Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

CUMHURİYETİN TARİH ALGISI

12 Mart 2011 - 11:08

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tarih tezi hiç kuşkusuz Nutuk merkezlidir.

            Cumhuriyet yeni bir millet ve yeni bir hayat tarzı meydana getirebilmek amacıyla bu durum çoğu zaman eskiyle olan bağlarını yok sayma pahasına tarih algısında değişimler yapabilmiş ve bu değişim aynı zamanda toplum mühendisliğine ve Türk milletini dönüştürme eylemine dönüşmüştür.

                Cumhuriyetin ilk yıllarında yazılan tarih kitapları ve Milli Eğitimin çalışmaları incelendiğinde Türk Milletinin köken arayışı Yunan ve Roma’ya kadar götürülmüş, Hitit, Sümer algısı ön plana çıkarıla gelmiştir!

                Mustafa Kemal sonrası yeni bir aşamaya geçen Milli Şef Dönemi tarih ve resmi ideolojisi dayatması daha çok Alman nasyonal sosyalizminin etkisi altında kalmış görünmektedir.  Bir yandan Türkçülük akımının öncüleri hapse atılıp işkencelere maruz bırakılırken diğer yandan ulusalcı bir anlayışla Milli Şef anlayışı ve ulus devlet algısı güçlendirilerek Türkiye’nin daha çok Batı hatta Yunan ve Roma’ya öykünmeye başlayacaktır!

            Atatürk önemi milli devlet anlayışı ve uygulamaları ile İnönü ile başlayan ve dönemde benimsenen milli devlet algısı DP Döneminde bir kırılma yaşadıysa da 1960 Darbesi sonrası yine İnönü’nün etkisiyle kaldığı yerden devam etmiş görünmektedir. Günümüzde CHP’de mevcut kutuplaşma ve Alman-Batı etkisinin altında 1960’lardan kalma anlayışın etkisi yoktur denemez!

            Son dönemde Türkiye’de sermaye el değiştirme sürecine girmiş ve bu değişim toplumsal taleplerin yönünü klasik algılardan daha çok muhalif ve daha çok merkezle derdi olanların-merkezin yıllarca dışladığı çevrenin lehine doğru evrimle eğilimine girmiş görülmektedir.

            Toplumsal talepler sermaye ile at başı giden bir eğilim gösterir. Bu eğilimde sermaye ve sermayeyi elinde bulunduran kesimlerin kitle iletişim araçlarını ne derece kullanıp kullanmaması ile de doğru orantılı bir süreç söz konusudur. Sermaye, toplumsal talepler ve iktidar üçgeni içerisinde kültürel ve siyasal doku her zaman kaygan zemin üzerinde oynamaktadır.

            Şu anda Türkiye’de görülen bir gerçek var ki o da merkez uzun dönemde görülmediği kadar çevresel güçlerin elindedir. Sermayeden medyaya, eğitimden dış politikaya kadar geniş bir yelpazede kendisini gösteren bu çevresel gücün merkezi sarmalaması eyleminde merkezden yana tavır alan ekonomik güç TÜSİAD olarak karşımıza çıkarken medya ayağı olarak ta Aydın Doğan ve etkisi fazla hissedilmeyen bazı gazete ve televizyonlar bulunmaktadır!

             Son günlere Milliyet Gazetesi Şevket Süreyya Aydemir’e ait olan “Tek Adam” ve “İkinci Adam” kitaplarını okuyucularına kupon karşılığında vereceğini açıklıyor. Bu kültürel girişim elbette ki takdire şayan bir durumdur. Ancak işin arka planında görülen başka bir gerçeği de ortaya koymak gerekir. O da Şevket Süreyya Aydemir’in  “Suyu Arayan Adam”, “Menderes’in Dramı” ve Enver Paşa’nın hayatını anlattığı üç ciltlik “Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa” kitapları 60 ve 70’li yılların alanlarında tek eserler sayılabilir.

            Ancak Şevket Süreyya Aydemir’in özellikle Atatürk ve İnönü’yü anlattığı eserlerinde bir öykünme ve hatta Engin Ardıç’ın ifadesiyle[1] “Azizleştirme” bir “Putlaştırma” bir “Tabulaştırma” vardır. Sanki alanlarında yazılan tek ve en mükemmel eserlermiş gibi lanse edilen eserler yeni bilgi ve belgeler ışığında eskimiş ve birçok gerçeği ortaya koyamayan eserler olarak bilinir!

            “Buhara Emirliği Türkistan ve Enver Paşa”[2] çalışmamız sırasında faydalandığımız ancak birçok yönden Sovyet Rusya’nın fikri ve ilmi etkisinde kaldığına şahit olduğumuz Enver Paşa çalışması yetersizdir. Hatta bazı gerçekleri örtme ve bazı gerçekleri Sovyet yanlısı bakış açısıyla yazıldığı gün gibi aşikâr olduğu gözlemlenmiştir. Bu konuda Japon tarihçi Masayuki Yamauchi’nin “Hoşnut Olmamış Adam Enver Paşa”[3] çalışması daha doyurucu ve Enver paşa’nın Şevket Süreyya Aydemir’in eserinde es geçtiği pek çok konu ortaya konmuştur.

            Burada temel konumuz elbette Şevket Süreyya Aydemir ve eserleri değildir. Bizim asıl konumuz merkezi ellerinde bulundurmak isteyen anlayışın hala İnönü dönemi zihniyetini devam ettirme pahasına insanımıza pompalamaya çalıştığı değerlerdir!

            Köhnemiş bir zihniyetin daha ne kadar devam ettirileceğini halkın ve sermaye çevrelerinin gelecekten beklentileri belirleyecek,  bu beklentiler ülkeyi ya şahlandıracak ya da tek parti zihniyetine, Sevr sendromlu ulus devletin ataletliğine hantallığına geri götürecektir!



[1] Engin Ardıç, “Hacıyografi”,Sabah Gazetesi, 5 Mart 2011

[2] Naci Yengin, Buhara Emirliği Türkistan ve Enver Paşa, Bilgeoğuz Yay,2. Baskı, İst, 2010

[3] Masayuki Yamauchi, Hoşnut Olmamış Adam Enver Paşa, Bağlam Yay. İst. 1995