KARAMÜRSEL TEHCİRİ DAVASI-I
Osmanlı İmparatorluğu’nun 1914 yılına ait resmi nüfus kayıtları ile 1917-1918 tarihlerindeki devlet yıllıklarında, Karamürsel, İzmit sancağına bağlı 7 kazadan birisi olarak görülmektedir[1]. Geçici tehcir kanununun 1 Haziran 1915 tarihinde yürürlüğe girmesinden ve uygulamaya konulmasından sonra İzmit Sancağı’nda yapılan zorunlu göç ile ilgili mutasarrıf Mazhar Bey tarafından Dahiliye Nezareti’ne gönderilen telgrafta yer alan bilgilerden, Karamürsel kazasından iki Ermeni köyünün tehcire tabi tutulduğunu anlıyoruz[2]. Tehcir ile birlikte Karamürsel’de kayıt altına alınan 50 hane emvâl-i metrûke komisyonu yönetimi tarafından teslim alınmıştır[3].
Mondros Mütarekesi sonrasında Ermenilere yönelik işlendiği iddia edilen suçlar kapsamında Divân-ı Harbi Örfîlerde yapılan yargılamalardan birisi olan ve 1919 yılının son aylarında başlayan İzmit Merkez, Bahçecik ve Derbent Nahiyeleri tehciri davasında karar aşamasına gelindiği tarihlerde Karamürsel tehciri davası başlamıştır. 15 Ocak 1920 tarihinde başlayan yargılamalarda, vicahen yargılanan İmam Selahaddin ile İsmail ve Ali Bey’lerin haklarında; öldürme ve malları yağmalama suçlarına teşebbüs gibi iddialar ileri sürülmüştür[4]. 1,5 ay gibi kısa bir sürede tamamlanan davada; davası ayrılan ve firarda bulunan iki sanıkla birlikte toplam 5 kişi yargılanmış, 12 tanık dinlenmiş ve karar 3 Mart 1920’de gerçekleşen 8. duruşmada açıklanmıştır[5]. Şimdi duruşmalarda yaşananlar ile davanın seyrine gidelim.
1.Duruşma
15 Ocak 1920 tarihinde başlayan duruşma[6] birinci Divân-ı Harbi Örfîde gerçekleşmiştir. Mahkeme reisi olarak Esad Paşa, iddia makamında savcı muavinlerinden Hilmi Bey[7], Avukat olarak da Hüsni Fehmi ile Kirkor Beyler bulunmuşlardır[8]. Zanlıların kimlik tespitinden sonra savcılık makamının isteği doğrultusunda, 2 Haziran 1919 tarihinde İngilizler tarafından 2706 sayılı sürgün numarası ile Malta’ya sürgün edilen ve hala Malta’da tutuklu bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İzmit Sancağı’ndan sorumlu temsilcisi Hoca Rıfat Bey’in [9] dosyasının tefrikine, firarda olan İbrahim Bey’in yokluğunda, İsmail, Ali ve Selahaddin beylerin ise hazır bulundukları halde yargılanmalarına karar verilerek duruşmaya devam edilmiştir[10].
Savcı Şevket Bey’in yerinde İddia makamında bulunan savcı yardımcısı Hilmi Bey, 1915 yılı Eylül ayı içerisinde Karamürsel kazası ve civar köylerden yapılan Ermeni tehciri sırasında [11] zanlıların Ermenileri öldürme ve mallarını yağmalama gibi suçlara teşebbüs ettikleri iddiasıyla, Ali Bey’in ceza kanununun 45 ve 170 inci maddeleri İmam Selahaddin ile Acente İsmail’in ise aynı kanununun 45 ve 221 inci maddeleri gereğince cezalandırılmalarını talep etmiştir[12]. İddia makamının kararnamesinin arzından sonra diğer zanlılar salondan çıkartılmış ve sorgusuna geçilen Selahaddin Bey’e hakkında yapılan suçlamalara dair ne diyeceği sorulmuştur. Selahaddin Bey, kendisinin önceleri İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu olduğunu, ancak, reddedilmesine rağmen 1914 yılında cemiyetten ve partiden ilişiğini kesmek maksadıyla istifa ettiğini, tehcir sırasında Karamürsel’de olmadığını, bir süre Karamürsel Belediye Başkanı görevinde bulunduğunu, Adapazarı’ndaki emvâl-i metrukeden tehcir edilenlerin eşyalarını almadığını, burada bulunduğu sürede kendine ait arsaları ticari maksatla sattığını, elde ettiği para ile şu an Malta’da tutuklu bulunan Rıfat Bey ile ortak dükkan açtıklarını ifade etmiştir[13].
Selahaddin Bey’in iddialara verdiği yanıtları yeterli bulan mahkeme heyeti, Ali Bey’in sorgulamasına geçmiştir. Hakkındaki İddialara cevap veren Ali Bey, “1913 yılında Basra Rüsumat-ı Muhafaza Müdürü olduğunu, daha sonra seferberlik çıktığında malul olduğu için görevinden ayrıldığını ve memleketine gittiğini, Enver ve Cemal Paşaları şahsen tanıdığını ancak ilgisi olmadığını söyleyerek ifadesini sürdürürken, Mahkeme Başkanı araya girerek Enver ve Cemal’in paşa olmadıklarını, onlardan bahsederken efendi olarak hitap etmesini istemiş ve bunun üzerine Ali Bey ifadesinin devamında; firarda bulunan İbrahim Bey’i tanımadığını, tehcirde Karamürsel’de bulunduğunu, emvâl-i metrukeden karşılıksız bir mal almadığını, müzayede satılan birkaç parça küçük eşyayı ise parasını ödeyerek satın aldığını[14], ömrü boyunca siyasetle ilgilenmediğini ve hiç bir partiye üyeliği olmadığını, eşkıya takımı ile alakasının bulunmadığını, 1333 ve 1334 senelerinde imam Selahaddin Bey’in Karamürsel Belediye Reisliği’nde bulunduğunu, Adapazarı’nda Ermelerin eşyalarını aldığına dair iddiaların doğru olmadığını beyan etmiştir.”[15]
Ali Bey’den sonra salona celp edilen Acente İsmail Bey, mahkeme tarafından kendisine yöneltilen sualler üzerine, “1917 yılına kadar hiçbir parti ile ilişkisi olmadığını, ancak memuriyetten çıkarılma korkusu ile İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldığını, cemiyetin Karamürsel şubesinin muhabirliğini üstlendiğini, daha evvel bu görevi imam Selahaddin Bey’in yürüttüğünü, acenteliğin memurluk olarak telakki edilemeyeceğini, maaş değil yüzde on aidat aldığını, acentelik görevinden dolayı askerlikten tecil edildiğini, tehcir sürecinde yaşananlarla alakası olmadığını, emvâl-i metrukeden hiçbir mal almadığını[16], Ancak eniştesi İzzet Efendi’nin ücreti karşılığında bazı emval aldığını, aralarındaki şirket ortaklığından dolayı bu tür söylentilerin ortaya çıktığını ve Arnavud Recep çetesiyle hiçbir ilgisinin bulunmadığını ifade etmiştir.” [17]
Sanıklar hakkındaki iddiaların okunduğu, Malta’da bulunan sanığın dosyasının tefrik edildiği ve firarda bulunan sanığın gıyabında yargılanmasına karar verildiği, mahkemede hazır bulunan sanıklardan İmam Selahaddin Bey, Karamürselli Ali Bey ve Acente İsmail Bey’in ilk sorgularının yapıldığı birinci duruşma, yargılamanın 18 Ocak 1920 tarihine ertelendiğinin duyurulması ile son bulmuştur[18].
2.Duruşma
18 Ocak 1920 tarihinde Esad Paşa başkanlığında başlayan ikinci duruşmada, hazır bulunan üç sanığın sorgulanmalarına devam edildi. Bu duruşmada, iddiacı olarak Mümeyyiz Nahit Efendi’nin ihbarnamesinin okunmasını ve bundan sonra dava boyunca tanıklığına başvurulacak olan Avukat Ali Bey’in sanıklar hakkındaki iddialarını davadaki yeni gelişmeler olarak görüyoruz[19].
Duruşmada İlk olarak sorguya alınan Ali Bey, mahkeme reisinin sorularına cevaben: “Dahiliye Nezareti'nde Mehmed Ali Bey bulunurken aleyhimizde, taklib-i hükümet yapacak, eşkıyalara yataklık ediyor, diye bir takım ihbaratda bulunulmuş. Bunun üzerine İzmit mutasarrıfına hakkımızda tahkikat ve takibat yapılması emr olundu. Bu tahkikata Sami Bey namında birini memur eylediler. Biz her ne kadar itiraz etdikse de İzmit’den bera-yı tahkikat diğer bir zatı daha gönderdiler. Fakat netice-i tahkikatda gerek bendeniz gerek İsmail Bey tebriye-i zimmet etdik. Aleyhimdeki isnadatın cümlesi tasniatdır. Bendenizin hapishane müdir-i sabıkı İbrahim Bey'le de bir alakam yokdur ve kendisi vasıtasıyla da emval-i metrukeden hiçbir şey almadım. Yalnız müzayededen dört kalem eşya satın almışdım. Ücreti mukabilinde olarak. Pederimin hakkımdaki şikayetnamesi de bir kıymeti haiz değildir. Çünkü kendisi elyevm doksan altı yaşında olduğundan melekat-ı akliyesine malik değildir. Biraderimin katline sebebiyet verdiğim de yalandır. Hükümetçe bu hususda dahi evvelce hakkımda tahkikat yapılmışdı. Biraderimi harb aleyhdarı olduğu için Enver (Paşa) Efendi’nin teşvikiyle katl ettirdiğim mahz-ı iftiradır."[20]
Ali Bey, mahkeme heyetinin sorusu üzerine, firari İbrahim Bey ile görüşmediğini, sandalla eşya kaçırdığına dair iddianın asılsız ve düzmece olduğunu, kayıkla kendine ait birkaç parça eşyayı Karamürsel’e götürdüğünü, bunu da resmi evraklarla ispatlayabileceğini, evrakların İzmit’te olduğunu, tahkik edilirse gerçeklerin ortaya çıkacağını beyan ederek, ifadesinin devamında; düşmanlarının kendisinden intikam almak amacıyla, hakkında yalan ve uydurma iddialar ortaya atarak suçsuz yere dokuz aydır tutuklu kalmasına sebep olduklarını söylemiştir[21].
Ali Bey’in sorgusundan sonra mahkemede Mümeyyiz Nahit Efendi’nin ihbarnamesinin okunmasına geçildi. Bu ihbarnamede, “Ali ve İsmail Beylerin Bahçecik tehciri ile ilgili oldukları, emvâl-i metrukeden büyük miktarda mal aldıkları, Ali Bey’in kardeşi Zihni, Bey’i Hürriyet ve İtilaf fırkası mensubu olduğu için Enver (Paşa) Efendi’ye müracaat ederek öldürttüğü, Rüsumat memuru iken sevk sırasında firar ettiği ve orada kendisini Osmanlı Hanedanı’nın bir ferdi gibi göstererek ahali üzerinde büyük bir etki bıraktıktan sonra geri döndüğü”[22] gibi isnatlar yer almıştır.
İhbarnamede yer alan iddialar üzerine; Ali Bey hakkındaki suçlamalara itiraz etmiş, Mahkeme Başkanının, “sizin Receb çetesine yataklık ettiğiniz iddia ediliyor”[23] sözleri üzerine Ali Bey bu suçlamayı da reddettiğini söylemiştir. Mahkeme heyeti tarafından sanıklara Receb çetesinin Ali Bey ile olan ilgisinin sorulması üzerine, başta İsmail Bey olmak üzere tüm sanıklar, “Recep çetesi affa uğradığından herkesle görüşmekle serbest oldukları gibi Ali Bey ile de görüşmüşlerdir.”[24] şeklinde cevap vermişlerdir.
Mahkemede duruşmaya, Selahaddin Bey tarafından önceden verilen ifade ve Ali Bey’in babasının ifadesinin okunması ile devam edilmiştir. Ali Bey, babasının ifadesindeki, kardeşini öldürttüğüne dair suçlamaya itiraz ederek, bu iddiaların kin eseri ve iftira olduğunu beyan etmiştir[25]. İddia makamının bazı tanıkların dinlenilmesi için mahkemeye celp edilmesi talebi üzerine, yargılamaya 25 Ocak 1920 Pazar günü devam edilmek üzere duruşmaya son verilmiştir[26].
İKİNCİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK.
Hüseyin ALPASLAN
Tarihçi-Yazar
[email protected]
Kaynakça
[1] Nejdet Bilgi, “İzmit Tehciri Davası”, Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu IV Bildirileri, C.2, ed. Haluk Selvi, İbrahim Şirin, Bilal Çelik, Ali Yeşildal ve Resül Narin, Bilnet Matbaacılık ve Yayıncılık, Kocaeli, 2018, s.826.
[2] BOA., DH. ŞFR., 484/59.
[3] Şaban Ortak, “İzmit Sancağında Tehcir Uygulamaları”, Uluslararası Sosyal ve Eğitim Bilimleri Dergisi, c.4/S.8, (2017), s.160.
[4] Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2017 s.288; Akın Çelik, Mondros Mütarekesi Sonrasında İstanbul Basınında Tehcir Davaları, (İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2003, s.100-101.
[5] Nejdet Bilgi, “Karamürsel Tehciri Davası”, Uluslararası Millî Mücadelede Servetiye Cephesi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu VI Bildirileri, ed. Haluk Selvi, İbrahim Şirin, M. Bilal Çelik, Resül Narin, Kocaeli Belediyesi, Kültür ve Sosyal Dairesi Başkanlığı Yayınları No: 49, Kocaeli, 2020, s.433.
[6] Alemdar, 16 Ocak 1920.
[7] Bilgi, “Karamürsel Tehciri …” s.431.
[8] Çelik, a.g.t., s.100.
[9] Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2020, s. 137.
[10] Bilgi, “Karamürsel Tehciri …” s.431-432; Çelik, a.g.t., s.101.
[11] Fransız Ermenisi ve tarihçi Raymond Kevorkıan eserinde, 1915 yılında Karamürsel’de 1378 Ermeni’nin yaşadığını, kıyıdan iki kilometre içeride bulunan Yalakdere ve Merdigöz’de (Avcıköy) toplam 4125 kişilik bir nüfusun barındığını, buralarda yaşayan Ermenilerin, komşu kaza olan Yalova’daki Ermenilerle ile birlikte 27 Mayıs-2 Ekim 1915 tarihleri arasında Karamürsel Kaymakamı Necip Bey tarafından tehcir edildiğini yazmıştır. bk. Raymond Kevorkian, Ermeni Soykırımı, çev. Ayşen Taşkent Ekmekçi, İletişim Yayınları, İstanbul 2015, s.785.
[12] Çelik, a.g.t., s.101.
[13] Çelik, a.g.t., s.101.
[14] Alemdar, 16 Ocak 1920.
[15] Çelik, a.g.t., s.101-102; Bilgi, “Karamürsel Tehciri …” s.434-435; İkdam 16 Ocak 1920; İleri 16 Ocak 1920; Yeni Gün, 16 Ocak 1920; Tasvir-i Efkâr, 16 Ocak 1920.
[16] Alemdar, 16 Ocak 1920.
[17] Tasvir-i Efkâr, 16 Ocak 1920.
[18] Tasvir-i Efkâr, 16 Ocak 1920.
[19] Bilgi, “Karamürsel Tehciri …” s.432.
[20] Alemdar, 16 Ocak 1920; Bilgi, “Karamürsel Tehciri …” s.435.
[21] Çelik, a.g.t., s.102.
[22] Çelik, a.g.t., s.102-103.
[23] Yeni Gün, 19 Ocak 1920.
[24] Yeni Gün, 19 Ocak 1920; Alemdar, 19 Ocak 1920.
[25] Çelik, a.g.t., s.103; Yeni Gün, 19 Ocak 1920.
[26] İkdam, 19 Ocak 1920; Yeni Gün, 19 Ocak 1920.
FACEBOOK YORUMLAR