Seyhan Çağlar EMEN

Seyhan Çağlar EMEN

[email protected]

TARİH BOYUNCA TÜRK – ERMENİ İLİŞKİLERİ

23 Nisan 2015 - 20:49

     TARİH BOYUNCA    TÜRK – ERMENİ İLİŞKİLERİ

                                                 TEHCİR KANUNUNUN  100. YILDÖNÜMÜ                                                                                                                                                           

 

 

                             

                                                                                                                                                  

  SEYHAN ÇAĞLAR    EMEN

                                                                                                      EMEKLİ       ÖĞRETMEN                                                                                                                                           

 

MANİSA- 2015

                                                                                                                                                                                                                                                                               

                                        

 

                                                 İÇİNDEKİLER  

                                           BİRİNCİ BÖLÜM                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                  

1-      Ermeni  sorununun  ortaya çıkması

2-      Ermeniler kimdir,  Ermenistan neresidir?

3-      Ermenilerin  Müslümanlarla ve Türklerle  İlişkileri

4-      Ermenilere tanınan haklar ve Ayrıcalıklar

5-      Tanzimat’tan sonra Ermenilere verilen haklar

6-      Ermeni  Milleti Nizamnamesinin hazırlanması

                                         İKİNCİ BÖLÜM

7-      Osmanlı  Devletine hizmet eden  bürokrat Ermeniler

8-      Ermenilerin Ticari alandaki rolleri nelerdir?

9-      Ermenilerin Türk müziği alanındaki  hizmetleri nelerdir?

10-   Ermenilerin yayın ve sağlık alanındaki hizmetleri nelerdir?        

                                            ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

11-   Ermeni  sorununu hazırlayan sebepler  nelerdir?

12-   Ermeni Katolik Kilisesinin kuruluşu

13-   Batılı Devletlerin ve Rusya’nın Ermenileri kışkırtmaları

14-   Din ve misyonerlik faaliyetleri

15-   Mavi Kitap nedir niçin yayınlanmıştır?

                      DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

16-   Ermeni  Komitelerinin kuruluş çalışmaları

17-   Ermeni  Derneklerinin kuruluş çalışmaları

18-   Ermeni  isyanları ve Ermenilerin çıkardığı olaylar

19-   II. Meşrutiyet’in ilanı  ve seçimlerin yapılması

20-   1908- 1914 yılları arasındaki Ermeni Komitelerinin faaliyetleri

                      BEŞİNCİ  BÖLÜM

21-   I. Dünya Savaşı ve Tehcir’in sebepleri, Ermeni ve Kürtlerin tutumu

22-   Tehcir ve Soykırım kavramlarının açıklanması

23-   Tehcir Kanununun çıkarılması ve uygulanması

24-   Tehcir sonrası gelişmeler ve Ermeni nüfusu, istatistikler

25-   Hürriyet ve İtilaf Partisi Hükümetinin tutumu, Mahkemeler ve idamlar

 

 

                      ALTINCI   BÖLÜM

26-   İngiliz ve Fransızların tutumu, Paris ve Londra Konferansları

27-   T.B.M.M. Hükümetinin tutumu

28-   Ermeni  Mezalimi

29-   Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması ve sonuçları

 

                                    YEDİNCİ BÖLÜM

30-   İttihat ve Terakki Partisi ve Hükümeti yöneticilerinin Ermenilerce katledilmeleri

31-    Lozan Antlaşması ve Ermenilerin tutumu

32-   Cumhuriyet Döneminde Ermeni sorunu

33-   Ermeni terör örgütlerinin kurulması ve terör olayları

34-   Ermeni Diasporasının soykırım iddiaları ve faaliyetleri

35-   Türkiye’deki  karşı propaganda çalışmaları

36-   Türkiye Cumhuriyetindeki  mevcut  arşivler

37-   Ermenilerin soykırım iddiasını tanıyan ve destekleyen  ülkeler

38-   Ermenilerin soykırım iddialarına karşı ne yapabiliriz?

39-   Ermenilerin Yukarı Karabağ’daki katliamları

40-   Türkiye’de yaşayan Ermeni kökenli vatandaşlarımızla ilişkilerimiz ve onların görüşleri 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                              ÖNSÖZ

       Yüzyıllardır beraber yaşadığımız, Tebaa-ı  Sadıka dediğimiz  Ermeni halkı, 1850’li yıllardan itibaren Rusya, İngiltere ve Fransa  başta olmak üzere Avrupalı devletler tarafından Osmanlı Devletini parçalamak ve tarih sahnesinden yok etmek amacıyla bir araç olarak kullanılmışlardır. Onların amacı Ermenilere özgürlük ve bağımsızlık  vermek değil  orta doğu’yu ele geçirerek yer altı ve yer üstü kaynaklara sahip olmak ve sömürge düzenini devam ettirmektir. Sömürgeci devletler, görünüşte Ermenilere dini sebeplerle sahip çıkıyorlar ve hamilik rolü oynuyorlardı.

       Ermeniler, Batılıların ve Rusların kışkırtmaları ile sayelerinde yüz yıllardan beri huzur, barış içinde yaşadıkları ve zengin oldukları Türk Milletine düşmanlık duyguları beslemeye başladılar.  Oysa Osmanlı Devletinde kendilerine bürokraside, ekonomik alanlarda, sanat ve ticarette her türlü imkanlar sağlanmış ve Osmanlı  ülkesinde en zengin azınlık durumuna gelmişlerdi. Düşman oldukları ve öldürmeye çalıştıkları ve Kızıl Sultan dedikleri Türk padişahı Sultan Abdülhamit’in bile danışmanları, petrol, finans, hariciye, tıp v.s. temsilcilerinin çoğu Ermeni vatandaşlarımız idi. Ermeni komiteciler, katliam ve isyanlar sonunda bir milyondan fazla Müslüman’ı  ve Kürt ayırımı yapmadan hatta doğu Anadolu’da yaşayan 500 kadar Musevi vatandaşımızı da katletmişler, insanlık tarihinin kaydettiği en feci ve insanlık dışı muamelede bulunmuşlardır.

        Osmanlı Devleti, 1915 yılında Doğu Anadolu’da ordunun geri hatlarını garanti altına almak, o bölgede yaşayan masum ve sivil Ermeni vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak amacıyla 24 Nisan 1915 tarihinde Tehcir Kanununu kabul etmiş ve uygulamaya koymuştur. 1890 ve 1915 yılları arasında yabancı ülkelerden vatanımıza gönderilen özel eğitim görmüş Ermeni komiteci caniler ile lejyonerler  yüz binlerce masum insanımızı katletmişlerdir. Bu olaylardan sadece Türkler değil masum Ermeni vatandaşlarımız da zarar görmüştür. Aslında Ermeniler, tarihleri boyunca egemenliği altında yaşadıkları tüm devletlere ihanet etmelerinden dolayı birçok defa zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. Sasani’ler  379 yılında 70 bin Ermeni’yi  İran’a, Bizanslılar 1025 yılında 40 bin Ermeni’yi Sivas ve Kayseri’ye, Memluklar 1250 yılında 10 bin Ermeni’yi  Mısır’a, İranlılar 1743 yılında 24 bin Ermeni’yi İran içlerine, 1777 yılında Kırım’ı işgal eden Ruslar bölgedeki binlerce Ermeni’yi steplere sürmüşlerdir.

       Tarihleri boyunca sayısız göç ve sürgün olayına maruz kalan Ermeni’lerin bu yaşadıkları sürgün olaylarını gündeme getirmeden sadece 1915 yılında Osmanlı Hükümetinin  makul ve haklı gerekçelerle göçe tabi tutulmalarını sözde soykırım adı ile sorun haline getirmeleri manidardır ve toprak bütünlüğümüzü bozmaya yönelik politikaların bir ürünüdür. Batılı ülkelerin , Kızılderilileri yok eden Amerikalıların, Cezayir’de bir milyondan fazla Müslüman Arap’ı ve Ruanda’da beş yüz binden fazla Tutsi kabilesi mensuplarını yok eden Hutu’lara destek olan  Fransızların, binlerce esir Türk askerinin gözlerine mil çekerek kör olmalarına sebep olan ve bir kısım esir Türk askerlerini Güney Asya ülkelerine göndererek ölüme terk eden, Çanakkale’de kimyasal gaz ve bomba kullanarak katliam yapan İngilizlerin ve milyonlarca masum insanı Sibirya’daki çalışma kamplarında imha eden Rusların ve diğer sömürgeci  ülkelerin Ermenilerin soykırım yalanını bilerek ve isteyerek desteklemeleri, hoşgörüsü, merhameti ile her dinden ve her milletten insanlara yaklaşımı ile insanlık dersi veren Türk milletini soykırımla suçlaması tarihin gerçeklerine uymamaktadır. Bize demokrasi ve insanlık dersi vermeye çalışanlar önce kendi tarihleri ile yüzleşmelidirler, onlar ki Afrika’da, Bosna’da ve Filistin’de yapılan soykırıma ses çıkarmayarak ortak olmuşlardır.

 

       Savaşlar, isyanlar, hastalıklar, asayişsizlik, açlık, iklim şartları gibi sebeplerle sadece Ermeni’ler değil Türkler de kayıp vermişlerdir. Masum, suçsuz ve günahsız  olup Türk devletine ve milletine gönülden bağlı, yasalarımıza uygun hareket eden Ermeni vatandaşlarımıza karşı hiçbir art niyetimiz ve düşmanlığımız yoktur. En karanlık günlerimizde yanımızda olan, İstanbul’da kurdukları Karabet Ermeni  Cemiyeti bünyesinde teşkilatlanarak topladıkları yardımları Karakol cemiyetine hibe eden, Ankara Hükümetini ve Kuva- i Milliye hareketini destekleyen Türk devletine sadık kalan Ermeni vatandaşlarımızı unutamayız. Çanakkale Zaferinde Ermeni asıllı Teğmen TOROSYAN’ın da payı vardır, “Türk milletinin parasını Yunan ordusuna teslim edemem” diyerek banka şubesindeki paraları Ankara’ya kaçırıp Atatürk’e teslim eden Berç Efendi’yi inkar edemeyiz. İyi niyetli ve dürüst yaşayan Ermeni   asıllı vatandaşlarımızla ve komşularımızla hiçbir sorunumuz olmamıştır, onlara söyleyecek kötü bir sözümüz olamaz.

       1960 yılında Beyrut’a gezmeye giden mahalle komşumuz Danyal  AKYILMAZ  ağabey, tanıştığı Tarsus’tan göç eden eski vatandaşımız bir Ermeni  tarafından evine davet ediliyor, eve girince şaşırıyor çünkü duvarda Atatürk resmi ile Türk Bayrağı asılıdır. Sohbet esnasında Ermeni asıllı ev sahibinin  Danyal ağabeye  söyledikleri  tarihi bir itiraftır. “ Biz komşularımıza ihanet ettik, onlardan gördüğümüz iyiliği ve insanlığı burada Araplar dahil hiç kimseden görmedik, Fransızlar bizi birbirimize düşman ettiler, ekmeğini ve yemeğini bizimle paylaşan Türk komşularımızı unutamadık. Türk Milleti bizi af etsin.” diyor. Birkaç gün Danyal ağabeyi evinde misafir ediyor, yolcu ederlerken  karısı ile birlikte boynuna sarılıp ağlaşıyorlar ve bizleri unutmayınız diyorlar. Çocukluğumda Beyrut’tan  ziyarete gelen Ermeni kökenli turistlerle rahmetli  babam Türkçe ve  Arapça konuşurdu ve  çocukluk arkadaşlarına selam gönderirdi.

       Tarihin tekerrür etmemesi için herkesin geçmişi  öğrenmesi gerekir, tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasının sınırlarını başka devletler çizer. Ermenilerin yaşadıkları ve içine düştükleri durumlar ülkemizde yaşayan tüm vatandaşlarımıza ders olmalıdır, tarihten  ders  çıkarmalıyız. Bu kitabı hazırlamamda bana yardımcı ve destek olan, fotoğraflar ve materyal   temin eden,  kitabın yazım işlerinde, düzenlenmesinde ve kitap haline getirilmesinde çok büyük emekleri olan CBÜ. Tarih bölümü öğrencisi Sayın Emrah TOSUN’a , teşvik eden tüm  dostlarıma teşekkür etmeyi borç bilirim.

 

 

                                                                                                                              SEYHAN ÇAĞLAR EMEN

                                                                                                                                   2015

 

 

                                                      BİRİNCİ    BÖLÜM

                                                ERMENİ SORUNUN ORTAYA ÇIKIŞI

       Ermeni sorunu, 150 yıldan beri tartışılan bir konudur, 900 yıl yan yana yaşayan ve iyi geçinen iki milleti birbirine düşman eden bir sorundur. Ermeni iddiaları Ermeni milletine hiçbir şey kazandırmamış aksine 1878’den beri elde ettikleri kazanımlar Taşnak ve Hınçak teşkilatları yok etmiş, geriye her iki milletten gözyaşı, ölüm, zülüm ve yüz binlerce dram kalmıştır.Türk milleti, Ermeni sorununun müsebbibi değil muhatabıdır, bu sorunu Osmanlı Devletini yok etmek isteyen sömürgeci ülkeler çıkarmıştır, Ermeniler bu oyunun figüranı olmuşlardır. Osmanlı Devleti, her tebaasına eşit davranmış hatta Ermenilere Tebaa-ı Sadıka adını vermiş ve onlara ayrıcalıklar tanımıştır. 1914 yılında kurulan hükümette bile üç Ermeni nazırımız görev almıştır, ülke sermayesinin % 75’i azınlıkları aittir.

I.Meşrutiyetten sonra kurulan Meclis- Mebusan’da çok sayıda Ermeni, Rum, Arap, Sırp, Bulgar, Arnavut. Musevi vs. azınlık mensubu mebuslar görev yapmışlardır. Meşhur Türk düşmanı  Ermeni çetecilerden PASTIRMACIYAN   Erzurum,  BOYACIYAN  ise Kozan mebusudur.  Ermeni  çeteciler, Doğu Anadolu’da Rus ordusu ile savaşan Türk ordusunu arkadan vurmuşlardır. Van’ı boşaltan Ruslar, bu şehri Ermeni çetelere teslim edince Van’da yaşayan Müslümanların çoğu katledilmiştir, kurtulanlar ise iç Anadolu’ya göç etmişler ve Van Müslümanlardan arındırılmıştır. Doğu ve Güney Doğudaki Ermenileri, savaş bölgesinden uzaklaştırmak ve onların can güvenliklerini sağlamak, cephe gerisini tehlikelerden korumak amacıyla yaklaşık 450 bin Ermeni vatandaşımız Suriye, Irak ve Lübnan bölgesine göç ettirilmiştir.

       Tehcir ( zorunlu yer değiştirme), Hazreti Peygamberimizin Nadir oğulları kabilesine uygulandığı gibi 2. Dünya Savaşında da A.B.D.de  Japon asıllı ve  Kore Savaşı  esnasında da  Çin asıllı  vatandaşlarına  uygulanmıştır ve o ülkede de pek çok yaşlı ve hasta vatandaşları hayatlarını kaybetmiştir. Osmanlı Hükümeti, tehcire gönderdiği Ermeni vatandaşlarının her türlü ihtiyaçlarını karşılamış ve gerekli tedbirleri almıştır. Kesinlikle soykırım yapılmamıştır, öyle bir niyet olsa idi Suriye’ye göndermeden Doğu Anadolu’daki Ermeni köy, kasaba ve mahallelerinde uygulanırdı.

                                         ERMENİ DİASPORASININ YALANLARI NELERDİR?                

1-      Tehcir ile soykırım kelimelerinde anlaşamıyoruz, tehcir ve soykırım kelimeleri farklıdır. Tehcir, Cela, ülke içinde zorunlu yer değiştirme, zorunlu göç ve yerleştirme demektir, soykırım yani Genosit ise bir milletin tamamen yok (imha) edilmesidir. B.M. yasalarına göre tehcir suç değildir, o ülkenin iç güvenliğini ilgilendirir. Genosit (soykırım) ise insanlık suçudur, İslam hukukunda ve Türk töresinde yasaktır, büyük günahlardandır. Osmanlı gerektiğinde sadece Ermenileri değil Arap, Kürt ve Türk ayırımı yapmadan birçok kabileye ve etnik grupları sürgüne göndermiştir. Avşar boyu bile isyan ettiği için Anadolu’nun çeşitli bölgelerine dağıtılmıştır, halen Avşar Yörükleri Anadolu’da dağınık yerlerde yaşamaktadır.Batılılar ve Ermeniler ise ısrarla soykırımdan bahsetmektedirler.

2-      Sadece Osmanlı ve T.C. arşivleri değil İngiltere, Fransa, Rusya’daki arşivler araştırmacılara açıldığı halde Ermenistan’daki arşivler yabancı araştırmacılara açılmamaktadır. 1890- 1914 yılları arasında Osmanlı Devletinde görev yapan yabancı elçiler, konsoloslar, gazeteci ve araştırmacı yazarlar ile askeri temsilci ve komutanlar Ermenilerin Müslümanlara yaptığı katliamları itiraf etmektedirler, bunlardan bir kısmı hatıralarını yayınlamışlardır.

                                        ERMENİ SORUNUNDA GERÇEKLER NELERDİR?

1-      Ermeni sorunu, sadece Türk- Ermeni problemi değildir, Ermeni çeteleri sadece Türkleri değil Kürt ve Arap kökenli Müslümanları da katletmişlerdir hatta Musevi kökenli Osmanlı vatandaşları da zülüm ve katliamlardan nasibini almışlardır. Ermeni komitecileri, isyancı Araplarla da işbirliği yapmışlar, destek sağlamışlar ve Batılı ülkelerin kamuoyunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. İstanbul’daki Robert Koleji Müdürü Cyrus  HAMLİN’in bir Ermeni komiteci ile yaptığı görüşmeler A.B.D. Boston  şehrindeki bir dergide yayınlanmıştır. İhtilalci Ermeni” Rusların Anadolu’ya girerek orayı zapt etmeleri  için yol hazırladıklarını ve bunu umut ettiklerini, bütün Osmanlı imparatorluğunda kurulmuş, Hınçak çeteleri Türkleri ve Kürtleri öldürmek için fırsat gözetecekler, bunların köylerini yakacaklar ve sonra dağlara çıkacaklar, o zaman hırstan kudurmuş İslamlar ayaklanacak ve savunmasız Ermenilere hücum edecekler, Rusya insanlık ve Hıristiyanlık uygarlığı adına  içeri girecek ve Anadolu’yu zapt edecektir. Biz Ermeniler, serbest olmaya ant içtik. Avrupa, Bulgar zulümlerini dinledi ve Bulgaristan’a hürriyet verdi.  Milyonlarca kadın ve çocuğun kanlarını görecek, yükselen haykırışlarımızı duyacaktır.” diyor.

2-      I. Dünya Savaşında Osmanlı Devletine ihanet eden Şerif Hüseyin ve adamlarının propagandaları aleyhimize olmuştur. Şerif Hüseyin’in yayınladığı fermanda şöyle denilmektedir. Ermeni erkekler, kadınlar ve çocukların katliamı, bu iddiaların onda biri bile doğruysa  Hz. Peygamber’in şu hadisine aykırıdır. “ Kim bir zimmiye eziyet ederse, ben onun hasmıyım. Zimmilere düşmanlık eden devlet bizim de düşmanımızdır. Türklere karşı Ermenilere destek olunuz.”

              Oysa bu fermanı yayınlayan Mekke  emiri Şerif Hüseyin, İngilizlerle işbirliği yaparak, Hicaz’ı İngilizlere işgal ettirmesinden, minarelere çıkan silahlı bedevilerin Medine’yi ve Mescid-i Nebevi’yi koruyan Türk askerlerine kurşun atmanın günah olduğundan bahsetmemesi düşündürücüdür . İslam’da, işgalci kafirlerle işbirliği günah değil midir?   Ermeniler, İslam dünyasında tehcir olayını çarpıtarak aleyhimizde propaganda yapmışlardır. Oysa Kuran-ı Kerim’deki  Haşr Suresinde yer alan cela yani Hz. Peygamberin Medine’deki bazı Yahudi  kabilelerine karşı Allahın emriyle uyguladığı tehcir olayını anlatmanız yeterli olurdu. İslam’da katliam yasaktır ancak Cela yani tehcir (mecburi iskan) caizdir.

3-      Kürtlerin,  Ermenilerle aynı soydan olduğu ileri sürülerek, etnik kökene dayalı düşmanlık yapılmaktadır. Bunu özellikle Ermeni asıllı ve Kürtçe konuşan kimseler yapmaktadırlar. Oysa Kürtler ile Ermenilerin aynı soydan olmadıkları tarihi bir gerçektir. Her iki soy de Anadolu’nun kadim halklarıdır ancak Kürtlerin büyük bir çoğunluğu  Müslüman’dır, Ermeni çeteleri Doğu ve Güney doğu Anadolu’da yaşayan yüz binlerce Kürdü de katletmişlerdir, Ermenilerin bizi bölmek için bu propagandalarına devam ettikleri bir gerçektir.

4-      1915-2015 yılları arasında yani yüz yılda Ermeniler, Tehcir Kanunu ve uygulaması hakkında Batı ülkelerinde yüz binlerce kitap, dergi, gazete ve makale yayınladığı, lobi çalışmaları ile kara propaganda çalışmaları yaptığı halde bizim yazar, çizer, aydınlarımız, ilim adamlarımız, akademisyenlerimiz acaba kaç tane makale yazmışlar ve kaç tane kitap, dergi, gazete yayınlamışlardır, bizim tarihçilerimiz ne gibi çalışmalar yapmışlardır, kaç tarih öğretmenimiz liselerde öğrencilerine Tehcir olayını ve Ermeni mezalimini anlatmıştır? Önce kendimizi yargılayalım.

                                             ERMENİLER KİMDİR, ERMENİSTAN NERESİDİR?

         Ülkeler isimlerini ya coğrafi yer( Amerikalı, İtalyan gibi) adı olarak veya  mensubu bulunduğu milletten( Türk, Alman gibi  alırlar. Ansiklopedik kaynaklarda Erivan, Gökçegöl, Nahcıvan, Urmiye gölü bölgesine Armenia denildiği yer almaktadır. Bazı Ermeni tarihçiler, M.Ö. 6. Yüz yılda Kuzey Suriye ve Kilikya’da yaşayan Hititlerden geldiklerini, bazıları da Hz. Nuh’un oğullarından Hayk’a dayandıklarını ve Doğu Anadolu’nun Ermeni toprakları olduğunu iddia etmektedirler. Ermeniler, tarih boyunca bir bağımsız devlet kuramamışlardır ve Büyük Ermenistan bir hayal mahsulüdür, tarihleri boyunca hep başka milletlerin egemenliği altında yaşamışlardır. Bölgeye hakim olmak isteyen devletler Ermeni derebeyliklerinin kurulmasını sağlamak suretiyle onları kullanmışlardır. Ermeniler, bugünkü Ermenistan bölgesine M.Ö. 6. Yüz yılda gelmişlerdir. Ermenilerin kökeni Fırat’ın doğusunda yaşayan Frig’ler, Huriler, Himmer’ler ve Urartu’lar gibi değişik halkların karışımından meydana gelmiş bir halk yığınıdır.    

       1919 yılında Paris Barış konferansında Kürt Şerif Paşa ile Ermeni Boğos  Nubar Paşa İngilizlerle görüşerek bağımsız bir Ermeni ve Kürt Devleti kurulmasını teşvik etmişlerdir ancak Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan Kürt kökenli din adamlarının tepkisi üzerine Kürt Şerif Paşa istifa ederek konferanstan çekilmiştir. Böylece İngilizlerin ve Ermeni komitecilerin oyunu bozulmuştur. Said-i Nursi 17 Mart 1920 tarihinde Sebil-ür Reşad dergisinde yayınladığı bir yazıda Boğos Nubar Paşa ve Kürt Şerif Paşa denilen Türk düşmanlarına gereken cevabı vermiş ve Türk Devletine bağlı kalacaklarını, Makam-ı  Hilafete olan bağlılıklarını ilan etmişlerdir.

       Hıristiyanlık öncesinde Ermenilerin dini inançlarında İran’ın etkisi ile Zerdüştilik görülmektedir. M.S. 30’da Hıristiyanlık Ermeniler tarafından kabul edilmeye başlanmıştır, 301 yılında ise toplu olarak din değiştirip Hıristiyan olmuşlardır. Bunda Surp Krikor Lusavoriç’in büyük payı vardır. Krikor’un(Gregoir) yaptırdığı ilk kilise Eçmiyazin’de kurulmuştur, bu kilise Batılılar tarafından GREGORYAN Ermeni Kilisesi demektedirler. Ermenilerin alfabesi olmadığından dini eğitim Grekçe ve Süryanice olarak yapılmıştır. Ancak M.S. 404 yılında Ermeni alfabesi oluşturulmuştur, o tarihte Ermeniler Ortodoks idiler. Gregoryan tabiri ise 1830’larda Rus Çarı tarafından Rus tebaası  Ermenilere verilmiş bir isimdir. Eçmiyazin Erivan’a 25 km. uzaklıktaki manastır ve kiliselerden oluşan bir katedralin bulunduğu yerdir. Ermeni Patrikliği zaman içerisinde Van(Akdamar), Sis(Kozan), Amasya, Karadağ, Ani(Kars) ve İstanbul’a taşınmıştır. Kudüs Hz. Ömer tarafından fethedilince Ermeniler ibadetlerinde serbest bırakılmış, Patriklik kurulmuş, Yavuz Sultan Selim de 1516’da Kudüs’ü Osmanlı topraklarına katınca Kudüs Patrikliğinin devam etmesine karar alınmış ve 1917 yılına kadar İstanbul Patrikliğine bağlık kalmıştır. 1863 yılında Ermeni Milleti Nizamnamesi ile Ermeni Patrikliği yeniden yapılandırılmış, 1922 yılında Ermeni patriği Zaven  yurt dışına kaçınca Piskopos Kevork ARSLANYAN 1927 yılına kadar Patrikhaneyi idare etmiş, 1926 yılında Türk Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu değiştirilince Patrikliğin faaliyet alanları yeni kanunlara göre yeniden düzenlenmiştir. 1934 yılında yeni düzenlemeler yapılmıştır, günümüzde Ermeni Patrikliği sadece dini, hayır ve sosyal faaliyetlere devam etmeleri sağlanmıştır. 

                                     

                                   ERMENİLERİN MÜSLÜMANLARLA İLİŞKİLERİ

       İslam ordusu komutanı İyaz bin Ganem 640 yılında Ermeni topraklarına sefer yapmıştır, 642-643 yıllarında Ermeni toprakları ikinci ve 650 yılında ise üçüncü defa fethedilmiştir. 653 yılında ise Bizans İmparatorluğu bölgeyi terk etmiş, 661 yılında Habib bin Mesleme Ermeni topraklarına sefer yapmıştır.662 yılında Muaviye zamanında Ermeni toprakları tamamen İslam hakimiyetine girmiştir. Ermeniler hem Bizans  hem de  İranlılar tarafından zulme uğruyorlardı.Özellikle Bizanslılar Ermenilere insanlık dışı katliam, sürgün v.s. uygulamıştır. 1896-1908 yıllarında İstanbul Ermeni Patriği olan  M. ORMANYAN “Ermeni Kilisesi Tarihi” adlı eserinde “ Ermenilerin 693-862 yılları arasında Müslüman Arapların hakimiyetinde barış ortamında ve huzur içinde yaşadıklarını ve 728-755 yılları arasında 12 Patriğin özgürce görev yaptıklarını” yazmaktadır. Çeşitli zamanlarda yaşayan halifeler, Ermenilerin serbestçe yaşamaları ve ibadet etmeleri için Ahidname gönderdikleri bir gerçektir ve bu Ahidnameler halen Kudüs, Mardin ve Sina manastırlarında saklanmaktadır.

                                            ERMENİLERİN TÜRKLERLE İLİŞKİLERİ

       M.S. 2. Yüz yılda Hazarlar, M.S. 455 yılında Hunlar, M.S. 525 yılında ise Göktürkler Ermenilerle karşılaşmışlar ve Doğu Anadolu’ya akınlar yapmışlardır. Büyük Selçuklu sultanı Tuğrul ve Çağrı beyler Kars, Van ve Ani yörelerini fethetmişlerdir. Bizanslılar 1045 yılında Ermenileri İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güney Doğu ve Güney Anadolu’ya dağıtmışlardır. Selçuklular,  yerli halklara dokunmamıştır.1064 yılında Ani, 1067’de Kayseri, 1078’de Çukurova, 1102’de Malatya fethedildi. Urfa’lı Ermeni yazar Mataeos “ Melikşah’ın saltanatı Allah’ın lütfuna mazhar oldu, hakimiyeti uzak ülkelere kadar yayıldı ve Ermenilere huzur verdi.” Diyor. Değişik zamanlarda Ermeniler isyan çıkarmışlar fakat isyan bastırıldıktan sonra bile Ermenilere şefkatle yaklaşılmıştır. Osmanlı Beyliği kurulunca Söğüt’te bulunan Ermenilere dokunulmamış, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’da Ermeni Patrikliğini kurarak Bursa Metropoliti Piskopos Hovakim’i patrik tayin etmiştir. Rumeli hisarının yapımında yüzlerce Ermeni usta, kalfa ve amele çalıştırılmıştır, Fatih, piskopos Hovakim ile dostluk kurmuştur. Anadolu’daki Ermenilerin bir kısmı 1453 yılından sonra İstanbul’a yerleştirilmiştir, Anadolu, İran ve Irak’tan binlerce kuyumcu, sarraf, yapı ustası ve sanatkar Ermeniler İstanbul’a getirilerek kendilerine mesleklerini icra etme ve para kazanma imkanı sağlanmıştır.   

                                     ERMENİLERE TANINAN HAKLAR VE AYRICALIKLAR ( 1299-1876)

A-     SİYASİ VE İDARİ HAKLAR:Ermeniler, İslam ülkesi vatandaşları olduğu için kamu hizmetlerine girme haklarına sahiptiler, dini alanlar hariç her alanda görev almışlardır ancak devlet reisliği, valilik, ordu komutanlığı, sadaret ve kadılık görevleri istisna olarak Ermenilere verilmemiştir. İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlı ülkesinde yaşayan Türk ve Müslüman olmayan unsurları himayesine alma giriminde bulununca Türk hükümeti 1869 yılında Tabiyet-i Osmani Kanununu çıkararak halkın tamamının kendi vatandaşları olduğunu, başka ülkelerin vatandaşlığına geçmelerini yasaklamıştır. Padişah 2. Mahmut “Ben tebaamdan Müslüman’ı camide, Hıristiyan’ı kilisede,  Musevi’yi Sinagogda fark ederim. Aralarında başka bir fark yoktur.”diyor. Ali Paşa ise reform yapılarak yabancıların başkalarına başvurmaya ve onlara sığınmaya mecbur olmayacak hale getirilmesi gerekir.” diyor. Tanzimat’tan sonra bazı Ermenilere nazırlık bile verilmiştir, Osmanlı devletinde 1876’dan önce devlet reisliği, Şura Meclisi üyeleri seçiminde sadece Müslümanlara oy kullanma hakkı verilmişken 1876’da yayınlanan Seçim Kanunu ile gayrimüslimlere de seçme ve seçilme hakkı verilmiştir ancak I. Meclis-i Mebusan’a seçilen azınlık mensubu  mebuslar ülke bütünlüğünü parçalamak için çalışmalar yapınca, Ermeni mebuslar Büyük Ermenistan hakkın nutuklar atarken Rum mebuslar ise Tırhala ve diğer yerler hakkında konuşarak Yunan emellerini savununca   padişah 2. Abdülhamit  tarafından Meclis- Mebusan dağıtılmıştır.Bu kadar geniş hürriyetler verilmesine rağmen bazı azınlık mensupları Avrupa ve Amerika’ya giderek o ülkelerin vatandaşlığına geçerek tekrar Türkiye’ye geliyor ve kapitülasyonlardan faydalanmaya çalışıyordu. Avrupa ülkeleri Rumeli ve Anadolu’daki azınlıklara muhtar idareler kurulması için Sultan 2. Abdülhamit’e baskı ve teklif yapınca Sultan bu teklifleri ret ederek azınlıkların bağımsızlık hayallerine son vermiştir. İngiltere’ye “Bunca yıldan beri Hindistan’da sömürge kurdunuz ama Müslüman yönetici atamadınız, parlamentonuzda niçin Hintli mebus yoktur?” diye soruyor ve cevap alamıyor. 

              Aslında İngiltere Osmanlı Devletinin Meşrutiyeti kabul etmesini istemiyordu  çünkü İngiltere Dış İşleri Bakanının ifadesine göre Osmanlı meşrutiyetle kuvvetlenirse ve etkilerini Hindistan ve Mısır’da hissettirirse bu ülkeleri yönetmekte zorlanacak ve Halifenin etkisini yok edemeyecektir.

