KADİM TÜRK BAŞKENTLERİ: REY

KADİM TÜRK BAŞKENTLERİ: REY
12 Mayıs 2024 - 09:22 - Güncelleme: 12 Mayıs 2024 - 09:37

KADİM TÜRK BAŞKENTLERİ-I: REY

Prof. Dr. Haşim ŞAHİN

Tarih boyunca muhtelif boylar vasıtasıyla pek çok devlet kurdukları bilinen Türk topluluklarının genel olarak yarı göçebe bir yaşam sürdükleri ve hayvancılık ile geçimlerini sağladıkları bilinen bir husustur.

Ancak bu yaşam tarzı Türklerde şehir hayatının hiçbir surette olmadığı şeklinde yorumlanmamalıdır.

Türklerin önemli bir kesiminin Hunlar devrinden itibaren şehirlerde yaşadıkları, tarım ile meşgul oldukları arkeolojik buluntular neticesinde ortaya çıkan sulama kanalları ve buğday buluntularından anlaşılmalıdır.

Bilhassa Uy gurlar devrinden itibaren Türk topluluklarının hızla yerleşik hayata geçtikleri, bazı yeni şehirler kurdukları malumdur.

Tarihte Türkler tarafından kurulan en kudretli birkaç devletten birisi volan Selçuklular da başkentlerinin seçimlerinde benzer hususları göz ardı etmemişlerdi. Devletin bağımsızlığının ilan edildiği Nişabur, Rey, Isfahan, Merv, Kirman, Dımaşk, Halep, Kudüs Büyük Selçuklu hakimiyet sahasında, İznik, Konya, Kayseri, Malatya, Antalya, Sivas gibi şehirler ise Türkiye Selçuklu idaresinde öne çıkan belli başlı şehirlerdi. Bu şehirler Selçuklu meliklerinin idari tecrübe kazandıkları, birer prestij eseri haline getirdikleri, âlimlerin, sufilerin, tüccarların yaşadıkları veya ziyaret ettikleri ihtişamlı şehirler olup, İslam coğrafyacıları bu şehirlerden övgüyle söz etmişlerdi. Söz konusu bu şehirler aynı zamanda Selçuklu mührünün tarihe kazınmış birer temsili; Selçuklularda şehirciliğe verilen önemin birer sembolüydüler.

Selçuklular, Tuğrul Bey’in 1040 yılında Dandanakan Savaşı sonrasında hükümdar ilan edilmesi sonrasında başlayan ve aile üyelerinin büyük bir kısmının dahil olduğu seferler ve fetihler neticesinde kısa sürede kadim Pers/Sasani şehirlerini ele geçirmeye başlamışlardı. Erken dönem fetihlerinde en fazla öne çıkan isim ise Tuğrul ve Çağrı beylerin baba tarafından kuzenleri, anne tarafından kardeşleri olan İbrahim Yinal idi. Selçukluların kurulduğu dönemden itibaren gaza anlayışının, yağma ve ganimet politikasının da bir neticesi olarak yeni devletin batı ucuna yığılan Türkmenlerin başbuğ olarak kabul ettikleri İbrahim Yinal’ın fethettiği şehirlerden ilki, genç devletin hükümdarı tarafından kısa süre sonra devletin başkenti ilan edilecek olan, Hamdullah Kazvini’nin Şeyhü’l-Bilad olarak tavsif ettiği Rey şehriydi.

Günümüzde Şehr-i Rey adıyla Tahran’ın güneyinde yer alan Rey, köklü bir geçmişe sahip olup, Hz. Adem’in oğlu Şit Peygamber yahut meşhur Sasani kisrası Firuz tarafından kurulduğuna, Zerdüşt’ün annesinin yaşadığına, Zerdüştlüğün on iki kutsal şehrinden birisi olduğuna inanılan, Rhages/Rega ismiyle Avesta ve Tevrat gibi iki kutsal metinde adından söz edilen bir şehirdi.
Rey, tarih boyunca pek çok devletin hakimiyetine girmiş, ticareti ve lezzetli ürünleriyle adından söz ettirmişti. 642 yılındaki Nihavend Savaşı’ndan kısa bir süre sonra İslam hakimiyetine girmiş, bazı siyasi olaylarda başı çekmiş, Abbasiler devrinde Halife Muhammed el-Mehdi tarafından Muhammediye adıyla İslam şehir modeline uygun şekilde yeniden inşa edilmiş, bu devletin en kudretli halifelerinden olan Harun er-Reşid bu şehirde doğmuştu. Halife Mehdi, İslami dönemin incisi olan Rey’e gerçek kimliğini veren isimdi. Halife fiili başkent olarak kullandığı anlaşılan bu şehirde medrese, cami ve saray inşa ettirdiği gibi, şehrin güvenliğ  için etrafına hendekler kazdırmıştı. Abbasi devrinin kudretli Türk kumandanlarından Boğa el-Kebir’in oğlu Musa bu şehirde valilik yapmış ve Abbasiler adına şehri idare etmişti.

Yaptığı seferler dışında hayatının büyük bölümünü burada geçiren Tuğrul Bey, ömrünün

sonlarına doğru Abbasi halifesi el-Kaim Biemrillah’ın kızı Seyyide Hatun ile evlendiğinde

onu Rey’e getirmiş; vefatından sonra günümüzde Burc-ı Tuğrul adıyla anılan türbesine

defnedilmişti. Sultanın ölümünden sonra, ilk olarak 1063 senesinde Çağrı Bey’in oğlu Süleyman, hemen akabinde de kardeşinin sultanlığım kabul etmeyen Alp Arslan 23 Ocak 1064’te törenle Rey’de Selçuklu tahtına çıkmışlardı.

Rey Tuğrul Bey devrindeki prestijli konumunu Sultan Alp Arslan devrinde de sürdürdü. Malazgirt Savaşı’nda, Bizans imparatoru IV. Romanos Diogenes, kendisine barış teklif eden Sultan Alp Arslan’ın teklifini “Barışı ancak Rey’de konuşuruz” diyerek geri çevirmişti. Şehir Sultan Melikşah devrinin başlarına kadar Selçukluların en önemli şehri olmayı sürdürdü. İsfahan’ın başkent olmasından sonra ise valiler tarafından idare edilen Rey, eski konumunu tam anlamıyla sürdüremese de stratejik önemini, pamuk, tahıl, üzüm, şeftali, nar üretimi ve ticaretindeki aktif rolünü sürdürmeye ve dünyada ünlü Rey seramiklerinin üretim merkezi olmaya devam etti.

Rey, sadece Selçuklular devrinde sadece sultanlarının yönetim merkezi olmakla kalmamış, yönetime isyan eden şehzadelerin de hedefi olmuştu. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, şehri Selçuklular adına ilk kez fetheden İbrahim Yinal, zaman içerisinde Tuğrul Bey ile anlaşmazlığa düşüp isyan ettiği sırada Rey önlerinde mağlup edilmişti. Aynı şekilde Arslan Yabgu’nun oğlu ve Türkiye Selçuklularının atası olan Kutalmış Bey; Alp Arslan’ın ağabeyi Kavurd Bey de başkenti ele geçirme niyetinde oldukları bu şehrin üzerine yürümüşler, ancak yenilgiye uğratılmışlardı.

Abbasi iktidarının bölgede zayıfladığı dönemde bazı yerel hanedanların yanı sıra, Samaniler, Gazneliler ve Büveyhiler gibi kudretli devletler tarafından da idare edilen şehir, Selçukluların ortaya çıktığı dönemde Haşan b. Büveyh idaresindeki Deylemliler tarafından idare edilmekteydi. Şehir Büveyhiler devrinde de başkent olarak kullanılmıştı. Şii inanca mensup olan Büveyhiler devrinden itibaren şehirdeki Hanefi nüfusa ilave olarak Şii nüfusta ciddi bir artış gözlenmiş, sonraki yıllarda da bu nüfusunu koruyan Rey’de Haşan Sabbah başta olmak üzere bazı Şii daileri yetişmişti. Samaniler devrinden itibaren başlayan ilmi gelişmeler, İslam dünyasının genelinde olduğu gibi bu coğrafyada da kendisini hissettirmiş, Büveyhi hükümdarları da ilmi gelişmelere büyük ölçüde destek olmuşlardı. Bu dönemde bir rasathane inşa ettirdiği bilinen Rüknüddevle ve ömrünün büyük bölümünü kütüphanede geçiren Mecdüddevle öne çıkan isimlerdi.

Rey, Anadolu’yu Orta Asya’ya bağlayan tarihi İpek Yolu üzerinde yer aldığı ve aynı zamanda Mazenderan’dan gelen yolların birleşme noktasında olduğu için stratejik bakımdan büyük öneme sahipti. Bölgeye giden İslam coğrafyacılarının hayranlıkla isminden söz ettikleri bu kadim şehir, benzeri pek çok İslam şehri gibi iç kale, asıl şehir ve dış mahalleler olmak üzere üç kısımdan meydana geliyordu. Şehir bu yapısını ana hatlarıyla Halife Mehdi’nin gayretleri neticesinde kazanmıştı. Ticari bakımdan hayli zengin olan bu şehirde çok sayıda Pazar kurulmakta olup, bunların en meşhuru ise içerisinde kervansaraylar, yerleşim yerleri ve pek çok dükkânın bulunduğu Rude Pazarı’ydı. Belisan, Dihek-Pür, Nisrâbâd, Sarbânân, Bâbü’l-Cebel, Bâb-ı Hişam diğer meşhur çarşılarıydı.

Rey, Abbasiler ile başlayıp Büveyhiler devrinde devam eden prestijli konumunu Selçuklular devrinde de sürdürdü. Şehir, Selçukluların başkenti olduğu dönemde, bilhassa Tuğrul Bey’in iktidarında altın çağını yaşadı. Selçuklu hakimiyeti altındaki ticari açıdan zengin pek çok şehrin vergisi buraya gönderiliyor, ayrıca İslam dünyasının değişik bölgelerinden süs eşyaları, değişik baharatlar ve besin maddeleri de şehrin refahına önemli katkı sağlıyordu. Ortaçağ’ın önemli coğrafyacılarından İbn Havka'nın belirttiğine göre, Araş nehrinden çıkarılan lezzetli balıkların gönderildiği şehirlerden birisi de Rey şehriydi. Bu durum şehirdeki gastronominin ve beslenme zevkinin gelişimini göstermesi bakımından önemlidir. Şehir ilim merkezi olmayı Selçuklular devrinde de sürdürdü. Tuğrul Bey’in burayı kendisine başkent seçmesinde fetih güzergahına yakın stratejik konumda ve güvenli bir şehir olması etkili olmuştu. Selçuklulara gerçek anlamda kimlik ve devlet olma bilinci kazandıran, yaptığı fetihler ve kudretli yönetimi sayesinde kısa sürede devletini Abbasiler başta olmak üzere bütün İslam devletlerinin en kudretlisi haline getiren Tuğrul Bey’in fetih stratejisinde Rey önemli bir yere sahipti. O, elçi kabulleri başta olmak üzere kudretli hükümdar imajını sergileyeceği, bir nevi kendi kudretinin vitrini olan bu şehirde yeniden bir imar faaliyetine girişerek, yeni bir saray, cami ve medrese inşa ettirdi. Teberek Kalesi adıyla bilinen dış şehri tekrar imar edip güçlendirdi.

Nont: Yazarın izni ile ve gönderisiyle yayınlanmıştır.

Kaynak: İlbank, sayı: 10, Haziran 2024, ss. 21-26.

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları