Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

Türk-İslam Dünyasının Geleceği/Kuzey Müslümanları

07 Mayıs 2017 - 18:15

Türk-İslam Dünyasının Geleceği/Kuzey Müslümanları

NACİ YENGİN

www.tarihistan.org

Türk adını duymak bile batının rahatsız olması için yeterli bir sebeptir!

Türklerin tarih boyunca ortaya koyduğu insan merkezli devlet ve cemiyet hayatı, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışı batının tüm değerlerini alt üst eder!

Mazlumlara kucak açan, sömürmeyen, hor görmeyen ve her daim kol kanat geren, sahip çıkan anlayışı ile talan eden, sömüren, emperyalist politikalarıyla benmerkezci dini ve toplumsal ve devlet modelleri geliştiren batı anlayışındaki çok uluslu şirketlerin olumsuz Türk ve Türkiye algısı tarihte olduğu gibi şimdi de değişmemiştir. Değişmeyecektir1

Gece ile gündüz, siyahla beyaz kadar farklı olan batı ve Türklerin ortaya koyduğu medeniyet algısı, hayat ve devlet modellerinin ortada bir yerlerde buluşmasını; anlaşmasını beklemek saflık ve ham hayalden başka bir şey değildir!

Türkiye’nin Osmanlıdan devraldığı ve tarihten getirdiği yüksek kültür ve bütün değerleri,  Türk devletleriyle isim ve önemsiz bazı farklarından başka farkı olmayan devlet-  insan refleksi her ne kadar bazı dönemlerde batıya öykünme, batıyla aynı minvalde politikalar üretme yoluna gitmiş gibi görünse de gelinen noktada anlaşılmaktadır ki bu batı severlik,  batının Türk ve İslam düşmanlığını zihinlerinden atmasında hiçbir yarar sağlamamıştır! Böyle bir olumlu gelişmeyi beklemek fazla iyimser beklenti olur. Hatta ahmakça boşuna bekleyiş ve umuttan başka bir anlamı yoktur!

İnsanın yaradılışı, Türklüğün ortaya çıkışı, Yüce dinimizin insanlığa seslendiği ilk günden itibaren başlayan batının Hilal-Haç kavgasından nemalanma anlayışı, din, dünya, insan ve devlet anlayış farklılıklarının ortadan kalkmasını beklemek mümkün değildir. Aksine bu süreçten sonra daha da artarak devam edeceğini söylememiz gerekmektedir. Tıpkı Batı Hun Türklerinin Kavimler Göçü ile bugünkü batı devletlerinin temeli olan barbar kavimlerini batıya sürdüğü dönemde olduğu gibi, tıpkı Selçukluların Anadolu’ya gelişinde, tıpkı Alparslan’ın Malazgirt savaşıyla Anadolu’yu Türk vatanı edinmeye başlamasına karşı başlayan Haçlı seferlerinde olduğu gibi. Tıpkı Osmanlı’nın kuruluş sürecinde, İstanbul’un fethinde görülen Bizans’ın Türk-Osmanlıya karşı düşman anlayışında olduğu gibi…

 Balkanlara doğru ilerleyiş sırasında gösterilen tepkiler, İstanbul’un fethi ve yüzlerce olayda batı ile Türk’ün karşılaşmasının sonuçları gibi her devirde batı dünyasının Türk-İslam düşmanı algısı ile hayata tutunan anlayışının 1990 sonrası daha fazla ortaya çıktığı ve batının temel politikaları arasına girdiğini söylemek gerekmektedir.

1990 sonrası Haçlı-Siyonizm ve onların takipçilerinin düşman algı ve tanımı aleni olarak İslam ve Türklük olarak belirlenmiştir. Kuzey Müslümanlığı olarak tanımlanan Maturidi coğrafyası batının yegâne hedefi halindedir.

Batının Türk ve Türkiye algısında günümüz koşullarından, Türk ve Türkiyenin içinde bulunduğu olumlu olumsuz şartların etkisinden ziyade tarih boyunca ortadan kaldırmayı muktedir olamadıkları Türk Müslümanlık-Kuzey Müslümanlık( Maturidilik-Akılcılık) bağımsız yaşama ve karar verme iradesinin etkisi daha fazla görünmektedir.  Bu konuda özellikle 1960’lı yıllardan itibaren önem kazandığını gördüğümüz Türk Müslümanlığına dair oryantalist çalışmalar yapan İngiliz tarihçi Arnold J. Toynbee[1] şu şu tespitte bulunur: "Güney Müslümanlığı, Eş’arilik bizim için tehlike olmaktan çıkmıştır.(Araplar-Afrika) Bir şeyh satın alır, hepsini yönetirsiniz. Bizim için Kuzey Müslümanlığı8türk Müslümanlığı)  Maturidilik (İstanbul'dan Buhara'ya-Balkanlara… Türklerin yaşadığı) tehlikelidir. Bunlar bilimle(akılla) barışıktır. O nedenle her zaman Atatürk gibi bir asi çıkarabilir. Önlemi şimdiden alınmalıdır."

Türkiyenin ve Türklerin içinde bulunduğu Osmanlı son döneminden itibaren ataleti incelendiğinde XVII. Yüzyıldan itibaren medreselerde eğitim anlayışının Güney Müslümanlığına-Eş’ariliğe doğru evrimle gösterdiğini söylemek gerekmektedir. Ancak özellikle Batının etki alanına girdiğimiz 1939 Tanzimat Fermanından itibaren Osmanlı özelinde Türk ve İslam dünyasının tamamen tasfiyesinden bahsetmek mümkündür. Öyle ki Islahat Fermanı, 31 Mart Vak’ası, Jöntürk Hareketi, Osmanlı son dönem fikir hareketleri, II. Abdülhamit’in 27 Nisan 1909’da tahtan indirilmesinde… Batı ve batının yetiştirip desteklediği çevrelerin etkisi büyüktür.

Gelinen noktada yapılması gereken ivedilikli çalışma Kuzey Müslümanlığı olarak tarif edilen Türk-İslam coğrafyası ile eğitim, kültürel, ekonomik, askeri ve siyasi zeminler üzerinde daha fazla kafa yormaktır. Türk-İslam dünyası ile yapılan çalışmaları her alanda arttırmak dil ve kültürel altyapıyı daha da güçlendirecek faaliyetlere ağırlık vermek gerekmektedir. Her ülkenin kendi içinde milli birlik ve beraberliğini destekleyici çalışmalar için fonlar ayrılmalı eğitim, tarih, sanat, müzik, sinema, edebiyat… Serbest dolaşım konusunda daha kalıcı önlemler alınmalıdır.

Kuzey Müslümanlığının İslam dünyasının düşünce-akıl ve üretim kalesi olarak devam edeceğini düşünmek ve bu alanda yapılan çalışmalara destek vermek Türkiye başta olmak üzere Türk-İslam dünyasının bin yıllık geleceğinin sigortası gibi görünmektedir.

Türkiye'nin atacağı adımlar Kuzey Müslümanlığını ve İslam dünyasını kurtaracaktır. www.tarihistan.org

 

 

[1] Arnold J. Toynbee, Dünya, Batı ve İslam, Pınar Yay. İst. 2002, s.26