B-      TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER: Ermeniler, kişisel hak ve hürriyetlerden faydalanmışlardır, hiçbir temel haklardan mahrum edilmemişlerdir, seyahat, ticaret, ibadet etme gibi tüm haklara sahip olmuşlardır, mesken dokunulmazlığı hakkı bunlara da tanınmıştır. Sadece Hicaz bölgesinde gayrimüslimlerin ikamet etme hürriyeti yasaklanmıştır. Osmanlı’da her azınlık İstanbul’un belirli semtlerine yerleştirilmiştir. Tüm vatandaşlar din, vicdan ve inanç özgürlüklerine sahiptir. Halkın tamamı Müslüman olan yerler hariç gayrimüslimlerin oturdukları yerlerde kilise ve  sinagog gibi ibadethane  inşa etme hürriyetleri vardır. Ermenilere diğer azınlıklarda olduğu gibi düşünce, toplantı, eğitim, eğitim ve öğretim ile hayır kurumları tesis etme, aş evi, yetimhane. V.s. açma gibi temel hakları esirgenmemiştir.

C-      ÖZEL HAKLAR: Azınlık mensubu vatandaşlar, kamu hizmetinden faydalanabilirler, çalışma ve işyeri açma, şirket kurma, ortak olma, Aile Hukuku,Medeni Hukuk hükümlerin yararlanırlar,evlenme, ölüm.v.s. örf ve adetlerinde serbesttirler.

D-     ÖDEV  VE  YÜKÜMLÜLÜKLER:  Ermeniler, askerlik görevinden muaf olduklarından devlete Cizye adı altında vergi ödemişlerdir. Cizye vergisinin adı Tanzimat’tan sonra Bedelat- Askeriye olarak değiştirilmiştir. Temlik edilen arazilerden devlete ürün verisi vermek zorunda idiler. Şehirler ve ülkeler arasında yaptıkları ticaretten Öşür denilen vergi ödüyorlardı, ayrıca kılık-kıyafet, Müslümanların yaşadığı yerlerde içki ve domuz üretimi ve satışı, dini propaganda, Müslümanları kötüleme gibi bazı konularda sınırlamalar getirilmiştir. Ermeni vatandaşların fakir, işsiz, hasta, yaşlı olanlar ile din adamlarından Cizye vergisi alınmıyordu.

 

 

 

                    

 

                                  TANZİMATTAN SONRA ERMENİLERE VERİLEN HAKLAR

       Ermeni Patriği NERSES 1876 yılında Vatandaşlık Meclisi Şura’sına sunduğu mektupta şunları yazmaktadır. “ Şayet günümüze kadar Ermeni milleti , millet olarak korunduysa ve inancını, kilisesini, dilini, tarihi ve kültürel değerlerini koruyorsa, tüm bunlar Türk Hükümetinin Ermeni milletine gösterdiği koruma, yardım ve hayırseverlik sayesindedir. Kader, Ermenileri Türklere bağlamıştır. Bundan dolayı Ermeniler, devletin savaş ve ağır imtihan günlerinde buna kayıtsız davranamaz. Aksine her zaman oldukları gibi ona yardım etmek zorundadırlar. Vatanını seven Ermeni, devlete yardım ederek, Ermeni milletinin hizmet ve yardımının en iyisini görecektir.”

       Tanzimat, Osmanlı devletinin kendi isteği ile ve kendi faydasına olarak yaptığı yeni ve faydalı düzenlemeler olmamıştır. Yabancı devletlerin baskısıyla yapılan düzenlemeler devletin asli unsuru olan Türlerin aleyhine sonuçlar doğurmuştur. Güya eşitlik getiriliyordu, zaten istisnalar hariç her alanda eşitlik vardı, hatta azınlıklar ekonomik olarak Müslümanlardan daha fazla zengin idiler, askere gitmiyorlardı, cephelerde can vermiyorlardı, ticarete ve sanata hakim idiler, eğitim seviyeleri daha ileri derecede idi, kulüplerine ve okullarına kimse müdahale etmiyordu. Azınlıklar ise siyasi eşitlik istiyorlardı yani Müslümanlar bilhassa Türkler hakim unsur olmamalıydı. Oysa Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler nüfus olarak azınlık idiler, azınlık çoğunluğa hakim olmak istiyordu.

       1839’da yürürlüğe giren Gülhane-i Hattı Hümayun ilan edilince sancak ve eyalet merkezlerinde azınlıklar kamu kuruluşlarına, meclislere ve kamu yönetimine girmişlerdir. Her türlü hürriyetleri olduğu halde devamlı olarak Avrupalı dostlarını kışkırtarak Osmanlı devletinin iç işlerine karıştırmışlar ve devleti zayıflatmışlardır. 1876 tarihli Kanun-u Esasi ise vatandaşlık kavramını getirmiş, Ermenilere nazırlık verildiği halde yine de hakkımız çiğneniyor diye yabancı devletlere hep şikayete devam etmişlerdir.   Hürriyet, Türklere değil azınlıklara getirilmiştir. Avrupa devletleri ile Osmanlı’nın yönetim anlayışı ve tarzı farklıdır, Türk padişahı diktatör değildir, padişahlar İslam hukukuna ve mevcut kanunlara uymak zorunda idiler, İslam hukukunda değil  insanın hayvanların bile hakları vardır ve güvence altına alınmıştır. İstibdat yönetimi uyguladığını iddia ettikleri 2. Abdülhamit  zamanında(1876-1909) bile sadece anne ve babasını katleden iki cani idam edilmiştir. Azınlıklara verilen millet olma ve aşırı hürriyetler ile Osmanlı devleti önce zayıflatılmış ve  ardından da devletin yıkılması sağlanmıştır.

                                   ERMENİ MİLLETİ NİZAMNAMESİNİN HAZIRLANMASI

        Osmanlı devleti, Gülhane-i Hattı Hümayun ile yapmayı vaat ettiği ıslahatları ilan etmiş ancak azınlıkları memnun edememiştir. Zira azınlıklara askerlik görevi, devlet memurluğu ve askeri okullara girme hakkı verilmiştir. Ermeniler, Millet Nizamnamesini 99 madde olarak hazırlamışlar ve 19 Mart 1862’de Babıali’ye onaylatmışlardır. Bundan sonra Ermeni patriğini, oluşturulacak yeni  meclis üyeleri seçecekti. Ermeniler arasında  “Münevver ve Mürteci” ihtilafı çıktı, Amiralar (Bankerler)devlet taraftarı mürteciler ve milli emeller arkasından koşanlar ise münevverler olarak isimlendirildiler. Münevverler, uzun mücadeleler sonucunda 1869’da Berlin Konferansı esnasında Ermeni bağımsızlığı ve özerkliğin tanımasını savunan meşhur HRİMYAN’ı  Patrik seçtiler.

       Ermeni milleti Nizamnamesi (Nizamname-i  Millet- i Ermeniyan) ile Ermenilere bağımsız bir millet gibi meclisler teşkil etme hakkı verildi, 14 kişiden oluşan Meclis- Ruhani, 20 kişiden oluşan Meclis-i Cismani ve 140 kişiden oluşan Meclis-i Umumi kuruldu. Bu bir çeşit Ermeni Millet Meclisi idi ve böylece Osmanlı devletinde yaşayan Ermeniler bağımsız bir devlet haline getirilmişti. Kagik OZANYAN adlı bir Ermeni  yazara göre “Bu nizamnamenin, Ermenilerde ihtilal Ruhunu uyandırdığını ve Ermeni meselesinin masa üzerine konulduğunu ifade etmiştir.”

       Patrik HRİMYAN’ın çabaları ile Ermeniler hızla teşkilatlandılar, okullar açıp, dergi ve gazeteler çıkardılar, isyana teşvik ettiler, Patrik Mığırdıç HRİMYAN Osmanlı imparatorluğu içinde özerk bir Ermenistan kurulması için Ermeni Milleti Nizamnamesini tekrar tetkik ve vilayetlerin arzusu doğrultusunda ihtiyaçlara göre  yeniden düzenlettirmek ayrıca Doğu Anadolu’da yeni bir Ermeni devleti kurdurmak için batılı ülkeleri seferber etmek istiyordu. Ancak HRİMYAN’ın maceraperest politikalarını beğenmeyen ve geleceklerini Türklere bağlı kalmakta gören sağ duyulu Ermeni vatandaşlar O’na cephe aldılar. 1873 yılı Ağustos ayında istifa eden HRİMYAN’nın yerine 1874’te seçilen Patrik Nerses VARTABEDYAN da HRİMYAN’nın izinden yürümüştür. 1876 yılında tahta geçen Sultan II. Abdülhamit, I. Meşrutiyeti ilan etti, 1876-1909 yılları arasında Ermeni isyanları ve katliamları doruğa çıktı, 1916 yılında İttihat ve Terakki Partisi hükümeti, 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesini yürürlükten kaldırdı, yeni düzenlemeler yaptı, Ermenilerin Rusya ile irtibatını kesmek ve siyasi varlığına son vermek için Umumi Meclis ortadan kaldırıldı. 1918 yılında ise Sadrazam Tevfik Paşa hükümeti, 1863 yılındaki  düzenlemeleri tekrar yürürlüğe koymuştur.

                                                         İKİNCİ    BÖLÜM

                                        OSMANLI DEVLETİNE HİZMET  EDEN ERMENİLER

       Osmanlı devletinde kişinin kabiliyet ve ehliyeti önemli bir kriter olarak değerlendirilmektedir. Yükselmek için sadece bu iki kriter göz önünde bulundurulur, hiçbir kişinin soyuna, ailesine ve etnik kökenine bakılmazdı, sadece hükümdar olabilmek için Osmanoğulları Hanedanına mensup olmak gerekiyordu.  Kabiliyetli, becerikli, çalışkan ve liyakat sahibi olanlar yönetimin her kademesine yükselme imkanına sahip olabiliyordu. Osmanlı’da bir maddi ve biri de manevi olmak üzere iki çeşit onurlandırma sistemi vardı. Her kademedeki yöneticiye maaş ödenir, başarılı olanlara yükselme imkanı sağlanırdı. Boğdan Voyvodası Dimitri KANTEMİR, Türklerde soyluluğun babadan oğla geçmediğini aksine erdem ve iyi karakter sayesinde elde edilebileceğini belirtmektedir.     

       Medeniyetin kurulmasında ve yıkılmasında “Maharet ve Salahat” vasıflarının önemi inkar edilemez. Maharet, kişinin kendi mesleğinde ehil, uzman ve kabiliyetli olmasıdır. Salahat ise, kişinin din ve ahlakça yüksek bir seviyeye ulaşmasıdır. Maharet ve salahat birbirinden ayrıdır. Hamiyet, vatanseverlik, sadakat ve adalet gibi yüksek duygular salahatın meyvesidir ve o bahçede yetişir. İş, sanat, kabiliyet ve benzeri hususlar ise maharet bahçesinden  derlenen meyvelerdir. Anadolu ve Rumeli’deki azınlıkların, yabancı kavimlerin Osmanlı hakimiyetini tercih etmeleri sadece cengaver padişahlar  için değil onların yanındaki büyük ve adaletli, Salih yöneticileri de tercih etmeleridir. Devletin yükselmesi de yıkılması da salahat ve maharet esaslarının uygulamasına veya uygulamamasına bağlıdır.

       16. yüz yılda sadrazamlık yapan Ermeni kökenliler Mehmet Paşa, Halil Paşa ve Süleyman Paşa’dır. 1821 yılında Rum isyanından sonra Ermeniler Hariciyeye alınmaya başlanmıştır.Agop GİRCİKYAN elçilik, Gabriel NURADOKYAN Hariciye Nezareti, Osgan MANDİKYAN Posta ve Telgraf Nazırklığı, HAMACEAN, SFERAN, SAHAK ABRO, Yovsep VARDANYAN , Krikor ODYAN  müşavir olarak görev almışlardır.1848’de Berlin’e Garabet Artin DAVUTOĞLU, 1857’de Brüksel’e Diran bey, 1859’da Paris’e Hagop, 1872’de Roma’ya Sarkis efendiler elçi olarak atanmışlardır. Artin DADYAN Paşa müsteşarlık görevine getirilmiştir. Ermenilere en çok görev II. Abdühamid zamanında verilmiştir. Hamanuyan Agop Kayseri mutasarrıf yardımcılığına, Mihran BOYACIYAN, Ohannes efendiler valilik ve kaymakamlık görevine getirilmişlerdir. Ermeni nüfusu 1897 yılında dokuz yüz bin kişi iken on bine yakın Ermeni vatandaşımız devletin en yüksek makamlarına getirilmiştir. Meclis-i Mebusan’da görev yapan Ermeni millet vekili sayısı 33’dir. Osmanlı Devleti döneminde29 Paşa, 22 Nazır(Bakan), 33 mebus, 7 Büyükelçi, 11 Başkonsolos v.s. görev almıştır. Tehcir sonrasında bile yüzlerce Ermeni kökenli vatandaşlarımız üst düzey görevlere getirilmişlerdir, Hazine- i Hassa ve Maliye Nazırlığında çalışanların çoğu Ermenidir, Maliye nazırları genellikle Ermeni’dir, merkez kamu kurumlarında 1876-1909 yılları arasında 2633 Ermeni memur çalışmaktadır.Hatta 1920’deki Meclis’te görev alan Berç (TÜRKER) Efendi Ermeni bir bürokratımızdır, Atatürk’ün  güvenini kazanmış vatansever bir vatandaşımızdır.

                           OSMANLI TİCARET HAYATINDA ERMENİLERİN ROLÜ NEDİR?

       Osmanlı devleti, etnik ve dini yönlerden hiçbir vatandaşının ticari faaliyetlerini kısıtlamamış ve tamamen serbest bırakmıştır, bu sebeple Ermeniler ticari hayata hakim olmuşlardır. Ermeni tacirler, İran’dan Macaristan’a Kırım’dan Mısır’a kadar tüm ülkede mücevherat, altın, ipek, manifatura v.s. ticareti yapmakta idiler. Ayrıca kuyumculuk ve bankerlikten büyük servetler elde etmişlerdir. İstanbul’da ithalat, ihracat, kuyumculuk ve sarraflık işlerini yapan tacirlerin çoğu Ermeni, Rum ve Yahudi idi. Türkler, yoksullaşınca  evini ve toprağını zengin Ermenilere ucuz fiyata satmak zorunda kalıyorlardı. İzmir’de görevli İngiliz konsolosu Charles BLUNT 28 Temmuz 1860 tarihli raporunda şunları yazıyor.” Vilayetin genel durumu iyi, günden güne iyiye gitmektedir. Ancak bu iyileşme, genellikle Hıristiyanların yararına oluyor. Hıristiyanlar, Türlerin varını yoğunu satın alıyorlar. Elden çıkarılan Türk topraklarının alıcıları her zaman Ermenilerdir ya da Rumlar.”

       Trabzon’da görevli İngiliz konsolosu PALGRAVE’nin görüşleri şöyledir: “ Türkiye’deki Hıristiyanların Müslümanlara kıyasla refah içinde olmalarını, onların daha enerjik, daha çalışkan ve daha erdemli olmalarına yormak  yanlıştır. Gerçek şu ki, çalışkanlık, doğruluk, namus ve dürüst iş çıkarma bakımından Müslümanlar, Rumlar ve Ermeni hemşerilerinden bir gömlek üstündürler. Ama ne var ki, Müslümanlar muazzam bir yükün altında sistematik olarak ezilmişlerdir ve ezilmektedirler. Hıristiyanlar ise Osmanlı imparatorluğundaki ayrıcalıklı durumlarını sürdürerek son yüz yıldan beri sürekli olarak zenginleşmişlerdir. Zenginleşmeleri de apaçık hilelerle, spekülasyonlarla ya da tefecilikle olmuştur. Osmanlı devleti, kendi ağır yükünün tümünü yalnız Müslümanların omzuna yüklemiştir.  Tek omuza yüklenmektedir bu. Yük, Müslüman ve  Hıristiyan tebaanın omuzlarına eşitçe bölüştürülmezse bu imparatorluk sittin sene belini doğrultamaz.”

       Ermeniler, sarraflık, kuyumculuk, darphane, baruthane, mimarlık alanlarında her yere hakim olmuşlardır,mimari eserlerin yapımında bazı Ermeni aileler meşhur olmuşlardır , Osmanlı’da  mimarbaşıların tamamı Müslüman olup devşirmelerden de faydalanılmıştır. 17. Ve 18. Yüz yılda en meşhur mimarlar Balyan ailesine mensuptur, Dolmabahçe ve Beylerbeyi sarayları bu ailenin eseridir. Ancak Balyan ailesinin yolsuzlukları ortaya çıkınca gözden düşmüşlerdir. Ermeni mimar ve müteahhitler Türk mimar ve müteahhitlerini saraydan uzak tutmaya çalışmışlardır, 1890 yılından itibaren Ermenilerin mimarlığa etkileri sona ermiştir.

                    ERMENİLERİN TÜRK MÜZİĞİNDEKİ ETKİLERİ   VE ROLÜ NEDİR?

       Türk müziğini icra eden bestekarların arasında Türklerin yanında diğer azınlıklar da yer almaktadır. Meşhur Ermeni bestekarlar şunlardır: Nikogos Ağa(1836-1885), Tatyos Ağa (1858-1927), Tanburi Küçük Artin, Hamporsum LİMONCUYAN (1768-1839), Bimen ŞEN DERGAZARYAN(1872-1943), Levon HANCIYAN, Artaki Candan Türk sanat müziğine katkıda bulunmuşlardır. Ermeni bestekar  Bimen ŞEN’in Çanakkale, I. Dünya Savaşı  üzerine üç adet marş bestelediği bilinmektedir.

                       ERMENİLERİN MATBAA VE BASIN ALANINDAKİ ROLÜ NEDİR?

       İstanbul Ermenilerinden Apkar 1564’te matbaa kurmuş ve 1567 yılında ise kitap basmaya başlamıştır. Aslında Osmanlı devletinde Yahudiler 1488, Ermeniler 1567, Rumlar ise 1627 tarihinden itibaren matbaalarını kurmuşlar ve kitap basmaya başlamışlardır. 1567- 1712 yılları arasında Ermeniler 85 kitabı Ermenice olarak basmışlardır. 1715 1541 yılları arasında Avrupa’da 60, İstanbul’da ise 103 Ermenice kitap basılmıştır. 1899 yılındaki istatistiklere göre İstanbul’da bulunan 90 matbaanın 32’si Ermeni, 23’ü Türkler, 15’i Rumlar, 5’i Levanten ve 2’si ise İranlılar tarafından işletiliyordu.

       1812 yılından beri Ermeniler tarafından gazete ve dergiler yayınlanmaktadır, 1850-1890 yılları arasında İstanbul’da 100 kadar süreli yayan bulunmaktadır, gazete ve dergilerin bir kısmı Ermeni harfleri ile Türkçe basılmış, bir kısmı ise sadece Ermeni harfleri ile Ermenice yayınlanmıştır. Bugüne kadar 63 günlük gazete yayınlamışlardır, halen Jamanak gazetesi Ermenice olarak bugün de yayın hayatına devam etmektedir.

                            ERMENİLERİN SAĞLIK HİZMETLERİNDEKİ ROLÜ NEDİR?

       Fatih Sultan MEHMET DÖNEMİNDEN İTİBAREN Ermeni hekimler sarayda istihdam edilmişlerdir. Amirtıvlat, Manuel Pavlaki, Shasian, Servichan, Kasoor Sirapian, Şaşyan Boğos, Şaşyan Manuel (Pangaltı Katolik Ermeni Hastanesi Başhekimi), Serovpe Viçenyan (1815-1857)Serasker hekimliğine, Tıbbiye Mektebi Başhekimliğine getirilmiştir. Dr. Gabriel Paşa, Sirapyan Kapsar, Dr. Papunak, Dr. Istepan Paşa, Dr. Mığırdıç Parladı, Agop Ohannesyan, Dikran ve Antranik Paşalar ünlü Ermeni doktorlardır.

 

 

 

                                                     ÜÇÜNCÜ    BÖLÜM

                                   ERMENİ  SORUNUNU HAZIRLAYAN SEBEPLER   

1-      ERMENİ KATOLİK  KİLİSESİNİN KURULUŞU : Avrupalılar, Şark Meselsinde Ermenileri kullanmak için Katolik Mezhebini Anadolu’daki Ermeniler arasında yaymak suretiyle hem Osmanlı devleti ve hem de Gregoryan Ermeniler arasında huzursuzluk çıkardılar. Özellikle Papalık ve Fransız misyonerler sayesinde Ermenilerin arasında yoğun bir propaganda  yaparak, Katolik mezhebinin kolaylıklar ve serbestlikler sağladığını ileri sürerek onların Katolik mezhebine girmelerine imkan sağlıyordu. Maruni ve Keldani’ler de Katolik Ermenilerle işbirliği yapıyorlardı.  Gregoryan Ermenilerin Patriği, rahatsızlığını Padişaha bildirince Osmanlı  padişahları  çeşitli cezalar ile misyonerlerin ve Katolik Ermenilerin üzerine gidince Fransa sorunu bir Katolik davası haline getirmiş ve 1830’da Osmanlı devletine baskı yaparak Katolik Ermenilerin sürgünden dönmelerinin  sağlanması, cezaların kaldırılması, Katolik Ermenilerin ayrı bir millet olmaları ve ayrı kiliselerden yönetilmeleri için çalışma içine girdi ve onların koruyucusu durumuna geldiler. Papalığın İstanbul’a gönderdiği Galanus isimli Latin Rahip Ermeni Katoliklerini, Gregoryan Ermenilere karşı kışkırtınca, Ermeniler arasında dini çatışmalar meydana getirilmiş, Galanus’tan sonra yerine geçen Bedros Mığıtar adındaki Ermeni, Katolik Ermeni kilisesini kurdu, böylece Ermeniler Gregoryan ve Katolik olarak ikiye ayrıldılar.

            Mığtar’ın asıl adı Manup olup Sivas’ta doğmuştur (1676-1749), İstanbul’a gelerek gizlice propaganda yapıyor ve Ermenileri bölmeye çalışıyordu, Ermeni cemaatinin şikayeti üzerine İstanbul’dan kaçarak Mora’ya yerleşti, Ermeni Katolik dünyasını kendisine bağlamak için kitaplar, gazeteler ve broşürleri gizlice Ermenilere dağıtarak, Katolik mezhebini yaymaya çalıştı ve amacı Katolik kilisesi ile Roma kilisesini birleştirmekti. 1749 yılında ölünce Mığıtarist denilen taraftarları hareketi yaymaya devam etti hatta Gregoryan Ermeniler arasında bile taraftar buldular.

       Eçmiyazin, Hz. İsa’nın Ermenilere tecelli ettiği ve oraya indiği topraklar demektir. Eçmiyazin Katagilosluğu, tüm dünya Ermenilerinin dini merkezi sayılıyordu. Ermenistan’ın ana kilisesi olarak kabul edildiğinden etkinliği ve üstünlüğü vardı, Rusların hakimiyeti altında idiler, Ruslara bağlı olmayan hiçbir din adamı Katagilos (Patrik) seçilemezdi. Eçmiyazin  Katagikosluğu’nun   diğerlerine göre eskiliği Katagilos’un seçimle gelmesi ve Ermeni çoğunluğun o bölgede yaşaması Sis(Kozan) ve Akdamar’dan(Van) daha fazla şöhretli olması sebebiyle Ermeni dünyasında söz sahibi idi. Bu sebeple, Doğu Anadolu’daki Ermeniler devamlı olarak Rusların etkisinde idiler.

2-       BATILI DEVLETLERİN VE RUSYA’NIN ERMENİLERİ KIŞKIRTMALARI: Fransızlar, özellikle Anadolu, Suriye ve Lübnan bölgelerinde yaşayan Ermeni, Melkit’ler, Keldani’ler ve Yakubi’lere Katolik propagandası yapmak için Cizvit papazlar ve misyonerler vasıtası ile yaklaşmışlar ve devamlı olarak Katolik olanlara Avrupa, Papalık ve Fransa’nın desteğini alabileceklerini yaymışlar ve kapitülasyonlar vasıtasıyla da onların Fransa’ya yaklaşmalarını sağlamışlardır. 1880’li yıllarda Marsilya’da Mıgırdıç PORTAKALYAN isimli bir Ermeni, Fransa vatandaşlığına geçmiştir, o tarihe kadar Paris’te az sayıda Ermeni vardı, tüm Fransa’da 250 kadar Ermeni yaşamakta idi  ve o tarihlerde Paris’te Ermeni komitesi kuruldu. Osmanlı devletinde görev yapan Fransız konsoloslar yalan- yanlış bilgileri elçiliklerine gönderiyorlar ve bu yanlı bilgiler Paris’e gönderilerek Osmanlı devleti aleyhine basında yayınlatılıyordu. Fransızlar, kendi emelleri uğrunda Ermenileri kullanıyorlardı, Osmanlı devleti ise kapitülasyonlar, devletin gücünü kaybetmesi gibi sebeplerle ancak yayınlanan haberleri  tekzip edebiliyordu. Fransızlar, suçlu Ermenilerin muhakeme edilmelerine bile karışıyorlardı, Ermeni çetelerine, Ermeni isyanlarına destek oluyorlardı. I. Dünya Savaşı başlayınca Ermeniler, Fransa ordusuna lejyoner olarak katılmışlardır.

            Ermeniler, 19. Yüz yıldan itibaren ticari amaçlarla İngiltere’ye yerleşmişler, İngiltere’den aldıkları malları Osmanlı devletine satmaya başlamışlardı. İngiltere’de 15 bin dolayında Ermeni yaşamasına rağmen güçlü bir teşkilat kurmuşlardı. Gazete, dergi ve kitap yayınlayarak propagandaya ağırlık verdiler, Anadolu’daki en küçük bir olayı büyüterek İngiltere’yi ayağa kaldırabiliyorlardı, dini kullanarak İngilizleri hep aleyhimize kışkırtıyorlardı.

       Ermeniler, 19. yüz yılda A.B.D.ne göç etmeye başlamışlardır, A.B.D. ile Osmanlı devleti arasında 7.6.1830 tarihinde imzalanan antlaşma gereği  Amerikalı tacirler Anadolu’da kıyı şehirlerde Rumlar, iç kısımdaki şehirlerde ise Ermeni tacirler ile işbirliği yapıyorlardı. Böylece Anadolu’da burjuva bir Ermeni sınıfı ortaya çıkmıştı. Osmanlı imparatorluğunda açılan Amerikan Kolejleri ile misyonerlik faaliyetleri yoğunlaştırılmıştır ayrıca bu kolejlerde genellikle azınlıklara mensup gençler öğrenim görmekte idiler, misyonerler Ermenileri teşkilatlandırmış ve Türklere karşı kışkırtmışlardır.

       17. yüz yılda Ermeniler, Rusya’ya yöneldiler, Rusların gücünden ve yayılma politikasından faydalanmak istediler, Ruslar da Büyük Petro zamanından Kafkaslara hakim olmak için Gürcü ve Ermenilerden faydalanmak için antlaşmalar yaptılar. İsrael ORİ isimli Karabağlı bir Ermeni, bağımsız bir Ermenistan kurmak  için Büyük Petro ile irtibata geçti, Ruslar bağımsız bir Ermenistan için değil kendilerinin çıkarları için Ermenileri bir araç olarak kullandılar. Ermenilere destek vereceklerini vaad ederek onları İran’a karşı kulandılar, İran’la yapılan savaşta Kuzey İran’ın( Güney Kafkasya’nın) topraklarını ilhak ettiler. II. Katerina, Ermenileri Ararat Krallığı konusunda aldatmıştır, Osep ARGOTYAN isimli bir Ermeni’nin  hazırladığı projeyi hayata  geçirmedi, 1779 yılında Ruslar bu projeyi uygulamaktan vazgeçtiler. Devamlı olarak Ermenileri kullanan ve kışkırtan Rusların taktiği” Rusya içindeki Ermenilere göz açtırmamak ve Osmanlı Ermenilerini Türlere karşı kışkırtmak” olmuştur.  

       93 (1877-1878) Harbinden sonra  Ruslar Doğu Anadolu’yu işgal edince yerli Ermeniler, Rus ordusunda bulunan Ermeni asıllı komutanlarla işbirliği yaptılar, Korgeneral  Lozareff ile Binbaşı KAMSARAGAN, yerli  Ermenileri polis teşkilatına aldılar ve silahlandırdılar, bu Ermeni polisler Müslüman halka zülüm yaptılar. Ermeni tacirler de Rus işgalinden sonra  çok para kazanarak zengin oldular. Ermeni Patriği Nerses Rus çarına başvurarak Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurulmasını teklif etti ancak Edirne’de bulunan Rus yetkilisi(İstanbul eski Rus elçisi)kont İGNATİEF, Ermeni temsilcisi Kevork RUSÇUKLİYAN’a “ Osmanlı topraklarında Ermenistan diye bir bölgenin olmadığını, Ermeni milletinin dağınık bir halde yaşadığını ileri sürerek Bulgarlara verilen hakların kendilerine verilemeyeceğini ve bir Ermeni devleti için derhal mücadeleye başlamalarını  tavsiye etti.”

       Ermeni komiteleri özellikle Taşnaksutyun komitesi, Kürtlere yaklaşmak ve onları kullanmak için yoğun çabalar harcadılar. Ermeniler, arkalarında Batılı devletlerin varlığını hissederek Kürtlere saldırmaya başladılar, yüz binlerce Doğulu vatandaşımız Ermeni çeteleri tarafından katledildiler, köyler basılarak yağmalandı, yakılıp yıkıldı. Kürtler, Ermenileri desteklemediler, aksine Osmanlı devletine ve Türk milletine ihanet etmediler, Türk ordusuna destek oldular.

3-      DİN FAKTÖRÜ:  Rusların egemenliği altındaki Polonya Hıristiyanları  için ses çıkarmayan Avrupa devletleri, Osmanlı devletindeki Hıristiyanların hamiliğine soyunmuştu. Ermeni kilisesi, din faktöründen rahat bir şekilde faydalanmıştır. Bağımsız veya otonom bir Ermenistan sözü ile kandırılan Ermeni kilisesi güya nüfuzunu ve otoritesini arttırmak için Osmanlı devletine ihanet etmiş ve Avrupalıların emellerine alet olmuştur. İlk defa 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca antlaşması ile Rusya Osmanlı devletinin iç işlerine karışma hakkını kazanmıştır. Ermeni ihtilalcılarının Ruslarla ilk teması 1853 yılında Osmanlı –Rus savaşı esnasında olmuş, Ermeniler Ruslara yardım etmişlerdir. 1856 yılında yapılan Kırım savaşından sonra da İngiltere ve Fransa, Osmanlı devleti bünyesinde bulunan Ortodoks ve Katoliklerin koruyuculuğunu almışlar, Ayastefanos ve Berlin antlaşmaları ile sözde Ermeni sorunu uluslar arası bir sorun haline getirilmiştir.

4-      MİSYONERLİK FAALİYETLERİ VE YAPILAN PROPAGANDALAR:   Amerikan misyonerleri 1819 tarihinde  Osmanlı topraklarına gelmeye başladılar, 1832 yılında İstanbul’da merkez  kurdular, Müslümanlara ve Doğu Kilisesine yönelik çalışmaları yaptılar. 1896 yılında 176 misyoner  Amerikalı ve 869 yardımcı azınlık mensubu Osmanlı ülkesine dağıldılar ve 30 vilayette Amerikan Koleji açtılar, amaçları Ermenileri kendi mezheplerine kazandırmak, Türklere karşı ayaklandırmak ve Hıristiyanlığı Müslümanlar arasında yaymaktı.  Amerikan kolejlerinde genellikle azınlık mensuplarının çocukları okutulmaktaydı, yüzlerce Ermeni genci A.B.D.’ne tahsile gönderildi, bu gençlerin bir kısmı geri döndü, bir kısmı orada kaldı. Amerikalılar, Harput ve Merzifon bölgesinden yüzlerce Ermeni’yi Amerika’ya öğrenim için götürürken bazı Türkleri de işçi olarak götürmüşlerdir, giden Türkler orada gurbet ellerde kaybolup gitmişlerdir, yakın zamanda yapılan araştırmada bir kısmının mezarları bulunmuştur.

            Amerika’da Türklerin ve Türkiye’nin aleyhindeki propagandanın en yoğun olduğu yıl 1923’tür. Ermeniler, öyle bir propaganda bombardımanı yapmışlardır ki tüm Amerikalılar, Avrupalı ve dünya milletlerini kendilerine inandırmışlardır. Batılılar peşin hükümle karar vermişlerdir ancak bizler de kendimizi savunacak bir faaliyette bulunmadık, hep sustuk, karşı propaganda yapmadık. Amerikalı (New England’ın) sözü geçen bir din adamı, bir papaz “ Türkler hakkında hakikati duymak istemiyorum, ben onlar hakkında çoktandır kanaatimi geliştirdim.” demiştir.                  

                                                   MAVİ  KİTAP  NEDİR?

       Ermeni iddiaları 1916 yılında James BRYCE ve Arnold TOYNBEE tarafından kaleme alınmıştır. Kitabın gerçek adı “Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilere Yönelik Muamele 1915-1916” olup kapak rengi mavi olduğundan MAVİ KİTAP diye adlandırılmıştır. Bu kitap dönemin İngiliz Hükümeti tarafından savaş propagandası olarak kullanılmıştır. Kitaptaki bilgiler, Tiflis’te çıkan Horizon, Marsilya’da çıkan Armenia, Londra’da çıkan Ararat ve New York’ta çıkan Gotchnag is