FLAŞ HABER
Önder GÜRCAN

Önder GÜRCAN

[email protected]

BİR ANKARA MASALINDAN ESİNTİLER

25 Şubat 2024 - 10:04

BİR ANKARA MASALINDAN ESİNTİLER

 

Yıllar ne çabuk geçiyor... Gençlik döneminin o zamanki romantik yaşamında Manisa ve İzmir’in yerel basınında gazeteci olarak çalışırdım. Bir gün Mavi Tren ile  keyifli bir seyahat sonrası  Ankara Tren İstasyonu’ndaydım. Böylece sisli bir kış gününde başkent Ankara ile tanışmış oldum.

İki yıl yedek subaylık hizmetimin ardından iniş ve çıkışlı günler İstanbul, Artvin ve Elazığ kıyı limanlarından akıp geçti. Daha sonra da kendimi, ülkede TBMM adına denetim yapan devletin üst düzey bir kamu denetim kuruluşu”nda (BYDK)  “Denetçi Yardıcısı” olarak buldum.

*

Bugün günlerden Pazar. Şubat sonu. Mart ayı kapıda. Geçmiş kış mevsimlerinde Ankara yoğun yağmur ve kar yağışlı olurdu. Ancak son yıllarda yüksek teknoloji, doğa ve çevre sorunları nedeniyle kutuplardaki  buzullar erimeye başlamış, deniz seviyelerinin yükselmesi sonucu da dünya gezegeni küresel bir iklim değişikliği ve ısınma sürecine girmişti.

*

Evden çktım. Metro ile Kızılay’ indim. Bir zamanlar bu bölgede faaliyet gösteren Etibank, Sümerbank, Petrol Ofisi, Petkim, TPAO, PTT, DDY vd.  kamusal kuruluşların genel müdürlüklerinde hiç unutmadığım değerli üstadların yönetiminde mesleki çalışmalar yapardık. Ayrıca, bu kuruluşların yurttaki bütün bölge  işletmelerinde yoğun inceleme ve araştırmalara dayalı raporlar hazırlardık.

*

Kızılay Bölgesi, bana geçmişteki başkent günlerini hatırlattı. İnsanlar en güzel elbise ve kıyafetleriyle buralardaki cadde ve sokaklarda karşılaştıklarında birbirlerine selam verir, saygılarını sunarlardı. Erkekler, siyah iskarpin uyumunda kravat ve takım elbise, bayanlar ise sade  döpiyesleriyle...

Ankaralılar Gölbaşı’na deniz gözüyle bakardı; Elmadağ’a ise Uludağ..

*

Sıhhıye, Ulus, Bahçelievler, Esat, Kavaklıdere, Çankaya, Ayrancı, Gaziosmanpaşa semtlerindeki kahvelerde coşkuyla “Ankaranın bağları, büklüm büklüm yolları,”  türküsü çalınırdı; bazen de “Pembe küçük dudağın söyledi şarkımızı, indi bahar Ankaranın sisli yamaçlarına” şarkısı...

*

Günümüzün Kızılay’ı, İstanbul İstiklal Caddesi’ne benziyor. Bazı alışveriş merkezleri, ofisler, mağaza ve dükkanlar değişmiş. Lokanta ve oteller çoğalmış. Eski kahvelerin yerini yabancı dillerdeki isimlerle “Café” ve “Coffee House”lar almış. Uzay Çağı’na giriş yapmış, ellerinde internete bağlı akıllı cep telefonu ve sigaralarıyla caddelerde dolaşan genç kuşak insanları ile  yabancı ülkelerden gelenler çoğalmış. Ne çok taşıt var.

*

Son beş yılda, dünyada yaşanan bir tarafta küresel hastalık salgını, ekonomik kriz, yangın ve depremler; diğer yanda  dramatik ve trajik  Ukrayna ve Gazze savaşları, ülkeler arası göçmen ve mülteci hareketleri insanlığın üzerine bir kabus gibi çökmüş.

*

Ankara kış mevsiminde, yorgunluğu ve özlemi duyulan bahar mevsimini  yaşıyor.

Bir ara Sakarya Sokağı  dikkatimi çekti. Her şey yerli yerindeydi.  Buradaki emektar kitapevinden dünya edebiyatında iz bırakmış şiir ve öykü kitapları ile romanlar alırdık. Yıllar sonra kitaplar ev kütüphaneme sığmayınca hepsini Ankara’nın   köy kütüphanelerine göndermiştim.

*

Cumartesi geceleri sinema, tiyatro veya operaya giderdik; sanat, edebiyat ve felsefe söyleşi programlarına katılırdık. Her gün gazetelerde yayımlanan tanınmış yazarların köşe yazılarını ilgiyle takip ederdik.

*

Başkent Ankara, yeni yapı ve yerleşim bölgeleriyle bir megapole dönüşmüş. Ama cadde ve yollarda bir tek tanıdık yüz bile göremedim. Herkes yabancı. Ben yabancı...Bir akşam vakti, Kızılay  sokaklarında gezerken karşıma çıkan eski bir arkadaşımla bir kitapçıda bir acı kahve sohbeti yapmayı ve günlük hayattan söz etmeyi isterdim. Onlardan bir daha haber alamadım.

O yıllardaki arkadaşlarımın Ankara yaşamının yansımalarına bıraktığı buruk hatıralar, kareler içinde çıkarak sanki çok uzaklarda bir yerlere gizlenmişlerdi.

Oysa hatıralar zaman aralıklarındaki geçici hayatlar içinde yalnızca bir kere yaşanır ve bir daha asla geri dönmezler. 

Yeni hatıralar ise hep sitem ve hüzün doludur, eğilip kulaklarınıza neler anlatırlar neler...

30 yıllık Ankara yaşamı geldi geçti.  Ne var ki “Dünya yaşamı” denilen gizemli olgu, geri dönüşü bulunmayan bir nehir ...Bilge insanlar, “Dünya bir gurbettir, ” derler.

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 3 Yorum
  • Fahrettin Yağcı
    2 ay önce
    Önder Üstadım, 1960 ve 1970'lerin Ankara'sını doya doya yaşadık sevgisiyle, acısıyla tüm özellikleriyle. Sinema kuşağının çocukları ve gençleri olarak Ulus, Büyük Sinema, Ankara, Konak ve daha birçokları, ayrıca zengin Tiyatro çeşitliliği, keskin ayrımcılıkla henüz tanışmamış her sınıftan kaynaşmış insan toplulukları... Ne kadar çabuk nostalji oluyor herşey. Önder Üstadım anılar da artık zamanın sonsuzluğunda bizleri huzurlu kılmıyor, çok negatif değişimler çok şey kaybettirdi... Oysa ki her değişim insan mutluluğu için olmalı. Tüm bunlar bizi yine de bizce güzel anılarımızda yoksun kılmasını, yazıların için zihnine ve kalemine sağlık sevgili Üstadım.
  • onder gurcan
    2 ay önce
    Çok teşekkür ederim, çok sağ olun Fahrettin Üstadım. Ben de ayni füşünceleri paylaşıyorum. O zamanlar güzel zamanlarmış. Ama yine de bu dünya iyi insanlarla ve iyi hatıralarla dolu olacak. Selamlar saygılarımla. * *
  • Onder gurcan
    2 ay önce
    Fahrettin Bey Ustadim sizinle syni fikirdeyim. O zamanlar guzel zamanlarmış. Selam ve saygılar.