Dr. Faruk TÜRKÖZÜ

Dr. Faruk TÜRKÖZÜ

[email protected]

YANKİ İSTİLASINA KARŞI MODERN ÇİN SEDDİ (HAÇ VE GÜL'ÜN KARDEŞLİĞİ)

15 Mayıs 2021 - 18:09 - Güncelleme: 18 Mayıs 2021 - 10:32

                                                               YANKİ İSTİLASINA KARŞI MODERN ÇİN SEDDİ
                                                                               (HAÇ VE GÜL’ÜN KARDEŞLİĞİ)

İkinci Dünya Savaşı sonrası yeni bir dünya düzeni kurulmuştur. Bu düzenin başlıca kurucu aktörleri ABD ve SSCB olmuştur. Her iki devlette kendi siyasi, ekonomik ve askeri düzenlerini dünyaya hakim kılmak için kıyasıya mücadeleye girmiştir. Türkiye’de bu yeni dünya düzeni içerisinde kendi konumunu belirlemeye çalışmıştır. Bu konumun belirlenmesinde SSCB’nin yaklaşımları, ABD ve Batı Avrupa’nın tutumu etkili olduğu gibi Türkiye’nin kuruluşunda tercih ettiği siyasi ve hukuki yapıda etkili olmuştur. Türkiye İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki kurulan iki kutuplu dünya düzeni içerisinde tercihini, özellikle Stalin dönemi S.S.C.B’nin 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra  tehditlerinin belirginleşmesi nedeniyle, Atatürk dönemi bölgesel antlaşmalar ve denge politikasından sıyrılarak, Demirperde ülkelerinin kurmuş olduğu VARŞOVA paktına karşı olan ve 4 Nisan 1949'da 12 ülke tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü  NATO’dan yana kullanmıştır.
Bu iki kutuplu dünya düzenine ek olarak 1955 yıllarında, Endonezya’da yapılan  Bandung konferansı ile bir üçüncü blok olan “Bağlantısızlar Bloku” oluşmuştur.
2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan Soğuk Savaş dönemi 9 Kasım 1989 Berlin Duvarı’nın yılında yıkılması ve 1991 yılında S.S.C.B.nin ortadan kalkmasıyla bitmiştir.
A.B.D. nin tek başına başında olduğu küresel bir güçdönemi başlamıştır. Tek merkezli  bu hegemonik küresel yapılanma zaman zaman AB’nin, S.S.C.B.’nin yerine kurulan Rusya Fedarasyonu’nun ve de en önemlisi de git gide devleşen Çin devletinin kafa tutmasıyla kaotik bir gelişme göstermiştir.
Çin ekonomisinin alıp başını gitmesi, askeri yapısının kuvvetlenmesi, bir kuşak üç yol projesi gibi milenyum çağının en büyük ekonomik yapılanmasının mihmandarı bir ülke konumuna terfi etmesi türünden  gelişmelerden ötürü tek kutuplu dünya düzeni bozulmuştur.
Dünya halklarının başında 2 yıla yakın bir süreden beri devam eden bir salgın hastalık mevcuttur.Bu eşi benzeri görülmemmiş geniş çaptaki  COVİD-19 pandemi süresince, dünya yeniden şekillenmeye başlamıştır.
Tüm Devletler, gerek Pasifikte, gerek Orta Asya’da, gerekse Kafkaslarda, Ortadoğu’da, Karadeniz’in kuzeyinde, Avrupa’da ve Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da herkes yeni bloklaşmalar oluşturma peşinde, ideoloji ve normal uluslararası hukuk kurallarının geçerli olduğu BM’nin merkezinde olduğu dünya düzeni çoktan  yozlaşmıştır.
Varşova Paktı zaten S.S.C.B.nin yıkılmasıyla, 1991 yılında ortadan kalkmıştır.NATO odağından sapmış, çok elastikiyete sahip bir örgüt konumuna gelmiştir. Buna ragmen NATO; ABD’nin en çok korktuğu devlet olan Çin’i   hasım ülke olarak kabul etme cesaretini gösterememiş, sadece rakip ülke olarak tanımlayabilme cesaretini gösterebilmiştir.
BM uluslararası krizleri çözme gücünden çok uzaklaşmıştır.  Dünya Sağlık Örgütü pandemiyi yönetmekten acizdir.Uluslararası birçok kurum başta Birleşmiş Milletler, AGİK, AB gibi kurumlar etkinliğini ve cazibesini yitirmeye başlamıştır. Kısacası dünyadaki tüm kartlar yeniden karılmakta, tüm kavramlar yeniden tanımlanmakta ve yazılmaktadır. Küreselleşen ve dijitalleşen küresel köy’de “Z kuşağı” devriminin arkasından yapay zekanın devrimi robotlar başat güç olmak için sırasını beklemektedir. İçinde bulunduğumuz bu yeniden yapılanma sürecinde, ülkelerarası ilişkilerin seyri günlük haftalık çıkarlar doğrultusunda bile değişebilmekte, iki ülke bir konuda hem fikir olurken başka bir konuda, ya da farklı bir mevki coğrafyada  karşıt kamplarda yer alabilmektedir.
Dünyadaki bütün kamplaşmalar, başta Emperyal devletler olmak üzere tüm devletlerin gruplaşma ve kamplaşmaları ekonomik çıkar temellidir. Bu çıkar gerekçelerinin üzeri tarihsel etnik ve dini argümanlarla ve dünya kanuoyunu yanlarına çekebilecek müthiş yalanlarla bezenmektedir.
Doğu Akdenizdeki bloklaşmalar ve  dünyada yeni yeni enerji  paylaşım alanları ve bloklar meydana gelmektedir.Kafkaslar, Ortadoğu’da olaylar,  İsrail’in Ramazan ayının son günlerindeki  acımaszız ve bilinçli saldırıları, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz ve Ege’deki ardı arkası kesilmeyen saldırgan tutumları, Anadolu coğrafyası ve Akdeniz havzasındaki çıkar hesaplarıyla paydaşlık göstermektedir.
Son dönemde, Papa’nın Kuzey Irak’ı ziyareti sonucu,Gül ve Haç ortaklığı tarafından kurulması tasarlanan Kürt devletinin sınırlarını gösteren pulunun ortaya çıkması,ABD başkanı Biden’in 24 Nisan 2021 ‘de sözde Ermeni soykırım yasa tasarısını kabul ettiğini ilan etmesi, İranla ABD’nin anlaşmaya varması,Rusya ile Ukrayna krizinin sonunda bir sakinliğe terketmesi, İsrail’in Mescidi Aksa’ya saldırması, Yunanistan’daki ve Egedeniz’indeki ABD yapılanması Türkiye’nin hedef ülke konumunda  birincil ülke statüsüne evrildiğini göstermektedir.
Doğu Akdeniz’de İsrail, Mısır, GKRK, BAE, Yunanistan, Fransa; İtalya, ABD eksenindeki bloklaşma, Pasifikte’ki Çin’in etrafındaki denizlerde süren ABD ve Çin hükümranlık mücadelesi, Orta Asya ve Karadeniz havzasındaki güç paylaşım savaşları, Kafkasya’daki Ermenistan Azerbaycan çatışması, Libya, Suriye iç savaşları hepsi dünyayı  yeniden bir paylaşım çabalarının sonucudur.
ABD ve onun kuyruğuna takılan AB ile Orta Doğu ve Kuzey Afrikadaki bazı devletler ile devletçikler, dünyadaki tüm deniz kara ve hava sahalarında artı Uzayda sömürülecek yeni kaynaklar aramaktadır.Batı Medeniyetnin temelinde yatan sömürü düzeniyle refaha kavuşma ve refahını devam ettirme içgüdüsü deden toruna geçen  sosyo kültürel bir olgudur.
Bu çıkar elde etme girişimleri kimi zaman ve yerde etnik, kimi yerde dini, kimi yerde siyasi,  özgürlük, barış ve adalet vb kavramlarla soslanarak dünya gündemine sürülmektedir.
 Bizim Anadolu’da içinde bulunduğumuz coğrafyanın etrafında cereyan eden tüm çatışma ve paylaşım savaşları, ülke olarak bizim bekamızı doğrudan ilgilendirdiği gibi “Modern İpek Yolu” olan Bir Kuşak ve Üç yol projesi’ni,  yani Çin devletini de yakından ilgilendirmektedir.
ABD başkanı Biden Rus Lideri Putin’e “katil” demesinin hemen ardından ve sözde “Soykırım” ifadesini telafuz ederek, Türkiye’ye karşı uzun süredir yürüttüğü çok müttefikli ve ardı arkası kesilmeyen saldırılarını tırısa kaldırmak için  hücum borusunu resmen çalmıştır. Şimdilik Ukrayna hadisesini askıya almış, bu Ramazan Bayramı arifesinde başlayan, içinde bulunduğumuz günlerde de halen bütün hızıyla devam eden İsrail’in “Gazze  Saldırısını” hep birbiriyle birleşik olarak değerlendirmeyiz.Yine ABD enson tahlilde, İran’a zeytin dalı uzatarak Çin ile tam kapsamlı bir anlaşmaya varan İran’ı bir müddet için hedef olmaktan çıkardığını,asıl ve öncelikli hedefin Türkiye olduğunu bize gözümüze sokmaktadır. Yunanistan’ın, Ermenistan’ın ve YPG yapılanmasının İran ile doğrudan bir çıkar çatışması yoktur.
 Evet etrafımızda bazı menfi olaylar aşırı hız kazandı.Peki biz ne yapıyoruz?Önlemlerimiz, çabalarımız, doğru ve yeterli mi?
Benim kanaatim Ülkece doğru yapıyoruz,zulüm karşısında  tek sesini yükselten biziz. Gerçekten çabalıyoruz ama yeterli değil.Şöyle ki:
- İsrail’I kınamak yetmez. İsrail, ABD, Yunanistan, Ermenistan gibi  lobilerin ve  fanatiklerin yönetimlerinde etkili olduğu emperyal amaçlı ülkelere zeytin dalı uzatmak sonuç getirmez.
Tamam bu tür barış girişimleri,söylemleri olsun; kendi kamuoyumuzdaki ve dünya kamuoyundaki ılımlı ve sağduyulu kesim için bu davranışlar gereklidir.Ancak  bu söylemleri ve istikşafi görüşmeleri, uluslar arası kurum kuruluş ve etkili dini kanaat önderleri harekete geçirmeye çalışmak, diplomatik çabalardır sürdürülmelidir.
-Özellikle Yunanistan’ın Doğu Akdeniz ve Ege Denizindeki tahriklerine bu barışçı taaruzlar Avrupa kamuoyunun bir kısmının tarafsızlığını sağlayabilir. Ama işin esasında bu girişimler oyalama taktik ve politikalarıdır.Başlı başına Yunanistan, israil, Ermenistan gibi tarihsel ve dinsel fanatizmin girdabına düşmüş devletler için hiç bir çözümü sağlamaz.Buna yanaşan bu devletlerin liderleri kesnlikle bir şekilde  ortadan kaldırılır.
 Biz ülke olarak bu ilkesel ve klasik ağırbaşlı, sağduyulu söylemlere devam ederken aynı anda da  pandemi gereçesiyle,  arama kurtarma, insani yardım, barışı koruma vb tatbikat bahaneleriyle Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Kosova,Bosna-Hersek,Bulgaristan vb ülkelerde askeri kuvvet bulundurmaya, buralarda mevcut kuvvetlerimizi de takviye etmeye çalışmalıyız.Yunanistan’ı daha barış zamanında kuzeyinden kuşatmalıyız.Ben Yunanistanla birgün bir çatışma yaşayacağımızdan emin olduğum için söylüyorum.
-Kuzey Afrika’da gerek Süveyş havzası gerekse Libya, Tunus, Cezayir çizgisinde deniz ve hava trafiğimizi arttırmalıyız.Buralarda askeri üs kurmak gibi hayallerimiz olmalıdır.Fransa ve İtalya’yı güneyden rahatsız edecek her türlü faaliyetin tam merkezinde olmalıyız.Bu şekilde Kuzey Afrika’da etkinliğimizi artırarak sürdürmeliyiz ki Yunanistan’ın arkasına düşmekten vazgeçsinler
Mısırla ilişkimizi tekrar tesis etmek çok çok doğrudur.Geç olması hiç olmamasından çok daha iyidir.
-Süveyş ile Cebelitarık’daki deniz geçişleri, cephemize gelen takviyeleri sekteye uğratmak ve amfibi çıkarmalar için İki det uçak gemisi almayı planlamalıyız. Orta ve uzun menzilli Balistik Füze üretme veya satin alma ülkemize yapılacak siyasi askeri baskıları çok azaltır. Hava Savunma sistemleri ve üstün bir hava gücü bulundurma gibi hedeflerimiz çok çok hayatidir.
İHA ve SİHA’lardaki başarı ve gücümüzü, diğer askeri sanayi alanlarında da genişletmeliyiz. Bu konuda iyi gidiyoruz.Biraz daha cesaret, gayret ve hızlanmak yeterlidir.Bazı silahların üretimi ve satin alınamsı için gerekli finansmanı sağlamak maksadıyla dünyadaki tüm Türk ve Müslüman varlıklı insanlar olmak üzere anti emperyalist şahıslardan açılacak  banka hesaplarına bağış gönderimi kampanya olarak düşünülebilir.
-Pakistan, Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Bosna-Hersek, vb ülkelerle bir konfedaratif yapılanmaya gidilebilir mi? Bu araştırılmalı ve tartışılmalıdır. Macaristan, Romanya, Moldova, Gagavuzya, Litvanya,Ukrayna gibi ülkelerle ortak kültürel ve ticari bağlar geliştirilmelidir. Gürcistan, Azerbaycan,Kırım, Çeçenistan, Abhazya, Dağıstan, gibi ülkelerin herbiriyle yüksek istişari konseyler kurmalıyız. Karadeniz Ekonomik İşbirliği örgütü etkinleştirilmelidir.
-Rusya, Çin ile ortak özel bir savunma ticaret ve işbirliği antlaşması imzalanmalıdır.Mevcut antlaşmalarla stratejik ortak düzeyine yükseltilmeye çalışılmalıdır.Kuzey Kore’den ya da Pakistan’dan gizlice Nükleer teknolojik alt yapı transfer edinilmesinin yanlış olmayacağını düşünüyorum.
 -Çin devletine  ile “Bir  Kuşak ve  Üç Yol Projesi” kapsamında ki projelerimizi korumak bahanesiyle geçici kaydıyla ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tam kontrol ve denetimi şartıyla  Trakya, Ege, Akdeniz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bögesinde kiralık olarak askeri üs bölgeleri vermeliyiz.
-Sayın Cumhurbaşkanımıza etrafında görevli bulunan görevlilerden sadece FETÖ değil, bunca düşmanlığa ragmen ABD’ye yumuşak davranmamızı öğütleyen kişileri,görevlileri, danışmanları başka yerlere görevlendirmesinin, etrafından uzaklaştırmasının devletimizin  bekası açısından faydalı ve gerekli olduğunu değerlendiriyorum.
-Türk Silahlı Kuvvetlerinde ki tüm muvazzaf veya emekli personelin şu veya bu konuyu bahane ederek, darbe çağrışımını anımsatan toplu bildiri ve eylemlerine kesinlikle hoşgörü gösterilmemelidir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti tarihi özelikle  1960 dan sonra neredeyse Darbeler ve Muhtıralar Tarihi gibidir.
-Cumhuriyet Dönemi darbeler, muhtıralar ve kalkışmaların  anası ve ilki  olan 27 Mayıs 1960 darbesindeki  bağlantılar ve detaylar  tam olarak ortaya çıkartılmamıştır.Karanlıkta kalan bir çok detay vardır.Bunları ortaya çıkarmak için  üniversitelere, akademisyenlere çok iş düşmektedir.
-Üniversitelerin Tarih Bölümleri ve Cumhuriyet Tarihçileri bu darbeler başlığı altında  Bilimsel sempozyumlar ve konferanslar düzenlemekten çekinmemelidir.27 Mayıs Darbesi’ni diğer darbeler gibi, “Hukuk” alanında yargılayıp, sorumlularının gıyaplarında mahkum edilmesi sağlanmalıdır. O dönemin asılarak hayatları ellerinden alınan şehitleri ve 15 Temmuz Şehitleri için  TBMM’ nde ayrı bir “Demokrasi Şehitleri” müzesi kurulmalıdır.Biz terrorist Abdullah Öcalan’ı asmamışız;12 Mart 1971 de darbecilerin mahkemelerinde idam kararı verilerek  astırdıkları anti emperyalist eylemcilerin suçları bence en azından öldükten sonra bile olsa affedilmeli, itibarlarını iade edilmelidir.Yani darbecilerin tüm icraatları kadük ve geçersiz hale getirilmeli ki olası darbe heveslililerinin tekrar teşebbüs etme cesaretleri ve iştahları kalmasın.
-Ayrıca hepsinden ve herşeyden önemlisi  en kısa zamanda, darbecilerin yaptığı anayasının yerine Türkiye’nin üniter yapısından ve temel ilkelerden  ödün vermeyen sivil ve geniş katılımlı bir anayasa yapılmalıdır.
- Gül ve Haç ittifakının saldırıları  Bölgemizde, Pandemi’nin de etkileriyle birlikte Anadolu ve  tüm Türk- Müslüman dünyasının üzerinde, Moğol ve Haçlı Seferlerinin birleşiminin tarihte yaptığı hazin,yıkıcı etkiyi yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir.
“Çözüm ise Büyük ve güçlü Türkiye Cumhuriyeti yeniden tesis edilinceye kadar içierde itifak(İç barış), dışarıda ittifak(Müttefiklik)tir.”.
-Bu ittifaklar Gül ve Haçı arkasına almış Yankilere karşı tarihi Çin Seddi etkisi yapacak.Anadolu’nun savunma hattını; geçmiş yüzyıldaki son derinlikteki hattı olan Sakarya’dan, Balkanlara, Trakya’ya, Ege Denizi’nin ortasına,Barboros ve Hayretti’in seyir yaptığı rotalara taşıyacak, Güney’de Mısır, Libya ve Gazze’den Selahattin’in siperlerinden başlatacak, Kuzey’de Tanrı’nın Kırbacı olan Atilla’nın ruhunun dolaştığı ovalara kaydıracaktır.
-Unutmayalım tarihi bilmek tarihi saplantılara kapılmak değil, tarihten ders almaktır.Günümüzün gerçekleri çözümün anahtarını da içinde barındırmaktadır.
-“Düşmanımızın Düşmanı Dostumuz” olmalı, “NATO’dan çıkartılma”, ya da “Empeyalistler üzerimize bütün gücüyle çullanırlarsa” diye bir korkumuz olmamamlıdır.Her baskıda her korkutulduğumuzda geri adım atarsak Emperyalistlere büyük cesaret vermiş oluruz.
-Düşmanlarımız yüzyıl öncesinde olduğu gibi zaten üzerimize geniş koalisyonlar halinde  çullanmıştır.Çullanmaya da devam edeceklerdir.Megali İdea, Büyük Ermenistan, Arz-ı Mev’ud(sözde  Kürdistan) bu devletlerin hücrelerine işlemiştir. Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gerektiğini, zaten İsrail ABD’ye sürekli empoze etmektedir. F-35 projesinden çıkarılma, S-400 CAATSA yaptırımları uygulanmış; sözde Ermeni Soykırımı mevzusu ile daha neler gündeme getireceklerini az çok tahmin edebiliyoruz.Bütün bunlara hazırlıklı olmalıyız.Bundan da korkmamalıyız, paniklememeliyiz.
Tabi ki bu saatten sonra inşallah çıkmayız, çıkmayız çünkü Türkiye NATO’yu  sayılır.Bu askeri ittifak ta kalmanın kısmen olumlu yönleri de vardır.ABD ve Avrupa ile tek eşit statüde olduğumuz organizasyon denilebilir.Ayrıca düşmanlarımızın niyetini burada daha yakından anlamış  ve  edinmiş oluyoruz. İsteğimiz dışında NATO’dan çıkmak zorunda kalırsak,yani çıkatılırsak, NATO’nun geçmişte içimizi kemiren bir kurt ve altımzı oyan bir truva atı olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Ben kısaca NATO’nun Türkiye’deki Anti Komünist, Yeşil  Kuşak ve Gladyo yapılanmasının bize çok zarar  verdiğini ve ABD’nin elindeki silah araç ve gereç çöplüğünü bize sattığını uzun yıllarda yedek parça ve tedarik malzemeleriyle Türk hazinesine büyük bedeller ödettiğini söyleyebilirim.Bize sattığı birkısım gelişmiş askeri silah ve teçhizatın da savaş zamanında ABD’ye ve onun müttefiklerine karşı kullanılamaycağını,ana komuta sistemlerinin ABD devletinin elinde ve insiyatifinde olduğunu biliyorum.PKK ve FETÖ terör örgütleri vasıtasıyla bize verdirmiş olduğu can mal kayıplarını, ekonomik saldırılarını zaten televizyonlarda her konuşmacı,  araştırmacı söylüyor.
-Benim inancım odur ki, dünya 1945 teki, 1967 deki veya 1973 deki dünya değildir.Yapılan her zulüm, her katliam, her haksızlık,internet, dijital imkanlar ve sosyal medya sayesinde milyarlarca insanın gözlerinin önüne jet hızıyla, derhal serilmektedir.Siyonistler bu vahşi saldırılarıyla yakın gelecekte  Tanrı’yı değil ama kendi halklarını ve Çok uluslu Amerika Birleşik Şirketlerini kıyameteya da  çöküntüye zorlayacaktır. Bunu çok uzak olmayan bir zaman dilimi içinde göreceğimizi belirtebilirim.
-Üzerimizdeki kara bulutlar içimizdeki dipdiri umutları örtmeyecektir.Büyük Türk Milleti tüm saldırıları insani, vicdani, tarihi,dini ve milli argümanların tamamıyla kendine yapılmış görmekte ve tüm oyunları bozacak gücü kendinde görmektedir.
-Teslim olmak, teslimiyetçi olmak ölmekten daha acıdır. Artık işe hemen yarın ABD üslerinden biri kapatılarak büyük devlet oduğumuzu tüm dost ve düşmana göstererek Bayram sonrası mesaiye başlamalıyız.İsrail ürünlerinin tamamına boykot uygulamalı, artık  “One Minut’un” söylemlerin kınamaların ötesine geçmeliyiz.Filistin bölgesine Türk askerinin de içinde bulunduğu bir uluslarararası güç bulundurmak için kurum ve kuruluşların kapısını çalmalıyız.
-Peygamberimizin canından çok sevdiği yakınlarını kızgın çöllerde katleden, Birinci Dünya Savaşı’nda Mehmetçiği arkadan vuran bir halk için,Filistinliler katlediliyorken sessiz kalıyor diye şaşırmayalım.Bu sözde kukla Arap  devletleçiklerine   kızmayalım.İran’ın sessizliği de, başta belirttiğim gibi (BİDEN’I desteklediği için deniliyor ama bence ÇİN’e geniş yetkiler veren bir antlaşmayı hayata geçirdiği içindir.) ABD ve dolayısıyla İsrail ile  bir yakınlaşma içine girmiştir.
Unutmayalım ki davranışta, ahlakta Araplar Mevali(sonradan Müslüman anlamında) biz Türkler ise hakiki Müslümanız.Önceden Müslümanlığın ilkeleriyle örtüşen ahlaktanız!!“Tanrı’nın yeryüzündeki kırbacıyız”!!
-Salgının, ekonomik krizin hepimizi zorladığı bu  tarihi günlerde, bir de böylesine Siyonist ve Haçlı destekli ardı arkası kesilmeyen saldırılar sıkıntılarımızı, kaygılarımızı arttırıyor.
-Bu nedenle; devletimize, milletimize ve devletsiz kaldığımızda,nefessiz kalacağımzı bilen tecrübeli bireyler olarak bizlere,hepimize büyük görevler ve sorumluluklar düşmektedir.
-Sağlıkla, selametle.
                                                                                                                                                               
                                                                                                                                                         






 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum