Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

Ciğerdelen Romanıyla Yolculuk

01 Nisan 2021 - 11:07 - Güncelleme: 01 Nisan 2021 - 17:41

Ciğerdelen Romanıyla Yolculuk
 
     Safiye Erol’un Ciğerdelen romanı, Turan Bey ile Canzı’nın birbirlerine olan ilgilerini anlatarak başlamakta ve atalarıyla ilintili tarihe doğru yol almakta ve sonunda başa dönmektedir.
      Turhan Bey,“ O bütün ömrümce uyur ve uyanık, içim yana yana aradığım erişilmez sır ve güzelliğin timsali gibi önümde boy verdi. Bir çift yakıcı ela göz kâinatla benim arama girdi. Hayata daldım çıktım, bir çuvaldız boyu yol gittim. Onu çok eski zamanlardan beri tanıyor gibiydim. Onu hayatı özler gibi özlüyordum. Gönlümde açılan bir âlem değil kâinattı” diye yanıp, yakılır.
     O’nu bu şekilde yakan Canzı’nın asıl adı, Macar’dan dönme ninesinin adıdır, Cangüzel;
“Bize haktan bir inayet olur mu?”
“Maceramız bir hoş rivayet olur mu?”
Diyerek, bu defa, Cangüzel kalemini eline alır ve ataları Sarı Sipahileri anlatmaya başlar;
     Ahmed Paşa oğullarından Turhan Bey’e, Varat fethinde gösterdiği yararlılıklar dolayısıyla Stolni-Belgrad Sancağında, kullanımına topraklar verilir. Merkeze üç saatlik mesafede yeni bir konak inşa ederler. Toprağı şenlendirir, bağlar, bahçeler arasında Turhan Bey, oğlu Veli, torunu Sinan ve yanında maiyeti, askerleri, hane halkı ile birlikte koskocaman Şahinbey konağına besmeleyle yerleşirler. Yaptıkları iş kolay değildir. Hem serhadleri korumak, hem de yüzlerce atlı ve kendileri tarafından tutulmuş ve donatılmış nice gönüllüyle silahlarını kuşanıp, Budin Beylerbeyi’nin emrinde savaşa hazır olmaktır. Yaptıkları gazalardan birinde Turhan Bey’le torunu Sinan, Ciğerdelen yakasında şehit düşerler. Bütün Tuna memleketlerinde ve serhadlerde, gözbebeği gibi sevilen ve kayrılan bir takım atalıklar, kocalar vardı ki, Veli Koca bunların en namlı olanıdır. O’nun fani dünyada baş dileği imanı bütün tutmak, Türk’ün kızıl elması Beç-Viyana’ya yürümek olup “insanlığın kurtuluşunun ancak mukaddes sancağın gölge saldığı ülkelerde gerçekleşeceğine” inanır.”. Veli Koca, torunu Mustafa Durakça’yı terbiye eder, büyütür. O da dedesine layık olur, on beşinde gazalara katılır, büyük yararlılıklar gösterir, buna karşılık başına gazilik çelenkleri ve turna telleri takılır. Fakat hayat hep savaştan ibaret değildir. Mustafa, yine Enderun’da yetişmiş renkli bir sima ve gönül eri olan yol arkadaşı Hafız Nuri ile birlikte çıkılan sürek avlarından bir türlü gelmez, Macar köylerinde konaklar, azıcık harama el vurur, bir kâfir beyinin kızına vurulduğu duyulur. Veli Koca vaktin geldiğini düşünerek ve Mustafa’yı bir hanedan kızıyla evlendirmeyi düşünür,  yanına çağırır. “Sen bir kâfir bânusunu nikâhlamak dilermişsin der” Mustafa, “ben ona can ve dilden gönül verdim. Allah’ın emri peygamberin kavli, siz efendimizin izniyle, talibiyim” der. Veli Kocanın bir şartı vardır. “Seni aşk imtihanına tabi tutalım Muhittin Abdal ile on gün çileye soyun, sonra fikrin değişmezse o bânu’yu (Cangüzel) getir,” On gün sonra Mustafa fikrini söyler,“  önce malının önemli bir kısmını hayır işlerine sarf edeceğini, suyu olamayan Ahlattepe’ye bir çeşme yaptıracağını söyler. En çok seven en büyük işleri başarmak zorundadır, âşık olan zaten alacağını almıştır,” der ve de artık bir şey istemez. Bu vazgeçmeyi bilişten sonra Cangüzel’i eş olarak alır. Mademki âşıktır bundan sonra ise hayatta O hep geri verecek, faydalı olacaktır…  
Sonraki yazıda birkaç sözümüz daha olacaktır.
 
Celil Altınbilek
25.03.2021
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum