OSMAN ÖZBAŞ İLE BİR SOHBET: EDEBİYAT VE ŞEHRİ TAKİP ETMEK - YAZAN: Necdet CURA

OSMAN ÖZBAŞ İLE BİR SOHBET: EDEBİYAT VE ŞEHRİ TAKİP ETMEK - YAZAN: Necdet CURA
13 Ekim 2022 - 21:53 - Güncelleme: 14 Ekim 2022 - 10:23

OSMAN ÖZBAŞ İLE BİR SOHBET: EDEBİYAT VE ŞEHRİ TAKİP ETMEK
                                                                                         Necdet CURA

-Osman bey, öncelikli olarak bizim teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Bize doğduğunuz çevreden, aileden ve Manisa’dan bahsedebilir misiniz?

Ailem Manisalıdır; baba dedem Bulgaristan Petriç bölgesinden, hatta geliş hikâyesini de anlatayım, beş-altı yaşlarındayken Müslüman ahaliyi yok etmek için camide toplatılan kalabalığın içinde annesi tarafından küçük bir delikten dışarı itilerek, ‘arkadan bakmadan kaç, Osmanlı zabiti görünceye kadar koş’ denilerek hayatını kurtaran evladı Fatihandandır. Bir ara dönüp baktığında alevler içinde kalan camide ailesi yanmıştır. Sonra Manisa’ya gelmiş.

Anne tarafım da Manisalıdır. Benim doğduğumda Manisa herhalde 60-70 bin nüfustu, komşuluklarıyla, sokak oyunlarımızla, hep tanıdık-bildik simalarla küçük mahalleler ve geleneksel çarşı kültürünün yaşadığı dönemdi. Yaz akşamları kapı önlerine kilim serilir oturulur, çocuklara salçalı ekmek verilerek avutulur, alışverişte söz ağızdan çıkınca arkasına bakılmaz, yardımlaşma kültüründe veren el-alan el görünmez, insanın görgüsünde namus-ahlak kavramları önemli bir değer kabul edilirdi.   

-Bir sohbetinizde ‘’kavramsallaşma’’ üzerinden bazı şeyleri açıklamayı tercih ettiğinizi söylüyorsunuz. İnsanı var eden sanat, felsefe, estetik gibi olguların önemi nedir?

Kavramı kelime olmaktan ayrıştıran özellik olgulara işaret etmesidir; bence bakış açısını verir ve bu bir perspektiftir. Şöyle ki kavram bir model sunarken ya da açıklarken kendi içinde olanı dışındakilerden ayırarak karakterize eder. İşte bu karakter ‘estetiktir.’ Mesela sosyal olaylarla ilgili kavram değer yargılarını, yaşam tarzını, çevre ilişkilerini, kültürü, hukuk düzeni gibi ilişkileri dural olarak kabul ederken o kavramın perspektifiyle uyuşuyorsa bir fikir oluşur. Fikirler kendini ifade ediş –açığa vurma- halinde sanatın temelidir; sanat ise birbirini bütünleyen kabulleriyle (olgularla), hareketli değişkenler karşısındaki duruşunu sembolize ettikçe felsefî olur.

Örneğin şehir kavramını ele alalım; şehir bir organizasyon yapısıdır, olgudur; nasıl bir çevrede yaşadığımız- yaşayacağımız bir perspektiftir; şehrin altyapısı karakteri sembolize ederken, iletişim ahlakı ve kültür sanatı temsil edebilir; bu modelleme ise felsefedir.

-Edebiyat alanına ilk olarak nasıl ilgi duymaya başladınız?

Önce şunu söyleyeyim, okulu pek sevdiğim söylenemezdi, sıkılırdım. Hoca ders anlatırken pencereden dışarıya çok bakmışımdır. Ama Manisa Lisesinde Vedia Hocamız vardı, efsane hocamız, o perdeleri kapattırırdı!... Ders işlerken ağzına baktırırdı. İşte Vedia Hoca edebiyatın özellikle anlatım – üslup konularındaki ifade biçimleri üzerine düşünmemi sağladı diyebilirim. Bakın aynı duygu tarih dersinde de oldu, hocalar sevdirdi sanırım. Bir de üniversiteye girişte sayısal – sözel ağırlık var ya, işte sayısal derslerden kaçışımı tarih ve edebiyata ilgiyle kapatmaya çalıştım. Ardından sonra meşin ciltlerde yayınlanan çeviri kitapları; ‘meşin kapaklar’ o dönemde kitaba çekti beni, hem kütüphane kokusu olur hem de kütüphanenin sessiz-disipliner havasından koparan bir dünyaya açılan kapı gibi gelirdi bana. Hakikaten üzerime kapalı ve baskı ortamını sevmem ben,- kendimi kapatırım o ayrı,- işte bu da felsefeye mi yakınlaştırdı beni, kimbilir?

-Sizi gençlik yıllarınızda en çok etkileyen yazarlar kimlerdi?

Önce okuma altyapısını diyeyim, Doğan Kardeş mecmuası, Milliyet yayınları, ortaokulda ise ‘Altın Kitaplar’ serilerini okurdum; ortalama bir kitap okuru olmaktan öte büyük bir heyecanla takip ettiğim yazarların kitaplarını seçerek elime aldığım günler lise zamanıdır herhalde. Hatırladığım kadarıyla Yaşar Kemal’i Orhan Kemal’i ve Attila İlhan’ı büyük bir coşkuyla okurdum. Haldun Taner’in izi çok önemlidir, çok severdim... Yine o dönemde psikoloji kitapları, ‘Sana Gül Bahçesi Vaat etmedim’ kitapları, ardından psikoloji, ‘İnsan denen meçhul’ gibi yeni arayışlar; Ama hepsinden önemlisi şu iki yazar: Steinback ve Mark Twain. Cehov ‘u sonradan keşfettim, hatta Dostoyevski’ yi ama Tolstoy çok daha önce okumaya başladım. 

-Gediz Kıyılarında Manisa isimli eserinizde Manisa’nın 1970’li yıllarındaki değişimi anne figürü üzerinden insan ilişkileri, sosyal sermaye, saygı ve sevdalar üzerinden anlatıyor olmanız benim çok ilgimi çekti. Bir sohbetinizde Gediz Kıyıları’nı üslup bakımından daha çok sevdiğinizi ifade ediyorsunuz. Çocukluğunuzun Manisa’sı ile romandaki Manisa’nın örtüştüğü bu alandan neler söylemek istersiniz?

Önce şunu düzelteyim Gediz Kıyıları Anne figürü üzerinden insan ilişkilerini ele alıyor gibi gözükse de daha çok çevre ve değişim kültürünün ipuçlarını yakalamaya çalıştım. – Anne figürlü ve Freudyen bir analizle ele aldığım kitap Vişneli Kek’ tir, baskısı iyi olmadığından iptal etim, ama e book’ ta bulabilirsiniz-

Evet Gediz Kıyılarında üslup bakımından biraz daha öne çıkardığım bir sevgim var; Mark Twain’i sevdiğimi söylemiştim, şimdi sizinle röportajımızda açıklıyorum, Mark Twain’in Mississippi’ de Hayat adında bir kitabı var, ben de böyle bir kitap yazmak istedim. Gediz Kıyılarını aslında bir üçleme olarak düşündüm; sonra bakım ki bu haliyle güzel, ayrıca ben bir Mark Twain olmamam ve aslında öyle olmam da gerekmez; Onun Mississippi’ si varsa, benim de Gediz’im var, dedim. Yani diyeceğim şu ki Gediz Kıyıları beni Twain’ den özgürleştirdi!

-Manisa Şehir Yazıları… Manisa’ya dair sosyal, ekonomik, kültürel pek çok tavsiye ve fikrinizin olduğu bir kitabın ‘’Manisa’’ için bu minvalde bir eşi benzerine rastlamadım şahsen. Bu kitabın oluşma süreci nasıldı?

Bu kitap 2013-1017 –sanırım- yılları arasında gazete köşe yazılarında kaleme aldığım konuları içeriyor. Ben burada haber içeriğini ele alıp olguları işledim, bu bakış açısına ilişkin daha önce vurgulamıştım, fikir, o kavramın perspektifiyle uyuşuyorsa tutarlılık vardır. Ben rasyonalite üzerinden ama toplumcu ve rekabetçi yapıları da besleyerek, nasıl bir sosyal, ekonomik, kültürel dönüşümü sağlayabiliriz konularına kafa yordum.

-Şehrimizin geleceğini nerede görüyorsunuz?

Maalesef şehir gelişimi ve değişimin dinamikleri yeterli bir rasyonaliteyi içermiyor. Mesela imar planları ve kentsel dönüşüm faciası var ve maalesef bırakın hava kirliliğini, hatta altyapı eksikliklerini öncelikle deprem riski büyük, bunu düşünmeden planlama yapılmamalı!

-Bugünkü Edebiyat dünyasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunu hem yerel bazda, hem de ulusal bazda değerlendirirseniz neler söylemek istersiniz?

Manisa’ da yerel bazda çok iyi şair ve yazarlar, tarihçiler var ve verimli bir sanatçı ortamı oluşuyor. Bunu söylerken yerel çalışmalardaki samimiyete ve çabaya vurgu yapmak isterim, onların emeklerine saygı duyuyorum.

Genel olarak söylemek gerekirse, okuru az ama yazanı (!) çok bir ülkede yaşıyoruz. Bunlar hepsi zamanın eleğinden geçecek.




 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum