Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

Türk Devletleri Birliği

20 Aralık 2023 - 09:39

Türk Devletleri Birliği

 Türkiye ve Türk dünyasında zihinlerde oluşturulmaya çalışılan algı iki yüz yıldan fazladır aynı şekilde devam ediyor: “Yapamazsınız, başaramazsınız! Çağdaş uygarlık yolunda yürüyemez yok olursunuz!” 
Sizin anlayacağınız Batı diyor ki: "Sizi size bırakmayacak kadar önemlisiniz. O yüzden ey Türkler sizi kendi halinize bırakamayız!"
Batı ve yandaşlarının iki yüz yıldır yapmaya çalıştıklarına karşı bizim yapmamız gereken şey zihnimize giydirilen Batı gömleğini, yüzümüzdeki batı maskesini atarak Türk olduğumuzu tekrar hatırlamaktır.
Neyi kaybettiğini hatırlayanlar kısa zamanda kaybettiklerinin peşine düşemezler! Kazanımları ve elinde bulundurdukları avantajlarını en değerli hazine olarak korumasını bilerek adım atmaya başlarlar! Türk dünyası için teşhis doğru konulursa tedavinin erkene alınma olasılığı da yüksektir. Bu durum Türk dünyasının içinde bulunduğu durumun fotoğrafını yakından görmek, sorunlarını çözmek açısından önemlidir.
Hiçbir dönemde gerçekleşmeyeceği düşünülen, ihtimal dışı gibi görülen ülküler peşinde koşmak bizim milletimize lütfedilmiş bir haslet olsa gerektir. Gerek Kut anlayışımız gerekse İlay-ı Kelimetullah, Nizam-ı Âlem, Kızılelma ve Turan anlayışlarında Türklerin nasıl yaşaması ve hangi hedefler peşinde koşarlarsa kendileri gibi kalacaklarına dair ipuçlarını görmek mümkündür.  

Türklerin tarih boyunca benimsedikleri ülkülerinde her zaman dünyaya nizam verme idealini görmek mümkündür.
Atamız Kaşgarlı Mahmut’un ifadesiyle; "Tanrı devlet güneşini Türklerin burcunda doğurmuş, göklerdeki dairelere benzeyen devletleri onun saltanatı etrafında döndürmüş, Türkleri yeryüzünün hâkimi yapmıştır."[1]
Bu anlayış bazen Kızılelma bazen de Nizam-Âlem davası şeklinde isimlendirilse de aynı Turan anlayışının içinde Türklerin yaradılış gayesinin bulunduğu görülür. Bu düşüncenin yeni adını koymak gerekir: “Türk Devletleri Teşkilatı Birliği”
Dünyaya hakimiyeti anlayışı Allah’ın insanlara adalet götürsün diye Türklere yüklediği misyon ve kutsal görev anlayışı şeklinde tezahür ederek bütün Türk boy ve devletleri için geçerlidir.

Turan anlayışı Osmanlı devletinin son dönemine kadar devam etmiştir. Bizce bu anlayışının bir an önce hayata geçmesi gerektiğine inanan 350 milyonluk bir Türk dünyası vardır. Son dönemde yeniden güçlenmeye başlayan Türk Devletleri Teşkilatı Birliği’nin kurulmasında Türk dili, ortak Türk kültür ve tarihin etkisi büyüktür. “Türk Devletleri Teşkilatı Birliği” anlayışı yüzlerce yıldır unutulduğu ve kaybedildiği düşünülen yitik bir hazinenin peşinden gitmek;  hamasi duygu ve düşünceleri gündeme getirmek değildir. Düşünce ve pratiği olan, gerçekleşmesi mümkün ve muhtemel olan bir anlayıştır.


Türk dünyasında neyi kaybettiğini hatırlamak isteyenlerin ilk görevi kılcal damarlarına kadar giren ve adeta genetik bir özelliğimizmiş gibi kabul ettirilmek istenilen hastalıklı yönlerimizi bünyeden, zihinden atarak işe başlayarak yola koyulmak olmalıdır.
Türkçe söyleyen dedelerimizin, ozanlarımızın, türkülerimizin, mani, ninni ve masallarımızın, ortak mirasımızın, ortak çıkarlarımızın Türk Devletleri Teşkilatı Birliğini gerçekleştirme gayretindeki payı iki yüzyıldan fazladır birçoğu gereksiz batılılaşmaca, zihinleri dumura uğratıcı ve milli değerlerden arındırılmış eğitim anlayışından daha fazladır!
Türkler neyi kaybettiklerini yeniden hatırlama melekelerini devreye sokuncaya kadar anlatılagelen Batı, Rus, Çin vb. masalları dinlemeye ve istemedikleri icraatları imza atmaya mahkûmdurlar! Uluslararası sistemin damarlarımıza zerk ettiği değer yargıları, ekonomik sistemi ve devlet felsefesi bunu gerektirmektedir!

Kadim Türk devlet anlayışı ve Türk Birliği düşüncesi bu anlamda yeni bir çağın habercisidir.
Yeniden ayağa kalkma cesareti gösteren milletimizin uzak geçmişinin tecrübeleri, geleceğe yönelik düşünce ve hayat modelleri  hayat buluncaya; büyük ve güçlü Türk Birliğini hakim kılıncaya kadar başka bir kurum, ülke, sistem ve bloklardan yardım eli beklenmemelidir!
Türkler tutunacak bir dal, kurum, sistem ve devlet modeli aranıyorsa kendi geçmişini araştırmak ve insanlığı yeniden inşa edecek, kurtaracak, kuşatacak medeniyet algı ve anlayışını sadece kendilerinden olduğuna emin olduklarıyla mümkün olacağına inanmak zorundadır! Bu yolda atılacak adımları uzak geçmiş ve güçlü gelecek düşüncesiyle atmak zorundadır.
Türk dünyasına yönelik son dönemde birlik, birliktelik, Türk Devletleri Teşkilatı Birliği düşünce ve pratiğini geçekleştirmenin yolu her şeyi sil baştan başlamayı mı gerektirmektedir?
Şu ana kadar bize çok önemli ve değerli gösterilen kazanımlarımızın hiçbir değeri yoksa ve bunlar arasında seçim yapmak, ittifaklar kurmak gerekecekse ne yapılacaktır? Bunları gerçekleştirme yolunda atılacak adımlar, yapılacak çalışmalar sırasında mümkün görülen imkânlar gerçekleşmezse ve fırsat verilmezse nasıl bir tutum takınılacaktır?
Türk Dünyasında yaşanan iki yüz yıllık olumsuz örnekler ve birikimin bize getirdiği nokta Türk Devletleri Teşkilatı Birliği çatısı altında toplanmayı zorunlu hale getiriyor ve bunu bile isteye; plan ve program dâhilinde hiçbir devletin, örgütün etkisi altında kalmadan yapıyorsak bu kazanımın bizim için bir milat olarak kabul edilebilir.
Unutulmamalıdır ki fırsatlar her zaman devlet ve milletleri bekleyen nimetlerdir. Bir anlamda Tanrının Türklere verdiği Kut anlayışı her zaman bizi beklemektedir.

Birilerinden  fırsat ve lütuf  beklemek acizlerin sığınağıdır. Fırsatlar şartları iyi değerlendiren akillerin kalplerinde durmakta ve ortaya çıkacak fırsatlar, zaman, zemin ve bu uğurda çaba sarf edecek insan, hayat ve yönetim modellerini beklemektedir.
Nizam-ı Âlem, Kızılelma, Turan, Türk Birliği… Yolunda Türk düşünce ve pratiğini yeniden hayata geçirmek için hareket edenlerin hareket alanları geniş, fırsatlar hazırdır.  Tarihi tecrübemiz bu yolda mücadele edenlere her zaman bu imkânı vermiştir, verecektir. Yeter ki istemeyi bilen gönüllerin aynı anlayışla çarptığı, aynı uğurda birleştiği Türk Devletleri Teşkilatı Birliğinin gür sesi duyulsun!
Devlet ve kurumların inşasında öncelik insanların zihinlerin inşa edilmesidir. İnsanların zihnen inşasında yeni heyecan ve yeni hayat modellerine, yeni yönetim ve örgütlenme modellerine ihtiyaç duyulmaktadır. Öncelik Türk devlet ve toplulukları arasında yöresel adlandırmalardan, farklı alfabelerden kurtularak işe başlamak, ortak yönlerimizi ön plana çıkararak çalışmalar yapmak gerekmektedir.
Türk Milletinin benliğinde her daim gizli bir cevher gibi bizi bekleyen gücü bulup çıkaracak çalışmalara duyulan ihtiyaç her zamankinden daha öncelikli ve önemlidir.


Naci YENGİN/ www.tarihistan.org/ Tarih Stratejik Araştırmalar Merkezi (TARSAM).
e-mail: [email protected]

                                                                                                                            

[1] İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yay. İstanbul, 1984, s.363.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum