MANİSA, VUR ARTIK ŞU KAZMAYI!
Bir gezinin ardından
Bir gezinin ardından
Temmuz (2023) ayı içinde uzun zamandır planladığım geniş kapsamlı bir geziyi sonunda gerçekleştirebildim. Gezi öncesi gideceğim vilayetlerde nerelere uğrayacağımı, gidiş istikametine göre ayrıntılı olarak planlamıştım. Fakat planımda yer alan bazı yer ve eserlere uğramayı zaman konusunda yaşadığım sıkıntılardan dolayı bir daha ki sefere bırakmak zorunda kaldım.
Planladığım yerleri –bir kısmı hariç- uzun zaman önce de gezmiştim. Bu kez biraz daha detaylı gezmeyi arzu etmiştim. Bir konuyu itiraf etmem gerekirse bazı yerler insanın kalbinde farklı bir yere sahip oluyor. Özlüyorsunuz ve görmek istiyorsunuz. Benim için bunların başında Ağrı Dağı geliyor. Buraya özel bir tutkum var, zamanında tırmanmayı çok arzu ettim, bütün hazırlıkları yaptım fakat bazı engeller yüzünden gerçekleştiremedim. Bu gezide dolaştığım yerlerin çoğunun bende daha derin tesirler bıraktığını da ifade etmeden geçemeyeceğim.
Manisa’dan çıktığım yol güzergâhım özetle, Manisa, Uşak, Afyon, Konya, Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum, Ağrı, Iğdır, Kars, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Amasya, Ankara, Afyon, Uşak, Manisa şeklinde oldu. Bu arada başta belirttiğim gibi bu iller yol güzergâhım, hepsini gezdiğim anlaşılmasın, bazı vilayetleri transit geçmek zorunda kaldım.
Gelelim başlığa, böyle bir başlık seçmeyi uygun gördüm. Sanırım yazıyı okuduktan sonra ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır. Yazıda belirttiğim izlenimlerim, verdiğim örnekler ve ifadelerin tamamı son gezime ait değildir, daha önceki gezilerimden de katkılar vardır.
Manisa malum olduğu üzere 1919-1922 yılların arasında yaklaşık 3.5 yıl Yunan işgali altında kalmıştır. İşgalden kurtulmuş fakat bedeli ağır olmuştur. İşgalciler şehrimizi terk ederken – diğer işgal ettikleri şehirlere yaptıkları gibi- yakıp yıkmışlar ve halka olmadık zulümler yapmışlardır. Şehrin yaklaşık %95’i yanmıştır. Kurtuluş sonrası, yaraların sarılması ve bu toprakların tekrar yaşanabilir hale getirilebilmesi için yoğun bir çalışma başlatılmıştır. Yangının hemen sonrasında yepyeni bir Manisa için imar planı hazırlanması amacıyla ihaleye çıkılır ve ihale bir Fransız firmasına verilir. 1923 Yılında Genç Türkiye’nin ilk imar planı Manisa için hazır hale gelmiştir. Bu plan o günün şartlarına göre oldukça güzel hazırlanmış bir plandır. Yeni plan modern bir şehrin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Planda çok dikkat çekici bir ayrıntı vardır. Bu ayrıntı, planda Manisa’yı çepeçevre saran bir raylı sistemin bulunmasıdır. İstasyondan Çatal’a, Çatal’dan Ulu Cami üzerinden Yedi Kızlar’a, Çaybaşı boyunca şehrin kuzeyine ve oradan tekrar İstasyon’a, Kırmızı Köprü’den başka bir hat ile şehrin ortasından geçerek Hükümet Binası’na giden bir raylı sistem. Günümüzde Manisa’nın en önemli sorunlarından biri trafik ve buna bağlı olarak park sorunudur. İlk imar planında yer alan raylı sistem, zamanında ya da daha sonraki yıllarda uygulanabilseydi Manisa bugünkü trafik sorununu şimdiki gibi yaşamayacaktı. Planda yer alan raylı sistem ile birlikte başka birçok ayrıntı da uygulanmamış/uygulanamamıştır.
Gelelim günümüze, Türkiye'de halen 12 şehirde raylı sistem kullanılmaktadır. Bunlardan bazılarında metro, bazılarında hafif raylı sistem, tramvay, füniküler ve banliyö sistemleri kullanılırken bazı şehirlerimizde birden fazla raylı sistem kullanılmaktadır. Raylı sistem kullanan illerimiz İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Eskişehir, Kayseri, Samsun, Konya, Antalya, Gaziantep, Adana ve İzmit’tir.
Bu sistemleri ilk kullanan şehirlerimiz İstanbul ve İzmir’dir, bunların dışındakiler yakın zamanda faaliyete girmişlerdir. Manisa eğer 1923 yılında imar planında yer alan raylı sistemi hayata geçirebilmiş olsaydı bu konuda İstanbul ve İzmir’den sonraki en kıdemli üçüncü kent olacaktı. Maalesef Manisa bu konuda kazmayı vurup işe başlayamamıştır. Bunu yapamamamın acısını da günümüzde çekmektedir.
Temmuz ayı içinde bir de Bursa’ya gitme imkânımız oldu. Bu geziyi grup olarak gerçekleştirdik. Bursa Ulu Cami’de aramıza katılan rehber arkadaşımız gezi boyunca mihmandarlık yaptı. Güzel bir gezi oldu. Rehber arkadaşımız Bursa Teleferik ile ilgili bilgi verirken heyecanla Türkiye’nin ilk teleferik hattı olduğundan ve 1963 yılında yapıldığından bahsetti. Çalıştırılan ilk teleferik hattı Bursa’nındı, doğruydu fakat ilk teleferik çalışması Bursa’nın değildi, Bursa’da 1956’da çalışmalar başlamış ve 1963 yılında teleferik işletmeye alınmıştı. Bu esnada rehber arkadaşa gayriihtiyarî müdahale ederek Türkiye’nin ilk teleferik çalışmasının 1952 yılında Manisa’da yapıldığını İsviçreli şirketin gelerek etütler yaptığını fakat Manisa’daki ilgili kurum, kuruluş ve kişilerin kararsızlığı, anlaşamaması vb. sebepler ile projenin hayata geçirilemediğini yani Manisa’nın bu konuda da kazmayı vurup işe başlayamadığını söyledim.
İlk olarak Manisa’da fikri olarak başlatılan ve ön hazırlığı yapılıp hayata geçirilemeyen teleferik projesinden sonra Bursa teleferiği, İzmir’de Akropolis ve Balçova Teleferiği, Antalya’da Alanya, Olympos, Tünektepe Teleferikleri, Samsun’da Amisos Tepesi Teleferik Hattı, Trabzon’da Beşikdüzü Teleferiği, Denizli Teleferiği, Ordu’da Boztepe Teleferik Hattı, Kayseri’de Erciyes Lifos ve Erciyes Tekir Teleferiği, İstanbul’da Eyüp - Piyerloti Teleferik Hattı, Maçka - Taşkışla Teleferik Hattı, Ankara’da Keçiören ve Yenimahalle-Şentepe Teleferik Hattı, Erzurum’da Palandöken Teleferiği, Aydın’da Pınarbaşı - Aytepe Teleferik Hattı, Gaziantep’de Şahinbey Parkı Teleferik hatları şehirlerine kazandırılmış ve gördükleri yoğun ilgiyle işletilmeye devam etmektedirler.
Manisa teleferik projesi sanırım her yerel yönetim seçimlerinde, seçim programlarına alınmış (istisnalar olabilir) fakat dişe dokunur hiçbir faaliyet gerçekleştirilememiştir. Umarım daha fazla geç kalınmadan Manisalılar da bu imkâna kavuşur.
Son yaptığım gezide özellikle Sivas, Erzurum ve Kars’ta dikkatimi çeken bir şey oldu. Şehrin en fazla ziyaretçi alan ve en önemli eserlerinin bulunduğu yerler geniş meydanlar haline getirilmiş, çok güzel düzenlemeler yapılmış ve çok da temiz bakılıyordu. Bahsettiğim alanlarda zaman içinde sanırım bazı istimlâk işlemleri yapılmış, alanlar açılmış, düzenlemeler ile halk ve ziyaretçiler için cazibe merkezleri oluşturulmuş. Sivas’ta Gök Medrese, Buruciye Medresesi, Kongre Binası, Hükümet Binası gibi özel ve güzel eserlerin bulunduğu alana güzel fotoğraf çekebilmek için 06:30 gibi erken saatte gittim. Her taraf çok temiz ve düzenliydi. O saatte temizlik işçileri durmadan temizliğe devam ediyordu. Erzurum’da Çifte Minare ve Kale civarında akşam 22.30’da serin havaya rağmen müthiş kalabalık vardı. Temizlik burada da dikkat çekecek kadar güzeldi. Erzurum’da bahsettiğim bütün eserlerin güzellikleri görünür haldeydiler. Kars’ın Kale altında kalan kısmında Harakani Türbesi, Kümbet Camii, Ulu Camii gibi şehrin merkezi konumundaki meydan da çok kalabalıktı. Gençler kendi aralarında yöresel müzikler çalarak yöreye has oyunlarını oynayabiliyorlardı. Yerli ve yabancı ziyaretçiler bu çevredeki eserleri gezip meydanda dolaşıyorlardı. Atmosfer çok güzeldi. Aklıma yine Manisa düştü. İster istemez kıyas yapma gereği hissettim.
Manisa’da Ulu Cami’ye giden bir ziyaretçi ya da Manisalı, en yakınındaki Muradiye Camii’nin sadece minare şerefelerini ya da külahlarını görebilir. Sultan Camii ona keza görmek için zorlanır. Biraz yukarıdan bakayım deyip Kale’ye çıkarsa manzara açısından çok fazla bir şey değişmeyecek sadece daha fazla minarenin külahını ya da şerefesini görecektir. Hani filmlerde olur ya bataklığa düşen birinin en son görünen yerinin havaya kaldırdığı elleri gibi.
Peki, Manisa bu konuda hiçbir çaba göstermemiş mi?
Göstermiş ve göstermekle kalmamış bir girişimde de bulunmuş.
1973-78 Yıllarında Belediye Başkanımız rahmetli Ertuğrul Dayıoğlu’dur. Sanırım alanında tek ve en radikal projelerden birini hazırlar. Konu Sadık Karaöz’ün “Manisa Belediye Başkanları” adlı kitabında, projeler başlığında şu şekilde tanımlar “Ulu Cami’den Sultan Camisi’ne kadar 30 hektarlık bir alanda 600 ile 300 yıllık tarihi sanat eserlerinin bulunduğu yer “Tarihi Eserler Parkı” olarak düşünülmüştür. Turizm ve Tanıtma, İmar ve İskân, kültür Bakanlıkları ile Vakıflar Genel Müdürlüğü olanakları ile istimlâk ve düzenlemesinin yaptırılması yolunda hazırlanan proje ilgili devlet kuruluşlarına sunulmuştur. Konu takip edilmektedir.”
Birkaç satırla ifade edilen bu proje o kadar önemli ve büyük bir projedir ki hayata geçirilebilseydi, şimdilerde “minyatürk” diye adlandırılan parkların gerçeğine sahip olmuş olacaktık. Maalesef bu proje bakanlıklardan onay alınamadığı için gerçekleştirilememiştir. Daha sonraki dönemlerde bu konu tekrar gündeme getirilmemiş ve yanlış yapılanmaya kimse bir kazma vurup düzeltemediği için de günümüzdeki boğulan şehir, boğulan insanlar ve boğulan eserler tablosunu elbirliği ile hazırlamış olduk.
Artık Türkiye’nin birçok şehrinde ve ilçesinde şehir/kent müzeleri bulunmaktadır. Bu müzelerde, o şehrin tarihi ve kültüründen çeşitli objeler sergilenerek ziyaretçiler bilgilendirilmektedir. Bu şekilde şehrin hafızasının taze tutulmasına ve aidiyet duygusunun gelişmesine ciddi katkılar sağlanmaktadır.
Türkiye’de şehir/kent müzeleri 2000’li yıllarda kurulmaya başlandı. Farklı şekli ile kültüre yönelik benzer faaliyetler 1990’larda da görülüyordu. Manisa’ya sayısız hizmetleri bulunan şehrin sevdalısı rahmetli Mimar Nusret Köklü 1967 yılında “Dünkü Manisa’dan Resimler” adı ile bir kitap bastırır. Bu kitapta Manisa’nın eski fotoğraflarını yayınlar. Kitabın sonunda da “Birkaç Söz” başlığı ile kitabı okuyanlara ve Manisalılara bir mesaj verir.
Mesajında “Bu kitap, eski Manisa’ya ait kaybolması muhtemel ve bugün dahi bulunmaları mümkün olmayan fotoğrafları bir arada yayınlamak ve ileriki nesillere intikalini sağlamak gayesini taşımaktadır.
Bu itibarla ellerinde burada yayınlanmamış eski Manisa’ya ait fotoğrafları olanların bu kitapçığın ileriki yıllardaki baskılarında yayınlanmak üzere aşağıdaki adresine göndermelerini bilhassa rica ederim.
Manisa’nın mazisine yakışır bir Şehir Müzesinin kurulmasının da bir zaruret olduğunu burada belirtmek isterim. Tespit edilebilmiş ve ele geçirilebilinmiş olan bütün belgeler ve eseler burada sergilenmelidir. Bu suretle hem bunların kaybolmaları önlenmiş olur, hem de teşhir edilmekle herkesin nazarlarına sunulmuş olur.
Manisa bunu, kadirşinas evlatlarından beklemektedir…” demektedir.
Yıl 1967 Türkiye’de henüz şehir/kent müzesi kavramları yok iken bir Manisalı Manisa’da şehir müzesinin kurulmasının bir zaruret olduğundan bahsediyor ve nasıl olması gerektiğini anlatıyor. O yıllardan günümüze (bir iki yıl öncesine kadar) bu konuda da Manisa’da hiç kimse kazma vurup şehir müzesi talebini hayata geçirmiyor.
Yıl 2023 Türkiye’nin birçok vilayetinde ve dahi Manisa’nın ilçelerinde –ki gayet başarılı örnekler vardır- bu tür müzeler kurulmuşken şehrimiz henüz müzesine kavuşamamıştır. Yeri gelmişken burada şunu belirtmek elzemdir. Manisa Kültür Müdürlüğü, Müdür İbrahim Bey’in vurduğu kazma ile bu çalışmayı birkaç yıl önce başlatmıştır. Proje Eski Vali Konağı üzerinden belli bir takvime bağlı olarak devam etmektedir. Umuyoruz ki yakın zamanda Manisa Kent Müzesi’ne de kavuşmuş olur.
Yukarıdaki örnekler çoğaltılabilir, fakat bu kadarının yeterli olduğu kanaati ile şu çıkarımda bulunmak isterim. Manisa’nın yeni projeler için fikir sahibi insanları vardır. Aynı geçmişte olduğu gibi fakat şehrimizin en büyük ihtiyacı bu fikirlerin hayata geçirecek tabir caiz ise kazmayı vuracak yetkililere ihtiyacının olmasıdır. Bu yazılanlar kesinlikle “Manisa’da hiçbir şey yapılmıyor” anlamına gelmez. Fakat verilen örneklerde de görüleceği gibi birçok konuda Türkiye’de ilklere sahip iken bunların hayata geçirilmemesinden kaynaklanan kayıplara bakıldığında sanırım kastedilen daha iyi anlaşılacaktır.
Şimdi dilerseniz, içinde raylı sistemin olduğu, güzelim Spil Dağı’na eşsiz manzaralar içinde teleferik ile çıkılabildiği, Ulu Cami’de çay içerken Muradiye ve Sultan Camilerini külliyeleri ile birlikte tamamının görülebildiği, gelen ziyaretçilerin müzelerini ve eserlerini gezmek için bir günden fazla vakit ayırdığı, Eskişehir’e, Bursa’ya yapıldığı gibi otobüsler ile diğer şehirlerden turların düzenlendiği bir Manisa’yı hayal edin. Ne güzel olurdu değil mi? Biz bunlara sahip olabilirdik. Zamanında o kazmayı vurabilseydik.
Sağlıkla kalın.
Erkan Akbalık
Planladığım yerleri –bir kısmı hariç- uzun zaman önce de gezmiştim. Bu kez biraz daha detaylı gezmeyi arzu etmiştim. Bir konuyu itiraf etmem gerekirse bazı yerler insanın kalbinde farklı bir yere sahip oluyor. Özlüyorsunuz ve görmek istiyorsunuz. Benim için bunların başında Ağrı Dağı geliyor. Buraya özel bir tutkum var, zamanında tırmanmayı çok arzu ettim, bütün hazırlıkları yaptım fakat bazı engeller yüzünden gerçekleştiremedim. Bu gezide dolaştığım yerlerin çoğunun bende daha derin tesirler bıraktığını da ifade etmeden geçemeyeceğim.
Manisa’dan çıktığım yol güzergâhım özetle, Manisa, Uşak, Afyon, Konya, Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum, Ağrı, Iğdır, Kars, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Amasya, Ankara, Afyon, Uşak, Manisa şeklinde oldu. Bu arada başta belirttiğim gibi bu iller yol güzergâhım, hepsini gezdiğim anlaşılmasın, bazı vilayetleri transit geçmek zorunda kaldım.
Gelelim başlığa, böyle bir başlık seçmeyi uygun gördüm. Sanırım yazıyı okuduktan sonra ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır. Yazıda belirttiğim izlenimlerim, verdiğim örnekler ve ifadelerin tamamı son gezime ait değildir, daha önceki gezilerimden de katkılar vardır.
Manisa malum olduğu üzere 1919-1922 yılların arasında yaklaşık 3.5 yıl Yunan işgali altında kalmıştır. İşgalden kurtulmuş fakat bedeli ağır olmuştur. İşgalciler şehrimizi terk ederken – diğer işgal ettikleri şehirlere yaptıkları gibi- yakıp yıkmışlar ve halka olmadık zulümler yapmışlardır. Şehrin yaklaşık %95’i yanmıştır. Kurtuluş sonrası, yaraların sarılması ve bu toprakların tekrar yaşanabilir hale getirilebilmesi için yoğun bir çalışma başlatılmıştır. Yangının hemen sonrasında yepyeni bir Manisa için imar planı hazırlanması amacıyla ihaleye çıkılır ve ihale bir Fransız firmasına verilir. 1923 Yılında Genç Türkiye’nin ilk imar planı Manisa için hazır hale gelmiştir. Bu plan o günün şartlarına göre oldukça güzel hazırlanmış bir plandır. Yeni plan modern bir şehrin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Planda çok dikkat çekici bir ayrıntı vardır. Bu ayrıntı, planda Manisa’yı çepeçevre saran bir raylı sistemin bulunmasıdır. İstasyondan Çatal’a, Çatal’dan Ulu Cami üzerinden Yedi Kızlar’a, Çaybaşı boyunca şehrin kuzeyine ve oradan tekrar İstasyon’a, Kırmızı Köprü’den başka bir hat ile şehrin ortasından geçerek Hükümet Binası’na giden bir raylı sistem. Günümüzde Manisa’nın en önemli sorunlarından biri trafik ve buna bağlı olarak park sorunudur. İlk imar planında yer alan raylı sistem, zamanında ya da daha sonraki yıllarda uygulanabilseydi Manisa bugünkü trafik sorununu şimdiki gibi yaşamayacaktı. Planda yer alan raylı sistem ile birlikte başka birçok ayrıntı da uygulanmamış/uygulanamamıştır.
Gelelim günümüze, Türkiye'de halen 12 şehirde raylı sistem kullanılmaktadır. Bunlardan bazılarında metro, bazılarında hafif raylı sistem, tramvay, füniküler ve banliyö sistemleri kullanılırken bazı şehirlerimizde birden fazla raylı sistem kullanılmaktadır. Raylı sistem kullanan illerimiz İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Eskişehir, Kayseri, Samsun, Konya, Antalya, Gaziantep, Adana ve İzmit’tir.
Bu sistemleri ilk kullanan şehirlerimiz İstanbul ve İzmir’dir, bunların dışındakiler yakın zamanda faaliyete girmişlerdir. Manisa eğer 1923 yılında imar planında yer alan raylı sistemi hayata geçirebilmiş olsaydı bu konuda İstanbul ve İzmir’den sonraki en kıdemli üçüncü kent olacaktı. Maalesef Manisa bu konuda kazmayı vurup işe başlayamamıştır. Bunu yapamamamın acısını da günümüzde çekmektedir.
Temmuz ayı içinde bir de Bursa’ya gitme imkânımız oldu. Bu geziyi grup olarak gerçekleştirdik. Bursa Ulu Cami’de aramıza katılan rehber arkadaşımız gezi boyunca mihmandarlık yaptı. Güzel bir gezi oldu. Rehber arkadaşımız Bursa Teleferik ile ilgili bilgi verirken heyecanla Türkiye’nin ilk teleferik hattı olduğundan ve 1963 yılında yapıldığından bahsetti. Çalıştırılan ilk teleferik hattı Bursa’nındı, doğruydu fakat ilk teleferik çalışması Bursa’nın değildi, Bursa’da 1956’da çalışmalar başlamış ve 1963 yılında teleferik işletmeye alınmıştı. Bu esnada rehber arkadaşa gayriihtiyarî müdahale ederek Türkiye’nin ilk teleferik çalışmasının 1952 yılında Manisa’da yapıldığını İsviçreli şirketin gelerek etütler yaptığını fakat Manisa’daki ilgili kurum, kuruluş ve kişilerin kararsızlığı, anlaşamaması vb. sebepler ile projenin hayata geçirilemediğini yani Manisa’nın bu konuda da kazmayı vurup işe başlayamadığını söyledim.
İlk olarak Manisa’da fikri olarak başlatılan ve ön hazırlığı yapılıp hayata geçirilemeyen teleferik projesinden sonra Bursa teleferiği, İzmir’de Akropolis ve Balçova Teleferiği, Antalya’da Alanya, Olympos, Tünektepe Teleferikleri, Samsun’da Amisos Tepesi Teleferik Hattı, Trabzon’da Beşikdüzü Teleferiği, Denizli Teleferiği, Ordu’da Boztepe Teleferik Hattı, Kayseri’de Erciyes Lifos ve Erciyes Tekir Teleferiği, İstanbul’da Eyüp - Piyerloti Teleferik Hattı, Maçka - Taşkışla Teleferik Hattı, Ankara’da Keçiören ve Yenimahalle-Şentepe Teleferik Hattı, Erzurum’da Palandöken Teleferiği, Aydın’da Pınarbaşı - Aytepe Teleferik Hattı, Gaziantep’de Şahinbey Parkı Teleferik hatları şehirlerine kazandırılmış ve gördükleri yoğun ilgiyle işletilmeye devam etmektedirler.
Manisa teleferik projesi sanırım her yerel yönetim seçimlerinde, seçim programlarına alınmış (istisnalar olabilir) fakat dişe dokunur hiçbir faaliyet gerçekleştirilememiştir. Umarım daha fazla geç kalınmadan Manisalılar da bu imkâna kavuşur.
Son yaptığım gezide özellikle Sivas, Erzurum ve Kars’ta dikkatimi çeken bir şey oldu. Şehrin en fazla ziyaretçi alan ve en önemli eserlerinin bulunduğu yerler geniş meydanlar haline getirilmiş, çok güzel düzenlemeler yapılmış ve çok da temiz bakılıyordu. Bahsettiğim alanlarda zaman içinde sanırım bazı istimlâk işlemleri yapılmış, alanlar açılmış, düzenlemeler ile halk ve ziyaretçiler için cazibe merkezleri oluşturulmuş. Sivas’ta Gök Medrese, Buruciye Medresesi, Kongre Binası, Hükümet Binası gibi özel ve güzel eserlerin bulunduğu alana güzel fotoğraf çekebilmek için 06:30 gibi erken saatte gittim. Her taraf çok temiz ve düzenliydi. O saatte temizlik işçileri durmadan temizliğe devam ediyordu. Erzurum’da Çifte Minare ve Kale civarında akşam 22.30’da serin havaya rağmen müthiş kalabalık vardı. Temizlik burada da dikkat çekecek kadar güzeldi. Erzurum’da bahsettiğim bütün eserlerin güzellikleri görünür haldeydiler. Kars’ın Kale altında kalan kısmında Harakani Türbesi, Kümbet Camii, Ulu Camii gibi şehrin merkezi konumundaki meydan da çok kalabalıktı. Gençler kendi aralarında yöresel müzikler çalarak yöreye has oyunlarını oynayabiliyorlardı. Yerli ve yabancı ziyaretçiler bu çevredeki eserleri gezip meydanda dolaşıyorlardı. Atmosfer çok güzeldi. Aklıma yine Manisa düştü. İster istemez kıyas yapma gereği hissettim.
Manisa’da Ulu Cami’ye giden bir ziyaretçi ya da Manisalı, en yakınındaki Muradiye Camii’nin sadece minare şerefelerini ya da külahlarını görebilir. Sultan Camii ona keza görmek için zorlanır. Biraz yukarıdan bakayım deyip Kale’ye çıkarsa manzara açısından çok fazla bir şey değişmeyecek sadece daha fazla minarenin külahını ya da şerefesini görecektir. Hani filmlerde olur ya bataklığa düşen birinin en son görünen yerinin havaya kaldırdığı elleri gibi.
Peki, Manisa bu konuda hiçbir çaba göstermemiş mi?
Göstermiş ve göstermekle kalmamış bir girişimde de bulunmuş.
1973-78 Yıllarında Belediye Başkanımız rahmetli Ertuğrul Dayıoğlu’dur. Sanırım alanında tek ve en radikal projelerden birini hazırlar. Konu Sadık Karaöz’ün “Manisa Belediye Başkanları” adlı kitabında, projeler başlığında şu şekilde tanımlar “Ulu Cami’den Sultan Camisi’ne kadar 30 hektarlık bir alanda 600 ile 300 yıllık tarihi sanat eserlerinin bulunduğu yer “Tarihi Eserler Parkı” olarak düşünülmüştür. Turizm ve Tanıtma, İmar ve İskân, kültür Bakanlıkları ile Vakıflar Genel Müdürlüğü olanakları ile istimlâk ve düzenlemesinin yaptırılması yolunda hazırlanan proje ilgili devlet kuruluşlarına sunulmuştur. Konu takip edilmektedir.”
Birkaç satırla ifade edilen bu proje o kadar önemli ve büyük bir projedir ki hayata geçirilebilseydi, şimdilerde “minyatürk” diye adlandırılan parkların gerçeğine sahip olmuş olacaktık. Maalesef bu proje bakanlıklardan onay alınamadığı için gerçekleştirilememiştir. Daha sonraki dönemlerde bu konu tekrar gündeme getirilmemiş ve yanlış yapılanmaya kimse bir kazma vurup düzeltemediği için de günümüzdeki boğulan şehir, boğulan insanlar ve boğulan eserler tablosunu elbirliği ile hazırlamış olduk.
Artık Türkiye’nin birçok şehrinde ve ilçesinde şehir/kent müzeleri bulunmaktadır. Bu müzelerde, o şehrin tarihi ve kültüründen çeşitli objeler sergilenerek ziyaretçiler bilgilendirilmektedir. Bu şekilde şehrin hafızasının taze tutulmasına ve aidiyet duygusunun gelişmesine ciddi katkılar sağlanmaktadır.
Türkiye’de şehir/kent müzeleri 2000’li yıllarda kurulmaya başlandı. Farklı şekli ile kültüre yönelik benzer faaliyetler 1990’larda da görülüyordu. Manisa’ya sayısız hizmetleri bulunan şehrin sevdalısı rahmetli Mimar Nusret Köklü 1967 yılında “Dünkü Manisa’dan Resimler” adı ile bir kitap bastırır. Bu kitapta Manisa’nın eski fotoğraflarını yayınlar. Kitabın sonunda da “Birkaç Söz” başlığı ile kitabı okuyanlara ve Manisalılara bir mesaj verir.
Mesajında “Bu kitap, eski Manisa’ya ait kaybolması muhtemel ve bugün dahi bulunmaları mümkün olmayan fotoğrafları bir arada yayınlamak ve ileriki nesillere intikalini sağlamak gayesini taşımaktadır.
Bu itibarla ellerinde burada yayınlanmamış eski Manisa’ya ait fotoğrafları olanların bu kitapçığın ileriki yıllardaki baskılarında yayınlanmak üzere aşağıdaki adresine göndermelerini bilhassa rica ederim.
Manisa’nın mazisine yakışır bir Şehir Müzesinin kurulmasının da bir zaruret olduğunu burada belirtmek isterim. Tespit edilebilmiş ve ele geçirilebilinmiş olan bütün belgeler ve eseler burada sergilenmelidir. Bu suretle hem bunların kaybolmaları önlenmiş olur, hem de teşhir edilmekle herkesin nazarlarına sunulmuş olur.
Manisa bunu, kadirşinas evlatlarından beklemektedir…” demektedir.
Yıl 1967 Türkiye’de henüz şehir/kent müzesi kavramları yok iken bir Manisalı Manisa’da şehir müzesinin kurulmasının bir zaruret olduğundan bahsediyor ve nasıl olması gerektiğini anlatıyor. O yıllardan günümüze (bir iki yıl öncesine kadar) bu konuda da Manisa’da hiç kimse kazma vurup şehir müzesi talebini hayata geçirmiyor.
Yıl 2023 Türkiye’nin birçok vilayetinde ve dahi Manisa’nın ilçelerinde –ki gayet başarılı örnekler vardır- bu tür müzeler kurulmuşken şehrimiz henüz müzesine kavuşamamıştır. Yeri gelmişken burada şunu belirtmek elzemdir. Manisa Kültür Müdürlüğü, Müdür İbrahim Bey’in vurduğu kazma ile bu çalışmayı birkaç yıl önce başlatmıştır. Proje Eski Vali Konağı üzerinden belli bir takvime bağlı olarak devam etmektedir. Umuyoruz ki yakın zamanda Manisa Kent Müzesi’ne de kavuşmuş olur.
Yukarıdaki örnekler çoğaltılabilir, fakat bu kadarının yeterli olduğu kanaati ile şu çıkarımda bulunmak isterim. Manisa’nın yeni projeler için fikir sahibi insanları vardır. Aynı geçmişte olduğu gibi fakat şehrimizin en büyük ihtiyacı bu fikirlerin hayata geçirecek tabir caiz ise kazmayı vuracak yetkililere ihtiyacının olmasıdır. Bu yazılanlar kesinlikle “Manisa’da hiçbir şey yapılmıyor” anlamına gelmez. Fakat verilen örneklerde de görüleceği gibi birçok konuda Türkiye’de ilklere sahip iken bunların hayata geçirilmemesinden kaynaklanan kayıplara bakıldığında sanırım kastedilen daha iyi anlaşılacaktır.
Şimdi dilerseniz, içinde raylı sistemin olduğu, güzelim Spil Dağı’na eşsiz manzaralar içinde teleferik ile çıkılabildiği, Ulu Cami’de çay içerken Muradiye ve Sultan Camilerini külliyeleri ile birlikte tamamının görülebildiği, gelen ziyaretçilerin müzelerini ve eserlerini gezmek için bir günden fazla vakit ayırdığı, Eskişehir’e, Bursa’ya yapıldığı gibi otobüsler ile diğer şehirlerden turların düzenlendiği bir Manisa’yı hayal edin. Ne güzel olurdu değil mi? Biz bunlara sahip olabilirdik. Zamanında o kazmayı vurabilseydik.
Sağlıkla kalın.
Erkan Akbalık
FACEBOOK YORUMLAR