Melek DÖRTBUDAK

Melek DÖRTBUDAK

[email protected]

KİMİ KÖPRÜ OLUR

30 Nisan 2021 - 15:34 - Güncelleme: 01 Mayıs 2021 - 14:10

KİMİ KÖPRÜ OLUR
 

Kimi köprü kurar Sinandır menzile,
Kimi köprü olur tuğlasız taşsız geçirir râh ile.

 

Bir insan hayatına kaç çocuğu sığdırır, kaç insan yetiştirip hayata hazırlar, kaçına yeni bakir ufuklar açıp, yelken olur? Kaç çocuğu denizde boğulmaktan kurtarır, kaçına can suyu olur, kaç tanesini hayatın bir sahilinden, çocukluğunu kaybetmeden karşı sahile götürür bilinmez. Bunun sayısını bilmek imkân dışı bir hal. Ta ki Muzaffer hocamı tanıyana kadar bilemezsiniz. Hocamı 1986-87 yıllarında Gazi Üniversitesi koro şefi olarak tanıdım. Ve hayatımda iz bırakan insanlardan biri oldu hep. Hatta 23 yıllık öğretmenlik hayatımda pedegoji derslerinin en güzelini Muzaffer hocamdan almışım onu farkettim. O kiminin Muzaffer babası, kiminin hocası, kiminin dostu, eş dost arkadaşlarının Muzosu, Muzaffer’idir Muzaffer Şenduran. Korodaki öğrencileri için ise hoca her şeydir, hayat tahsili, edep tahsili, mücadelenin, yenilmezliğin, sabitkadem duruşun adıdır.
Belki söylediklerimi abartılı bulabilirsiniz ama değil, hem de hiç değil. Bizim, koroya devam ettiğimiz yıllarda Gazi Üniversitesinde tamamen batı müziğinin hâkim olduğu bir müzik bölümü vardı. Hatta müzik bölümü öğrencilerinden koro çalışmalarına devam eden arkadaşlarımız, koroya devam ettikleri öğrenilir diye bölümdeki hocalarından çok çekinirlerdi. Çünkü Türk müziğini tamamen dışlayan bir yapı vardı maalesef. Öğrenciler Itrî’yi bilmezler ama Beethoven’i bilirlerdi. Tabii ki onları da öğrenelim ama bunu kendimizi küçültüp onları yücelterek yapmayalım. Zaten hocanın Gazi’deki koroyu kurma sebeplerinden bir tanesi ve en önemlisi Müzik bölümüne Türk müziğinin ve Türk sazlarının ders olarak okutulmasıydı. Biraz zaman alsa da hocam bunu da başaracaktı.
Muzaffer hocam 1956 yılında Ali beyin ve Münevver hanımın ikinci çocukları olarak İstanbul Fatih’te dünyaya gelir. Pek çok müzisyen gibi, musikimize olan ilgisi ve sevgisi küçük yaşlardan itibaren hep vardır. Üniversite yıllarında Gazi Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu korosuyla başlar. Koro şefi olan Kutlu Payaslı hocanın İzmir’e tayini sonunda koronun şefliğini devralır. Dört kız evladı olan Muzaffer hocamın o gün başlayan koro şefliği zamanla hayatının tam merkezine oturur ve giymiş olduğu bu elbiseyi ömür boyu bir daha çıkaramaz, çıkarmaz. Çünkü hoca gençliğin geleceğe köprü olduğunu bilmektedir.  Her şeyde olduğu gibi musikinin aktarılmasında da bu böyledir. Öyle ki seksen ihtilali öncesinde de o Ülkü Ocaklarında da musikiyle ilgilenmiş, konserler vermiş, marşlı, şarkılı kasetler çıkartmıştır. Çünkü hoca kuşdili bilenler gibi musiki dışındaki dillerde kendini rahat hissetmez, akıllardan çok gönüllerde olmayı, insanların kanayan yüreklerinin sızısını, akmayan gözyaşlarını, sessiz haykırışlarını ve duyulmayan cılız söyleyişleri, dudak ucu tebessümleri duyan, duyuran, köprü olandı.
Feyz aldığı, canı gibi aziz bildiği, bahsettiğinde gözlerinin dolduğu, hocası Tahir Karagöz’den mirasıdır duruşu, sezişi. Hoca bizlere sadece musiki öğretmezdi, hayatla ilgili ders verici anekdotlar da anlatırdı. Bir gün hocası Tahir Bey’le bir grup öğrenci şehir içi otobüslerinden birine binerler. Tahir Hoca boş koltuklardan birine oturur. Öğrenciler de boş yerlere oturmak isteyince Tahir hoca müdahale eder. “Siz gençsiniz oturmayın” der. Hocam ve diğer öğrenciler “ hocam büyüklere kalkar yer veririz” derler. Tahir hoca ise “çocuklar siz yer verirseniz büyüklere yaşlı olduklarını hatırlatırsınız, oysa boş buldukları yere otururlarsa incinmezler” der, diye bize anlatmıştı”. Aslında büyüklerimiz de bizlere “kalkacağın yere oturma” derlerdi hep. Ne kadar doğru bir söz, bunu hayatın her alanına teşmil edebilirsiniz zannımca.
Hocayı tanıyanların, yakın çevresinin ve öğrencilerinin bildiği bir şey var.  Hoca hep ilklerin ve zorlukların adamıdır. O aklına bir şeyi koyarsa, onun olamama ihtimali ve şansı yoktur.
Neden yoktur sorusunun cevabı ise hocanın hayatında, hayatına dokunan hocalarda ve elbette ki hocanın kişiliğinde, gönül zenginliğinde, güzelliğinde yatmaktadır.

Musikî öyle büyüleyici bir şey ki, insanın kulağından gönlüne sirayet eden, bam telinizi titreten başka bir sanat dalı yoktur sanırım. Kulak, gönlümüzün kılavuzudur. Onun için Hz. Mevlânâ’nın Mesnevîsi dinle diyerek başlar ya. Peygamber efendimiz de gönlü sıkıldığı zaman Bilâl-i Habeşi’ye, “güzel sesinle bize Kur’an’dan bir şeyler oku, gönlümüz ferahlasın” demiyor mu?  İnsanın beş duyusunun en nadide kılavuzları göz, kulak ve burnumuzdur. Bunlar görünmeyen hafızalarımızdır. Yine Hz. Mevlânâ “insan gözden ibaret, gerisi etten ve kemiktendir” buyururken göz de kulağın yardımcısıdır. Dinle derken de aynı şekilde düşünmek lazım. İnsanın ezelden  kumaşı güzel ise dünyada da ondan ne elbiseler çıkarır  ne elbiseler.
Muzaffer hocam 1980 yılında TRT’nin açmış olduğu sınavı Ud sanatçısı olarak kazanır fakat 1980 ihtilalinin gadrine uğrar ve göreve başlayamaz. Kapanan TRT kapıları, bu kez 1986 da hocaya ardına kadar açılır. TRT Müzik Dairesinin uzmanlık sınavını kazanır ve göreve başlar. Hoca yine TRT’de de ilklere imza atar. TRT Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği çocuk ve gençlik korolarının kurulmasına önayak olur. TRT 1. Amatör ses ve 1. Türk Sanat Müziği  beste yarışmalarına imza atar. Devlet Türk Müziği Topluluklarının kurulması projelerinde yer alır. Cinuçen Tanrıkorur Hocayı TRT ile barıştırır “Meşk Zamanı” adıyla bir programı denetimsiz olarak hayata geçirir. Hocanın musikiye olan hassasiyeti bilindiği için onun koroları da yaptığı işler de TRT tarafından denetime tabi tutulmamıştır.
1995-97 yıllarında  Ahmet Yesevi Türk Kazak Üniversitesinde görev yaptı. Ahmet Yesevi Üniversitesi Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığını kurdu ve öğrenci yurtlarının ve yemekhanelerin düzenlenmesini sağladı. Bir ömre ne çok şey sığdırmıştı hoca.
Aslında Muzaffer hocamın derslerine girmeyen bilemez bunun ne demek olduğunu. Hoca elinde bir takım eserle sınıfa gelir. Önce eserlerin mahiyetinden, güzelliğinden bahseder, sonra da öğrencilerine döner ve “benim çocuklarım bu eserleri kusursuz okurlar dedim.”  “Hem de bakarak değil ezberden” der. Bizim methedildiğimiz birileri hep vardır ve doğrudur. Hoca bize güvenirken aslında kendine ve de Allah’a olan inancından hız alır. Tabii size çocuklarım diyen bir hocanın bu şevkini görüp de o eserleri okumamak, okuyamamak olabilir mi?
Hoca her öğrencisinin ne sıkıntısı var bilirdi. Kaç öğrencisi olursa olsun hoca her halinizden haberdardır.  
Koro çalışmaları Pazar saat 10’da başlar öğlen 12’de bitmesi gerekir ama bitmez. Hocayla yemeğe gidersiniz, sonra bir kafede çaylar içilirken saz heyetinden olan arkadaşlara hoca “hadi bakalım şu eseri bir daha geçiverelim” der bir fasıl da orda geçilir. Eserler biraz daha zihnimizde yer eder. Sonra dışarı çıkıp biraz Beşevler’de yürüyüş yapılır, hoca bu defa da eserin birini ayaklarını usul vurarak kaldırıp indirerek okumaya başlar. Ve Beşevler’de düm tek tek düm tek, düm tek tek düm tek diye zıplayan bir grup gecenin sesizliğinde “biz bu işi başaracağız nidaları, naraları atar”. Geceyi mühürler, noktalarsınız. Böyle bir çalışma, bu kadar büyük bir aşk ve böylesi sağlam bir imanla yapılan hangi iş başarısızlıkla biter ki.
Hocam bizleri hep musikinin duayenleriyle tanıştırdı. Çıtayı hep yüksek tutmuş meğerse. O gün bunları, bu idrakle düşünemiyorduk. Sanki herkes Cinuçen Tanrıkorur’u tanıyormuş, herkes Ahmet Hatipoğlu hocayı görmüş, her amatör koronun önünde TRT sazları çalıyormuş gibi. Oysa bizim konserlerimizde biz bu insanları hep gördük, tanıştık, hastalıklarında ziyaretlerine gittik. Onlarla hemhal olduk. Biz hem hocamdan hem çevremizde bulunan büyüklerden sadece müziğimizi değil, nasıl iyi insan olunur onu öğrendik. Doğru bildiğin şeyler için nasıl savaşılır, bütün âlemlerin Rabbine nasıl hizmet edilir koroda öğrendik. Ben ateistim diyen bir arkadaşımız uduyla tasavvuf müziğimizden bir eseri çalıp söylüyordu. Bir insan yaptığı işe sevgilisine sarılır gibi sarılmalı, ibadet eder gibi işine abdestli başlamalı, namaz kılar gibi işini muhabbetle yapmalıydı. Memleketin birçok ilinde hocamın öğrencileri bir ışık oldu. TRT’de pek çok yetiştirdiği sanatçı oldu. Üniversitelerde akademisyenler oldu.
Bir insan hedefine parayı hiç koymamışsa maksudu hâsıl olur. Hocanın hedefi hep başarmaktı, para kazanmak değil. Bir ömür takdir edersiniz ki iki parça kâğıda ve beş on kelimeye sığmaz. O, biz tanıdığımızdan beri yaşı hiç değişmeyen, on sekizinde bir delikanlı, neşeli esprilidir. Para onun için hiç değerli olmadı.
Hocam bugünlerde baypas ameliyatı oldu. Çok şükür ameliyat güzel geçmiş. Kendilerine geçmiş olsun der, yaktığı bu ışığın ona iki cihan aydınlığı olmasını dilerim.

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 8 Yorum
  • Ahmet Şengün
    3 yıl önce
    Muzaffer hocamız bizlere sadece Türk müziğini değil arkadaşlığı dostluğu paylaşmayı ve vefalı olmayı da öğretmiştir. Allah hocamıza uzun ömürler versin.
  • Melek Dörtbudak
    3 yıl önce
    Kusura bakmayın biraz geç oldu fakat çok teşekkür ederim yorumlarınız için. Siz de hocamın öğrencilerindensiniz demek ki. Memnun oldum. Hoca musikiyle birlikte hayat öğreten dev yürekli adamdır. Selamlar iyi akşamlar Ahmet bey.
  • Uğur Şumnulu
    3 yıl önce
    Bak! Gönülde yer tutan cândır Muzaffer Şenduran Şen damarlarda akan kandır Muzaffer Şenduran Çağlayan seller, esen yeller, yakan çöller gibi Her derin lafzıyla ihsandır Muzaffer Şenduran Sen ki bülbülsün figânın olmasın yalnız güle İsteğin yanmaksa gülhandır Muzaffer Şenduran Hak yolunda doğru birdir, eğrinin nâdânı ol Elleri kan olsa furkandır Muzaffer Şenduran Anlamazsın kaynağı nerden gelir şol yağmurun Hikmetiyle derde dermandır Muzaffer Şenduran Gönlü hayrandır, ciğer büryan görünmez âteşi Sönmeyen bir korlu külhandır Muzaffer Şenduran Ülküsü; bayrak, vatan, toprak ve millet uğruna Boynu kıldan ince kurbandır Muzaffer Şenduran Tellerin yalvardığı titret diye haykırdığı  Mızrabın çıldırdığı sandır Muzaffer Şenduran Bir sabâ şarkıyla ağlarken kapandı sazına Bitmeyen aşkıyla cânandır Muzaffer Şenduran Yûnus’un aşkıyla arşa; perde perde yükselip Pir izinde dem tutan tendir Muzaffer Şenduran Toplayıp meclis-i sevdâyı; güler, şâdan eder, Bir bulunmaz dost ve yârendir Muzaffer Şenduran Hasretin hüznüyle yanma, gözlerin yaşlanmasın Bil ki gurbetteki annendir Muzaffer Şenduran Uğur Şumnulu
  • Melek Dörtbudak
    3 yıl önce
    Çok geç olmakla birlikte şiir gibi dizeler için hocam adına teşekkür ederim. Ne güzel ifade etmişsiniz Uğur Bey kardeşim. Hocama da attım sizin yazdıklarınızı, bir mahsuru yoktur inşallah. Selamlar, saygılar...
  • Münevver şenduran
    3 yıl önce
    Melek hanım kaleminize gönlünüze sağlık nekadar güzel ifade etmişsiniz hocamızı. Sevgilerimle...
  • Melek Dörtbudak
    3 yıl önce
    Çok teşekkür ederim Münevver Hanım, hocam hepimizin hayatında iz bırakmış nadir insanlardan. Onu tanımakla kendimi şanslı sayıyorum. Hocam için kaleme gelenler onu anlatmak için eminim ki azdır. Selam ve muhabbetlerimle.
  • Münevver şenduran
    3 yıl önce
    Hepimizin hayatına dokunan hocamızı ne kadar güzel anlatmışsınız Melek hanım kaleminize sağlık
  • Melek Dörtbudak
    3 yıl önce
    Çok teşekkür ederim Münevver Hanım, hocam hepimizin hayatında iz bırakmış nadir insanlardan. Onu tanımakla kendimi şanslı sayıyorum. Hocam için kaleme gelenler onu anlatmak için eminim ki azdır. Ne kadar güzel bir genç kız olmuşsunuz. Beni hatırladınız mı bilmiyorum. Selam ve muhabbetlerimle.