretenler açısından. Hizmet görenlerin ‘nefes aldırmıyorlar’ serzenişlerini duyan oluyor mu bilemiyorum amma bildiğim bir şey böyle olmaması gerekir.
Ne yapalım sorusunu duyar gibi oluyorum ve ilkel bir cevapla ‘nalıncı keseri olma yeter’ sessiz çığlığını bırakıveriyorum, zihin iklimlerinden, gerçek hayatın kulağına. Duyanlara en derin şükran hislerimi yolluyorum, acele posta servisiyle, defaten.
Duyanlara, duymayanlara diye seslendiğimin yanılsamasının beni alıp götürmesine izin veriyorum hınzır bir gülüşle. İşimize geldiği gibi davranmanın saltanat sürdüğü demlerden uzaklara, çok uzaklara gitme vaktinin geldiğinin hatırlatılmasıyla deryalardan bir nefeslik çıkıveriyorum hakikat âlemine. Ne göreyim bizim yardımcılarımız araçlar ve aletler ve mekânlar her yerde istedikleri gibi hükümran olmuş, parsel parsel eylemişler dünyayı nakaratının dilime pelesenk olması ile gerçekler, gözlerimin ferini alarak beni, bana, bırakma asaletini sergileyiveriyor.
Şehrin koşuşturmacasına kapılınca fark ediyorum, yollar seni gide gide usanmadığımı, engellere takılmak yol almanın hayli zorlaştığını gösterdiği gibi yorulduğumu da yüzüme bir tokat olarak iade etmekten hiç kaçınmıyor. Gerginlik denilen dikkatli hareketin, bazen dikkatsiz hareketin, nelere mal olacağını da sezdiriyor düşünen zihinlere. Ne serden vazgeçiyorum ne de yardan lakin takıldığım nokta ikisi de değil. Ben yorgunluğun ardında yaşlandığımı olur olmaz şeylere karıştığımı ve illa kaporta ustası olmaya yeltendiğimi görerek ayıkma eylemi olarak kendimi didikleyiveriyorum.
Eğitme ve öğretme macerasının maceraperestlerinden birinin duyarlılığını yakalama sevdasına ilk adımımı atarken kelimelerin anlamsal derinliğinde yitip kayboluyorum. Derinden de derin manaları dikkatlerden uzak tutarak salt birincil anlamlarını hallettin mi ki derinlere inmeye çalışıyorsun seslenişlerine kayıtsız kalamıyorum ve aman efendim deyip ne haddimize biz ancak eğlencelik olan dünyamızda oyalanıp duruyoruz diyerek yükü omzumdan bırakıveriyorum, pattadak yere. Olmaz diye köpüren seslenişlerin tazyikine dayanamayıp bir oyana bir bu yana ritmiyle yürümeye devam eyleyiveriyorum.
Yelkenler fora diyerek hemen efkâr meclisinin meskûn mahalline yerleşiveriyorum. Aklımdan sırayla geçen kelime ve kavramların peşine takılıveriyorum. O köşe kış köşesi bu köşe yaz köşesi diyerek yol alma telaşındayken dış güçlerin müdahalesine uğruyorum. Bir yanda öğrenici diğer yanda onun saymadığı öğreticisi, bir yanda yönetenler diğer yanda yönetilmekten hoşnut olmayanlar, bir yanda kurallar manzumesi diğer yanda kipa listesi gibi istekler bütünü. Bir yanda beklentisi yükseklerden de yüksek erenler diğer yanda hiç ermek niyetinde olmayanlar ve iki gemi yan yana haydayabilir misin sorusunun yakıcı ateşi. Çık çıkabilirsen işin içinden demek isterken birden saldım çayıra illa Mevla’m kayıra deyişime şahit oluyorum, büsbütün eseflenerek.
Bilenler bilir, bilmeyenlere söz anlatmakta takatsiz olduğumuz demlerde duymazdan gelmek sığınak olur herkese. Bazen görmezden gelmek… Amma bildiğim bir şeyde fikirlerin hücumundan sığınma değil aydınlanma, dertlerin taarruzundan ise çıkış yolu bulma kapısı hep açık olmuştur. Her durumda ümit yeşertiriz, derdi verenin dermanı da vereceğinin bilincinde olarak.
Muammer AZMAK 13/12/2021
FACEBOOK YORUMLAR