Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

MUSUL-KERKÜK

29 Haziran 2014 - 13:38 - Güncelleme: 29 Haziran 2014 - 22:42

MUSUL-KERKÜK

Türkiye’nin Musul Kerkük bölgesine kısa vadede bir operasyon düzenlemesi mümkün görünmüyor. Hele hele bugünün siyasi konjonktürü içerisinde böyle bir hareket abesle iştigaldir! Konuyu gündeme getirip dillendirmekten ziyade Türkiye’nin Musul Kerkük ve Türkmenlere karşı yapacağı en akıllıca hareket bölgedeki birimlerini harekete geçirmek olmalıdır. Ancak gelişmeler bunu aksinin vaki olduğunu gösteriyor! Son günlerde kamuoyuna yansıyan içselleştirme, benimsetme girişimleri Türkmenlerin değil Kürdistanın resmen kurulmakta olduğunu göstermektedir.
Türkiye’nin Türkmenli konusunda yoğunlaşması gereken en önemli dış politika konusu Musul, Kerkük, Telafer, Tuzhurmadu… Halep, Humus, Rakka, Lazkiye… Bölgelerindeki Türkleri koruma kalkanı oluşturmasıdır.

Türkmeneli devleti sadece Irak Türkmenlerini değil Suriye, Irak  Türkmenlerini kapsayan geniş bir coğrafyayı anlatmaktadır.

Türkiye’nin bölgede hayat hakları elinden alınan vatandaşlarının can güvenliğinin garanti altına alınması konusunda ivedilikle hareket etmesinden daha doğal bir hareket olmamalıdır. Öncelikle üzerinde durulması gereken konu bölgedeki vatandaşlarını korumak, Kuzey Irak boru hattı ve yapılan anlaşmaların korunması yönünde olmalıdır.

Türkiye’nin 1926 Ankara Antlaşmasından itibaren bir parçası ve yarası olan Musul Kerkük Türkmenleri sorunu daha uzun ve daha karmaşık bir hal almadan Türkiye’nin bölgede daha aktif çalışmalar yapması hatta bölgede 1926 Ankara antlaşmasından doğan haklarını gündeme getirerek özerk bir Türkmeneli devleti kurması ilk seçeneklerden birisi olmalıdır!

Musul Kerkük ve bölge Türkmenleriyle, Suriye’de yaşayan ve çoğunluğu Arapça konuşan 10 milyon Türkmenin katılacağı ortak bir uzlaşma oluşturulması gerekmektedir.

Musul Kerkük bölgesinde merkezi bir Irak devleti olmadığına göre Türkiye’nin 1926 Ankara Antlaşmasından doğan hakları gündeme gelecektir. Komu oyunun 1926 Ankara Antlaşmasından doğan haklarımızı bilmesi elzemdir.

Türkiye’nin önünde fırsatmış gibi duran seçeneklerin hangisi ilk adımı atmamıza yardım edecek bunu iyi etüt etmek gerekir. Dilek tutularak çıkılması durumunda kısmetimiz neyse ona göre hareket etme yeri değildir diplomasi!

Diplomasi bugünü değil yarınları inşa etme sanatıdır.

Bugünün siyasilerden duyduğumuz en güzel söz: “ Evet, İstanbul, Ankara neyse Musul Kerkük odur. Hatta Bosna, Türkistan, Tiran, Makedonya, Selanik, Şumnu aynıdır” sözüdür. Ancak ülkenin iktidar ve muhalefetiyle bu sözün arkasında duracak kararlıkta ve kıvamda olması gerekir.

Zaman Türkiye’nin aleyhine işliyor deniliyor!

Aleyhimize işlediği görülen zaman insana göre mi devlet ve geleceği inşa eden uzmanlara göre mi geçmektedir diye düşünmek gerekir. Serinkanlı olmak ve etkin gücü koruyacak şekilde atmak gerekir adımları.

Yangının ateşi sarmışsa milletimin yüreğini söndürmek için boşuna çaba harcamamak gerekir. Ateş yakacak, yürekler yanacaktır. Yangına körükle gitmek yerine yangının ülkeye sıçramasını önleyecek çalışmalar yapmak birinci ödevdir. Ancak yangına müdahale edilmemesi durumunda yangının ülkeye sıçrama ihtimali her geçen gün artmaktadır.

Yüreğimizi yakan ateş öyle yakıyor öyle yakıyor ki ta 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasında elden giden Kırımla başlayan ve bir türlü sönmek bilmeyen bir ateş! Ve rüzgâr alevleri hep bize doğru getiriyordu. Söndürmek için gövdemizi siper ettik ancak hala yanmaya yakılmaya devam ediyoruz!

Musul Kerkük müdahalesi ihtimali il sayısını arttırmak mı yoksa hinterlandı, kanı gözyaşını durdurmak için yeniden kendimiz olarak mı yaşamayı denemek? Bu konuda ince düşünmek ve çok kafa yormak gerekir.

Musul Kerkük gibi bölgeleri arzulamaktan ziyade hinterlandımızda yanan ve yüreğimizi dağlayan ateşi söndürecek çabalar içinde olmak gerekir öncelikle.

Dipnot:

Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında yapılan Ankara Anlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti. Irak'ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan İstanbul anlaşmasına göre, bugün bölünmüş yapısı ve bölgenin illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye'nin haklarını gündeme getirdi. Buna göre, otorite boşluğundan kaynaklanan kargaşa ortamı, Türkiye'nin Kerkük ve Musul'a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru zemini hazırlıyor. Yani Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul'daki haklarını gündeme getirerek bu iki şehri kontrol altına alabilir. 

 

[email protected]