LATİFE VE MUSTAFA KEMAL AŞKI

LATİFE HANIM VE MUSTAFA KEMAL

LATİFE VE MUSTAFA KEMAL AŞKI
08 Ocak 2012 - 18:09

Teyzem Latife adlı kitapta, Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi olarak tanıdığımız Latife Hanım’ın özel hayatında nasıl biri olduğunu okuyoruz. Kitabın yazarı, Latife Hanım’ın yeğeni, aynı zamanda arkadaşım olan Mehmet Sadık Öke. “Yüzünde her zaman bir hüzün vardı. Ara sıra neşelenirdi. Özellikle biz çocuklarlayken… Fakat kısa sürerdi bu, sonra üzerine gene o üzüntü gelirdi. Geniş bir hüzün denizinde neşe adacıkları bulurdu sanki. Onda sizi sarıp sarmalayan büyük bir enerji vardı. Sizinle çocuk mu olurdu, yoksa sizi bir süre için büyük insan haline mi getirirdi, bilemezdiniz” diye anlatıyor teyzesini. Aşağıdaki röportajımızda bize, adeta sonsuz bir hüzün denizinde yaşayan ve ancak kendine ara sıra küçük neşe adacıkları bularak ayakta kalabilen, 1975′teki ölümüne kadar da ailesiyle ve “arkadaşlıktan bir adım ileri, sevgililikten bir adım geri” denebilecek dostluklarının verdiği güçle yaşayan, bazen de takma isimle makaleler kaleme alan bu kendine özgü kadını anlattı. “Dünyanın kötülüğüyle yüzleştiğinde cesaret göstermek görevindir” diyen Latife Hanım’ın içeriden hikayesini okuyun. Cesaretin nelere göğüs germeyi gerektirdiğini bir kez daha anlamak için…

Latife Uşşaki, Mustafa Kemal Atatürk’ten boşandıktan sonra ona verdiği söz gereği hiç konuşmadı. Ailesi de kararına saygı göstererek anılarını mühürledi. “Onun sözünü tutması bir zamanlar Paşa’yı korumuş olabilir ama bugün artık korumuyor” diyor Latife Hanım’ın öz yeğeni Mehmet Sadık Öke. “Ortalıkta o kadar çok yalan yanlış bilgi dolaşıyor ki, birinin çıkıp gerçekleri anlatması, bazı gölgeleri aydınlatması şart.” Teyzem Latife adlı kitapta Öke bildiği her şeyi, özellikle de çok ağır haksızlıklara maruz kaldığına inandığı teyzesini anlatıyor. İşte onunla konuştuklarımız…

Peki ya Mustafa Kemal Atatürk? O nasıl anılırdı ailede?

Ailemizin bir parçası gibi oldu hep. Onu “enişte” olarak gördük. Boşanmaları, üzüntülü bir konuydu ama her zaman çok pozitif bahsedilirdi ondan. Çok neşeli, çok nüktedan, hitabet kabiliyeti kuvvetli, sesiyle ve bakışlarıyla bile insanı hipnotize edebilen biri olarak anlatılırdı. Vücut dilini çok iyi kullanaırmış, çok iyi zeybet oynarmış mesela. İnanılmaz derecede zekiymiş. Yani sadece siyaset hayatında değil, günlük hayatta da… Karşısındakinin 10 cümle sonrasını tahmin edermiş. Anneannem, “Mustafa Kemal çok içerdi, çünkü sıkılırdı çevresindeki sığ insanlardan” derdi. Ondan hep güzel söz edildi bizim ailede.

Kitapta onun insani yönlerine vurgu yapmışsınız…

Latife Teyzem, bu gerçek hikayenin kadın kahramanıysa eğer, Atatürk de erkek kahramanıydı. Biliyorsunuz, onu bize hep adeta soyut bir karaktermiş gibi olarak sundular. Bir heykel, bir tablo gibi… Öyle bir karakterle özdeşleşmeye de, onu anlamaya da imkan yok. Ben onun erkek tarafını anlattım. Soyut biri değildi benim için, başkaları da öyle görsün istedim. Ayrıca, hem Latife Teyzem’le evliliklerinin, hem de boşanmalarının kaçınılmazlığı görülsün istedim.

Niçin kaçınılmazdı bu evlilik?

Latife Teyzem Mustafa Kemal’in hayalinde yarattığı Batılı kadın tipini simgeliyordu. İzmir’i almış muzaffer bir komutan olarak, Latife Teyzem’i bunca yıllık emeğinin, düşlerinin karşılığı, ideallerinin somutlaşmış biçimi olarak gördü. İlahi bir hediye gibi… Teyzem öteki kadınlardan, mesela Fikriye Hanım’dan farklıydı. Biri aydın ve güçlü bir kadındı, öteki korunmayı bekliyordu. Teyzem, Zübeyde Hanım’dan da farklıydı. Yoksa zaten evlenmezdi Mustafa Kemal onunla. Annesiyle arasında bir çeşit sevgi-nefret ilişkisi vardı çünkü.

Fikriye Hanım’ı koruyup kollamışsınız kitabınızda…

Elbette. Ona saygı duyuyorum. Ve şunu iddia ediyorum: Zübeyde hanım olmasaydı, Fikriye Hanım ölmezdi. Verem olmazdı mesela…

Teyzeniz açısından bakarsak…

Mükemmel bir zeka, olağanüstü bir karizma, benzersiz bir yakışıklılık… Aşık olmamak imkansız. Üstelik o erkek vatanı kurtaran bir kahraman. Teyzem hem şanslıydı, hem şanssız. Mustafa Kemal Latife Teyzem’e niçin aşık olduysa, gün geldi tam o sebepler yüzünden ondan uzaklaştı. Karşısında özgür ve açık fikirli, birey olarak haklarına sahip çıkan, söyleyecek sözü olan bir kadın vardı. Fakat bir müddet sonra bunlar Paşa’yı rahatsız etti. Sadece onun değil, genellikle bütün erkeklerin başına gelen bir şeydir bu. Kadında bir güce aşık olur, sonra bu güçten kaçarlar. Aslında bunu aralarında çözebilirlerdi. Ama Paşa’nın çevresindekiler pederşahi insanlardı, yumuşakbaşlı zevceleri vardı, kadınla erkeğin eşit olduğu bir karı koca ilişkisi onların onaylayacağı bir şey değildi. Kendi düzenlerinin bozulmasından da korktular. Teyzemin bir vitrin güzeli olmayacağını anladılar. Bizim ailedeki genel düşünce, bu ilişkinin, çevresindekiler tarafından kasten ve acımasızca bozulduğu yönündedir.

İşler yolunda gitseydi, birbirlerine bu kadar benzedikleri için çok mutlu da olabilirlerdi…

Latife Teyzem Mustafa Kemal’in daha genç bir dişi versiyonu, adeta aynadaki dişi aksiydi. Fırtınalı ruhlar olmasalardı ilişkileri bu kadar yorucu olmayabilirdi. Erkeğin bu tür bir ilişkiyi sürdürebilmesi için bir motivasyonu olmalı, mesela çocuk. Çocukları da olmadı.

Birçoklarının Latife Hanım’la Atatürk arasında bir aşk olduğunu kabullenememesinin sebebi ne?

Bir idealin peşindeki erkeklerin aşık olup zaman kaybetmeleri fikrinden hoşlanmıyorlar belki. Ama ben, karısını yitirmenin Mustafa Kemal’e acı verdiğini biliyorum. Aynısı teyzem için de geçerli. “Onun acısı boşanan diğer kadınlardan iki kat fazla” derdi anneannem.

Çocukluğunuzun büyük bir bölümü, teyzeniz olduğu için Latife Hanım’la geçti. Onu nasıl hatırlıyorsunuz?

Yüzünde her zaman bir hüzün vardı. Ara sıra neşelenirdi. Özellikle biz çocuklarla… Fakat kısa sürerdi bu, sonra üzerine gene o üzüntü gelirdi. Geniş bir hüzün denizinde neşe adacıkları bulurdu sanki. Bir de, onda sizi sarıp sarmalayan büyük bir enerji vardı. Sizinle çocuk mu olurdu, yoksa sizi bir süre için büyük insan haline mi getirirdi, bilemezdiniz. O bize geldiğinde evde büyük telaş yaşanırdı. Biz ona gittiğimizde ise çok mutlu olurdum, heyecanlı şeyler yaşanırdı onunla. Ayrıca çok enteresan insanlar, yazarlar, siyaset insanları da gelirdi evine. Büyükler vefat edince, ailemizin tartışmasız reisi konumuna geldi. Annem ve öteki teyzemle tartışmaları bile tatlıydı. Sonunda onun dediklerine riayet ederlerdi tabii. Şanslıydım, demokrat bir aileydi bizimki.

Latife Hanım’la Atatürk arasında kuvvetli, benzersiz bir aşk tarif ediyorsunuz kitabınızda, Çocukluğunuzda ailede bu konuda neler konuşulurdu?

“Bugün karşılaşsak, gene evlenirdim onunla” derdi Latife Teyzem. “Çok gençtim, toydum ama etrafta o kadar çok yiyici vardı ki nasıl davranacağımı bilemedim, bugün olsa gene aynı şekilde davranırdım, ama son kertede farklı hareket ederdim.” Hakikaten aşık olarak evlenmiş. Ömür boyunca da sürdü bu aşkı. Fakat bu konuda ahkam kesmek doğru değil, Mustafa Kemal’in zorlu bir hayatı olduğunu unutmamak gerek. Hiçbir şey gül bahçesi değildi ki. Atatürk’ü siyasi olarak desteklemeyenler, ona karşı yapılan suikast girişimleri, geçirdiği kalp krizleri, bunların da etkisi olmuştur üzerlerindeki mutsuzluğa…

Latife Hanım evliliğine dair hiç konuşmadı…

Sustu, çünkü büyük aşkla sevdiği Paşa’ya söz vermişti. Onun isteği yüzünden anılarını açıklamıyoruz. O anılar bir yerde teyzemin tarihle ve talihle yüzleşmesi, yani çok mahrem… Teyzem Latife kitabını ortalıkta dolaşan yalan yanlış bilgiler yüzünden yazdım. Eleştirenleri anlayamıyorum. Teyzemi genç kuşaklara anlatmak, Mustafa Kemal’e hakaret değil ki. Evlilik bir kurumdur nihayetinde, insanlar anlaşır, anlaşamaz, şiddetli geçimsizlik yaşayabilir, hepsi mümkün. Onlarınki, “ne seninle, ne sensiz” türünden bir ilişkiydi, boşanmalarında ikisinin de suçu yoktu.

Latife Hanım entelektüel ya da siyasi hayata da girmedi hiç…

İçine kapanmak kendi tercihiydi ama onun gibi faal bir zihin, aydın bir kadın için yıkım oldu. Üstüste başka acılar da yaşadı. En yakınlarının ölümleri, intiharları… Hepsinin üstüne Mustafa Kemal’in kaybı. Toparlanıp ayakta kalabilmesi bile mucizeydi. Ama kendi sözüdür, kitaba da aldım, “Dünyanın kötülüğüyle yüzleştiğinde cesaret göstermek görevindir” diyor. Tabii toplumsal hayattan bütünüyle çekilmedi aslında. Takma isimle makaleler yazıyordu, yurtdışına gidiyordu sık sık.

Hayatına başka bir erkek girmedi mi hiç?

Girmedi, ama ona aşık olan çoktu. Hem buradan, hem yurtdışından entellektüeller, tıp insanları, siyasetçiler. Birkaçıyla “arkadaşlıktan bir adım ileri, sevgililikten bir adım geri” diyebileceğim dostlukları oldu, hepsi o kadar.

EGOİSTEDEBİYAT.COM

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum