ÂLEMLERE RAHMETSİN EFENDİM
Abdullah’ın yetimi, Amine’nin goncası, gülüsün
Ezelden, duy, dinle Kur’an-ın gülü, bülbülüsün
Yaşasın! Bugün kutlamamız var. Âlemlere rahmet olarak gönderilen yüce Peygamberimizin(S.A.V.) doğum günü. Ne büyük heyecan, hepimizin sağa sola koşuşturup bu kutlu günü taçlandırmak için elinden ne geliyorsa yapmamız lazım. Sağlığı yerinde olanlarımız, onun gelişini oruçlarla karşılar. Bugün varlıklı olanlar fakirleri doyurur. Yetimleri giydirir. Sofralar kurar, helvalar kavurur, dağıtır, yemekler yapar, yedirir, içirir, açları doyurur, çıplağı giydirir.
Bütün bu saydıklarım başka ülkelerin geleneğinde olmayabilir. Bizler millet olarak; evimizde bir bebek dünyaya gelse adına lohusa şerbeti dediğimiz şerbetler kaynatır, mevlitler okuturuz, lokma dağıtırız, yoksulu doyurur, kimsesizi giydiririz. Bunlar bizim örfi gelenekten gelen adetlerimizdir. Efendimizin doğduğu günde de yukarıda saydığımız belirli hayırlar yaparız.
Allah’ın Habibim dediği Peygamberimizin doğum anını gökler, yerler, göller, akarsular, nehirler, denizler, gökteki yıldızlar, uçan kuşlar kutlarken bizlerin kutlamaması abes olmaz mı?
Biliyorsunuz bir öğretmen emeklisiyim, en son görev yaptığım okuldaki din kültürü öğretmenimize yıllar önce bir teklif götürdüm. Dedim ki Hz. Peygamber(S.A.V.) Efendimizin doğum gününü kutlayalım. İnsan sevdiğinin doğum gününü, tarihini bilir. O tarihi gözetir. Çocuklarımızla öyle bir şey yapalım ki hem hayatın akışını bozmasın hem de çocuklarımız Peygamberimizin doğum gününün farkında olup idrak etsin, ilerde de hatırlasınlar.
Benim çocukluğumda Mevlit kandillerinde camilerimizde gül lokumu dağıtılırdı. Malumunuz Peygamberimizin remzi güldür, gül kokusudur, gül suyudur, gül yağıdır. Biz de okulumuzda öğretmen arkadaşlar aramızda para toplayıp bütün öğrencilerimize yetecek miktarda gül lokumu ve gül suyu alıp, öğrencilerimize ikram ettik. Her sınıfa bu işi yapabilecek, iki mahir öğrenci görevlendirdik. Lokumun ne için dağıtıldığını söylediler, hemen kısa bir zaman diliminde dağıtım işini hallettik. Dersin işleyişini, akışını bozmadık.
Ve bu lokum dağıtma işi şu an da devam eden bir gelenek haline geldi çok şükür. Öyle ki ilk zaman katkı sağlamak istemeyenler de oldu onlara da saygı duyduk. Ama onlarla da paylaştık. Bir zaman sonra o arkadaşlarımız da katkı sağladılar.
Bazen insanlardaki değişim uzun süreçli olabiliyor. Sabretmek gerekiyor.
Kendi evimizde de eşimle birlikte her kandil irmik helvası yapıp dağıtmayı adet haline getirdik. Onu yapamadığımız zaman sanki Peygamber efendimi üzmüşüz, onun doğum gününe davet edilmiş de eli boş gitmiş davetli gibi kendimizi mahcup hissediyor, mahzun oluyoruz. Tencere ve malzemeler tezgâhta akşamı bekliyor. İnşallah nasip olur, yapar dağıtırız.
Bu tip adetlerimizi yaşatmak lazım. Eğer ben çocukluğumda Süleyman Çelebi’nin o muhteşem sözlerini güzel kıraatleriyle okuyan imamlarımızdan duymasaydım, camilerde okunan mevlid-i şerifi dinlememiş olsaydım ve o gül kokusunu lokumun tadını geçmişte koklamasaydım ne o lokumu hatırlardım ne de peygamberimin doğum gününü.
Doğum günleri insana nasıl dünyaya geldiğimizi, ne kadar güçsüz bir varlık olduğumuzu bir kez daha idrak edip hatırlamamızı sağlayan günlerdir. Ayrıca kandiller hediyeleşmek için de bir vesiledir. Bakış açısı her şeyi değiştiren sihirli bir değnektir.
Cenaze törenleri ise ‘bu dünya fani, unutma’ diye kulağımıza fısıldayan bir bilgedir. Bir insan dünyaya gelir dünyayı değiştirir. Peygamber efendimiz ise bütün kâinatı değiştirmiş, geldiği toplumda ihtilaller yapmış, büyük değişimlere kapı aralamıştır. Tabii ki Allah’ın elçisi olduğunu ve vahiyler gönderildiğini unutmamak gerek.
Bazen düşünüyorum da halimize üzülüyorum. Bunu kendi adıma söylüyorum yanlış anlaşılmasın. Peygamber efendimiz Mekke’den Medine’ye hicret ederken Hz. Ebubekir(R.A.) Efendimize eşlik etmişti. Arkalarından gelen müşriklerden kaçıp Hira Mağrasına sığınmışlardı. Peygamberimiz yorgundur, Ebu Bekir-i Sıddık dediği dostunun dizine başını koyup uykuya dalar.
O sırada mağaranın zeminindeki deliklerin birinden bir yılan başını uzatır Hz. Ebubekir hemen topuğunu koyarak deliği kapatır. Sonra başka delikten yine başını çıkarır orayı da öbür ayağıyla kapatır. Bu iş elleri, dirseği nerdeyse peygamberimizin yattığı diz üstü hariç her yeriyle delikleri tıkar. Hayvanın fıtratı sokmak Hz. Ebubekir(R.A.) efendimizi yılan birden fazla yerinden sokar, zehirlemeye başlar. Hal diliyle yılan; “Biz yıllardır bu anı bekledik. Duyduk ki âlemlere rahmet olan, Allah’ın ilk yarattığı nur, son Peygamberimiz geliyor onu görmek istedik.” der. Der ama Hz. Ebubekir(R.A.) de Efendimizi korumak ister. Fıtratı sokmak da olsa düşünün bir yılan Peygamberimizi görmek istiyor.
Peygamberimiz, gözümüzün nuru, habibimiz, gülistanın ilk ve son güzel gülü, Allah’a dua ederken her şeyin hakikatini bilmek istemiş, “bana eşyanın hakikatini göster Rabbim” deyişi, dua edişi boşuna değilmiş. Her doğum sırlarla doludur. Hele bu cihana doğan bir Peygamber ise, hele hele son Peygamber ise kim bilir daha ne çok bilmediğimiz güzellikleri vardır.
Biz de inşallah Peygamberimizi rehber edinir, O’nun hakikatine erenlerden olur, içimizdeki, dışımızdaki yılanlardan kurtuluruz inşallah. Allah bizleri sevdiklerinin yüzü suyu hürmetine korusun.
Mevlid kandilimiz kutlu, uğurlu, mübarek, bereketli, olsun.
FACEBOOK YORUMLAR