Önder GÜZELARSLAN

Önder GÜZELARSLAN

[email protected]

EDEBİYAT DÜNYASINA DAMGA VURAN BİR İSİM PEYAMİ SAFA

16 Mayıs 2021 - 09:50 - Güncelleme: 16 Mayıs 2021 - 14:07

EDEBİYAT DÜNYASINA DAMGA VURAN BİR İSİM PEYAMİ SAFA

Edebiyat dünyamızın önemli imsilerinden biri olan Peyami Safa, Servet-i Fünun şairlerinden anadan doğma şair kabul edilen İsmail Safa’nın oğlu olarak 2 Nisan 1899 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelmiştir. İstanbul’un fatihi Fatih Sultan Mehmet’in hocası, Akşemsettin Hazretleri’nin torunu olan Peyami Safa, 2 yaşlarında babasını Sivas’ta sürgünde olduğu sırada kaybetmiştir. Çok küçük yaşta yetim kalan Peyami Safa kısa bir süre sonra kardeşini de kaybeder. Yine çocuk denecek yaşlarda yakalandığı amansız bir kemik hastalık ölünceye kadar onun peşini bırakmaz. Eğitimine annesinin ve akrabalarının yanında başlar, fakat kemik hastalığı düzenli bir eğitim almasına mani olur. Sivas’tan annesiyle birlikte İstanbul’a gelir. Burada Vefa Lise’sine kayıt yaptırırı. Ancak küçük yaşta ailenin geçimi de bunun sırtına binince aynı zamanda çalışmak zorunda kalır. Daha 13 yaşında iken 1912 yılında hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla Vefa Lise’sindeki öğrenimini yarıda bırakır ve Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar Posta – Telgraf Nezareti’nde çalışmaya başlar. Daha sonra ki süreçte de öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Gösterdiği çalışma azmi sonucunda kendi çabasıyla Fransızca öğrenip epeyce de ilerletir. I. Dünya Savaşı sonrasında 1918 yılında ağabeyi ile birlikte çıkardıkları 20. Asır adlı Akşam Gazetesi’nde “Asrın Hikâyeleri” başlığı altında yazdığı öykülerle gazeteciliğe ilk adımını atmış olur. Yine bu zaman zarfında Eski dost adını verdiği bir çocuk romanı da kaleme alır. Akabinde Son Telgraf, Tasvir-i Efkâr, Cumhuriyet Son Havadis gazetelerinde fıkra ve makalelerinin yanı sıra romanlar da yayımlamaya devam etmiştir. Babası gibi şair olan amcaları Ahmed Vefa ve Ali Kâmi'nin kendisini yönlendirmeleriyle edebiyata başladığını sık sık dile getirmiştir.

Para kaygısıyla yazdığı sıradan yazılarda annesi Server Bedia'nın adından esinlenerek "Server Bedii" takma adını kullanmış, ve bu isimle kaleme aldığı "Cingöz Recai" isimli polisiye dizi romanları büyük ilgi görmüştür. Sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi değişik alanlarda yazdığı yazılarla çok yönlü bir yazar olduğunu ispatlamıştır. 43 yıl boyunca hiç durmadan yazı yazmayı sürdürmüştür. 

1930 yılında basılan ve genç bir hastanın psikolojisini yansıtan otobiyografik romanı "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu"nun ilk baskısını "Nâzım Hikmet"e ithaf etmiştir. Bu eseriyle ünü ülke sınırlarını aşmıştır. 1955 yılında Milliyet Gazetesi’nde yayımlanan bir yazısında bu romanı hangi sebepten yazdığını şöyle anlatmıştır:

“İlkokulda benim iki lakabım vardı. Biri ‘Şair Bey’. Çünkü o zamanlar da, bugünkü gibi, her gün, çocukça şeyler karalardım. Biri de ’Sivrisinek Sultanı’. Çünkü o zaman da  bugünkü gibi, zayıftım.”

Kendi hayatıyla ilgili anlattığı hatıralar arasında, başarısızlıkla sonuçlanan bir kurabiye tüccarlığından bahseder ki o da ilginç bir macerasıdır. Evde annesine yaptırttığı kurabiyeleri kitapçı Acem Usta’nın kitapçı dükkanında satmaya çalışması ancak kurabiyelerin satılmaması ve bozulması sonucunda hezimetle sonuçlanan bir ticari girişiminden sıkça bahseder. İlk kaleme aldığı ve birkaç formadan oluşan ismini de “Sakın Bu Kitabı Okumayın” diye koyduğu hikâye kitabı beklediğinin üzerinde ilgi görmüş çok kısa sürede bastırdığı kitaplar tükenmiştir.   

1949 yılında yayınlanan son eserlerinden "Matmazel Noraliya'nın Koltuğu"nda isimli kitabında tıp öğrenimi yaparken bunalıma girerek felsefeye yönelen ve sonuçta mistik dünya görüşünde karar kılan bir gencin hikâyesine yer vermiştir. Her zaman edebiyat ve siyaset tartışmalarının içinde bulunan Peyami Safa, Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin'le birçok defa polemiklere girmiştir. Peyami Safa, 1961 yılında Erzurum’da yedek subaylığını yapmakta olan çok sevdiği oğlu Merve’nin ölümü üzerine geçirdiği büyük sarsıntı sonrasında beyin kanaması geçirerek, oğlunun ölümünden birkaç ay sonra 15 Haziran 1961'de İstanbul'da vefat etmiştir. Naşı Edirnekapı mezarlığında toprağa verilmiştir.

Türk edebiyatında roman, öykü, fıkra yazarı olarak tanınan Peyami Safa, eserlerinde olaylara değil, psikolojik tahlillere ve ruh çözümlemelerine ağırlık vermiştir. Türk edebiyatında psikolojik roman türünün ustalarından birisi olmuştur. Bilinç akımı, iç konuşma gibi anlatım tekniklerinden yararlanmıştır. Romanları teknik bakımdan oldukça güçlüdür. Romanlarında kişileri kültürlerine, kişiliklerine, yaşam biçimlerine uygun şekilde konuşturmuştur.

Doğu-Batı çatışması, ahlak çöküntüsü, varlığın sırları, toplumsal değişme sonucu ortaya çıkan bunalımlar romanlarında işlediği başlıca konulardır. Hemen her döneminde gelenekler, dönemler, anlayışlar, karşılaşmalar üzerinde duran Peyami Safa Türk edebiyatının mistik yazarlarından biridir. Her şeyin kaynağını madde kabul eden anlayışa karşı çıkmış; ruhu, manevi değerleri ve inancı ön planda tutmuştur. Betimlemeleri oldukça güçlü olan Peyami Safa “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” isimli  romanıyla ciddi ses getirmiş, günümüzde hala ilgiyle okunan bu kitabı Türk edebiyatının ilk otobiyografik romanı olma özelliğindedir.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum