Zafer KARATAY

Zafer KARATAY

[email protected]

Müstecib Ülküsal'a Mektup

10 Ocak 2021 - 00:52 - Güncelleme: 10 Ocak 2021 - 00:58

Muhterem büyüğüm,

Hepimizi bekleyen o an, bir gün gelecekti. Yüreğimiz artık çarpmayacaktı. Bedenimiz toprağa kavuşacaktı. Ruhumuzu Yaradan’a teslim edecektik. O’nun bizim için takdir ettiği gün ve saatte.

Sizin için o an 10 Ocak günü akşam saatlerinde geldi ve sizi 10 Ocak 1996 gecesi kaybettik. Üzüntümüz büyük, acımız derin olsa da yapmamız gereken yine çalışmak. Kırım Türklerinin Millî İstiklâl Davası’na hizmet devam etmek. Siz de bunu isterdiniz hep. Yakın dava arkadaşınız, dergimiz Emel’in sahipliğini ve yazı işleri müdürlüğünü uzun seneler yürüten, tertemiz bir dava adamı, gönül insanı Ali Kemal Gökgiray’ı kaybettiğimiz zaman; şöyle yazmıştınız:

“…Aziz arkadaşımız ve emeldaşımız A. Kemal Gökgiray’ı ebediyen kaybetmiş olmamız aramızda büyük boşluk ve yüreklerimizde derin acı bırakmıştır; Allah kalanlara başsağlığı, uzun ömürler ihsan etsin. Bu âkibet bir gün hepimiz için mukadderdir. Bunu ümitsizliğe, ye’se düşmeden karşılamak, millî vazifenin emrettiğini sarsılmadan yerine getirmeye ve devam ettirmeye çalışmak gerektir…” 1

Sizi ebedî yolculuğunuza uğurlarken, dediğiniz gibi, millî vazifenin emrettiğini sarılmadan yerine getirmeye ve devam ettirmeye çalışacağız. Bundan emin olduğunuzu biliyorum. 1983 yılında Emel dergisinin neşredilmesi görevini bizlere devretmenizden ölümünüze kadar geçen süre içinde bize olan güveninizi, inancınızı hiç bir zaman kaybetmediniz. Elbette davamız için çalışırken, milletimize hizmet ederken hatalarımız oldu, yanlışlarımız oldu. Sizi bilmeden üzdük, belki de bilmeden kırdık. Ama siz hiç bunlara bakmadınız; samimiyetimize, Kırım Davası’na yürekten bağlılığımıza hep inandınız.

“…Bütün arzumuz ve temennimiz, mukaddes millî davamızın yayımlayıcısı olan Emel’i çok dikkatli, tedbirli, tecrübeli ve olgunlaşmış ellere teslim ve emanet etmek ve gözlerimizi huzur ve güvenle kapamak olduğundan ve sizleri mukaddes dâvayı yürütmeye lâyık gördüğümüzden dolayı yazdıklarımızı iyi düşünceyle karşılayacağınızdan eminim…” 2

Gençlere çok önem verirdiniz. Bu meyanda bize her fırsatta her vesileyle, öğütler verir, davamızı anlatır, tavsiyelerde ve telkinlerde bulunurdunuz. Nadir Devlet’in, SSCB’nde vatandaşlarımıza yapılanları anlattığı ve dergimize gönderdiği bir yazısı üzerine “Sevgili evlâtlar” deyip şöyle yazmıştınız ;

“Halkımız ve milletdaş ve dindaşlarımız Kırımlılara hain ve canavar komünist Rusların bitmez ve tükenmez adaletsizlik ve canavarlıklarını bir daha okusun ve anlasınlar; ibret ve ders alarak komünistliğin insanlık duygusundan ne kadar uzak ve hattâ mahrum olduklarını bir kez daha görsünler.

Bizlerin, mücadele imanı, sabır, tahammül kuvveti olanların ne kadar ve nasıl bir azimle çalışmak mecburiyetinde bulunduklarını akıl ve yüreklerinden çıkarmamaları gerektiğini bir kez daha ispatlamaktadır.

Gençlerimizin üniversite tahsilleri yanında Batı dillerini de öğrenip haklı ve mukaddes dâvalarımızda etki ve başarı sağlamak için medeniyet dünyasında nasıl konferanslar vermek, makaleler yayınlamak mecburiyetinde oldukları meydana çıkmaktadır. Bunlar, silâh ile değil, hukuk, kanun ve insanî anlaşmalar çerçevesi dahilinde efendice, medenîce haklı ve kutsal dâvalarımızı anlatacaklar ve anlatmalıdırlar. Bunun en meşrû yolu budur ve bu olduğuna inanmalı ve buna göre hazırlanıp yetişmeliyiz. Bu mukaddes gayelerimizden biri olmalıdır.” 3

“…Tecrübeniz arttıkça Emel’in daha mükemmel çıkacağına şüphe etmiyoruz. Bu. çok önemli millî işe daha içten ve daha yakından sarılmalarını sağlamayı ihmal etmeyin. Hiç olmazsa 15 günde bir kez işlere ilgi gösteren, önem veren ve yardım eden genç arkadaşları toplayıp birlikte de konuşun ve onları eğitmeye çalışın… Bu istek ve ricalarımı herhalde yapıyorsunuzdur, ama önemine binaen ben de hatırlatmakta zarar görmüyorum. Sizi, hepinizi ne kadar sevdiğimi ve en iyi şekilde yetişmenizi istediğimi bilirsiniz ve buna inanırsınız. Davamız için faydalı kitapları, makaleleri çok okuyunuz, inceleyiniz ve birlikte tartışınız.

… Araplar (Himmetül rical, taklaül cibal) İnsanlar himmet ederlerse dağları devirirler der…Hepinize sağlık, başarı ve mutluluk diler gözlerinizden öperim, Aziz evlâtlar. …” 4

Fikirlerinizi, düşüncelerinizi eleştirilerinizi belirttikten sonra, bizim de görüş ve düşüncelerimize değer verdiğinizi açıkça gösterirdiniz. Bu, size olan saygımızı hep arttırmıştır. Sizi farklı kılan en önemli özelliklerinizden birisi buydu. Bir asra yaklaşan hayat tecrübenize rağmen, bir asra yakın bir davanın hizmetkârı olmanıza rağmen hiç kibir göstermediniz. Alçakgönüllülük hasletinizdi.

“…Benim sizden bir ricam var : Birinize yazdıklarımı, hanginiz olursa olsun, hepiniz birlikte de okuyunuz ve üzerinde düşünüp konuşunuz ve daha doğrusunu bulmaya çalışınız. Neticeyi bana da bildirirseniz ben de istifade ederim ve memnun olurum. Böylece tam ahenk içinde yürümüş ve daha faydalı iş yapmış oluruz.” 5

Her mektubunuz, fikir dünyamda, gönül dünyamda derin tesirler bırakırdı. Onların her bir satırı bizim için bir ders idi.

“… Hayatın gerek özel ve gerek genel işler disiplinini düzenlemenin ne kadar önemli olduğunun üzerinde ısrarla durmamı mâzur görmeni isterim. İdeal ve insanı olarak buna kendini alıştırmanın çok faydalı ve ehemmiyetli olduğunu ve başarıların bu sayede sağlandığını söylememe hacet olmasa gerektir. Bunu sen ve arkadaşların elbette anlamış ve takdir etmişsinizdir.

Uzun tecrübelerime dayanarak sizlere şu hususu bilhassa belirtmek istiyorum:

l. Aldığınız mektuplara cevap verirken, onları önünüze alıp satır satır okuyarak sorulanlara teker teker cevap veriniz; böylece cevapsız bir şey kalmaz.

2. Konuştuğunuz önemli kişilerin söylediklerini ve sorduklarını unutmadan daima yanınızda bulunduracağınız küçük bir bloknota yazınız.

3. Günlük hayatınızı bir masa takvimine özetle kaydediniz.

4. Bitirdiğiniz yıl sonunda bu özet notlara bakıp bir yıllık hayatınızın önemli olanlarını ayrı bir deftere (Hal tercümeniz) olarak yazınız……..

… Bu yazdıklarımı, ne kadar samimi olduğum ve sizi evlâdım gibi sevdiğim, hayatınızda ve işlerinizde daima başarılı olmanızı arzu ettiğim için yazıyorum. İncinmeyeceğinize inandığım, iyi karşılayacağınızı umduğum için yazıyorum. Sizlerin bizlerden daha başarılı olmanızı ve çok daha faydalı işler görüp millî davamıza çok daha kalıcı ve büyük işler yapmanızı temenni ediyorum. İşte benim neslimin meyveleri birer birer dökülüyoruz ve gidiyoruz. Bıraktığımız boşlukları sizler çok daha iyi doldurmalısınız diye yazıyorum. Bu samimi duygularımı ve öğütlerimi hoş görünüz. Hepinizi candan selamlar, kucaklar ve gözlerinizden öperim sevgili Zafer…” 6

Emel‘i, bu kutsal bayrağı devralışımızın üzerinden üç yıl geçmişti. Bu üç yıl içerisinde yolun uzunluğu, yükün ağırlığı, kimi insanları çeşitli siyasî partilerde “gelecek” arayışlarına götürmüştü. Çevremizdeki insanların hal ve gidişatını çok iyi tespit ediyordunuz. Size hiç bir şey anlatmasak da, siz biliyordunuz, anlıyordunuz. Çünkü siz de yaşamıştınız:

“4. Millî dâva idealini geçici parti dâvasından daima üstün tutunuz.

5. Her günün bir saatini mutlaka millî davamız için düşünmeye, okumaya ve hattâ yazmaya ayırmayı âdet ve alışkanlık haline getiriniz.

6. İdealist olmanın temel şartı bu olduğunu, prensip kabul ediniz. Her zorluğa bir çare bulmaya cehdediniz.

7. Millî dâva ve ideal yolunda bıkmadan, yılmadan çalıştıkça azminiz çelikleşir, kararlarınız kırılmaz hale gelir ve böylece başarılarınız birbirini takip eder.

8. İdealisti başkasından ziyade kendisi olgunlaştırır ve lider derecesine ulaştırır.

Hayatta en büyük gerçek mutluluk ve huzur millî dâvayâ hizmet nisbetinde artar. …” 7

Siz, 10 Ocak 1996 günü hayata gözlerinizi yumarken, bu hayatta en büyük gerçek mutluluk ve huzuru çoktan bulmuştunuz.

Biliyorum, son iki yıl sizin için çok zor oldu. Muhterem eşiniz Emine Hanım ile birlikte gözünüzü ve kulağınızı kaybettiniz. Size gelen mektupları o okurdu. Çıkmasını sabırsızlıkla beklediğiniz Emel’inizi o okurdu. Emine Hanım da bir Kırım sevdalısıydı. Taa Kırım’da öğrencilik yıllarında bir grup kız arkadaşıyla yemin etmişti. Kırım’ın ve Kırım Türklerinin İstiklâli uğrunda mücadele etmeye “Ant Etken” edi. Can yoldaşınızı kaybettikten sonra, tek şikâyetiniz gözlerinizin iyi görememesi, kulaklarınızın iyi duyamamasıydı.

Gelininiz Şükran hanım, fırsat buldukça dış dünyadan haberler ok urdu, Emel’i okurdu. Bazen de torununuz Nazlı ya da oğlunuz Noyan. Evinizdeki bu yalnız günlerinizde gelininiz Şükran Hanım üzerinize titrerdi. Siz ebedî yolculuğunuza başlayıncaya kadar da size ihtimam gösterdi, şef kat gösterdi, asla şikâyet etmeden hizmet etti. Ne büyük şeref. Allah ondan razı olsun.

Tek kaygınız, tek düşünceniz, Kırım ve Kırım’daki kardeşlerimiz idi. Rüyalarınız, geceniz gündüzünüz hep onlarlaydı. Hayatınız Kırım’dı. Hayatınız Kırım Türkleriydi. Hayatınız Türk Dünyası’ydı. Hayatınız Vatan’a hizmetti. Hayatınız millete hizmetti.

Size gıpta ediyorum, sizi tanıyıp size gıpta etmemek mümkün değil. İnsanlar ömürleri boyunca sizin gibi kaç insan tanıyabilirler ki? Belki iki, belki üç ya da beş. Keşke daha çok olsaydı sizin gibi Vatan hâdimleri. Sadece Türkiye’de milyonlarca anaları babaları, ataları Kırım’dan gelmiş insan var. Ama….

Milyonlarcası değil, yüz bini, elli bini, Kırım için bir şeyler yapsa. Yüz bini Kırım’a borcunu ödese, yüz bini, günde bir saatini, yüz bini bir günlük kazancını Kırım Davası’nın emrine verse, yüz bin tanesi Atalarının Kırım’da kalan kemiklerinin sızladığını, onları borçlarını ödemeye çağırdığını hissetse neler olmaz ki…

Evet Türkiye’de 5-6 milyon Kırım Türkü var, ama…

Sizi iki defa mutlu, çok mutlu görmek kısmet oldu. Göz pınarlarınızdan mutluluk damlalarının süzüldüğü anları yaşamak kısmet oldu. Başka mutlu anlarınıza da şahit oldum. Ama ikisi farklıydı. O iki an benim için unutulmaz anlardı.

İlki Kırım Tatar Millî Meclisi’mizin başkanı sayın Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun 27 Şubat 1993 günü sizi ziyaret ettiği günde yaşadınız. O ziyaretin her anı güzeldi, ziyaretin her dakikasında yükselen mutluluğunuz; başkanımızın size “Müstecib emce, Bahçesaray’da Vatandaşlar dönen yerlerde yanı sokaklar kurduk. Bir sokağın adını vatandaşlarımız senin adını koydu” dediği anda doruk noktasına erişti. Sanki dünyalar sizin idi o an Müstecib amca. 8

İkinci an, 29 Ocak 1995 günü yaşandı. 1 numaralı kurucusu olduğunuz Emel Kırım Vakfı’nın sizin şerefinize düzenlediği toplantının olduğu gündü. Kırımoğlu’ndan Astragan kalpak, Tarak Tamgalı “Kökbayrak” ve şükran plaketi alırken ne kadar da mutluydunuz. 9 Çok daha fazlası hakkınızdı. Gerçek mutluluk ve gerçek huzur sizin yüzünüzde yansıyordu. Gözlerinizden damlayan bir kaç damla yaş, bir asra yakın bir ömrün en güzel özetiydi. Tertemiz göz yaşlarınızda Vatan sevgisi vardı, millet sevgisi vardı, insan sevgisi vardı. Vatan’a, millete aralıksız, karşılıksız bir ömür hizmet etmenin mutluluğu ve huzuru vardı. İnanıyorum ki, Allah öbür dünyada da bu huzuru verecektir. Rahmetini sizden esirgemeyecektir:

Sizi son yolculuğunuza çıktığınız günden önceki son ziyaretim 3 Aralık 1995 Pazar günü saat 11’de olmuştu. Hayatınızın her anında olduğu gibi randevunuza tam saatinde hazırdınız. Tam saatinde bekliyordunuz. Ama ilk defa sizi ayakta değil, yatakta bekler buldum. Sakalınız uzamış, oldukça zayıflamıştınız. “Zafer, geldin mi çocuğum.?” dediniz. Sesiniz yorgundu. Uzun uzun konuşacak gücünüz olmadığını biliyordunuz. Ayrılmadan önce son sözlerinizi söylediniz :

“Zafer evlâdım, milliyetçilere söyle, milliyetçiler Kırım Davası’nı bırakmasınlar, mücadeleden çekilmesinler. Milliyetçiler birbirlerine kötü davranmasınlar. Arkadaşlarınla Dava’ya sıkı sarılın. Halkımızın milliyetçilere ihtiyacı var. Mustafa Cemil Kırımoğlu’nu yalnız bırakmayın ..!”


1- Müstecib Ülküsal’ın Zafer Karatay’a 18 Eylül 1983 tarihli mektubu

2- Müstecib Ülküsal’ın Zafer Karatay’a 11 Eylül 1983 tarihli mektubu

3- Müstecib Ülküsal’ın Zafer Karatay’a 18 Temmuz 1983 tarihli mektubu

4- Müstecib Ülküsal’ın Zafer Karatay’a 31 Temmuz 1986 tarihli mektubu

5- Müstecib Ülküsal’ın Zafer Karatay’a 27 Mart 1983 tarihli mektubu

6- Müstecib Ülküsal’ın Zafer Karatay’a 25 Haziran 1986  tarihli mektubu

7- Müstecib Ülküsal’ın Zafer Karatay’a 13 Ağustos 1986 tarihli mektubu

8- Daha fazla bilgi için, bkz. Zafer Karatay, “Bir Asır Boyunca Kırım İçin Çarpan Yürek: Müstecib Ülküsal” Emel Sayı:195 (Mart-Nisan 1993) s.19-21.

9- Emel, Sayı 206 (Ocak-Şubat 1995)



Emel Dergisi 212. Ocak – Şubat 1996. sf. 13-18.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum