Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

Kahve Muhabbeti

24 Mart 2013 - 23:11

                Bugün kahve içme makamındayım ve Yemen’den geldiği rivayet edilen kahvenin telvesinin tadına varıyorum.

            Kahvenin nereden geldiğinin ve kahve için neler söylendiğinin çok fazla da önemi yoktur tutkunları için.

            İstanbul Kapalıçarşı’nın en mutena yerlerinden birisi hiç kuşku yok ki tarihi Şark Kahvesidir. Yağlıkçılar Caddesi 134 numaralı mekân İstanbul sanat ve entelektüel çevrelerince çok bilindik bir adres ve hatta buluşma yeridir. Tıpkı Çorlulu Ali Medresesi (Erenler) olduğu gibi. Tarihi kıymeti harbiyesi çok olmasına rağmen maalesef son zamanlarda eski önemini; en azından edebiyat ve sanat camiası açısından eski ilgiyi görmemesi nedeniyle yitirmiş durumda!

            Son yıllarda daha çok turistlerin uğrak mekânı haline gelmiş.

            Bir zamanlar sanat ve siyaset çevrelerinin en çok uğradığı yerlerin başında Şark Kahvesi gelirdi. En azından 50 yıldır Kapalıçarşı'daki yerinde hizmet veriyor.

            1957 yılında bu günkü haline dönüştürülen Kapalıçarşı Şark Kahvesinde kahve içmek bir ayrıcalıktır. Özellikle bu mekânın değerini bilenler için bulunmaz bir nimet ve sohbetlere konu olacak bir güzelliktir.

            Şark Kahvesinin hatıra defterinde İnönü ve eşi Mevhibe Hanım’ın, Celal Bayar’ın, Demirel’in, 12 Eylül Darbesinin muktedir generali Kenan Evren’in ve bir zamanlar Galatasaray’da da top koşturan Frank Ribery’nin de imzalarını görebilirsiniz. Edebiyat, sanat çevreleri böyle bir şeye gereksinim duymamış olsalar gerektir.

            İnsanı kendisine çeken davetkâr kokunun mekânına adımı attığı anda kahve siparişi veriyor her zamanki yerime geçip oturuyorum. Tarihin resim galerisi, yağlı boya tablolarının bulunduğu kuytu bir köşe oturduğum yer. Hem de son zamanlarda gittiğim birçok kahvehanede kahve istediğimde yeni yetme kahvecilerin Türk kahvesi mi diye sorduklarını düşününce “ kahvenizi nasıl alırdınız” sorusuyla karşılanmak hoşuma gidiyor. Aynı duyguyu Çengelköy’de Çınaraltında da yaşamış ve mutluluğumu şef garsonla paylaşmıştım.

            Turistlerin yoğun olduğu bir mekâna dönüşmüş. İçeriye adımımı attığım andan itibaren turistlerin bakışından rahatsız oluyorum! Sanki Türk uğramazmış gibilerden biraz da garipseyerek bakışları altında kahvemi içip bu satırları yazmaya başladığımdan beri göz ucuyla bana bakıyorlar!

            Bazen kahveden aldığım haz kadar başka bir içecekten haz almadığımı düşünürüm.  Şu anda aldığım hazzın verdiği mutluluktan olsa gerek bu mutluluğu yaşamaya çalışmak güzel.

            Bu mutluğu bir de Mısır Çarşısından sıraya girip aldığınız Kuru Kahveci Mehmet Efendinin kahvesini kendinizin yaptığınızı, hem de fincanla odun ateşinde yaptığınızı düşünüp perçinlemeniz mümkün!

            İşte o zaman her şeye bedel bir mutluluktur yaşadığınız.

            Kapalıçarşı’da Şark Kahvesinden çıkıp Mahmut Paşadan aşağıya doğru iniyorum.

            Eminönü’nde Mısır Çarşısı taraflarından burnuma gelen ve ayaklarımın emrine uyarak kahve kokusunu takip edip Kuru Kahveci Mehmet Efendinin o tarihi kahve sinmiş dükkânına varıyorum. Irkı, rengi ve cinsiyeti farklı birçok insan gibi sıraya girip kahve tarttırıyorum. Kahvenin kırk yıl sürecek olan doyumsuz kokularını içime çekip bir an önce bu kahveyi cezveye koymak için neler vermezdim!

            Artık namı sınırları aşan Kuru Kahveci Mehmet Efendi kahvesinin damağımda hiçbir kahvede alamadığım farklı bir tadı var. Sıradan kahve tatlarına benzemiyor. Yıllardır farklı kahve tatları denememe rağmen bu tadı başka bir markada bulamadım!

            Dile kolay, 1871 yılından bu yana, kahve üretimine bir sanat gibi yaklaşan Kurukahveci Mehmet Efendi; bu zanaatını ustalık, bilgi, tecrübe ve incelikleriyle babadan oğula, ustadan çırağa aktarmaya devam ediyor.  

            Öyle ki Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1543'te, Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul'a getirilen kahve ile aynı olduğu iddia ediliyor bu kahvenin! Belki bu yüzden aslına uygun, Türk damağına göre yapıldığı için millet olarak beğeniriz ya kahveyi.

            Yalnız Türkler mi, dünyanın her yerinde kahvehaneler entelektüellerin buluşma yeri, kahve ise sanatçıların en çok sevdiği ortak içeceklerden birisi oldu. Tanınmış pek çok kişi kahveye ayrı bir anlam kattı, önemsedi.

            Alexandre Dumas, André Gide, Molière, Victor Hugo, Honoré de Balzac, Voltaire, Ludwig van Beethoven, Immanuel Kant gibi sanatçı ve düşünürler için kahve bir yaşam biçimi haline geldi.
            Bir ara yok oluyor gibi oldu, sohbetlerimizin arasından çekiliyor gibiydi ancak yine de devam edegeldi günümüze kadar. Tadında hiçbir değişiklik olmadı.

            Kahve edebiyatı ve sanatı günümüze kadar devam ede geldi. Türkülere, şiirlere, hikâye ve filmlere konu oldu ve olmaya da devam ediyor…

            Alel acele eve varıp kulpsuz fincanımdan bir yudum kahve almazsam dinmeyecek bu istek… Bu kahve içme sevdası!

            “Kahve Yemen'den gelir/ Bülbül çimenden gelir/Ak topuk beyaz gerdan/Her gün yabandan gelir”

            “Kahveyi kaynadırlar/Fincana damladırlar/ Sahipsiz âşıkları/ Vururlar ağladırlar”

            Şanlıurfa’da yaygın olarak kullanılan şu veciz cümlelerle bitirelim yazımızı:          
“Kahve-yı ruy-ı siyahın nef’i vardır bedene
Lanet gelsin tütın ile tenbekiyi icad edene”
(Siyah yüzlü kahvenin vücuda faydası vardır/ Tütün ile tömbekiyi icat edene lânet olsun!)

            Sahi, Şehzade Şehirde en iyi kahve nerede yapılır, nerede içilir abiler?

            www.tarihistan.org