Prof. Dr. Namık AÇIKGÖZ

Prof. Dr. Namık AÇIKGÖZ

[email protected]

ÇAY TEA'RYAKÎLİĞİ VE BEŞ DUYU

13 Ocak 2023 - 18:06 - Güncelleme: 14 Ocak 2023 - 19:55

ÇAY TEA’RYAKÎLİĞİ VE BEŞ DUYU

Çayın tarihi ile ilgili bilgilerin çoğunu internetten bulursunuz. Artık her tür bilgiye ulaşma imkânımız, bir tık ötemizde. Çayın içinde neler olduğunu sadece doktorlar, farmakologlar değil artık herkes biliyor. “Tein”in de “tea” ile ilgisine de girip konuyu etimolojiye de boğmayalım.
Çayın Japon kültüründeki yerini merak edenler, Okakuro Kakuzo’nun Çayname adıyla tercüme edilen kitabına bakabilirler.
Ben de bütün topları taca atıp konuya bir türlü giremedim farkındaysanız.
Neyse…
Sadede gelelim…
Çay tea’yakîliğine bakalım.
Çay bizde ne zaman yaygınlaştığını tam olarak bilmiyoruz. Demek ki, her şeyin birbirine girdiği bir dönemde girmiş ki, hakkında kesin bilgi yok. Oysa kahvenin bize gelişinin yılını biliyoruz. 1555. Ayvansarayi’nin
                                   Kahvehâne mahall-i eğlence
mısraının mücevher tarihinin işaret ettiği Hicrî 959, Miladî 1551-1552 yılına bakarak, kahvenin İstanbul’a o yıllarda geldiğini söyleyebiliriz. Tabii, Ayvansarayî, açılan kahveden söz ediyor; belki kahve 1550’lerde geldi de kahve içilen ilk mekân 1552’lerde açıldı…
Gene klavye saptı ve kahve yolunda girdi.
Çaya gelelim…
Genel olarak 17. Yüzyılda tanıştığımızı tahmin ettiğimiz çayın, Osmanlı döneminde günlük hayatta bir içecek olarak nasıl yer aldığını maalesef bilmiyoruz. Edebî metinlerden iz sürmeye kalktığımızda da bir bilgiye ulaşamıyoruz. Demek ki, çay, 17. yüzyılda bilinmekteyse de günlük yaşayışımıza pek girmemiş. Herhalde Zihni Derin (1880-1965)’in 1923 yılında çay tarımını Türkiye’ye getirmesiyle çay, günlük hayata girmeye başlamış; Şevket Raşit Hatiboğlu (1989-1973)’nun çay tarımını geliştirmesiyle, çay, güçlü bir ekonomik değer olarak Türk kültüründe yer almıştır.
Tabii ki çay girdiyse günlük hayatımıza, yanında pek çok şey de girmiştir. Çay kap-kacağı, çay demleme şekilleri, çay sunumları…

BEŞ DUYU İLE İDRAK EDİLEN BİR İÇECEK
Çay, sadece içinde bulundurduğu tein ile değil, oluşturduğu kültür ile de günlük hayatımızın bir parçası olmuştur. Bunda sadece tein ihtiyacını karşılamak rol oynamamıştır. Evet… Tea’ryakiler için zaman zaman tein bağımlılığının verdiği baş ağrısı ve asabiyet gibi olumsuzluklar yaşanmıştır. Bu doğrudan biyolojik bir tea’ryakiliğin göstergesidir. Bir de çay ritüelinin verdiği zevk ve haz vardır ki, işte beş duyunun da harekete geçtiği ve insanı beş duyu ile saran his yoğunluğu bu esnada ortaya çıkar.
Çayın kokusu geldiğinde beyin kendisini zevkli bir ana hazırlar. Tavşan kanı çayın, ince belli bardağa dökülürken çıkardığı şıkırtı sesi; ince belli bardakta gözlerinize ziyafete çekmesi… Çaya şeker koyuyorsanız, kaşığın şıngırtısı ile kulaklarınız zevk âleminin ortağı olması… Sıcak bardağa dokunup o sıcaklığı damar uçlarımızda ve beynimizin dibinde hissettiğimizde ritüelinin en önemli aşamasını yaşamaya başlamışız demektir. Elbette ilk yudum ile çayın tadının zevkini beynimize ilettiğimizde, ritüelin dünyasına kapı aralamışız demeye gelir.
Beş duyu ve çayın ilişkisini gelin liste halinde tekrar edelim:

  1. Koklama: Çayın kokusu,
  2. İşitme: Bardağa dökülme şıkırtısı ve kaşık şıngırtısı,
  3. Görme: Çayın rengi ve bardağın şekli,
  4. Dokunma: Sıcak bardağa dokunma,
  5. Tatma: İlk yudum ve diğer yudumlar…
İnsanı dış dünya ile ilişkilendiren be duyunun beşinin de bir arada kullanıldığı az yer vardır ama çay beş duyunun beşi ile bizi kendisine bağlar. Objeyi (burada “çay”ı) beş duyunun tamamı ile algılamak ve bunu beş duyu hazzı ile yaşamak, tam da bir tear’yakiliktir işte.
Hazır konu buraya gelmişken, duyu organıyla ilgili bir çay karıştırma fıkrasını yâd edelim:
Kız istemeye gitmişler. Hep tuzlu kahve olacak değil ya… İstenen kız damat adayına şekersiz çay getirmiş. Oğlan da sanki bardakta şeker varmış gibi sesli ve uzun uzun karıştırmış. Gelin adayı kız oğlana takılmak için “Bu çan sesi de nerden geliyor? Yakından deve kervanı mı geçiyor?” demiş. Oğlan da lafı gediğine koymuş: “Herhalde deve kervanı geçiyor. Bari şeker yüklü olsa da çayımıza şeker alsak.” demiş.
***
“Tea’ryakî” kelimesi nereden esti?
Ey okuyucu, yazımım başlığından beri “tea’ryaki” ifademe taktın; biliyorum. “Tiryakî” imlasıyla da yazar ve “tiryak”in Yunanca’dan Arapça’ya oradan da Farsça’ya geçerek “panzehir” anlamıyla Türkçe’de de kullanıldığını söyler; üstüne bir de Farsça nisbet ya’sı ile “keyif verici maddelere düşkünlük” anlamında kullanıldığına dair ne ukalalıklar yapardım ama bunu herkes yapar; bana yakışmaz. Ben kimsenin yapamayacağı bir şey yapmalıydım ve yaptım: İngilizce “çay” demek olan “tea” kelimesinin “ti” okunmasından istifade ederek, “tiryaki”nin ilk seslerini oluşturdum. Yoksa ortalığı ti'ye aldığım falan yok... Kötü mü yaptım a dostlar?
Çayımdan bir yudum daha aldım…


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum