Kadir KESKİN

Kadir KESKİN

[email protected]

EĞİTİM NE İŞE YARAR?

30 Ocak 2020 - 21:27 - Güncelleme: 01 Şubat 2020 - 13:38

EĞİTİM NE İŞE YARAR?

İlkokul öğrencisi olan Fatma muhafazakâr ve mütedeyyin bir babanın kızıdır. İlkokulda arkadaşları arasında zekâsı ve azmiyle öğretmeninin ve okul müdürünün dikkatini çeker.  İlkokulu bitirince okul müdürü ve öğretmeni beraberce ortaokula kaydını yaptırırlar. Velisi de Fatma’nın ailesinin yakın  dostu  öğretmeni olur. Çünkü Fatma’nın babası, ticari işleri dolayısıyla günlerinin çoğunu ikamet ettiği ilin dışında geçirmektedir. Okullar açılır. Fatma okuluna büyük bir sevinç ve istekle başlar. Hatta bu arada Fatma’nın kitapları da öğretmeni tarafından temin edilir. Okullar açılışından 15 gün sonra babası eve geldiğinde sabahleyin kızının okula gitmek için hazırlandığını görür. Bunun üzerine Fatma’nın babası kurşun asker gibi okula gider. Okul müdürünün ve öğretmenlerinin ısrarına, Fatma’nın gözyaşlarına rağmen kızının kaydını okuldan alır.  Fatma’nın göz yaşlarına kıyamayan yakın aile  dostu   Fatma’nın  ilkokul öğretmeninin  yalvarıp yakarmaları  da  fayda etmez.

 Sonunda büyük bir sevinçle başladığı Fatma’nın doktor olma hırsı ve arzusu gözyaşlarıyla kursağında kalır. Kızının üzüntüsünü gören babası, daha sonra kızını halk eğitimin biçki dikiş kurslarına, sonra da Kur’an kursuna göndererek bir ev hanımına lazım olacak bilgilerin öğrenmesini sağlar. Zamanı gelince de nasibi çıkar everir.

Fatma doktor olamaz ama iyi bir ev hanımı olur. Çocukluk yıllarındaki yarım kalan okuma hırsını çocuklarından çıkarır, çocuklarını okutur. Çocuklarından biri de doktor olur. Böylelikle ulaşamadığı hayalini çocuğunda gerçekleştirir Fatma üç kız kardeştir. Yukarıda da ifade ettiğim gibi Fatma’nın ilkokul öğretmeni aynı zamanda aile dostları ve babasının yakın arkadaşıdır. Fatma’nın kardeşi N. de iyi bir evlilik yapar. Fatma’nın babası, kızı N.nin ilk doğumu dolayısıyla çok yakın arkadaşı Fatma’nın öğretmenine müracaat ederek bir bayan doktor tanıdığının olup, olmadığını sorar.  Fatma’nın öğretmeni, cevaben çok iyi bir bayan doktor tanıdığını söyleyerek ev hanımı Bayan Doktorun(!) telefonunu verir. Fatma’nın babası,  Fatma’nın öğretmeninden aldığı telefon numarasını çevirerek” Doktor Hanımla mı görüşüyorum?” dediğinde, telefonu açan kızı bir an duraklar ve babasının yanlış numara çevirdiğini düşünerek “ Buyur babacığım ben Fatma” diye karşılık verir. Telefonda karşısına kızının çıkması üzerine  öğretmenin  yanlış numara  verdiğini düşünerek öğretmene: “ Hocam herhalde yanlış numara vermişsiniz. Telefonda karşıma kızım çıktı.”  dediğinde,  Fatma’nın öğretmeni:“ Yo doğru numara verdim. Fatma çok zeki bir çocuktu.  Fatma okusaydı şimdi başarılı bir doktor olacaktı ve sen şu an bayan doktor aramayacaktın” diye taşı gediğine koyar. Fatma’nın babası büyük bir pişmanlıkla dersini alır. Ama ne yazık ki artık bu pişmanlığın telafisi mümkün değildir.

  Yarım asırdır fiili eğitimin içindeyim. Buna benzer olayları çok yaşadım. İlk suresi “ Oku”, ikinci suresi “Kalem” olan kutsal bir kitaba sahibiz. O kitap “ Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen insanı gözü gören insana, bilmeyen insanı da gözü kapalı görmeyen insana benzetiyor” Yine Peygamberimiz  de “ İlim Çin’de de olsa alın, Bilgi kadın ve erkeğin kaybolmuş malıdır, onu nerede bulursa alır” buyuruyor. Dinimizin bilgiye ve eğitime yönelik bu buyrukları karşısında maalesef Müslümanlar olarak okumayarak ve çocuklarımızı da okutmayarak cahil bıraktık. Özellikle de kız çocuklarımızı okutmayarak onların umutlarını çaldık, resmi ideolojilinin ekmeğine de kendi ellerimizle yağ sürdük. Örnek mi?

1-Latin harfleri kabul edildiğinde bazı muhafazakâr aileler “ Gâvur Okulları” diyerek, okullara çocuklarını göndermemeleri,

 2- İmam-Hatip okulları açılmadan önce ülkemizin her yerinde Kur’an Kursları yaygılaştı. Bu kurslarda binlerce değil, yüz binlerce öğrenci vardı. 1950 tarihinde açılan İ. H.Okulları ile Kur’an Kursları arasında maalesef bir köprü kurulamadı. Kurulamadığı gibi Bu kurslarda görev yapan yöneticiler maalesef İ.H.Okullarına düşmanca tavır aldılar. Bugün C.Başkanı yetiştiren bu okulları “ Hatap ( Odun) okulu” diye isimlendirdiler. Şayet Kur’an Kursları ile İ.H.Okulları arasında bir köprü kurulsaydı bugün daha donanımlı din görevlileri yetişirdi.

3- İmam- Hatip okulları açıldığında dönemin M.E. Bakanı bu okullara kız öğrencinin de alınmasını teklif ettiğinde “ Kızlarımızın ahlakı bozulur” gerekçesiyle  yine en büyük tepki muhafazakâr kesimden gelmiştir. Şayet o günlerde bu okullara kız öğrenci alınmış olsaydı başörtüsü çoktan hallolur ve 2010 yılına kadar binlerce değil, yüz binlerce kız öğrenci cahil kalmazdı. Bu ülkede maalesef TIP beşinci sınıfta başörtüsü dolayısıyla öğrencinin okuma hakkı elinden alındı. 28 Şubat’ta başörtüsü dolayısıyla nice kız öğrencilerin hayalleri çalındı ve umutları söndürüldü.

Yine bu konuda bizzat şahit olduğum bir olayı da zikredeyim.  Bulunduğum ilde çok yakın bir öğretmen arkadaşım kızını İ. H. okulunda okutmak ister. Yıl 1986. Kayıt için beraberce okula gittiğimizde ne okul müdürü, ne de müd. yardımcısı “ Biz vebal altına giremeyiz” gerekçesiyle öğretmen arkadaşın kızını kaydetmeye yanaşmadılar. Bunun üzerine öğretmen arkadaş “ Ben giriyorum” diyerek kayıt kabul defterine kızını kendi eliyle kaydetti. Daha sonraki yıllarda okulda kız öğrenci sayısı, erkek öğrenci sayısını geçti. Malum 28 Şubatta okullarda kız öğrenci olmasaydı, okulların kapısına kilit vurulmuştu. Manisa İ.H.Okuluna kız öğrencinin girmesine bu arkadaş vesile oldu. Onun sayesinde binlerce muhafazakâr aile kızı okulda okuma imkânına kavuştu. Medeni cesaretini her zaman takdir ettiğim bu öğretmen arkadaştan Allah razı olsun.

Muhafazakâr Müslümanlar olarak bu ülkede hiç kimseden şikâyet etmeye hakkımız yoktur. Ne gelmişse başımıza kendi hatamızdan dolayı gelmiştir. Peygamberimizin arkasında namaz kılan kadınlar, Cuma namazında mehirde kısıtlamaya kalkan Hz. Ömer’e “ Allah’ın kadına verdiği hakkı, sen hangi yetkiyle kısıtlamaya kalkıyorsun?” diye hesap soran kadın, özellikle ülkemizde bilerek veya bilmeyerek hangi sebeple olursa camiden ve cemaatten uzaklaştırılarak bizzat kendi ellerimizle kızlarımızın ve kadınlarımızın uzun yıllar cahil kalmalarına sebep olduk. Nitekim Cenab-ı Hak da Kur’an-ı Kerim’de “ Sizin başınıza gelen iyilikler Allah’tandır, musibetler ise kendi ellerinizle yaptıklarınızdan dolayıdır” buyuruyor.

 İslami kesim olarak hep kendi hatamızın ceremesini çektik. Bu yüzden ne laik kesimden, ne de başka kesimlerden şikâyet etmeye hakkımız yoktur.  Şunu iyi bilelim ki kız-erkek hiçbir ayrım yapmadan en zaruri ihtiyaçlarımızdan fedakârlık yaparak çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras; han, apartman değil,  iyi bir eğitimdir.

 Her doğan çocuk bir cevherdir. Onu mücevher yapan eğitimdir.  Eğitim,  aklın işe yaramasını sağlar. Dinimizin eğitime yönelik emir ve buyruklarına rağmen Fatma gibi nice cevherleri eğitim hakkından mahrum ederek zekâsını zayii ettik.  Hiç olmazsa bundan sonra zayii etmeyelim.  Unutmayalım ki dünyada zarar etmeyen tek yatırım iyi bir Eğitim yatırımıdır. Eğitim, eğitim, inadına eğitim.

Kadir KESKİN