UZAĞI YAKIN ETMEK
Kimi yakındır lakin uzaktır tâ Kaf dağında
Kimi uzaktadır nefestir çekersin ciğerinde
İnsanı insana yakınlaştıran mesafeler değil, yürekleridir. Yürekte beslenen, yürekte büyür. Yürekleri birbirine mühürleyen, lehimleyen, tımar eden sevgidir. Nitekim Allah(C.C.) mukaddes kitabımızın ilk suresi olan Fatiha’nın üçüncü ayetinde kendisi için “O Rahman’dır; sevgisi ve merhametiyle kuşatır, Rahim’dir; kullarına karşı daima şefkatli ve merhametlidir” buyuruyor.
Sevgi âlemlerin yaratılış sebebi; sevgi insanın iman tahtasındaki en kıymetli hazinesi; sevgi Allah’a ulaşmak için çizilmiş yol, güzergâh, rehber adına ne derseniz deyin odur. Sevginin yokluğu insanı insan yapan değerler silsilesinin tamamından yoksun olmamız demektir.
Sevginin bulunmadığı yerde merhametten söz edilemez. Sevginin olmadığı yerde saygıya rastlanmaz. Sevginin olmadığı yerde hoşgörü, empati, adalet, nezaket, letafet, yumuşaklığa rastlanmaz. Sevgi öyle bir şey ki diğer bütün insanî ve ahlâkî değer ve normlar ona yaslanmış bir domino taşı etkisiyle biri diğerinin varlık sebebidir. Sevgi bu taşların başlangıcıdır. Bu kavramlar öyle entegre, öyle içiçe geçmiş kavramlar ki her biri diğerine basamak ve tamamlayıcısıdır. Allah(C.C.) yukarıda bahsettiğimiz ayetin ilk bölümünde sevgiden bahseder. Sonra merhamet ve şefkatten bahseder. Sevgi; pek çok şeyi yanına alan, bünyesine çeken davet eden bir mıknatıs, bir tutkal gibidir.
Peki sevmek tek başına bütün bu değerlerin var olması için yeterli midir derseniz, tabii ki de hayır derim. Sevgi gerçekten kendisini isteyen insanın emek harcamasını onu hak etmesini ister. Sevgi denince o usta kalem Cengiz Aytmatov’un Selvi Boylum Al Yazmalım romanından uyarlanan filminin son sahnesi gelir aklıma. Hani Asya ya da Asel sorar ya iç sesiyle hepimize “sevgi neydi sahi?” diye ve cevap verir. “Sevgi emekti, sevgi dostluktu, iyilikti.”. Sevgi fedakârlıktır, karşılıksız verebilmektir. Sevdiğimiz kişi ya da kişilere değer vermek bunu da göstermektir. Bazen sevgi her şeye rağmen sevebilmektir.
Sevgi sözcüklere hapsedilecek kadar küçük değildir, eylem ister. Birine değer veriyorsak onun neleri sevip, neleri sevmediğini biliriz. En azından öğrenmek için çaba sarf ederiz.
İnsan insana iltifat etmekle eksilmez. Aksine Allah karşısında değeri artar. Eğer Allah kulunu sevmeseydi biz O’nu sevemezdik. Sevgi büyükten küçüğe doğru seyreder, sirayet eder. Anne çocuğunu bağrına basarsa çocuk sevmeyi öğrenir. Büyükler her konuda olduğu gibi sevgi konusunda da rol modelimizdir.
Bir büyüğün küçüğüne olan sevgi ve muhabbetini göstermenin çok çeşitli yolları vardır. Sevdiğimiz kişi ya da kişiler bizden yaşça ve mevkice küçük ise onların ne yaptığını takip etmek, yaptıkları güzel işlerde cesaretlendirmek, küçücük övgü sözcükleri ile gönüllerini okşamak emin olun yüreklerde büyük Rönesanslar yaratacaktır. Büyük işleri başarmalarına vesile olacaktır.
Bir büyük etrafındakilerin ne işle uğraştığını bilmeli, neler yaptığından haberdar olmalıdır. İyi ya da kötü, olumlu olumsuz yaptığı işleri eleştirmeli, sadece övgüler değil yanlış olanları da güzel bir şekilde doğrusunu göstererek uyarmalı, eğrilikleri düzeltmelidir.
Sevgi aynı zamanda güvenmek demek değil midir. Küçüklere yüklenen sorumluluk ve vazifeler de onlara duyulan güvenimizin eseridir. Bu durum büyüğe olan sevgi, saygı ve güveni de perçinler.
Biz büyükler, sevgi ve yanında getirdiği bütün değerler silsilesini küçüklerimize örnek olarak öğretmeliyiz. Bir büyük kendisini seven, sayanlara karşı sorumludur, sorumlulukları vardır.
“Sevgi dostluktur” diyordu ya Cengiz Aytmatov.
Klasik Türk Şiiri’nde dostu tarif eden şairi bilinmeyen bir beyit vardır:
“Dost odur ki sana doğrusun[u] diyen,
Dost değildir sana doğrusun diyen”
diyerek gerçek dostu ve seveni tarif eder.
İltifat, sevgi ve muhabbet artıran bir pınardır. Hediyeleşmek de yine sevgiyi artıran sözcükler fısıldamaktır sevdiğimize. Güzel davranışlardan biridir. Yarım elma, gönül alma demiş atalarımız hediye için. Yarım elma da olsa hatırlamaktır sonuçta sevdiğimizi.
Belki küçük hediyelerle hatırlamak, hatırlanmak sevginin sağlamlaşmasını, kökleşmesini sağlayacaktır. Eskiden bir yere giderken eli boş gidilmezdi. Eli boş gidenin eli boş döneceğine inanılırdı. Mevlevi geleneğinde bir yere giderken götürecek bir şey bulamayan bir yaprak koparır onu götürürdü. Buna berg-sebz denirdi.
Sevgi, merhamet, dostluk, iyilik insanların arasındaki mesafeleri kısaltır. Uzaklar yakın olur, yakınlar can olur. İnsanın canından kıymetli nesi var ki şu dünyada. Can dediğimiz O’nun nefesi değil mi?
Demek ki biz birbirimizi seversek birbirimizdeki o nefesin izini sürmüş oluruz. Gönüldeki o Sultana ulaşmış oluruz. Demek ki birbirimize yaptığımız bütün o güzel iltifatlar, güzel davranışlar, iyilikler kul vasıtasıyla hep o yüce yaratana yapılmış oluyor. Ne diyor Hz. Muhammed(S.A.V.) “Sizler inanmadıkça cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” (Müslim I, Kitab al-İman, s. 113). Yani imanın olmazsa olmazı birbirimizi sevmektir.
Kuran bize diyor ki: “ ‘Ey Rabbimiz’ diyorlar, ‘biz iman ettik, günahlarımız ve yanlış davranışlarımız için senden af diliyoruz, bize vaat ettiğin nimeti ver, kıyamet günü bizi mahcup etme, şüphesiz sen sözünden caymazsın’. Rableri onların dualarına şöyle cevap veriyor: ‘İster erkek ister kadın, hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım. Hepiniz birbirinizdensiniz. Sizler birbirinizdensiniz.’ ” (Al-i İmran 193-195).
Mademki bütün yaratılmış birbirimizdeniz o halde insan kendi kendisiyle nasıl kavgalı olur. İnsan kendine nasıl merhametsiz olur. İnsan nasıl olur da kendisini sevmez. İnsan nasıl olur da kendisine kötülük eder? Sevgi zaten tevhide davet demektir. Yalnız tek başına hep ben diyen bir insan sevgiden nasipsizdir. Sevgi emek ister. Emek iyiliktir, zahmettir. Zahmet de insanı rahmete ulaştırır. Sevgiyle uzaklar yakın olur. Allah hepimize tüm uzaklıkları sevgi kanatlarıyla yakın edip birleyenlerden eylesin. Sözlerimizi Hz. Yunus’un bir dörtlüğüyle noktalayalım:
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım.
Sevelim sevilelim.
Dünya kimseye kalmaz.”
FACEBOOK YORUMLAR