Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

Bizim Hayat Tarzımız En İyisidir

12 Temmuz 2017 - 12:08 - Güncelleme: 12 Temmuz 2017 - 12:17

~~Bizim Hayat Tarzımız En İyisidir
Tarzın anlamı için lügate baktığınızda önce biçim, şekil, suret diyor. Sonra da üslup,eda diye devam ediyor. Bizim konumuz ise yaşama şeklimizi anlatmak, diğer bütün ifadeler bu kelimeyi tamamlıyor.
Kişilerin yaşayış tarzları,oradan topluma ulaşması ve ortak noktalar, şekiller halini alması, bir toplumun belirli özeliklerini oluşturuyor. Bu üslup, iç dinamiklerin yanında,  çoğu zamanda dışarıdan üstün kültürün tazyiki ve gücüyle şekillenebiliyor veya değiştirilebiliyor.Bu konu çok mu önemli? Herkesin yaşayışından bize-başkasına ne, ben, biz istediğimiz gibi yaşar gideriz, deme lüksüne sahipmiyiz?Bizim kişi ve toplum olarak kendi zevkimiz ve tarzımız var mıdır? Devamlılığı ne kadardır ve değişir mi?
Yaşayış tarzımız birbirimizi etkilediği, karşı tarafı, yönlendirdiği hatta müdahale ettiği zamanlar şahsi olmaktan çıkıp topluma ulaşır, toplumsal olur. Bazen şahsi ile toplumsal olanın sınırlarını tespit etmek çok zaman güçtür.
Bir toplumun sosyal alışkanlıkları,ülküsü, kültürü, yemesi içmesi, zevkleri, giyimi, hayat tarzını yansıtır. Bu tarz, gücünü yıllardan alan bir birikimle meydana gelmektedir, fakat yine zaman bu birikimi aşındırmaktadır. Hayat devamlı bir değişim içindedir. Bu değişim ve yenilenme istense de durdurulamaz ve mevcudu değiştirir. Burada üç güçlü etken değiştirici-biçimlendirici rol oynar bunlar din, teknoloji ve iletişimdir.
İnançlar sosyal alışkanlıkları değiştirir. Bazı toplumların bünyesinde manevi taraf ve duygular hâkimdir. Genelde doğu diye adlandırdığımız toplumlarda duygu ve inanç daha ağırlıklıdır. Batıda ise akıl ve mantık ön plana çıkar.
Alışkanlıkların, önceliklerin zaman içinde aşınması kendi doğal akışı ve şartları içinde olduğu gibi, üstün kültürün zorlaması ile de değişikliklere uğraması tabiidir.
Bu millet, büyük devlet olmanın, büyük kültüre sahip olmanın farkındalığı ile ince bir hayat tarzı ve yaşayışını yakalamış ve şifahi kültürü de geniş topraklara yaymıştı. Bunun belirtileri, insana saygıda, kültürde, sanatta, yaşayışında kendini göstermişti. Güçten düşme, kendine olan güveni kaybetme ise daha bir değişime, şaşkınlığa ve arayışa yol açmıştır.
Kültür ve yaşayış değişimleri yönetici katmanları ve devlet tarafından da zorlamayla değiştirilme yoluna gidilebilir. Bizim toplumumuzda böyle bir zorlama yaşanmıştır. Belli bir geleneği ve birikimi olan bu toplumda yeniyi kabulleniş kolay olmamıştır. Burada yapılan yanlış, kendi birikimleri yok sayılarak eskiyle yeniyi birleştirici ve uyumlu bir birlikteliğin çalışması yapılamamış olmasıdır. Sonuçta toplumda eskinin tamamen inkârı, ona olan ihtiyacı karşılamak üzere eskiyle bağlantılıymış gibi görünen ama özü yakalayamayan, şekilde kalan ucube taklitler almış yürümüştür.

Kültürden bir örnek vermek gerekirse, halkın dinlediği müziğin değişmesi, önce batı kaynaklı bir müziğin ortaya konuluşu, bir kargaşanın hâkim olması,  sanat değeri olmayan arabesk müziğin boy göstermesi, seviyeli müziğin geri çekilişi olmuştur. Sonra daha bir karmaşa olmuş, ilahi ve dini müzik adı altında en ufak bir estetik kaygı duyulmadan uyumsuz başka bir arabesk bir müzik alıp yürümüştür.
Zamanla, rüzgârın yönü değişmiş, yeni hâkim kuvvetle bu defa ters yönde faaliyetler ve bir zorlama ortaya çıkmıştır. Şimdi, yönetici kadro ve devlet tarafından baskılarla bize, kültürümüze aitmiş gibi görünen fakat özde bize ait olmayan değerlerin, yeniden bir antitez şeklinde hayata dâhil edilmesi ile karşı karşıya bulunmaktayız. Bu sefer de manevi inanç konusunda serbesti gibi görünen fakat belirli zorlamaların, hayatın içinde yer almasını görmekteyiz. Bunlar ağırlıklı inanç ve ibadetin öncelikli kullanılması ve eğitimde bu yönde yapılan uygulamalardır. Buna benzer tatbikatlar, hayat tarzında da değişimlere yol açmaktadır.


Üstün kültürün zorlaması ki, bu iç ve dış kaynaklı olabilir, iktisadi üstünlük ve çıkarlar, teknoloji, iletişim ve medya imkânlarını kullanması yeni bir hayat tarzı oluşturmaya zorlarken, zaman da alışkanlıkları yeni bir şekle dönüştürmektedir. Yöneticilerin, yeniden bir hayat tarzı oluşturmak için yaptığı çalışmalar da belirli bir etki dâhilinde olmaktadır. Yenilik ve değişimlerde sorunun ve çözümün kaynağı olan, geleneği ve milli olanı ne derece esas aldıkları ayrı bir tartışma konusudur.
Toplumun, kendimiz diyebileceğimiz hayat tarzı, yaşayışı, inancı, kültürü, sanatı ve ülküsü; Bu topraklarda önceliklerimiz olan, karşılıklı saygı, hoşgörü, yardımlaşma, çalışma ve insan sevgisiyle dolu bir cemiyet olma vasfımızı koruyabilir isek, kalıcı olabilecektir. Vesselam…
 Celil Altınbilek                                                                                             12.07.2017