Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

DARÜŞŞİFANIN GARDİYANI

19 Şubat 2014 - 16:06

DARÜŞŞİFANIN GARDİYANI

Hacı Hasan’ın Hikayesi

İnsanın ilk gençlik yılları nerede geçmişse hayatçizgisi günün birinde dönüp dolaşıp o mekanlarla yeniden karşılaştırıyor!

Mahalle aralarında top oynadığımız, delişmen yürekli gençlik heveslerimizle Adakale Mahallesininden Kuşçular Kahvehanesine, oradan Sultan Hamamına doğru yarışa girdiğimiz çağlardı. Lise yıllarımızda bıyıkları yeni terleyen bizler bir yandan Vakıflar Yurdunun Sultan Camii etrafındaki Hafsa Sultan zamanlarından kalma medresesinde barınırken bir yandan da soğuğun kol gezdiği, ayazın bini bir paraya satıldığı gecelerde gah rüzgarın gah yağmurun sesiyle uyanır gözlerimizi pencere önlerinden uzak pencerelere; sobaların yandığı, sıcacık aile ortamlarının yaşandığını düşünüp hayıflanmalarımızı, hasretimizi, ana özlemimizi, şefkatli cümlelerin kederini türkülerle hafifletmeye çalıştığımız anlarda bizimle birlikte karanlık dünyalarda yaşayan eski akıl hastanesinin cılız ışıklarına çevrilirdik.

Sonraları Hafsa Sultan Darüşşifası olduğunu öğrendiğimiz bize göre akıl hastanesi olan ancak mesir macununun imal yeri olarak kullanılan bu yıkık dökük, köhne binaya yaklaşmak ürperti verirdi bizlere. Çeknirdik yaklaşmaya. Özellikle akşamın alaca karanlığından sonra yaklaşamazdık. Kaç kere niyetlensek te kaçırdığımız topları bir türlü girip alamazdık! Duvarları yıkılmak üzereydi, tuttuğumuz taş ve kiremit parçaları elimizde kalıyordu. Yine de bize aitti ve bizim olduğunu düşündüğümüz; evimizin bir parçası olarak gördüğümüz külliyenin bir parçasıydı. Korksak ta, yaklaşamasak ta bizden bir parçaydı.

Darüşşifaya yaklaşmaktan korkmamızın farklı bir sebebi de vardı. Yaklaştığımızda duvarların arkasından hücrelerden inlemeler, çığlıklar duyar gibi olurduk. Hatta arkadaşların bazılarının rüyalarını kabusa çeviren  Gardiyan Hacı Hasan bizi yakalayıp hücrelerinn en karanlık olanlarına kapatabilir ve hatta dehlizleri olduğunu düşündüğümüz Darüşifadan bir daha çıkmamız mümkün olmayabilirdi! Mazallah kim sesimizi duyacak ve kim bizi oradan kurtaracaktı! İyisi mi yaklaşmamak yaklaşsak bile gündüz gözüyle yapmaktı bu işi! Toplarımızı gözetmen eşliğinde gündüz gözüyle almamız bu yüzdendi.

Günlerce aylarca sürdü Hacı Hasan’ın bizi meşgul edip korkutması. Kimdi ne yer ne içerdi. Kimsenin yaşamadığı bu izbe yerde nasıl yaşardı? Kaç yaşındaydı? Bembeyaz sakalları yerlere kadar uzamış mıydı?  Çocuk dünyamızda kurguladığımız Hacı Hasan hikayeleri efsane ve korku filmi gibi dilden dile anlatılır olmuştu! Televizyonun olmadığı, radyonun yasak olduğu, kütüphanedeki kitapların ambargoya tabi tutulduğu yılllardaydık. Hacı Hasan tam da bize göre bir hikayeydi!

Hacı Hasan diye anılan bu zat bir evliya mıydı yoksa hasta olarak getirilipp dayakla terbiye edeceğimi diyerek Hacı Hasan’ın gerçekten delirttiği insanlar gibi meczup birisi miydi? Hacı Hasan’la ilgili kulaktan dolma bilgileri bazen  Sultan Camii cematinden bazen de torunlarıyla Sultan Parkına gelip Hafsa Sultan büstünün bulunduğu bize göre geyet konforlu oturaklara kurulan yaşlı teyzelerin torunları yanlarından uzaklaşmasınlar diye darüşşifayı gösterip “Hacı Hasan’a söyelerim ha”, “ Yaramazlık yaparsan Hacı Hasan’ın zindanına attırırım seni” diyerek sabilerin zihin dünyalarında derin yaralar açan cümlelerinden öğrenmiştik!

Anlatılığına ve bu anlatımı daha sonra Darüşifayı araştıran Ali Haydar Bayat’ın da teyit ettiğine  göre  Hacı Hasan akıl hastalarını dövmeden önce adeta bir tören,  bir seremoniye hazırlanır gibi itina gösterirmiş. Kendine göre bir terapi olan dayak atma ayininden önce hastalarına beyaz kefenlerini giydirir ve kefenin uzun kollarıyla hastanın elini kolunu bağlar ve elindeki kırbaçla dövermiş! Bu nedenle hastalar onu gördüklerinde saklanacak, kaçacak yer ararlarmış. Bu dayaklar öyle meşhur olmuş ki Manisalıların dilinde onlarca yıldır yaşayagelmş. Hatta Darüşşifa Hacı Hasan adıyla anılır olmuş![1] Darüşşifa 60-70 yıl kadar akıl hastanesi olarak kullanılsa da sanki hepten akıl hastanesi olarak yapılmış gibi zihin oluşturmuş Hacı Hasan Manisalıların dünyasında.

Çocukluk yıllarımızda yaklaşmaktan, ,çine girmekten çekindiğimiz Darüşşifa; o zamanki ismiyle Sağlık Müzesi’ne şimdilerde uğramadan edemiyoruz. Ancak gözlerim hala Sultan Camisinin yanında asılı duran küçük çocukların gözleriyle bize bakan pencerelerde. Pencere demirlerine sıkı sıkıya tutunmuş o çocukların gözlerinde! O çocuklar birçoğumuzun zihninde cıvıldamaya ve Hacı Hasan’ın hikayelerini derlemeye devam ediyor!

Darüşifa’da şimdilerde Hacı Hasan’ın dayağından inleyen insan sesleri çınlamıyor. Musikinin ulvi namelerinden dökülen ve kalplere hitap eden tarihin, kültürün çağrısı çınlıyor.

Hacı Hasan1863-1882 yılları arasında bulunmuştu Darüşifa’da. Ancak etkisi, adı sanı hala yaşıyor. Tıpkı Darüşşiyı yaşatmak için gayret gösteren Doç.Dr. Ahmet Yeşil ve emeği geçenlerin ebediyyen yaşayacağı gibi.

www.tarihistan.org

 

[1]Doç.Dr. Ali Haydar Bayat, Manisa Mesir Bayramı ve Darüşşifa’sı, Manisa Turizm Derneği Yayınları: 2,  1981, s.34