University of New South Wales (UNSW) Maden Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. Serkan Saydam Uzay Madenciliğini anlattı.

Uzay madenciliği pek bilinmeyen bir alan. Aynı zamanda uzay kolonizasyonu için de kaldıraç görevi üstlenen bir disiplin. Bu konu üzerine çalışan bir bilim insanı birlikteyiz: University of New South Wales (UNSW) Maden Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Serkan Saydam. Dokuz Eylül Üniversitesi’nden mezun olup doktorasını da orada veren Saydam, şu anda Avustralya Uzay Mühendisliği Araştırmaları Merkezi’nin (ACSER) direktör yardımcısı. Prof. Saydam’la uzay madenciliği ve uzayda insan kolonizasyonu üzerine konuştuk.

University of New South Wales (UNSW) Maden Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. Serkan Saydam Uzay Madenciliğini anlattı.
20 Mayıs 2023 - 21:29 - Güncelleme: 20 Mayıs 2023 - 21:56
Söyleşi: Batuhan SARICAN
Uzay ve uzay madenciliği dünyada ilgi çeken alanlardan biri. Türkiye bu konuda nerede? Önünde nasıl fırsatlar var?

Prof. Dr. Serkan Saydam

Uzay madenciliği açısından Türkiye için çok büyük bir potansiyelden bahsedebiliriz. Mesela Lüksemburg çok küçük bir ülke ama bu konu üzerinde etkin çalışıyor, uzayı ülke stratejisi haline getirdiler. Güney Kore ve Japonyada öyle. Türkiye, genç nesli sebebiyle çok büyük bir potansiyele sahip. Bu konuda yeterli eleman yetiştirmeye ve alanda kullanmaya başlamalıyız. Hükümet kim olursa olsun, Türkiye’nin Uzay Ajansı için ayırdığı şu anki bütçe bu alan için yeterli değil.Tabii birkaç yıllık mesele değil bu. Etkin bir planlamayla 20-30 yıllık bir zamana ihtiyaç var. Türkiye’nin bu alanda daha önce hiç yapılmamış ve savunma değil de insanlık yararına bir şey bulması gerekiyor. Eğer onu bulursa ve o konudaki araştırmaları yönlendirirse o zaman müthiş bir yatırım fırsatı da olur. Aslında Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği yön çok doğruydu: “İstikbal göklerdedir.” Geleceği orada görüyor. Tabii o zamanlar feza mantığı yoktu ama öngördüğü yön doğruydu. Devlet yetkilileri kimse, bu alana yeterince bütçe ayırıp, uzayla ilgili yepyeni, niş bir araştırma dalı bulup geliştirmesi lazım. Lüksemburg ve Japonya’nın yaptığı gibi. Çünkü bu ülkelerde olmayan bir şey Türkiye’de var: Genç nesil! Gençlerimizin başarıları inanılmaz, çok büyük bir potansiyel taşıyorlar. Bunu doğru kullanmamız gerekiyor.
Direktör yardımcısı olduğunuz Avustralya Uzay Mühendisliği Araştırmaları Merkezi’nin (ACSER) uzay madenciliği çalışmalarındaki temel amaçları nedir?

Avusturalya'nın İlk Maden Mühendisi Serkan Saydam'dan Soma Gerçeği - GÜNCEL - Turgutlu Yankı
Amacımız, ileride uzayda ne üretebiliriz ve hangi ürünleri satabiliriz sorusunun cevabını bulmak; ve yapılacak yatırımların risklerini azaltmak. Peki bu riskleri nasıl azaltabilirsiniz? Gerekli teknolojiyi geliştirerek, finansal analiz yapıp bu potansiyel operasyonların değerini bularak ve yatırımcılara bunun ekonomik olarak mümkün olduğunu göstererek.
15 doktora öğrencimiz var. Bazıları, hangi asteroidin madencilik için daha uygun olabileceğini (optimizasyonunu), bazı öğrencilerimiz ise Ay’da ve Mars’ta madencilik sistem ve metotlarını araştırıyor. Kimi su üzerine yoğunlaşmış durumda. Su üretimi çok önemli. Çünkü su hem yaşam için gerekiyor hem de roket yakıtı olarak kullanılabilir; içinde hidrojen ve oksijen olduğu için.
Uzay madenciliğinde söz konusu riskler neler?

Finansal riskler, teknik riskler ve politik riskler. Bugüne kadar hiçbir şey satılmadı uzayda. Aslında sadece “uydu iletişimi” satıldı. Uzaydaki işler çoğu zaman kâr etmek üzerinde yoğunlaşmadı. Bizim araştırma alanımız bir yandan uzay madenciliği ile işletmelerin kâr sağlayabileceğini gösteriyor. Ancak bir koloni kurduğunuzda, bir madencilik işlemi yaptığınızda bunu kime satacaksınız? Bu konu bugüne kadar düşünülmemiş bir kanun ya da vergi düzeni de yok. Uzay finansmanı karmaşık bir konu.
Uzayda su ürettiğinizde bunu koloniye satmak, en mantıklı yol. O yüzden herkes suya odaklandı şu an. Mesela United Launch Alliance (ULA), “Eğer bana uzayda 1 litre su verirseniz, 2 dolar; eğer bunu Ay yüzeyinde verirseniz 500 dolar öderim,” dedi. Bunun maliyeti tamamen roket fırlatmayla ilgili. Bir roketi uzaya göndermenin maliyeti de yaklaşık 20 dolar/kg. Elon Musk bu maliyeti 2 dolara düşürdü. 100 dolara kadar düşürmeyi planlıyor. İşin finansal kısmı bunlardan oluşuyor. Teknik riskler ise teknoloji konusundaki riskler. Bir de ülkelerin politikalarını ilgilendiren riskler var, vergilendirme ve güvenlikle ilgili olarak.
Hem Mars hem de Ay’da belli bölgeler madencilik için uygunsa, orada ülkeler arası bir çatışma öngörüyor musunuz?
Umarım olmaz. Bu çok hassas bir konu. Ülkeler arasında bir anlaşma yapılmaya çalışılıyor. Fakat bazı ülkeler buna nasıl adapte olur bilemiyorum. Bu durum, az önce konuştuğumuz riskler arasındaki politik riskler kategorisine giriyor.
Mineral ve elementler için yapılan uzay madenciliğinin amacı, bunları Dünya’ya geri getirmek mi? Uzay yolculukları için maliyetler bu kadar yüksekken kulağa pek de akılcı gelmiyor.
Bu değerleri Dünya’ya geri getirmek gibi bir şey söz konusu değil, en azından ilk etapta. Böyle bir şey, Dünya’daki arz-talep dengesini bozar. Motivasyon, “Asteroitte şu kadar platinyum bulacağım ve bunu Dünya’ya geri getireceğim ve satacağım,” değil. Söz gelimi platinyum çok değerli bir mineral. Tüm Dünya’daki platinyum rezervleri 1 m3 bile yapmıyor ama bir asteroitte bu kadar platinyum olduğu ispatlandı. Şimdi siz tutup bu
platinyumu Dünya’ya getirseniz, bunun küresel fiyatı ciddi şekilde etkilenir. Bu sadece bir örnek. Uzay madenciliğinde amaç uzayda pazarlama yapıp ürünleri satmak. Ancak bunun için bir sistem de geliştirilmiş değil. Bunu satacaksın, geliri dolar olursa o doları nereye getireceksin, vergiyi (taxation ve royalty) kime, hangi ülkeye vereceksin. Oldukça karmaşık konu ve büyük bir engel yatırım için. Çünkü ortada bir kanun yok. Sadece 1960’larda Ay Antlaşması (Moon Treaty) imzalanmış, sadece yedi ülke imzalamış.
Çin yok mesela bunun içinde. Çin istediği yere, istediği şekilde gidebilir.
Madencilik bazında uzay ekonomisi başlarsa, bu durum küresel ekonomik dengeleri nasıl etkiler?
Dediğim gibi eğer söz konusu madenler buraya getirilirse çok ciddi şekilde etkilenebiliriz. Bu etki pozitif de negatifde olabilir. Az önce bahsettiğim negatif ekonomik etkilerin yanı sıra teknolojik etkileri de olabilir. Mars ve Ay’da koloni kurulacaksa teknolojik açıdan oldukça ilerlemiş olmamızlazım. Uzay teknolojilerinin yeryüzünde birçok yansıması var. Uzay için geliştirilen bir teknoloji Dünya’da başka endüstrilere de adapte olmuş durumda. Spin off teknoloji deniyor bunlara. Mesela araba koltukları, aslında uzay araçları için geliştirilen koltuklar. Önce uçaklara sonra arabalara geçmiş. Bu çok basit bir örnek. Bu şekildeki teknoloji transferlerinin olumlu etkileri de olabilir. Bir başka örnek de
enerji ve karbon emisyonları. Bir öğrencim bunun üzerine çalışıyordu; uzay turizmi veya madenciliği için uzaya roket fırlatmalar arttıkça, kullanılan yakıtlar da artacak ve bunlar,
Dünya’nın karbon emisyonlarını artıracak. Bu negatif bir etki. Ancak bu süreçte roket için yeni ve daha temiz bir enerji kullanılmaya başlanırsa, bu enerji kaynakları yeryüzünde
başka endüstrilerde de (mesela uçak ve hatta arabalarda) kullanılmaya başlayacak. Bu durumda da pozitif bir etkiden bahsedebiliriz. Tabii ki uzayda insanoğlunun kolonileşmesi de çok önemli bir pozitif etki.

Mars’a 1 milyon insan gönderme fikri gerçekçi mi?

Elon Musk, 2050’ye kadar Mars’ta “bir milyon nüfuslu bir kente” sahip olmak istiyor. Sizin de Live Science’ta “2050’ye kadar Mars’ta bir insan kolonisine sahip olacağımıza inanıyorum,” şeklinde bir demeciniz var. Kızıl Gezegen’de kolonileşme için 205 gerçekçi bir hedef mi? Size bunu düşündüren nedir?

Şunu belirteyim ki ben, “2050’ye kadar insan kolonizasyonunun mümkün olduğunu”
söyledim ama “1 milyon insan” sayısı bence gerçekçi değil. Bunun yerine araştırma amacıy la 10, 20, 50 kişi gibi sayıları daha gerçekçi buluyorum. Şu anda bunu başarabilecek teknoloji var. Eğer ki Musk, Starship’i başarabilirse belki sonrasında o belirttiği sayılara ulaşabilir ama 1 milyon insan gönderme fi kri bana hâlâ gereksiz görünüyor. Ancak öncesinde bazı engellerin aşılması lazım. Enerji ve kendine yetebilme gibi hayati engeller bunlar. Mesela orada dört yıl kalabilmek için su sorununun kesinlikle çözülmüş olması gerek. Şu andaki zorluk, önceden rover’ların gönderilip su üretimine başlanması ve belli bir miktar üretebildikten sonra insanların oraya gidebilmesi. Bu sorun aşılabilirse Mars’ta koloni kurmak tabii ki mümkün. Hedefte 2040 için Ay’da bir koloni kurmak var. Ay kolonizasyonu başarılı olursa 2050’de Mars’a belli sayıda insan göndermek daha da olası hale gelecek. Çünkü böyle bir başarı, süreci hızlandırır.
Söyleşi: 
Batuhan Sarıcan/ [email protected])
Yayın yeri: herkese bilim teknoloji dergisi,, HBT Sayı 371- 18 Mayıs 2023
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum