YERDE NE VAR? YER BONCUK…
Yerde ne var, gökte ne var?
Her şey senin sırrındır, sana âşikâr.
Tâ çocukken oynadığımız bir oyunu hatırladım. Oyunun adı ‘hoppacık’dı. Oyunu ilk kim icat etti bilmiyoruz. O günlerde oynadığımız bir oyundu. İki kişinin sırt sırta verip birinin diğerini koltuk altından kollarını geçirerek kaldırmasıyla başlayan ve soru-cevaplarla oynanan bir oyundu.
Gökyüzüne bakan sorardı aşağıdaki arkadaşına:
- Yerde ne var?
- Yer boncuk”.
Bu defa toprağa bakan diğer arkadaşına sorar:
- Gökte ne var?
- Gök boncuk.
Soru sırası diğerindedir:
- Annenin adı ne?
- Fatmacık.
Tekrar aşağıdaki:
- Kaldır beni hoppacık.
der. Bu defa aşağıdaki gökyüzüne bakar arkadaşının sırtında ve sorular devam eder gider taa ki yorulana ve bıkana kadar.
Sizlere neden bunu anlattım, nereden aklıma düştü derseniz, bilmiyorum. Herhalde sokakta taso oynayan çocukları görünce bizim çocukluk oyunlarımıza gitti aklım. Sonra üzerinde düşününce aslında oyunun içinde bile bir gizem olduğunu anladım. Ya da bu benim düşüncem diyelim. Yerde ne var? Soru çok güzel, basit, anlaşılır, derin... İnsan var olduğu günden itibaren yerde, gökte ikisinin arasında ne var, ne yok onun peşine düşmüş, arayıp durmaktadır. Her şeyi kendi keşfettiğini sanır insan. Halbuki onu Allah bulmamız için yaratmış, bulunması için gerekli şartları hazırlamış, zamanını tayin etmiş, kuluna da o gayreti, ilhamı vermiş. Allah vakti tamam olmayan işi, yanında rehinde tutarmış.
Aslında oyunda sorudan çok cevaplar benim ilgimi çekti. Yerde ne var? “Yer boncuk”… Yer-gök boncuk. Çünkü boncuk noktadır. Boncuk sevgilinin dudağıdır. Nokta tohum gibidir. Nokta sevgilinin sırrıdır. Sır gizemdir, muammadır, bilinmezliktir, esrardır ama keşfedilmek isteyen bir sırdır.
Nokta madem ki sevgilinin dudağıdır, madem ki o dudaktan dökülen, dökülmeyen sırdır o halde yeryüzünde bulunan her taş, her kum tanesi, her zerre O’nun sırrı değil midir?
Düşünsenize, sevgiliniz size sırlar vermek isteyecek, siz de gece gündüz onun peşinde dolanmayacaksınız. Onun ardı sıra annesinin ardınca dolanan çocuk misali dolanırsınız. Ve sevgilinin dudağının açılmasını bekler durursunuz.
Sevgiliyi mi severiz, sırrını mı bu bir muammadır. Kimimiz sevgilinin bizatihi kendisini severiz. Kimimiz latif konuşmalarına hayrandır. Kimimiz dünya denen, sevgilinin gölgesinin peşindedir. Kimimiz sevgilinin dudağını öper bütün sırra vakıf olmak ister. Teneffüs ettiğimiz havanın bile araya girmesine tahammülü yoktur, izin vermez hiçbir şey araya girip parazit yapmasın, akımı kesmesin. İşte bunlar Hz. Mevlânâ, Yunus Emre, Abdülkâdir Geylâni gibi büyük velilerdir.
Bir şeyin gölgesi aslı değildir. Kimimiz sırrın peşindedir, sırrın sahibini düşünmez, düşünemez. Kimimiz sırrın manasını arar, kimimiz sırrın kendisini arar. Kimimiz sadece sırrın sahibine taliptir. Ahhh! Ah bilse insan. Sırrın sahibine talip olan her şeyin sahibi olur.
Nokta! Nokta hem bitişin nişanesidir hem devamlılığın. Noktayı koyarsınız cümle biter. Yeni bir cümleye kapıdır. Kapılar, ardından dünyalar açar. Noktayı koyarsınız bir iş biter, bir diğerine başlarsınız. Gece gündüze nokta olur, gündüz geceye. İkisinde de bilinmezlik ve bir sır vardır. İkisi de birbirine gebe, birbirine tohum olur toprak olur.
İnsan, hava, su, toprak her şey atomlardan oluşmuştur. Dünya atomlardan oluşmuş, her şey dönüp durmaktadır. Yaratılmış her şey hem noktadan ibaret hem noktadan ayrıdır. Hem sırdır, hem bu sırra müşteri. Hem sırrı söyleyen, ifşa edendir, hem sırrı arayan, kâşifidir.
Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa(S.A.V.) buyurmuyor mu “Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır”. Peki ilim hakkında Hz. Ali(K.V.) efendimiz ne buyurmuştur “İlim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı”. Nokta aslında tohum gibidir. Koca bir çınar, çınarın tohumunda gizli değil midir.
Aslında fazla söze ne hacet “Yerde ne var? Yer boncuk! Gökte ne var? Gök boncuk!” Yerle gökteki noktaları da boncukları da, yerle gök arasında olanları da sadece sırrın sahibi bilir.
Allah bizleri de o sırra dudağını dayayıp içenlerden eylesin. Eylesin ki sırrın sahibine erelim vesselam.
FACEBOOK YORUMLAR