Av. Abbas BİLGİLİ

Av. Abbas BİLGİLİ

[email protected]

KARACAOĞLAN'DA ÖLÜM DÜŞÜNCESİ

27 Ekim 2021 - 11:50 - Güncelleme: 27 Ekim 2021 - 20:09

KARACAOĞLAN’DA ÖLÜM DÜŞÜNCESİ

Sesi yüzyıllar ötesinden gelip, dağlarda, ovalarda, yaylalarda yankılanan Çukurova’nın sevimli ozanı Karacaoğlan şiirlerinde sık sık “yalan dünya” vurgusu yapar ve “gerçek dünya”ya gitme konusunda hayli nazlı davranır. O kadar isteksizdir ki, Azrail’le pazarlığa dahi tutuşur ve ölüm meleğine, “git biraz dolan gel” diyerek, hayatın en önemli gerçeği olan ölümü ertelemenin yollarını arar.
Albert Einstein “ölüm, ödenmesi gereken eski bir borç, ama insan bu borcu ödemeyi geciktirmek için elinden geleni yapıyor” demişti. Bugün insanoğlu “borcunu ödemeyi” geciktirmek için doktor peşinde koşuyor. Karacaoğlan da Azrail’e “var gir ölüm, bir zaman da gene gel” diye yakarır.
Ölüm ardıma düşüp de yorulma,
Var git ölüm bir zaman da gene gel.
Akıbet alırsın komazsın beni,
Var git ölüm bir zaman da gene gel.

Şöyle bir vakıtlar yiyip içerken,
Yiyip içip yaylalarda gezerken,
Gene mi geldin ben senden kaçarken,
Var git ölüm bir zaman da gene gel.

Ozan da biliyor ki, büyük gerçekten kaçış yok, nazlanmanın, pazarlığın sonucu yine aynı kapıya çıkıyor. “Akibet alırsın komazsın beni” diyerek kaçınılmaz sona işaret ederken, yine de “yiyip içip, yaylalarda gezerken”, her şeyi bırakıp gitmenin çok da kolay olmadığının farkında.  Kolay olmadığının farkında ama  “yalan dünya”nın gelip geçici olduğunun da bilincinde. Hayatı “konup göçmek”le geçen ozanımız, bu dünyanın da konup göçülecek geçici bir mekan olduğunu çok iyi biliyor. Bu bağlamda diyor ki;  
Yürü bre yalan dünya
Sana konan göçer bir gün.
İnsan bir ekin misali
Seni eken biçer bir gün.

Ancak, yine de bu dünyadan almak istediğini almadan gitmeye niyeti yoktur. “Gitmeden bir dem sürmek” isteğini dile getirmesi, onun dünyevi hazları, arzuları ne kadar önemsediğini gösteriyor. Aslında Karacaoğlan öteki dünyadan çok bu dünyanın ozanıdır. O bir derviş ya da tasavvuf ehli değildir. Çalıp söylediklerinin çoğu bu dünya ile ilgilidir, “öbür taraf” için söylediklerini boynu bükük bir kabullenme olarak anlayabiliriz.  Ayrılık, yoksulluk ve ölüm üçlemesine yaptığı vurgu, ölüm gerçeğinin güzel bir betimlemesidir.
Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Azrail’in gelip can talep eylemesi karşısında “benim can vermeye dermanım mı var” diyerek, yine nazlanan ozanımız, “ölmemeye elde ferman” olmadığının da farkındadır. 
Üryan geldim gene üryan giderim 
Ölmemeye elde fermanım mı var 
Azrail gelmiş de can talep eyler 
Benim can vermeye dermanım mı var.

Şöyle ya da böyle, gitmesine gidecek; nazlanmanın, ağlaşmanın, sızlanmanın çare olmadığını biliyor. Ama “bir dem sürmeden” gitmeye de niyetli değil.
Bre ağalar bre beyler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim

Aman hey Allahım aman
Ne aman bilir ne zaman
Üstümüzde çayır çimen
Bitmeden bir dem sürelim.

Ozanımız, her çeşme başında rastladığı köylü güzeline aşık olmuş şeklinde bir profil olarak tanınmaktan da rahatsız olmalı ki;
Güzel sever deyi isnad ederler
Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var?

Demeyi de ihmal etmez. “Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var?” derken, sadece dünyevî meselelerle ilgiliymiş gibi görünmekten de rahatsız olduğu belli. Hak’kı seven Ozan’ın ölümle atışmasını tatlı bir sitem olarak anlamak gerekir.







 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum