"Acaibü'l- Mahlûkat": Acayip Yaratıklar Kitabı
02 Mayıs 2024 - 10:06 - Güncelleme: 02 Mayıs 2024 - 12:03
Acayip Yaratıklar Kitabı: “Acaibü’l- Mahlûkat”
Naci YENGİN[1]
‘Acaibü’l-Mahlûkat’ kitabından
Önceleri insanlar daha çok soyu, doğduğu yer ya da onlara yakıştırılan isimlerle anılırdı. Buhari, Yesevi, Marmaravi, Alparslan, Fatih, Kanuni gibi.
Sizlere anlatacağım ve bazı alıntılar yapacağım yazar da doğduğu şehirden isim alan Kazvini. Kazvini (1202-1283).[2] Kazvin’de doğdu. Kazvin Güney Azerbaycan sınırları içinde kalan Hazar Denizi’ne yakın bir yer
Kazvini’yi merak etmemin sebebi XIII. yüzyılda (1283) kaleme aldığı “Acaibü’ül- Mahlûkat” kitabında anlattığı ve Ortaçağ insanını hayretler içinde bırakacak olağanüstü konuları. Eskiden olağanüstü şeyler, daha önce görülüp duyulmamış olaylar anlatılır ya da yazılırken ‘Acaib’ kelimesi kullanılırdı. O yüzden coğrafyacılar, seyyahlar, evren bilimciler (Kozmoloji) anlattıkları-yazdıkların insanlar tarafından kolay kolay inanmayacağını düşündükleri için onlara ‘Acaib’şeyler derlerdi.
Öncelikle eserin Ortaçağ’da ansiklopedik bir çalışma olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Ancak eserde anlatılan pek çok konunun kulaktan dolma, rivayetler ya da başka eserlerden, kişilerden esinlenilerek aktarıldığı söylemek gerekir.
Rivayetçi, abartılı tarihçiliğin revaçta olduğu dönemler için bulunmaz bir eser olsa da günümüzde Kazvini’nin eserinde verdiği bilgilerin birçoğunun gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum.
Altını çizerek okuduğum bazı bölümlerin günümüz için çok abartılı, hatta yanlış olduğunu söylemek kolay olsa da 1283’ta kaleme alınan ve İlhanlı veziri Ata Melik’e takdim edilen eserin o dönem insanlarının zihin dünyasında olumlu olumsuz silinmez derin izler bıraktığı açıktır. Özellikle bazı bölümler ve Türklerle ilgili aktarılan bilgilerin tamamen asılsız Pagan, Pers ve Arap anlayışlarının ürünü olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır.
Kazvini’nin eseri ‘Göklerdeki Acaiyiplikler’, ‘Ateşin Acayiplikleri’, ‘Yerin ve Suyun Acayiplikleri’, ‘Beldeler, Mescitler, Kiliseler ve Diğerleri’, ‘Ağaçlar, Meyveler ve Otlar’, ‘Yasaklanan Nakış ve Suretler’, ‘İnsanın Yaratılışı’, ‘Cinler, Şeytanlar ve Devler’, ‘Kuşlar’, ‘Karadaki ve Denizdeki Hayvalar’ başlıklarıyla on bölümden oluşmaktadır.
Kazvini eserini yazma gerekçesini “Âlemde var olan görülmüş duyulmuş acayiplikleri bu kitapta anlattık.”[3] şeklinde açıklar.
İslam dünyasında özellikle Arap ve Pers (İran) çevrelerinde etkisini hala devam ettiren Türkler hakkında olumsuz-kötü yargıların Kazvini’nin eserinde de bariz bir şekilde görülmektedir.
Arap, Acem dünyasında ve bu kültürlerin etkisinde kalan coğrafyalarda Müslüman olduktan sonra da Türkler aleyhinde devam eden olumsuz yargılar, akla ziyan bakış açılarının arkasında İsrailiyatın olduğunu IV. Mehmet’in hocalarından Vani Mehmet Efendi’de (öl. 1685) tefsirinde tek tek ortaya koymuştur.
Emeviler döneminde başlayan siyasi devlet İslam’ı anlayışı Abbasiler döneminde kısmen zayıfladıysa da bu dönemde Yunan, Helen, Pers ve Hint kültürlerinin derin etkisinde kalınmış ve bu izler yüzyıllarca; hatta günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.[4] Bu açıdan bakıldığında Kazvini’nin Türkler aleyhine, hatta okuma yazma bilmeyen halk kesimleri için İslam’ın çarpık yorumlanışına sebep olabilecek satırlarına şaşırmamak gerekir.
Kazvinin eseri gibi o dönemde yazılan bazı İslam tarihi kitapları ve tefsirler dâhil birçok eserin günümüzde tekrar eleştiri süzgecinden geçirilerek yeniden ele alınması gerekir.
“Türk kabileleri çoktur. Dünyanın çevresini tutmuşlardır. Allah onlara kuvvet verdi. Bütün âlem onlar yüzünden sıkıntı çeker. Oldukça inkâr eden, çirkin adetleri vardır. Oğlanlarını satarlar, kızlarının başlarını açık utarlar.”[5]
“Yecüc ve Mecüc, Nasik ve Mensuk: Bunların hepsi Türk neslidir ve Yafes soyundandır. Görünümleri insana benzer, tabiatları ise geyik gibi vahşidir. Tırnakları domuzun tırnağına benzer, tüyleri koyun tüyü gibidir. Kimi görürlerse yerler. Seddin (Çin seddi olsa gerek NY)… Her birinin ömrü kendi neslinden bin kişiyi görmeyince ölmez.”[6]
Öte yandan Kazvini’nin Buhara, Balasagun, Gazne, Kaşgar, Konya, Merv, Nişabur, Semerkant, Zengibar, Türkistan gibi bazı Türk şehirlerini anlatırken şehirler hakkında övdü dolu sözler söylediğini de belirtmemiz gerekir.
Kazvini’nin incelediğim ‘Acaibü’ül- Mahlûkat’[7] eserini MCBÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Gedizli Türkçeye kazandırmış. Mehmet Gedizli Bey’e Ortaçağ İslam dünyasının bu önemli eserini dilimize kazandırdığı için teşekkür ederim.
Mehmet Gedizli’nin Türkiye Türkçesine aktardığı eserin Kazvininin dört nüshası bulunan eserinin hangi nüshasına dayandığını bilmiyoruz. ‘Acaibü’l - Mahlûkat’ı Türkçeye ilk olarak Yıldırım Beyazıt döneminde Yazıcıoğlu Ahmet Bican tarafından aktarıldığını da ayrıca hatırlatmak isterim.[8]
Naci YENGİN[1]
‘Acaibü’l-Mahlûkat’ kitabından
Önceleri insanlar daha çok soyu, doğduğu yer ya da onlara yakıştırılan isimlerle anılırdı. Buhari, Yesevi, Marmaravi, Alparslan, Fatih, Kanuni gibi.
Sizlere anlatacağım ve bazı alıntılar yapacağım yazar da doğduğu şehirden isim alan Kazvini. Kazvini (1202-1283).[2] Kazvin’de doğdu. Kazvin Güney Azerbaycan sınırları içinde kalan Hazar Denizi’ne yakın bir yer
Kazvini’yi merak etmemin sebebi XIII. yüzyılda (1283) kaleme aldığı “Acaibü’ül- Mahlûkat” kitabında anlattığı ve Ortaçağ insanını hayretler içinde bırakacak olağanüstü konuları. Eskiden olağanüstü şeyler, daha önce görülüp duyulmamış olaylar anlatılır ya da yazılırken ‘Acaib’ kelimesi kullanılırdı. O yüzden coğrafyacılar, seyyahlar, evren bilimciler (Kozmoloji) anlattıkları-yazdıkların insanlar tarafından kolay kolay inanmayacağını düşündükleri için onlara ‘Acaib’şeyler derlerdi.
Öncelikle eserin Ortaçağ’da ansiklopedik bir çalışma olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Ancak eserde anlatılan pek çok konunun kulaktan dolma, rivayetler ya da başka eserlerden, kişilerden esinlenilerek aktarıldığı söylemek gerekir.
Rivayetçi, abartılı tarihçiliğin revaçta olduğu dönemler için bulunmaz bir eser olsa da günümüzde Kazvini’nin eserinde verdiği bilgilerin birçoğunun gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum.
Altını çizerek okuduğum bazı bölümlerin günümüz için çok abartılı, hatta yanlış olduğunu söylemek kolay olsa da 1283’ta kaleme alınan ve İlhanlı veziri Ata Melik’e takdim edilen eserin o dönem insanlarının zihin dünyasında olumlu olumsuz silinmez derin izler bıraktığı açıktır. Özellikle bazı bölümler ve Türklerle ilgili aktarılan bilgilerin tamamen asılsız Pagan, Pers ve Arap anlayışlarının ürünü olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır.
Kazvini’nin eseri ‘Göklerdeki Acaiyiplikler’, ‘Ateşin Acayiplikleri’, ‘Yerin ve Suyun Acayiplikleri’, ‘Beldeler, Mescitler, Kiliseler ve Diğerleri’, ‘Ağaçlar, Meyveler ve Otlar’, ‘Yasaklanan Nakış ve Suretler’, ‘İnsanın Yaratılışı’, ‘Cinler, Şeytanlar ve Devler’, ‘Kuşlar’, ‘Karadaki ve Denizdeki Hayvalar’ başlıklarıyla on bölümden oluşmaktadır.
Kazvini eserini yazma gerekçesini “Âlemde var olan görülmüş duyulmuş acayiplikleri bu kitapta anlattık.”[3] şeklinde açıklar.
İslam dünyasında özellikle Arap ve Pers (İran) çevrelerinde etkisini hala devam ettiren Türkler hakkında olumsuz-kötü yargıların Kazvini’nin eserinde de bariz bir şekilde görülmektedir.
Arap, Acem dünyasında ve bu kültürlerin etkisinde kalan coğrafyalarda Müslüman olduktan sonra da Türkler aleyhinde devam eden olumsuz yargılar, akla ziyan bakış açılarının arkasında İsrailiyatın olduğunu IV. Mehmet’in hocalarından Vani Mehmet Efendi’de (öl. 1685) tefsirinde tek tek ortaya koymuştur.
Emeviler döneminde başlayan siyasi devlet İslam’ı anlayışı Abbasiler döneminde kısmen zayıfladıysa da bu dönemde Yunan, Helen, Pers ve Hint kültürlerinin derin etkisinde kalınmış ve bu izler yüzyıllarca; hatta günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.[4] Bu açıdan bakıldığında Kazvini’nin Türkler aleyhine, hatta okuma yazma bilmeyen halk kesimleri için İslam’ın çarpık yorumlanışına sebep olabilecek satırlarına şaşırmamak gerekir.
Kazvinin eseri gibi o dönemde yazılan bazı İslam tarihi kitapları ve tefsirler dâhil birçok eserin günümüzde tekrar eleştiri süzgecinden geçirilerek yeniden ele alınması gerekir.
“Türk kabileleri çoktur. Dünyanın çevresini tutmuşlardır. Allah onlara kuvvet verdi. Bütün âlem onlar yüzünden sıkıntı çeker. Oldukça inkâr eden, çirkin adetleri vardır. Oğlanlarını satarlar, kızlarının başlarını açık utarlar.”[5]
“Yecüc ve Mecüc, Nasik ve Mensuk: Bunların hepsi Türk neslidir ve Yafes soyundandır. Görünümleri insana benzer, tabiatları ise geyik gibi vahşidir. Tırnakları domuzun tırnağına benzer, tüyleri koyun tüyü gibidir. Kimi görürlerse yerler. Seddin (Çin seddi olsa gerek NY)… Her birinin ömrü kendi neslinden bin kişiyi görmeyince ölmez.”[6]
Öte yandan Kazvini’nin Buhara, Balasagun, Gazne, Kaşgar, Konya, Merv, Nişabur, Semerkant, Zengibar, Türkistan gibi bazı Türk şehirlerini anlatırken şehirler hakkında övdü dolu sözler söylediğini de belirtmemiz gerekir.
Kazvini’nin incelediğim ‘Acaibü’ül- Mahlûkat’[7] eserini MCBÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Gedizli Türkçeye kazandırmış. Mehmet Gedizli Bey’e Ortaçağ İslam dünyasının bu önemli eserini dilimize kazandırdığı için teşekkür ederim.
Mehmet Gedizli’nin Türkiye Türkçesine aktardığı eserin Kazvininin dört nüshası bulunan eserinin hangi nüshasına dayandığını bilmiyoruz. ‘Acaibü’l - Mahlûkat’ı Türkçeye ilk olarak Yıldırım Beyazıt döneminde Yazıcıoğlu Ahmet Bican tarafından aktarıldığını da ayrıca hatırlatmak isterim.[8]
[1] Türk Tarihi Bilim Uzmanı, [email protected]
[2] Cevat İzgi, “KAZVÎNÎ, Zekeriyyâ b. Muhammed”, TDİVA, C.25, s.160
[3] Acaibü’ül- Mahlûkat, s.15.
[4] Naci Yengin, “Vani Mehmet Efendi ve Türkler”, Erciyes Dergisi(Ulusal Hakemli Dergi), Ocak 2019, Yıl 42, Sayı:493, (ss.22-26)
[5] Kazvini, Acaibü’ül- Mahlûkat, s.289,290.
[6] Kazvini, Acaibü’ül- Mahlûkat, s.292,293.
[7] Kazvini, Acaibü’ül- Mahlûkat, Hazırlayan: Mehmet Gedizli, Kapı Yay. İstanbul, 2024, 456s.
[8] Tercüme-i Acaibü’l- Mahukat, Hazırlayan: Dr. Bekir Sarıkaya, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2019, s.20.
FACEBOOK YORUMLAR