Melek DÖRTBUDAK

Melek DÖRTBUDAK

[email protected]

TAPTUK EMRE EŞİĞİNDE YATAN YUNUS

06 Şubat 2022 - 19:45 - Güncelleme: 06 Şubat 2022 - 20:01

TAPTUK EMRE EŞİĞİNDE YATAN YUNUS
VE BELEDİYENİN YAPTIĞI ÇEVRE DÜZENLEMESİ


Bilindiği gibi geçtiğimiz yıl UNESCO tarafından Yunus Emre ve Türkçe Yılı ilan edilmişti. Ülkemizin dört bir yanında Anadolu, Balkanlar ve orta Asya’nın çeşitli ülke ve şehirlerinde makamı olan Yunus Emre’nin izini sürdüğümüz, anma etkinlikleri düzenlendi.

13. yy. bir taraftan Haçlı seferleri, bir taraftan halkın canına kast eden Moğol zihniyeti, bir taraftan Anadolu insanını hedef alan Hayderiler, Kalenderiler gibi, yanlış tefsir edilmiş bir melameti düşünceyi halka pompalamaya çalışan gruplar tarafından işgal edildiği, bir kaosun yaşandığı yıllardır. O zor günlerde dağılmak üzere olan Selçuklu ve halkın şaşkın, başıboş kaldığı dönemlerde Anadolu insanını kucaklayan erenler, evliyalar olmuştur.

Bu evliyalardan birisi de bizim Yunus’tur.  Yunus Emre, koca Yunus, derviş Yunus, İslâmiyet’i Sünnî bir anlayışla özümseyerek yaşamış, bir Türkmen kocası, bir erendir. Hayatıyla, şiirleriyle, samimiyetiyle halka dinî manada yol göstermiş, halkı birliğe davet etmiş, Sünnî Müslümanlığın bu topraklarda tekrar dirilmesini sağlayan erenlerden biri olmuştur. O şiirlerini anadili arı duru Türkçeyle söylemiş, yüzyıllar ötesinden bizlere seslenmiş, seslenmektedir.  Bugün hala, onun şiirlerinden bir mısra, bir dörtlük ya da bestelenmiş ilahilerinden mırıldanmayan,  bilmeyenimiz yoktur.

Yunus Emre de, Hz. Mevlânâ da İslamiyet’in koyduğu kuralların, emir ve yasakların tamamına uymuşlar ve bu konuda hiçbir taviz vermemişlerdir. Tıpkı Yunus’un aşağıdaki dörtlüğünde söylediği gibi ibadet herkese farzdır.

Müslümanım diyen kişi
Şartı nedir bilse gerek
Tanrı’nın buyruğun tutup
Beş vakt namaz kılsa gerek


Bu topraklarda yaşayan bizlere, dinin hiçbir rüknünden vazgeçmeden, aşkla, şevkle, büyük bir coşkuyla dinin yaşanabilir olduğunu, edep dairesinde öğretmişlerdir. Çünkü onlar bu topraklara ve dünyaya, eserleriyle yüzyıllar boyu, zamana yenilmeyen, mekânda kaybolmayan, bitmez, tükenmez, her devirde çatlayan, tohumlar atmışlardır.  Bizleri, dini edeple süsleyen, Müslümanlığı zarifçe yaşayan bir millet haline getirmişler. Çökmek, dağılmak üzere olan Selçuklu devletinin sıkıntılı günlerinin soğuk duş etkisini, halk üzerine güneş gibi doğup ısıtıp, aydınlatarak, yüzyıllar boyu kalacak, bir medeniyet inşa etmişler. Bu topraklardan doğacak olan Osmanlı’ya yer açmış, zemin hazırlamışlardır.  

Bugün tasavvufla uzaktan, yakından, birazcık ilgisi olan herkes iyi bilir ki, veliler, evliyalar, bizlere ruhumuzu, ikinci kanadımızı keşfettirmiş ve iç dünyamıza, gönlümüzü, hem maddi, hem manevi iç dinamiklerimizi keşfettirmiş, hem millet, hem şahıs olarak, kendimize ayna tutmamızı sağlamışlardır. Onlar yaptıklarıyla, yaşayışlarıyla, nutuklarıyla, şiirleriyle toplumu, bizleri irşat eden, Allah’ın sevgili kullarıdır.

Millet olarak nasıl ki bu ülke sınırlarını koruyan, canını ortaya koyan şehitlerimize borçlu isek, Hz. Mevlânâ, Hz. Yunus Emre gibi bu milletin gönül dünyasını süsleyen, dünyanın her yerinde zikredilen bir medeniyet inşa edip insanlık aşılayan, sevgi, merhamet, hoşgörü öğreten, o yüce gönüllü, tevazu sahibi büyük velilerimize de borçluyuz.

Bu hafta uzaktan gelen misafirlerimizle Manisa Kula’nın Emre köyüne Yunus Emre’nin makamını ve Taptuk Emre türbesini ziyarete gittik. Fakat bu ziyaretim beni tarifsiz üzdü, yaraladı.  İlk ziyaretimizi,  bundan tam on yıl önce eşimle birlikte yapmıştık. O zaman daha çevre düzenlemesi yapılmamıştı. Düzensiz, köyün en yüksek yerinde Taptuk Emre’nin türbesi ve türbe kapısının hemen önünde, girişte sağ tarafında Yunus Emre’ye ait olduğu söylenen kabir yer almaktaydı. O gün türbe çevresinde sadece toprak ve birkaç ağaç vardı.

Bu gittiğimizde çevre düzenlemesi yapılmış ve Türbenin etrafındaki boş alan tamamen betonlaştırılmıştı. Yunus Emre’nin makamı olan kabrin üzerini ise yabani otlar kaplamıştı. Biz kabristanlarımıza servi ağaçları diken, kabir üzerlerini gülfidanlarıyla donatan, ölmüşlerine saygı duyan, zarif bir millettik. “Öleceğini bilsen de elinizdeki fidanı dikin” diyen bir Peygamberin ümmeti değil miyiz?  

Evet biraz ilerisinde bir mesire yeri var, fakat o beton yığını alan ne Anadolu insanına, ne Taptuk Emre’ye, ne de yetmiş iki milleti kucaklayan Yunus’un sıcaklığını hatırlatmaktan çok uzak ve de soğuk. Türbenin bulunduğu alan çepeçevre ağaçlandırılabilirdi. Yer yer çiçek dikmek için alanlar ayrılabilir,  ilerde altına oturulabilecek ağaçlar dikilebilirdi. Hatta Yunus Emre’nin şiirlerindeki sorular sorduğu, sarı çiçeklerinden dikilebilirdi. Emin olun betonun soğukluğunu yok eder, orayı Yunus Emre’nin gönlü gibi sıcacık bir yer haline getirirdik.

Biz çevre düzenlemesi garabetini, maalesef ülkenin her yerinde yaşar hale geldik. Hangi birini söyleyeyim ki, Manisa meydanındaki Emekliler Parkı’nda eskiden gölgelenebildiğimiz ağaçlar vardı, bugün sadece beton yığını. Konya Hz. Mevlânâ türbesinin etrafında yapılan çevre düzenlemesi de aynı şekilde. Ne bir ağaç, ne de gözünüzü, gönlünüzü okşayacak çiçeklendirilecek alanlar bırakıldı, yok edildi.

Biz millet olarak şiirden, musikiden, resimden, nakıştan, güzel sanatlardan, türkülerimizden mimarimizden, hâsılı kelam, biz bizi biz yapan kültürümüzden uzaklaştıkça yaptıklarımız da eser niteliğini taşımaktan çok çok uzaklaşıyor. Kabalaşıyoruz. O Süleymaniye’yi yapan ecdat nerede, biz neredeyiz? Üzgünüm, zaman ne çok şey götürmüş bizden…

Bu anma etkinlikleri, inşallah bir gün Anadolu’nun bağrında yaşamış ve yaşayacak olan evliyalarımızı, erenlerimizi anlamaya evrilir de, yapılan çalışmalara onların ruhu, nezaketi, san’atı, letafeti, zevki siner. Tekrar o medeniyetin gölgesinde yeni ve güzel eserler verebilmeyi Rabbim bu yüce millete nasip eder, çabalarımız amacına ulaşmış olur.

Dervişlerin yoluna, sıdk ile gelen gelsin
Hak’dan özge nesneyi, gönlünden süren gelsin

Dervişler Hakk’ın dostu, canlarıdır Hak mesti
Aşk şem’ini yakdılar, pervane olan gelsin


Amacımız üzüm yemek, bir serzeniş bizimkisi, yanlış anlaşılmasın. Yapılan çevre düzenlemesi için Manisa Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür ederiz ama bir de Yunusun çok sevdiği ağaçlar, çiçekler unutulmasaydı. Bir de Yunusun kabrini ottan kurtarabilseydik. Orada bulunan ve kendisini belediye ve dernek görevlisi diye tanıtan kişi boş vaktinde bile 2 m2’lik bir alanı temizleme zahmetinde bulunsaydı ne güzel olurdu.

Niyazımız ve temennimiz Yunus’un yaktığı aşk ateşinin görünür kılınması, daima uyanık tutulması, vesselam…

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum