Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

ÇANAKKALE RUHU MU? JAPON RUHU MU?

04 Haziran 2013 - 20:13

ÇANAKKALE RUHU MU? JAPON RUHU MU?

Bilindik bir yaşanmışlık her fırsatta anlatılır. Bizde anlatalım istedik. “Biz” diyor, Japon eğitimci, “Okula başlayacak olan çocuklarımıza bir program uygularız. Önce onları en gelişmiş fabrikalarımıza götürür, robotların yaptığı makineleri gösteririz. Makine yapan makineler karşısında hayret ve hayranlık içinde kalır masum yürekleri çocukların.

Anlayacakları bir dille, orada yapılanları açıklarız. Bu fabrikaların sadece Japonya’da yapılabildiğini, başka milletlerin bunu başaramadıklarını, okul öncesi çocuklarımıza anlatırız. O küçücük çocuklar, duyduklarına hem şaşırırlar, hem de çok mutlu olurlar. Bu geziler tekrar edilerek tamamlanır. Sonrasında

Çocuklar, saatte 250–300 km sürat yapan trenlere bindirilir. Bu araçların da sadece Japonlar tarafından yapılabildiği vurgulanır. Eğer kendileri de iyi ve düzenli çalışırlar ve Japon olduklarını unutmazlarsa, bunların daha lüks ve daha süratli olanlarını yapabileceklerdir. Bu geziler zinciri, onlara Japon olmanın ne kadar önemli bir şans olduğunu kabul ettirir. Sonunda yolları, Nagazaki ve Hiroşima’ya düşürülür.

Orada, Japonların İkinci Dünya Savaşı sırasında başlarına gelen felaket anlatılır. “Bu çalışkan milletin düşmanları da vardır. Eğer daha çok ve daha dikkatli çalışmazlar ve iyi Japon olmazlarsa, kendilerinin de başına, bu bombaların daha beteri atılabilir. Çünkü eski düşmanlıklar, bütünüyle bitmiş değildir.”

Çocuklar, atom bombası atılmış şehirlerde yaşanan apacı hatıralarla sarsılırlar. Zira atom bombasından geriye, sadece on binlerce ölü, yaralı ve ot bile bitmeyen topraklar kalmıştır. Bu dehşetli gerçek, onları derinden derine etkiler. Okul hayatında da, bu bilgi ve bilinç çerçevesi etkili bir biçimde genişletilir. Dolayısıyla bu gençlerin Japon olmaktan başka çareleri kalmaz.”

Japon eğitimci, atom bombası şerrinden, başarı sonucu çıkaran uygulamayı anlatırken, bizim etkili ve yetkili bir eğitimcimiz ağzından şu cümleyi kaçırıverir: “-Keşke bizim de bir Hiroşima’mız, bir Nagazaki’miz olsaymış…”

Japon’un verdiği cevap çok ibretlidir ve bizim eğitimcimizi kızartacak cinstendir: “-Bildiğim kadarıyla, sizin yüz Hiroşima ve Nagazaki’den çok daha değerli bir yeriniz vardır.” Cevap “-Neresidir Efendim?”

“-Siz oraya Çanakkale dersiniz. Eğer siz, Çanakkale’de dedelerinizin yaşadıklarını, çocuklarınıza tam manasıyla anlatabilseniz, sizin çocuklarınız da, milli ve manevi şuur içinde yetişmekten başka yol aramazlar.”

İşin acı yanı bugün bu öğütleri onlardan alıyor olmamız. Böyle dev bir tarihe sahip olduğumuz halde gençliğimizin millî şuurdan, manevî değerlerinden ve de atalarından kopmuş olmasıdır. Ecdadımızın bizlere emanet etmek için canlarını verdiği bu özgür topraklar üzerinde yaşamakta, ama onların o kahraman ve övülesi ruhundan bihaber dolaşmaktayız. Hatta sıradan bir saygı davranışını bile sergilemekten uzak kalmaktayız.

Bu yaşanmışlıktan yola çıkılarak iyi niyetle yapılan tarihi gezilerin, alt yapısı oluşturulmadan ve yapmış olmak için yapılır olmasından dolayı, murad edilen bir türlü elde edilmemekte hatta nahoş davranış ve görüntülere şahit olma ihtimalide gittikçe kuvvetlenmektedir. Bu azametli tarihi olayların ruh ikliminden habersiz rehber ve mihmandar marifetiyle özellikleri tedricen azaltılmaktadır. Gittikçe turistik ilgi arttırılırken arka plan görmezden gelinmekte hatta eskiye özlem taşıma suçlaması ile canlandırma heyecanını yaşayanlar mahalle baskısıyla karşılaştıklarından bir müddet sonra faaliyetlerini askıya almaktadırlar.

Aydınlatıcı bilgilerin geçmişte yaşananları aktarmaktan ileri gitmediği demlerde, gelecekle bağın kurulmadığı vakitlerde, fayda getirmek yerine vurdumduymazlık sebebi olacağının göz ardı edilmemesi gerektiğini hatırlatmaya gerek yoktur kanaatindeyim. Bu noktada ezber davranmaktan kaçınmakta önemli bir durumdur. Biz Kocatepe’yi, Sakarya’yı, Sarıkamış’ı, Gazi Antep’i, Kahraman Maraş’ı, Şanlı Urfa’yı da gün yüzüne çıkarmalıyız. Ve mutlaka işin ehemmiyetini kavramış sevk ve idare edenler elinde yaparak yaşayarak öğrenme etkinliği gibi duyarak, hissederek ve anlayarak kavratma yoluna gitmeliyiz. Bütün bu çabalardan sonra gençlerimiz başka yollarda geziniyorsa o zaman yapılanlarda bir eksiklik olduğunu varsayıp kendimizi, yapıp-etmelerimizi gözden geçirmeliyiz. Milli şuur neden uyandırılmamaktadır sualinin cevabını tekrar bulmaya çalışmalıyız.

Milli hasletlerimizle yeniden donanmak hülyamız, özellikleri belletmek çabamız da şiarımız olsun. 03 / 06 / 2013 Muammer AZMAK