Önder GÜRCAN

Önder GÜRCAN

[email protected]

ANKARA’DA KORONAVİRÜS GÜNLERİNDEN BİR GÜN

30 Nisan 2020 - 19:07 - Güncelleme: 30 Nisan 2020 - 19:53

ANKARA’DA KORONAVİRÜS GÜNLERİNDEN BİR GÜN

Koronavirüs dünya gündemine yerleşti, ne zaman gündemden çıkar bilinmez.
Yaşanmakta olan bu salgın ile ilgili olarak uluslararası basında ve sosyal medya ağlarında sürekli haber, görüş ve yorumlar  yayımlanıyor.

Ancak bu virusün kim tarafından, ne zaman, nerede, nasıl ve neden ortaya çıktığını kanıtlayan  bilimsel veriler uluslararası kamuoyuna henüz açıklanmadı.

Ama bu konuda ilgililerce yoğun araştırmalar yapılıyor. Bu bağlamda ürkütücü çok sayıda komplo teorileri de ileri sürülüyor.

Dünya bu kadar ürkütücü bir küresel bir olgu ile karşılaşmadı. Uzay yolu sinema filmlerinde bile öngörülmedi.

Bu pandemiye küçük bir pencereden değil, çok büyük bir pendereden bakmak; bu gizemli olguyu küçük bir fotoğraf üzerinden değil, büyük bir fotoğraf üzerinden değerlendirmek gerekiyor.

“Konunun bir de dünya dışı boyutu var,” deniyor.
Bu gibi soru işaretleri,  uluslararası bilimsel platformlarda ele alınıyor.
Bilim insanlarınca DNA ve RNA yapılarına göre  mikroplar, bakteriler ve virüslere ait mutasyon ve ötesine ait bulgular masaya yatırılmaya başlanıyor.
Dünya kamuoyu, bilim insanlarından  yeni açıklamalar bekliyor.
*
Bugün günlerden Perşembe. Dışarda ferahlatıcı bir yağmur. Yarın 1 Mayıs: “Hoşgeldin Bahar!”
Koronavirus günleri yeryüzünü sarıp sarmalarken evden çıkmadım.
Çalışma masamda iki kitap:
Charles Dickens’ın “Zor Zamanlar” (Hard Times) romanı. Bir zamanların İngiltere’sindeki korku ve kaygı dolu günleri anlatıyor. Sanki koronavirüs.

Cengiz Aymatov’un “İlköğretmen” öyküsü.  Değerli öğretmenlerim gözlerimin önünde...Öğrenci arkadaşlarım da...
İnternette geziniyorum: Sosyal medya ağlarında bir şarkı:  Ryan Bingham isimli bir şarkıcı söylüyor: “Tell my mother I miss her so.”
Sevgili annemi, babamı, büyükannemi ve  dayımı düşündürüyor bana yine.
Penceremden bakıyorum.Eski zamandan kalma emektar radyomu açıyorum: Hicaz bir şarkı çalıyor: “Niçin şeb-tâ seher ben zâr-ü zârım.”
Bu şarkı, Manisa Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarımda Müzisyen Haydar Bayçın’ ın  hazırladığı, Manisa Halkına verdiğimiz bir Türk Sanat Müziği konserinde okuduğum bu şarkıyı hatırlatıyor.
*
İşte diyorum, hayat...Bir şekilde devam ediyor: Hiçbir şey kalıcı değil. Her şey gelip geçiyor. Denize doğru akıp giden, dönüşü bulunmayan bir ırmak gibi...

Önder Gürcan
[email protected]