Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

MİLLİ MÜCADELENİN YAZILMAYAN SAYFALARI

13 Şubat 2015 - 20:52 - Güncelleme: 14 Şubat 2015 - 18:54

MİLLİ MÜCADELENİN YAZILMAYAN SAYFALARI

Hüseyin Çavuş’un Hikâyesi/Kınalı Keklik

 

Hafızamız kadar yaşarız.

Milletlerin hafızaları ne kadar güçlüyse değerlerine olan bağlılıkları ve geleceğe olan inançları o kadar güçlüdür.

Milletler hafızlarını kahramanlarından, milli ve manevi değerlerden, yaşadıkları acı, tatlı olaylardan alırlar. Destanlaşan bir milletin hafızası büyük badirelerden sonra şekillenir. Bu açıdan milletimizin hafızası dünyada eşi benzeri görülmemiş dramlar, sevinçler ve destanlaşan olaylarla şekillenmiştir.

Milletimizin son dönemde en büyük milli bilinç kazancı neredeyse her aileden birisinin bir cepheye koşması, şehit olarak vatan toprağında yatması ya da gazi olarak geri dönmesidir.. Günümüz insanına bunun bir kazanç olduğunu anlatmak zor gibi görünse de milletin kenetlenmesi ve vatanın selameti açısından bakıldığında savaşların, şehit ve gaziliğin büyük medeniyet geçmişine sahip bir millet için kazanç olduğu anlaşılacaktır.

XX. yüzyıla savaşlarla giren milletimizin son ve en çetin mücadelesi kuşkusuz İstiklal Savaşıdır. Ancak İstiklal Savaşına kadar Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşlarında çarpışarak Anadolu’ya çekilen Anadolu Türkleri son kale olarak gördüğü Anadolu topraklarını yedi düvele kaptırmamak için “Ya istiklal, ya ölüm” parolasıyla mücadele etmiştir. Öyle bir istiklal ki vatan evlatlarını analarından, ocaklarından, bacı ve yavuklularından ayıracak ve yıllarca geri dönmeyeceklerdir.

Kimisi Yemen’de, kimisi Balkanlarda, kimisi Sina’da, Trablusgarp, Mısır, Halep, Kutü’lamare’de kalan Anadolu insanı hasretini türkü ve ağıtlarla anlatacaktır. Dilden dile gönülden gönüle aktarılan destansı hikâyeler, bazen masallaşacak, bazen kahramanlık örnekleri olarak yaşatılacak bazen de birileri çıkıp o hikâyeleri bulup çıkaracak, unutulmasın, ebediyen bağımsız, ebediyen Müslüman Türk yurdu olarak vatan toprakları var olsun düşüncesiyle kitaplaştıracaktır.

Dedemin anlattığı milli kahramanlık hikâyelerinin ne kadar değerli olduğunu çok geç anladım!

Dedem söyler biz ocaklığa sırtımızı verir dinlerdik. Ya da teneke sobanın başına üşüşür dedemin hikâyelerini dinlerken uyuyakalırdık. Bazen cenk hikâyeleri anlatır bazen de hikâyelerinin arasına dram katardı. Yaşanan gerçeklerle karşılaşmak bizleri irkiltse ve gece rüyalarımıza girse de yine de dinlemek isterdik. Saatlerce bırakmaz, yanından ayrılmaz anlattırırdık. Nihayet yorulduğunu köstekli saatine bakıp “Namaz yaklaşmış, daha sonra devam ederiz.” Dediğinde anlardık.

Dedem anlatmasaydı milli değerlerin bu kadar kıymetli olduğunu belki de hiçbir zaman anlayamazdım! Vatan, namus, İslam için gerekirse kan döküp can vermenin; şehit ya da gazi olmanın ne demek olduğunu anlayamazdım!

Dedem öldüğünde hafızamı yitirdiğimi düşündüğüm. Bize bir şeyler anlatacak, tarihin tozlu sayfalarında kalmış, yaşanmış ancak kitaplarda yer almayan binlerce hikâyeyi kim aktaracak diye hayıflandığım zamanlarım çok oldu. Kendi çabamla hikâyeleri, Milli Mücadele destanına katılanları ortaya çıkarmaya çalışsam da dedemin yeri bir başkaydı benim için. Belki de hep bu yüzden Tarih alanında çalışma yapmaya karar verdim. Bilinçaltım kararlarıma hükmetmiş ve beni demdin anlattığı hikâyelerin peşinden sürüklemişti.

Küçüklüğümüz büyüklüğümüzdür.

Küçükken çevremizde olup biten, duyup gördüğümüz olaylar büyüyünce ne düşünüp nasıl bir düşünce dünyasına sahip olacağımızın da habercisidir bir bakıma.

Milli Mücadele dendi mi kulak kesilirim. Tarih dendi mi dedemi, ecdadımı, köklü ve muhteşem maziden görklü geleceğe yol alan milletimi düşünürüm. Bu yüzden iğneyle kuyu kazmak misali tozlu sayfaların tozunu almaya; bu alanda çalışma yapanların yanında olmaya gayret ederim.

Gündüz aydın gibi.

“Salihli’de tek başına bir okul insan” kimleri tanırsın diye sorsalar ilk aklıma gelen isim Gündüz Aydın olur.

Yıllardır tek başına milli manevi değerleri sanatla, şiirle, araştırmayla harmanlayıp insanlara sunmaya çalışan Gündüz Aydın gibi çelebi ruhlu bin insanı tanıyorsanız medeniyetinizi, milletinizi, dininizi tanıyorsunuz demektir. Çok zaman düşünmüşümdür. Gündüz Aydın’ı bu kadar sancılandıran, yerinde duramaz yapan şeyler nedir diye. Meğerse sancılarımız ortakmış! Sancı dediysem milletimin, insanımın, geleceğimin sancılarının omuzda taşınmasının yüküymüş bizim yükümüz!

“Gelmişken Kal Benimle”, “Çocuk Bahçesi”, “Çocuğun Dünyası”, “Kınalı Keklik” gibi 30’dan fazla eser ortaya koyan Gündüz Aydın’ı etkileyen en önemli eser Babasının anlattığı “Kınalı Keklik” kitabı olmalı.

Hepimiz Gündüz Aydın kadar şanslı olmayabiliriz. Dedesinin Milli Mücadele hatırasını kaleme alıp kitaplaştıracak kadar şanslı olan Gündüz Aydın Milli Mücadele kahramanlarından Hüseyin Çavuş’u (dedesini) ölümsüzleştirmiş “Kınalı Keklik” kitabında.

Hüseyin Çavuş, Salihli’nin Bektaşlar Köyünde yaşayan Laz İsmail Ağa’nın 7 çocuğundan biri. 1913’ten 1922’ye kadar 17 yaşında gittiği askerlik, Çanakkale Savaşı ve Milli Mücadele dönemlerinde 9 yıl boyunca askerde, cephelerde kalan Hüseyin Çavuş gibi nice kahramanlarımıza olan vefa borcumuz ancak Gündüz Aydın gibi duyarlı insanların çalışmalarıyla ödenebilir.

Bense dedemin anlattığı hikâyelerin düşünde iğneyle kuyu kazmakla meşgulüm.

Eline sağlık Gündüz Aydın. Mekânın cennet olsun Hüseyin Çavuş.