Kadir KESKİN

Kadir KESKİN

[email protected]

BİR KÖYLÜNÜN YAŞLI ÖKÜZÜ

09 Aralık 2015 - 20:58

BİR KÖYLÜNÜN YAŞLI ÖKÜZÜ

                Bir köylünün bir yaşlı öküzü varmış. Biri ölünce yanına ikinci bir öküzü alıp çift sürme imkânı olmadığı için öküzünü köyün sürüsüne koymuş. Sürü de genç danalar olduğu için hep yaşlı öküzü dövmüşler, onu süsmüşler ve hep horlamışlar. Yaşlı öküz bunu kaderi kabul edip bütün horlamaları kabul etmiş ve sabırla karşılamış. Nihayet çiftçi ileride kendisine genç bir dana alarak sürüden ayırmış kendi ahırına kapatmış. Yaşlı öküz yediği bütün dayakların acısını genç danadan çıkarmaya başlamış. Zaman geçmiş dana büyümüş yaşlı öküz daha da yaşlanmış. Gücünü kaybedince yine bir gün genç danayı dövmeye kalkmış. Bu güne kadar sabreden dana artık ihtiyarı gözüne kestirince, yaşlı öküze kıyasıya bir dayak atmış. Bütün köylü toplanıp yaşlı öküzü dananın elinden zor almış. Yaşlı öküz köyün danalarından yediği dayağı sorun etmezken, genç danadan yediği dayağı hazmedememiş, öyle kötüleşmiş ki, tüyleri, rengini yitirip dökülmeye başlamış, bir köşede kös kös düşünüyormuş, kuvvetine güvenerek zayıfları hor görenin kuvvetinin başına bela olacağını çok geç öğrenmiş, sonra da birkaç hafta sonra kahrından ölmüş.

              Matematiğin dört işlemi olduğu gibi hayatın da dört işlemi var. Bu işlemi bilmeyen insanlar da sonunda maalesef koca öküzün durumuna düşüyorlar. Zira insanın sahip olduğu imkânlar zamanla ters orantılıdır. Servet, sağlık, şöhret, kudret (makam ve rütbe) zamanla ters orantılıdır. Hepsi zamanla insandan birer birer alınıyor saçların ağarması, gözlerin ferinin gitmesi, dizlerin dermanının kesilmesi sağlık nimetinin yavaş yavaş insanı terk ettiğinin belirtisidir. Şöhret zaten ilelebet kalıcı değildir, makam ve rütbe sahibi isen 65 yaşına geldiğinde rütbeler sökülür, koltuğun varsa altından çekip alınır. Servetin varsa artık onunla da sevap işleme gücün vardır ama, günah işlemene servetinin gücü yetmez. Ama nedense insanlar bu imkânlara sahip olduklarında koca öküz havasına giriyorlar. Bu imkânların elinden alınacağına ihtimal vermiyorlar. Tıpkı her insanın öleceğine inanıp ta hiç ölmeyecek gibi yaşaması gibi bir düşünce giriyorlar. Ama sahip olduğu imkan elden gidince de psikolojik travmaya uğruyorlar. Öyle müdürler gördüm ki oturdukları koltukta otururken koltuğu kendileriyle özdeşleştirdiler. Tıpkı rahmetli Hasan Ali Yücel gibi. Rahmetli ismi unutulmayan Milli Eğitim bakanlarından biridir. Bakan olduğu kendisine tebliğ edildiğinde çantasını alıp bakanlığa yaklaştığında herkesin elinde bir tutam çiçekle bakanlığın önündeki caddeye kadar sıralanarak tüm bakanlık personeli karşılar. Bakanlık koltuğuna oturup yılar geçtiğinde kendi kendine der ki “ Ben olmasam bu bakanlığın hali ne olurdu” diye düşünür.  Ama gel zaman git zaman siyasal iktidar değişir ve bakanlıktan alınır. Bir de bakar ki bakan olduğu günkü manzara aynen cereyan ediyor. Herkeste bir koşturmaca, herkesin elinde bir tutam çiçek bütün bakanlık personeli yeni bakanı karşılama telaşı içindedirler.  Rahmetli Hasan Ali Yücel çantasını eline alır, bakanlığın arka kapısından bakanlığı terk ederken bir Allah’ın kulu dahi kendisine güle güle  diye uğurlamaz. Rahmetli bu durumunu hatıralarında bizzat anlatır.

            Evet dostlarım sahip olduğumuz imkanlarla şımarmayalım.  Hepside esen rüzgâr, akan su gibi an be an bizi terk ediyor.  İlkokuldan beri dede arkadaş ilişkisi içinde büyüyen torunumla güreşiyorduk, zaman zaman da boks maçları yapıyorduk. Ortaokula kadar ben yeniyordum. Bu sene liseye başladı. Her zamanki gibi güreşe başladığımızda beni bir anda altına aldı, boks maçlarında da attığı yumruklar sanki kurşun gibiydi.  Artık torunumla güreş ve boks maçı yapamıyorum. Buda gösteriyor ki akan nehir önündeki kütükleri nasıl sürüklüyor, engin denizlere doğru götürüyorsa dostlar biz de gençlerin önünde birer kütüğüz. Zaman da bizi bir yerlere götürüyor.