Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

ŞEHZADE MUSTAFA VE MANİSA

11 Mart 2014 - 09:36

ŞEHZADE MUSTAFA VE MANİSA

NACİ YENGİN

Türk eğitim sisteminde sağlıklı bir bakış açısından bahsetmek mümkün değildir. Hele hele eğitimin milli olduğunu söylemek hepten yalan ve kandırmacadır! İktidarlara ve şahıslara göre değişen bir eğitim modelinde Türk devletinin devamlılığı anlayışının müfredat çerçevesinde öğretilmesi mümkün görünmektedir. Ki, Osmanlı gibi diğer Türk devletlerinin uygulamaları, töre ve kutsiyetiyle ilgili herhangi bir kitap, dizi, belgesel ya da görsellikte insanların tarihe, Türklüğe, dine, Osmanlı’ya verip veriştirmeye başlamalarının arkasında eğitim sisteminin çarpıklığı birinci sıradadır.

Tarihe, Türklüğe şaşı bakan çevrelerin yaptığı korumacı bir anlayış mıdır? Sanmam... Olsa olsa tarihin eleştirilebilecek yönlerinden hareketle açık yakaladığı düşüncesiyle saldırı malzemesi bulduğunu sanan bazı zevatların gerçek yüzlerini, zihniyetlerini ortaya koyma girişimidir!

İnsanlar kaderlerini bireysel yaşarlar. Devletlerin kaderlerinde kişilerin hayatı değil millet, din, töre ve geleceğin inşası gibi insan iradesini aşan gerçekler vardır. Bu nedenle hükümdar çocuklarının, kardeşlerinin öldürülmesi ile vatan için mücadele eden askerin şehadeti arasında çok fazla bir anlam farkı yoktur. Her ikisi de  nizam-ı alem dayalı kutsi amaçları çerçevesinde ulvi değerler için hayatlarını feda etmektedirler. Gerek günümüz askeri gerekse Yeniçerinin yemini vatan, din, millet ve istiklal uğrunadır. Bu uğurda ölen ya da öldürülenlerin bu kaderle karşılacaklarını bilmelerinden daha doğal bir durum olamaz. Mesele o insanların ölümü değil bu günleden o günlere gönderme yapan insanların acziyeti ve iz’andan yoksun bakış açılarıdır!

Özellikle din ve milletle ilgili tartışma başlatanların amaçları tarih düşmanlığı değil Osmanlıyı Türk ve İslam algılamalarından ve bu algının millet hayatına, zihnine yerleşmesini önleme, engelleme çabalarından kaynaklanıyor olmasındandır! Osmanlı kökenlere hitap ediyor ne de olsa! Osmanlı deyince Türklük ve İslam dini akla gelmektedir. Mümkün olduğunda bilinç altı oluşan bu zihinsel olguyu değiştirmeyi amaçlamaktadır bu çevreler! Osmanlı, milliyete, güce, tarihsel derinliğe hitap ediyor! Osmanlı’nın benimsediği alemşumül değerler ön plana çıkarılırsa Türkiye Cumhuriyeti zarar görecekmiş algısı yaratılmak isteniyor! Ancak son dönemde bu algı devletten ziyade kişi ve bazı kurumlara endekslenmiş görünmektedir.

Batı ve uluslararası sistemin yerli temsilcilerinin gözünde Osmanlı’nın son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin inşasında, siyasi, ekonomik ve toplumsal hayatı kucaklamak isteyen yeni hayat tarzı ve siyasi sisteminde milli değerlere, İslama ve kültürel kodlarını özümseyen Türklüğe yer verilmemiştir!

Günümüzde Osmanlı’ya dair yargıların hala sakat ve saplantılı beyinler tarafından  yönlendiriliyor olmasının altında milli değerlere ve tarihe şaşı bakan eğitim anlayışının geliyor olması ve bu anlayışın ürünü olarak faaliyet sürdüren çevrelerin elinden çıkması şaşılacak bir durum değildir!

Mustafa Çelebi’nin öldürülmesinde, 11 yıllık valilik yaptığı Manisa’da nelerin yaşanıp yaşanmadığını ortaya koymaktan aciz olan anlayış halen devam etmektedir. Hatta lokal araştırmalara yeterince yer veremeyen üniversitelerin yerel araştırmacı bulmakta zorlanmaları bile çarpık eğitim anlayışıyla açıklanabilir.

Yavuz Sultan Selim'in torunu Kanuni Sultan Süleyman'ın Mahidevran Sultan'dan (Gülbahar Hatun Lakaplı) olma oğlu Mustafa Çelebi 1515’te Manisa da doğdu. 6 Ekim 1553 Konya-Karaman da öldü. Kanuninin ilk erkek çocuğu idi.1533 -1541 yılları arasında Saruhan Sancak Beyi olarak Manisa’da görev yaptı. Ancak Manisa'da yaptığı çalışmalar ve şehzadelik yılları hakkında bilgi bulmak neredeyse imkansız!

Manisa, Amasya, Konya, Kütahya, Trabzon... Şehzadelerin yoğun olarak gönderildiği şehirlere düşen görev diğer şehirlerden daha önemlidir. Öyle ki Şehzadeler şehri olarak kabul edilen bu tür şehirler bir yönüyle bağrından çıkardıkları padişahlarla tarihe yön vermişlerdir. Ancak bunlar arasında ilk sırada gelen ve benim tabirimle "Şehzade Şehir" payesine ulaşan Manisa'da şehzadeler hakkında yapılan derli toplu bir çalışma yoktur!

1444-1595 yılları arasında Saruhan Sancağı Manisa’ya gelen şehzadelerin kimler olduğu bilinmesine rağmen şu ana kadar hiçbir araştırma yapılmamıştır. En azıından uzun yıllar Manisa’ya hizmet etmiş şehzadeler hakkında araştırma yapmak gerekmektedir!

Çağatay Uluçay, İbrahim Gökçen ve İsmail Hakkı Uzunçarşılı gibi araştırmacıların çalışmaları Cumhuriyetin ilk döneminde Manisa ile ilgili yapılmış en önemli çalışmalardır. O halde Manisa, Amasya, Tarbzon... şehirlerde bulunan araştırmacılara ve bilim adamlarına düşen görev daha da önem arzetmektedir.

www.tarihistan.org