Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

Türkiye Üzerine Düşünmek/Lozan Üzerinden Koparılan Fırtına

28 Temmuz 2017 - 08:49 - Güncelleme: 28 Temmuz 2017 - 12:13

Türkiye Üzerine Düşünmek/Lozan Üzerinden Koparılan Fırtına

Naci YENGİN

www.tarihistan.org

Türkler tarihlerini mücadeleyle yazmış ve varoluş sebeplerini bu mücadeleye borçlu olan milletlerin başında gelir.

 Kapitalizm, ferdiyetçilik, liberalizm gibi dünyanın emperyal unsurları tarafından geliştirilen sözde modern hayat ve devlet unsurlarını sonradan öğrenen(Tam olarak öğrendiği söylenemese de) bir millet ve devlet yapılanmasını benimseyen Türkler daha çok mücadele ve devlet-millet anlayışına dayanan manevi güçleri sayesinde ayakta kalmayı başarmışlardır. O yüzden ilmi siyaset, Al-i Cengiz oyunu, Bizans entrikası, siyasi ayak oyunları gibi mücadele dışı devlet argümanlarını öğrenme ve uygulama gereği duymamışlardır. Siyasi ilişkilerde başarısızlığın ya da savaşlarda alınan galibiyetlerden sonra masa başında aynı başarıyı gösterememenin arka planında söze güvenme, art niyet taşımama ve emperyal devletlerin benimsediği düşünce, ekonomi ve hayat tarzını benimsememe gibi özellikler etkili olmuştur.

1699 Karlofça Antlaşmasıyla başlayan süreçte yaşanan toprak kayıplarının pek çoğunda masa başı entrikalardan, siyasi ayak oyunlarından söz etmek mümkündür. Ulusal ve uluslararası şartlar sonucu Dömeke Meydan Savaşı, Trablusgarp, Balkan savaşlarının kaybedilmesi ve hatta Lozan Antlaşması bunlara verilecek birkaç örnektir.

Türkiye Cumhuriyeti modern devlet teamüllerine uygun olarak kurulan bir devlet olsa da Osmanlı Türk töre ve devlet anlayışını devam ettiren; aynı hasletlerle kurulan bir devlettir. Cumhuriyet Türkiye’sinin temel hedefi olan Misak-ı Milli halen milli refleks olarak zihinlerdeki yerini koruyorsa da Lozan Barış antlaşmasında gerçekleştirilememiş ve gönüllerde yaşayan bir ukde olarak tarihteki yerini almıştır.

***

24 Temmuz 1923’ten bu güne kadar bir türlü ortak noktada buluşamadığımız en önemli anlaşmaların başında Lozan gelmektedir. Lozan’ın Türk milleti ve aydını arasında bir türlü sindirilememesinde gerçekleştirilemeyen Misak-ı Milli hedefleri olduğu herkesin malumudur. Ayakları yere basan her İslamcı, sosyalist, sağcı, solcu, cemaatçi, tarikatçı, milliyetçinin Lozan hakkında içine sinmeyen bir taraf vardır. Vardır var olmasına da bütün bu çevrelerin anlamakta, kabul etmekte zorlandığı en önemli gerçek Lozan Barış Antlaşması sırasında Türkiye’nin askeri, ekonomik, siyasi ve milli şartlarının Misak-ı Milli hedeflerini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinin bilinmemesidir.. Bu nedenle Lozan Barış Antlaşmasının her sene-i devriyesinde bazı çevreler “zafer” çığlıkları atarken bazı çevreler “hezimet” ve hatta Lozan’ı “hainlik” derecesinde gemi azıya aldıklarına şahit olmaktayız!

Türk milletinin içinde yaşadığı, geçmekte olduğu ulusal ve uluslararası süreç gelecek bin yılın habercisi olabileceği gibi aksine yıkıma doğru gidişi hızlandırabilecek uluslararası  konjoktürel şartları da bünyesinde barındırmaktadır. Bu gerçekler ışığında yol yakınken önümüdeki süreçte yaşanma ihtimali bulunan bazı sıkıntı ve gerginliklere karşı ortaya koyacağımız sorulara ve çekincelere mantıklı cevaplar bulmak, çözüm odaklı düşünmek zorundayız.

Türk aydını kendine bir kök, bir düşünce geleneği bulamadığı için sürekli yalpalamaktadır.

Derin köklere dayanmayan düşüncelerden yoksun olanların savunduğu değerler inanca dair bile olsa günün birinde bu değerler aşınabilmektedir.

Kaleleri fethedilmiş bir neslin sığınacağı yer yine mazisidir. Mazisine küfredenler mazinin eseri olacaklardır.

Lozan üzerinden devam eden mevzi kapma yarışı Türk insanının kulağına Tanzimat’la üflenen Sur gibidir. Hâlâ daha üflenmeye devam ediyor. Ancak Sur’un sesi bizim taraftan gelmiyor!

Tanzimat’la başlayan yeni kutsallar ve yeni medeniyet arama hülyası muhteşem medeniyetimizi iğdiş etmiştir. İnsanımız kendine düşman olmuş ve aydın içinden çıktığı milletini anlamayan batının kuklası haline getirilmiştir. Tarihine, medeniyetine, devletine düşman aydınlar milleti değersizleştirme görevini gönüllü olarak üstlenmişlerdir.

Hâlbuki hepimiz aynı geçmişin devamıyız. Türk'e, İslam’a düşman bir dünya şartlarında yaşıyoruz. Şartlar bu kadar ağır ve çetinken milletine, tarihine, değerlerine düşman nesilleri karşı karşıya getirmenin hiçbir mantıklı tarafı olamaz.

Türk’e düşman bir batı medeniyetinden alacağımız ne olabilir? Ama öncelikli işimiz mevcut kazanımlarımızı, mevzileri elde tutmak olmalıdır. Devletimizin bağımsızlığı, milli birlik ve beraberliğimiz için Lozan bir mevzidir. Daha ileriye bakmamız gerekirken ne diye Lozan etrafında birilerinin planlarına, projelerine yağ sürecek denli çatışma içine giriyoruz?

Lozan’ı yok saymak, hele hele ihanet belgesi görmek kalenin anahtarını düşmana teslim etmek değil midir? Hem de İslam dünyasının son kalesi olan Türkiye’nin anahtarını !  Kudüs, Mekke, Medine’den önce Türkiye’nin ayağa kalkması gerekmiyor mu? Lozan’ın yarıda bıraktıklarının üzerine gitmek dururken bu kamplaşma kimin işine yaracaktır? Lozan’ın gerçek hedeflerine yönelmek daha tutarlı bir bakış açısı değil midir?

Geçmişine, milletine küfredenlerle aynı safta olduğunun farkında değil bazı çevreler.

Tanzimat’la başlayan bir hastalıktır geçmişine küfretme hastalığı. İttihatçılardan Cumhuriyet nesline geçmiştir. Son dönemde bazı muhafazakâr çevrelere de sirayet etmeye başlamıştır!

Hangi ideoloji olursa olsun Batıdan ithal edilen ve beyinleri dumura uğratan deli saçması fikirlerdir.

Gelin, muhteşem mazi ile hülyasını kurduğumuz geleceğe ideolojilerden arınmış bir zihinle gidelim. Gelin, İmam Maturidi ruhunu, Hoca Ahmet Yesevinin enginliğinde Yunusça, Ahi Evranca, Hacı Bektaş-ı Velice söyleyen Türkistan’dan Anadolu’ya uzanan irfan ehlinin yolunu bırakmayalım. Tabii bunun için kafa yormak gerekir. Düşünmek, akletmek ve iz’an sahibi olmak!

Hiçbir ideoloji karşı dünyaya kulak kesilmez. Sevgi, saygı, anlayış, düşünme ve gayrete ihtiyacımız her zamankinden daha fazladır.

İdeolojiler karşıt dünyalardan rövanş alma peşindedir. Batının elinde oyuncak olan tüm ideolojiler mezarımızı kazmaya devam ediyor. Kardeşinin mezarını kazmak nasıl bir duygudur?

Mesela Halil İnalcık hocanın ardından sahte gözyaşı döken çevreler kaç kitabını, kaç makalesini okudu? Mesele bu kadar basittir! Lafla, ideolojiyle, geçmişe küfrederek bir yere varılmıyor!

Türk aydını Lozan savunuculuğu ve Lozan karşıtlığı zilletinden kurtulmak zorundadır. Yoksa uçuruma hep birlikte yuvarlanma ihtimali yüksektir.

Türk aydını tarihine şaşı bakma hastalığından kurtulmak zorundadır.

Türk aydını milletini tanımak zorundadır. Taşıma, tercüme kültür ve gelenekle iman edilen din ve yaşanılan hayat, hayat değildir. Milli süzgeçten geçmeyen hiçbir teknoloji ve kültürün bize yar olmayacağını idrak etmek zorundayız.

Algılarımız intihar psikolojisi içindeyse bundan korkmak gerekir. Batı ve onların izdüşümü değerler olan algılarımızı değiştirip milletin engin tecrübesi, hikmeti, irfan algısına her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır.

Aydın, milleti kendisiyle kavgaya tutuşturup kenarda bekleyemez.

Millet için fedakârlık yapmak gerekir. Anlama ve ortak zeminde buluşma fedakârlığı... Aydın bunu yapmıyorsa ona aydın denmez, hain denir!

Tarihinden gurur duyan hatta fanatik derecesinde övünen insanların tarihleri hakkında bu kadar cahil olmaları bizim ülkemize has bir durum olsa gerek!

Batının, Arabın, Farsın veya başka bir kültürün her kepazeliğini yücelten, kendi insanına tahammül edemeyen, kültürüne yabancı gafil bir nesil yetişiyor. Bundan bir an önce kurtulmak gerekiyor.

Tanzimat’la başlayan Batıcılaşma Cumhuriyetle desteklenen ideolojilerin peşinden koşan nesilleri batının kölesi haline getirdi.

Ahmet Mithat, Sait Halim Paşa, Mehmet Akif, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Cemil Meriç, Erol Güngör, Samiha Ayverdi... Kemal Tahir, İdris Küçükömer,… Batının ideolojik kölesi olmayanlar ölümsüzleşen insanlar arasına girdiler. Hep yerli kaldılar. Hep milletin gönlündeki yerlerini kutsal bir metin gibi korudular.

Gelin geçmişimize bir bütün olarak bakmayı deneyelim. Her şeyiyle bize ait olan geçmişimize küfretmek, yok saymaktan kurtulalım. Bu hastalığın bizi ölüme götüreceğini bilenlerden olanlara selam olsun! www.tarihistan.org