Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDA ERMENİLER VE TEHCİR-II

25 Haziran 2021 - 20:08

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA ERMENİLER VE TEHCİR-II

    
Sevgili okurlar, aynı başlıklı yazımızın birinci bölümünde II. Meşrutiyetin ilanı sonrasında Ermeni komitelerinin yaptıkları faaliyetlerini anlatmıştık. Bugün ise Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilerin hangi eylemlerinin Osmanlı Hükûmeti’ni Tehcir kararı almaya mecbur bıraktığını ve zorunlu göçe götüren süreci okuyacaksınız.

Tehcire Giden Süreç
Temelinde Avrupalı devletlerin emperyalist hırslarının yattığı Birinci Dünya Savaşı’na doğru hızla gidilirken; Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı’ndan bu tarafa Ermeni komitelerin yaptığı faaliyetlerin ve özellikle doğu illerinde yaşayan Ermenilerdeki hareketliliğinin farkına vararak toprak bütünlüğüne halel getirecek bölücü tehlikeyi sezinlemiştir.   22 Temmuz 1913’te Edirne’nin Bulgarlardan geri alınışından sonra prestiji artan ve rütbesi kısa sürede albaylığa sonra da generalliğe yükseltilen Enver Paşa’nın 3 Ocak 1914’te Harbiye Nazırı olmasından sonra Osmanlı Hükûmeti’nin ve ülke yönetiminin tartışmasız tek sahibi olan Talat, Enver ve Cemal Paşaların, savaş öncesinde Uzlaşma Devletleri nezdinde yaptıkları girişimler, özellikle Rusya'nın reddetmesiyle olumsuz sonuçlanmıştır. İngiltere; üç milyon askere sahip olan ve Almanya'nın Avrupa’da Batı Cephesi’ne yüklenmesini zaafa uğratacak Rusya'dan vazgeçmektense, zaten çöküş içinde olan, asker, silah, araç ve gereç yönünden zayıf Osmanlı'dan ve Müslüman olan Türklerden vazgeçmeyi çıkarlarına ve inançlarına daha uygun görmüştür. 1907 yılında İngiltere ile Çarlık Rusya arasında imzalanan Reval Antlaşması’ndan bu tarafa Uzlaşma Devletleri’nin Osmanlı toprakları üzerinde emperyalist emelleri vardı ve savaşa girse de girmese de Osmanlı Devleti paylaşılacaktı. İtilaf Devletleri’nin savaş başlamadan önceki pozisyonları ve Osmanlı İmparatorluğu’na karşı izledikleri olumsuz siyaset, Osmanlı Hükûmeti’ni Almanya’nın kucağına doğru itmiştir. Osmanlı Devleti, savaşta tarafsız kalmayı arzu etmesine rağmen; yaşanan ekonomik zorluklar, acil likidite ihtiyacının olması, Balkan Savaşları’nda kaybedilen toprakları geri alabiliriz inancı, yalnız kalarak Rusya’nın işgaline uğrama korkusu ve Anlaşma Devletleri’nin yanında savaşa girmeyi cazip gören asker ve nazırların varlığı gibi saiklerden dolayı kendisini savaşın içinde bulmuştur[16].

Osmanlı Devleti’nin savaşta yer alacağı bloğa ve konumunun ne olacağına dair çabalarını sürdürdüğü tarihlerde, Ermeni komiteler, Rusya ile iş birliğine giderek Osmanlı Devleti sınırları içerisinde en kötü ihtimalle özerk bir Ermenistan devleti kuracaklarına kendilerine iyice inandırmışlardır. Ancak, Ermenilerin bilmedikleri bir şey vardır ki, o da Rusya için bağımsız bir Ermenistan fikrinin tehlikeli olmasıdır. Ermenilerin Anadolu’daki hayallerinin gerçekleşmesi halinde; “Kafkaslarda bulunan Ermeniler bundan etkilenecek ve Kafkasya’da Rus egemenliği sona erecektir” ihtimali bile Rusya’yı tedirgin etmiştir. Osmanlı Devleti henüz savaşa girmeden önce Ermeni komiteleri ve Patrikhane kendi eylemlerini kararlaştırdıkları bir dizi toplantılar gerçekleştirirken bir taraftan da isyan hazırlıklarına devam etmişlerdir. Kafkasya’da ve doğuda Ruslar ile irtibata geçen Taşnaksütyun komitesi hızla çetelerini toparlamaya, savaşa hazır hale gelmek için silah dağıtımına ve seyyar hastaneler kurmaya başlamıştır. Taşnaksütyun komitesinin eylemlerini uygulamaya koymak amacıyla çıkarttığı genelgede şu ifadeler yer almaktadır, “Ermeni milletinin Rusya’ya karşı değişmeyen sadakatini göstermesi zamanı gelmiştir. Ermeniler hududun ötesinde bulunan birçok kardeşlerini kurtarmak için hiçbir fedakarlıktan çekinmemelidir”[17].

Seferberlik ilanından önce Osmanlı Devleti’nin düşmanı olan Ruslar ile sıkı bir iş birliğine giren Ermeniler, Erzurum, Trabzon, Bitlis ve Van gibi isyan çıkaracakları ve Müslümanlar ile çatışmaya girmeyi planladıkları şehirlerde silahlandılar ve örgütlendiler. Ayrıca, seferberlikle silah altına alınacak olan Ermeniler ile komitelere üye bazı kamu personeli kaçarak Ruslara ve çetelere sığındılar. Örneğin; Taşnak Partisi’nin mensubu olarak Osmanlı Mebusan Meclisi’nde bulunan Ermeni Karekin Pastermadjian, gönüllü Ermeni silahlı birliklerine önderlik yapmak üzere gizlice Doğu’ya gitmiştir[18]. Osmanlı Devleti’nin, 3 Ağustos 1914 tarihinde seferberlik ilân etmesinden sonra bölücü faaliyetlerini daha çok arttıran Ermeni siyasî partilerinin(komite) pek çok üyesi, gizli komite toplantılarında kararlaştırdıkları maddeleri uygulamaya sokarak Ruslara katılmışlardır. 21 Aralık 1914 tarihinde başlayan Sarıkamış Harekâtı, kış şartlarından ve ordunun lojistik imkanlarının yetersizliğinden dolayı başarısız olmuştur. Sarıkamış yenilgisinin Osmanlı ordusunun Kafkasya ve doğudaki gücünü azaltması üzerine Ruslar bölgede egemen olmaya başlamışlardır. Bu durumu fırsata çeviren Ermeni çeteler, 1915 yılının şubat ayında Van ve Bitlis’teki Müslüman köylere saldırmışlardır. Erciş civarında askerlere saldıran ve Van bölgesinde Ruslara casusluk yapan 2.000 civarında Ermeni dağa çıkmıştır[19].

Birinci Dünya Savaşı’nı yazan Rus tarihçilere göre, 1914 yılında savaş başladığı zaman Rus ordusu içerisinde Osmanlı tebaası 11.500 civarında Ermeni’den oluşan 23 tane askeri birlik bulunuyordu[20]. Kafkasya’da Rus ordusuna yardım eden, onlar için savaşan, casusluk yapan ve lojistik destek sağlayan 40.000 silahlı gönüllü Ermeni vardı[21]. Sayıları tam olarak tespit edilememiş birçoğu asker kaçağı olan Ermenilerden oluşan gönüllü birlikler, Osmanlı Devleti topraklarında Ruslara yardım ederek, Türk askerini arkadan vurmuşlardır. Bogos Nubar Paşa’nın, Fransa Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı bir mektupta ve 1919 yılında The Times of London Gazetesi’nde çıkan yazıda, yaklaşık 200.000 Ermeni askerinin İtilaf Devletleri saflarında Osmanlı ordusuna karşı savaştığı belirtilmiştir. İngiliz tarihçi Toynbee, Osmanlı tebaası Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’nda Rusların “beşinci kolu” haline geldiğini yazmıştır[22]. Rusların beşinci kolu konumunda olan Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin seferberlik ilan ettiği 1914 yılının ağustos ayından Rus devriminin başladığı Şubat 1917 tarihine kadar 124.000 Müslümanı katletmişlerdir[23].

 Ermeni komitelerinin temsilcileri tarafından, İtilaf Devletleri’nin dışişleri bakanlıklarına yazılan mektuplar incelendiğinde; Ermenilerin sadece doğuda ve Kafkaslarda Rusların beşinci kolu olarak faaliyet göstermediklerini, İtilaf Devletleri’nin işgal ettikleri veya işgale teşebbüste bulundukları diğer bölgelerde de ihanetlerini sürdürerek düşmanla iş birliği yaptıklarını, Türk askerini arkadan vurduklarını tespit etmekteyiz ki; Güneyde bulunan Ermeniler, Fransız ordusunda gönüllü olarak savaşmışlar, Kilikya, Mersin ve Silifke bölgesine İngilizlerin çıkarma yapmaları halinde onlara destek için silahlı 20.000 silahlı gönüllüyü hazır bekletmişlerdir[24]. 1915 yılının mart ayında Rusya tarafından, İngiltere’den, İskenderun üzerinden Ermenilere silah temin edilmesi ve Türklere karşı Ermeni gönüllülerinin ortak kullanılması talep edilmiştir Rusların isteğine karşı İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen cevapta; İskenderun’dan silah naklinin ve iç kesimlere ulaşımın güç olduğu, bu sebeple Karadeniz üzerinden silah temininin uygun olacağı bildirilmiştir[25].

1915 yılının mart ayında Doğu Anadolu’da silahlı Ermenilerin sayısı inanılmaz boyutlara ulaşmış, Ermenilere ait evlerde, kiliselerde, silah ve cephane imalatı yapılmıştır. İhbarlar üzerine yapılan soruşturmalarda, evlerde, kiliselerde ve hatta Ermenilerin mezarlarında gizlenmiş halde bombalar, çeşitli silahlar ve barut olduğu tespit edilmiştir. Durumun vahametini gören Harbiye Bakanı ve Başkumandan vekili Enver Paşa, acil tedbir almak mecburiyeti gereğince, Müstakil Asayiş kısmına bir emir yayınlayarak; Doğu Anadolu’da ve Güney’de Kilikya bölgesinde, ordudan firar eden Ermeniler ile dış güçlerin yönettiği bir kısım diğer Ermenilerin silahlı bir ihtilal yapmak için hazırlık içerisinde olduklarını, orduya ve halka zarar verecek eylemlere teşebbüs ettiklerinin tespit edildiğini, bu nedenlerle; ordu, kolordu tümen, jandarma ve mevki  kumandanlarının, Ermenilerin memleket dahilinde işledikleri suçlara karşı gerektiğinde en şiddetli tedbirleri almaya yetkili olduklarını bildirmiştir[26].

Osmanlı Devleti tarafından alınan önlemlere, aramalarda ele geçirilen silahlara ve şifreli yazışmaların ifşa edilmesine rağmen, Bitlis, Kayseri, Maraş, Zeytun, Adana, Haçin, Sis, Kars ve Ardahan gibi yerlerde Ermeniler ayaklanarak, askerler ve kolluk kuvveti olan Jandarma ile çatışmaya girmişlerdir. Aynı tarihlerde Kars ve Ardahan civarında Ermenilerin katlettiği Müslüman sayısı 30.000 civarındadır. Zeytun’daki Tekke Manastırı’na gizlenen 700-800 civarında Ermeni komiteci ile askerler arasında çıkan çatışmada Jandarma Binbaşı Süleyman Bey şehit olmuştur. Zeytun Kasabası’nın ismi Şehit Binbaşı Süleyman Bey’in hatırasına 2 Haziran 1915 tarihinde Süleymanlı olarak değiştirilmiştir[27]. Maraş Mutasarrıfı’nın Zeytun’daki olayların durdurulamadığını bildiren 30 Mart 1915 tarihli raporu üzerine; zararlı eylemler içerisinde bulundukları tespit edilen Maraş ve Zeytun Ermenileri Konya’ya sevk edilmiştir[28]. Yine bu dönemde, Doğu ve Güney bölgelerinde Ermeni komitelerin faaliyetlerinin ordu ve devletin nizami adına tehlikeli boyutlara ulaştığına, düşman devletlerin askerlerine yardım eden ve ayaklanan Ermenilerin zarar verici eylemlerinin devam ettiğine, ancak, bunlara karşı alınan önlemlerin yetersiz kaldığına dair raporlar, yerel yetkililer tarafından Harbiye ve Dahiliye Nezaretlerine gönderilmeye devam etmiştir.

 Ermenilerin sevke tâbi tutulmasına sebep olacak son önemli olay ise Van’daki Ermeni isyanıdır.  20 Nisan 1915’te Van Valisi Cevdet Bey, Şitak (Çatak) ilçesinde çıkan isyanın büyüyerek yayıldığını, bölgedeki çatışmaların ve Ermeni saldırılarının çok ciddi boyutlara ulaştığını bildirmiştir[29]. Osmanlı Hükûmeti, Ermeni saldırılarının önlenemez şekilde devam etmesi, ordunun geri cephesinde askeri birliklerin lojistik destek sağladığı koridorların Ermeni çetelerce kapatılması, haberleşmenin sekteye uğraması ve komitelerin faaliyetlerinin diğer bölgelere de kayması üzerine; seferberlik ilanından yaklaşık 9 ay sonra Ermenilerle ilgili köklü tedbirlere başvurmuştur.

Üçüncü bölümle DEVAM EDECEK.

Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar


KAYNAKÇA
[16] Hüseyin Alpaslan, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’na girmesi”, Ticari Hayat Gazetesi, 05.11.2020.
[17] Esat Uras, “Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi”, Belge Yayınları, İstanbul, 1976, s.581-593.
[18] Kemal Çiçek, “Osmanlı Ermenilerinin 1915’teki Tehciri: Bir Değerlendirme”, Gazi Akademik Bakış, Cilt:3, Sayı: 6, 2010, s.4.
[19] Ergünöz Akçora, “Van ve Çevresindeki Ermeni İsyanları (1896-1916), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1994, s.124.
[20] Mehmet Perinçek, “Taşnak ve Sovyet Ermenistan’ı Kaynaklarında Taşnaksütyun Gerçeği”, (Ed. Hale Şıvgın), Türk-Ermeni İlişkilerinin Gelişimi ve 1915 Olayları Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, Gazi Üniversitesi, Ankara 2006, s. 501-502.
[21] Kemal Çiçek, a.g.m., s.5.
[22] Arnold J. Toynbee, “Acquaintances”, Oxford University Press, New York, 1967, s. 242.
[23] “Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri I”, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 49, Ankara,2001.
[24] Muammer Demirel, “Ermeniler Hakkında İngiliz Belgeleri (1896-1918)”, Yeni Türkiye yayınları, Ankara, 2002, Belge No: 375, s.601-602.
[25] Muammer Demirel, a.g.e., belge no:399, s.649.
[26] Bülent Bakar, a.g.e., s.65-67.
[27] BOA, Bâb-ı âlî Evrak Odası (BEO), 326808.
[28] Yusuf Halaçoğlu, “Ermen Tehciri, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul, 2004, s.59-60.
[29] Bülent Bakar, a.g.e., s.68.










 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum