Atatürk’le yapılan röportaj 90 yıl sonra yayınlandı

Atatürk’le yapılan röportaj 90 yıl sonra yayınlandı

Atatürk’le yapılan röportaj 90 yıl sonra yayınlandı
08 Ocak 2012 - 18:05

ABD’li gazeteci Clarence K. Streit 1920’de Türkiye’ye geldi. Mustafa Kemal ile mülakatlar yaptı ve onu “Türk George Washington” diye tarif etti. Streit, “Barbar Türkler” diye başladığı yolculuğunu, hayranlıkla bitirdi. “Bilinmeyen Türkler”i anlatan Streit’ın kitabı kendi çektiği ve ilk kez yayımlanan fotoğraflarla yıllar sonra basıldı.

Bu röportajdan Türkiye ve dünya Bahçeşehir Üniversitesi’nden tarihçi Heath W. Lowry sayesinde haberdar oldu. Gazeteci arkadaşım Elif Key ise hem kitabı okudu, hem de Lowry’le konuştu…

Kitabı elbette ilk fırsatta edineceğim. Okuduktan sonra kütüphanemin kıymetli raflarından birinde yerini alacak. Ve sanıyorum, Atatürk’le konuşmak için Anadolu’ya gelen Streit’ın, ortasında soba yanan bir ahırda soğuktan tir tir titreyen şair Nazım Hikmet ve bir grup Ankaralıyla birlikte Shakespeare’in Hamlet’ini seyretmesini hayatım boyunca unutmayacağım.

Amerikalı gazeteci Clarence K. Streit 1920-1921 kışında Ankara’yı ziyaret eder. O sıralarda Philadelphia’da çıkan “Public Ledger” adlı bir gazetede çalışan bu genç adam, 25. yaşgününde İstanbul’dan Samsun’a giden bir gemiye biner. Bu yolculuk, İç Anadolu’daki Türk Milli Mücadelesi’nin Ankara’daki karargâhına yapacağı yolculuğun ilk ayağıdır. 3 gün sonra Samsun’a varan Streit, Anadolu’da iki ay geçirir ve Mustafa Kemal Paşa da dahil olmak üzere yeni ülkeyi kuracak kadrolardan birçok kişiyle tanışıp mülakatlar yapar. Seyahatine “Birçok eşkıya ve korkunç Türk”ü tanımak üzere başlayan Streit’ın, Paris’e döndüğünde bu yargılarından eser yoktur. Streit’ın bir ulusun mücadelesine dair notları, fotoğrafları, “Türk George Washington” olarak tanımladığı Mustafa Kemal Paşa’yla röportajları övgü dolu olduğundan, ilgi çekmez ve basılmaz. Streit’in o dönemlerde arkadaş olduğu Ahmed Emin Yalman, Streit’ın kitabı için “Batı’da Türkiye etrafında dönen yanlış bilgilerle örülü kara sisi dağıtmaya katkıda bulunmaya çalıştığını” yazıyor. Amerikalı gazetecinin ayak izlerini takip eden kitap, tam 90 sene sonra Bahçeşehir Üniversitesi’nden tarihçi Heath W. Lowry tarafından gözden geçirildi, hazırlandı ve 90 sene önce “Bilinmeyen Türkler”i anlatmak için yine Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları’ndan raflara çıktı.

Streit’ın bu yazdıklarından sizin nasıl haberiniz oldu?

1983’te ortak tanıdığımız Uğur Doğan, Streit’ın buluşmak istediğinden bahsetti. Streit o zaman 84 yaşındaydı. Yemekte benimle Mustafa Kemal Paşa hakkındaki izlenimlerini paylaştı. İzlenimleri, 3 Mart 1921’de Mustafa Kemal’le yaptığı kapsamlı mülakatlar ve onun Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmalarla ilgiliydi, bunları gazetesi Public Ledger’a haber olarak yazmıştı. Haberlerden biri şöyleydi: “Ve o kadar çaba sarf etti ki tarih Mustafa Kemal Paşa’yı yeni Türk Devleti’nin kurucusu olarak tanıyacaktır.” Bunu 1922’de Türk birliklerinin Ege’ye zafer yürüyüşünü yaparken değil 1921’de geri çekilirlerken yazmıştı. Kitabında Mustafa Kemal’in başarısını öngörmüştü ama bu ileri görüşlü mesajına kimse kulak asmadı. Streit sonraki buluşmalarımızda bana orijinal el yazmasının bir kopyasını verdi. Belgelerin ve fotoğrafların tamamını Washington D.C.’de buldum, kitabı hazırlamamsa 25 seneyi buldu. Streit 87’de vefat etti, kitabı da göremedi.

Kitabın adını neden “Bilinmeyen Türkler” koymuş?

1921’de Fransa’ya döndüğünde kitabın adını çekinerek “Bilinmeyen Türkler” koyuyor. Çünkü o yıllarda Türkler barbar olarak biliniyor ve Türkler hakkında bir önyargı var. Streit tüm bunlara cevap vermek istercesine Atatürk’ün kurucu olacağını, Türkiye’nin zafer kazanacağını görüyor. Gazetesine gönderdiği haberlerde, daha harp bitmeden “Zavallı Yunanlılar bu harbi kaybetti” öngörüsünde bulunuyor. Mesela çektiği fotoğraflardan birinde Eskişehir’de bir ilkokulda iki çocuk vals yapıyor. Bu, Türklerin bilinmeyen yüzlerinden biri. Bugün de olsa yine aynı tepkiyi gösteririz. Streit kitabını “Türklere karşı önyargıyla gelmiştim, Türkiye’yi onların bir dostu ve hayranı olarak terk ediyorum” diye bitiriyor. Türklere dair negatif imaj o kadar yaygın ki Batı’da, İngiltere’de ve ABD’de yayınevleri de kitabı bu sebepten basmayı reddediyor.

Mustafa Kemal’le önce yazılı mülakat yapıyorlar…

Streit, Mustafa Kemal Paşa’yla Meclis başkanı seçildikten sonra mülakat yapan ilk yabancı gazeteci. Mustafa Kemal o yıllarda mülakat vermeye pek alışık değil, daha açık konuşuyor, sonraki yıllarda verdiği mülakatlara bakınca daha mesafeli. Önce sözlü mülakat yapmak istemiyor. Streit 19 soru gönderiyor, Mustafa Kemal de 9 sayfalık bir cevap yazıyor. Daha sonra evinde buluştuklarında Fransızca mülakat yapıyorlar. Satır aralarında anlaşılıyor ki Streit, Mustafa Kemal’in zevkine, Ankara’da tren garının yanında ikamet ettiği küçük konaktaki odasına hayran kalıyor.

Streit seyahati sırasında beklemediği bir Anadolu görüyor değil mi?

Ankara’da sokaklarda dolaşırken Hamlet afişini görüyor. Merak ediyor ve gidiyor. Bir ahırda, toprak üzerinde, bir soba var, seyirciler donuyor, çocuklar odun alsın diye gönderiliyor. Streit ömründe ilk kez bir Shakespeare oyununu Anadolu’da seyrediyor. İlginç olan, ya aynı gece ya da bir gece sonraki gösteriye 3 şair geliyor, bu şairlerden biri de Nâzım Hikmet. Çok büyük ihtimalle gösteride karşılaşıyorlar.

Savaş zamanında basın ve siyasi partilere getirilen kısıtlamalar

“Milliyetçi Türkiye’de basının özgür olduğu söylenemez. Fakat savaş zamanı hiçbir yerde özgür olması beklenemez. Türk basınında sansür olmasa da (yurtdışına gönderilen haberlerin haricinde) editörler gazetelerinde yayımlanan her haberden sorumlu. Büyük Millet Meclisine eleştiriye izin yok fakat münazaralar basında serbestçe rapor ediliyor ve tartışılıyor. Hükümet artık daha çok kurumsallaşmış olduğundan basına daha fazla serbestlik tanıyor. Hepsi olmasa da çoğu gazeteye hükümet tarafından mali destek sağlandığını düşünüyorum. Türk haber ajansı Anadolu Ajans doğrudan hükümet tarafından işletiliyor, telgraf haberlerini ülkenin tüm gazetelerine ve telgraf istasyonu olan şehirlerinede tedarik ediyor.”

Streit’ın Atatürk mülakatına dair notları

“Çok az insan beni bu Türk Washington’ın etkilediği gibi etkilemiştir. Hangi ülkede olursa olsun iz bırakırdı. Kendine çabucak güven aşılama yeteneği olan nadir insanlardan biri. İnsanların uğruna ölmek isteyeceği bir adam. Fiziksel açıdan yakışıklı, yapılı bir adam, 40 yaşında. Bir entellektüelin sahip olabileceği yükseklikte alnı var, eylem adamlarının ağız ve çenesine sahip, yani bir savaşçı. Yüzünde, gözlerinde, idealistçe bir şey var; bir hayalpereste has ama hayallerini gerçekleştiren bir hayalpereste… Batı basınında, ‘asi, diktatör, demagog’ olarak yer alıyor. Asi olduğu şüphe götürmez. Fakat diğer iki yakıştırmaya gelince bu adamla karşılaşmak ve onu Ankara’daki gündelik hayatının içinde görmek bunun saçmalık olduğunu fark etmek için yeterlidir.”

‘Türk ordusu ve halkı uzun bir savaş için kendine güveniyor ve donanımlı’

“Yunanlılar Uşak ve Bursa cephelerindeki çift saldırıda başarılı olduklarını bildirse de (Afyon, Karahisar ve Eskişehir için) bekledikleri nihai sonucu elde etmelerinde hemen hemen şansları yok gibi. Ankara’yı alsalardı bile Türklerle işleri kesinlikle bitmeyecekti. (…) Türkiye, demiryolu ve şehirlerinin alınmasının zafere işaret ettiği üst seviyede organize olan Batılı devletlerle karşılaştırılmamalı. Daha çok bölünmüş bir solucana benziyor, parçaları ayırın ve her parça yaşamaya devam edecektir. Yunanlıların Türkleri yenmesinin tek yolu Anadolu’dan Doğu cephelerine ilerlemek ve gittikleri her şehre garnizon kurmak ve gelecek yılları için askeri işgale hazırlanmaktır. Bunu yapacak ne insan gücü ne de paraları var, şu durumda hükümet çalışanlarına tam maaşlarını bile veremiyorlar. (…) Yunanlılar hâlâ sayıca onlardan fazla, motorlu ulaşım ve cephanelikte avantajlı konumda olsa da, Türkler aylardır bu saldırı için hazırlanıyor. Türkler kış boyunca düzensiz birlikleri dağıtmaya ve tüm Yunan cephesi boyunca düzenli orduya sahip olmaya muvaffak oldu. (…) Türk birliklerinin sık sık gururla milliyetçi marşlar söylediğini duydum, bazen başlarında iyi bir ordu bandosuyla uygun adım yürürken. Askerler ayda 10 dolar kazanıyor ve konuştuklarımdan hiçbiri ödeme yapılmamasıyla ilgili bir şikâyette bulunmadı. Halkın moraline gelince, insanlar barışa hasret ama sonuna kadar savaşmaya kararlı oldukları da aşikâr, Türkler savaşçı bir ırktan geliyor.”

ELİF KEY-HT PAZAR

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum