Prof. Dr. Namık AÇIKGÖZ

Prof. Dr. Namık AÇIKGÖZ

[email protected]

BEKAR EVİNDE, SEVGİLİ YAĞMUR TUNALI'YLA ÇAY MACERAMIZ

10 Nisan 2023 - 09:29 - Güncelleme: 10 Nisan 2023 - 11:50

BEKAR EVİNDE, SEVGİLİ YAĞMUR TUNALI’YLA ÇAY MACERAMIZ
Namık Açıkgöz

Ankara’da İkinci Dede Efendi sokağındaki bekâr evinde, sevgili Yağmur Tunalı ve sevgili Rahmi Keleş ile beraber kaldık. Benden önce onlar beraber kalıyorlardı, ben daha sonra eklendim.
Ev genişti. 3 oda 1 salon… Herkese 1 oda vardı yani… Ama nihayetinde bekâr evi… Biri şair (Yağmur), biri tiyatro oyuncusu (Rahmi) ve biri de akademik endişeler taşıyıp yüksek lisans yapmakta olan bendeniz…
Pek çok ortak paydası olan 3 kişi. Daha sonra 3 kişiye sevgili Yılmaz Soyyer da dahil oldu. Yılmaz İlahiyet’ta lisans öğrencisi ve şair.
Evde haklından bendeniz, Yağmur ve Rahmi çalışıyor. Fakir Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Tapu Arşiv Dairesinde Tedkik Memuru (Eski yazılı tapu evrakını inceleme) olarak çalışıyorum. Yağmur Vakıflar Genel Müdürlüğünde, Rahmi tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürlüğünde.
Rahmi kahvaltı yapmadan çıkardı erkenden. Bahçeli Sondurak’taki iş yerine gitmek için otobüse binmeliydi. Otobüslerinde doluluk-boşluk durumu pek belli olmadığından, işi tesadüfe bırakmamak için en uygun zamanda çıkardı evden.
Kurtuluş’taki Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde çalışan Yağmur’un mesaisi sekizde  başlardı ve imza evrakı saat 8.15’e kadar açık kaldığından, Yağmur, evden son anda imza atmak üzere saat 8.05’te çıkar, 10 dakikada imzaya yetişirdi.
Mesele ne işimiz ve ne de evimiz!...
Lafı çaya getireceğim…
Benim mesaim saat dokuzda başladığı için saat 8:10’da uyanıp sabah işlerini yapmaya başlarım ama ilk yaptığım şey ocağa çay koymaktır. (“Ocak” dediğime bakmayın… Üçlü-dörtlü ocak değil… Bildiğimiz piknik tüpü.)  Daha yüzümü yıkamadan mutfağa gelir ocağı kibritle yakar ve ısınacak suyu koyduktan sonra diğer işlere bakarım. Çay hazır olunca hızla kahvaltımı yapar işe gitmek üzere yola revan olurum… Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü TBMM’nin arkasında Dikmen yolu üzerinde olduğu için 2 araçla gitmek gerek; o da zor… O yüzden işe yaya giderdim ve İkinci Dede Efendi’den Yüksel Caddesine, oradan da Kızılay ve Meclise… Köşeyi dönüp iş yerime…
Her gün saat gibi tıkır tıkır yürümez bu sabah merasimi.
Niye?...
Çünkü sevgili Yağmur o yıllarda çok sigara içiyor ve sabah evden çıkarken sigarasını yakıyor; kibriti de cebine atıp gidiyordu. Yağmur’un kibriti alıp gitmesi bana en az 10 dakika kaybettiriyordu. Üstünü değiştir… Köşedeki bakkala gidip kibrit al, gel… Bu en az 10 dakika demekti. Sabah vaktinin dakikaları sayılıdır ya… O yüzden 1 dakika kaybını bile yaşamak istemeyiz.
Yağmur kibriti bir götürdü…
Bir daha götürdü…
Bir daha…
Bir daha…
Kibritin her gidişi beni sabah sabah telaşlandırıyordu…
Sonunda çareyi buldum: Kibrit kutusunu ocağa iple bağladım.
Sevgili Yağmur sigarasını yaktı ama kibrit kutusunun ipini çözüp kutuyu alıp gidemeyecek kadar vakti dar olduğu için, kutu ocağa bağlı kaldı… Ben de sabah ritüelimi telaşsız bir şekilde yaşadım ve demlediğim o güzelim çaylarla 2 senemi geçirdim o evde…
Haaa!…
Akşam ve hafta sonu çaylarını da ben demlerdim. Salonda yayları harap olmuş; daha doğrusu yok olmuş koltuklarda oturur, korkudan tir tir titreyen sehpanın üzerinde ne güzel çaylar içerdik… Sıcacık… Samimi… Dostluk dolu çaylar…
***
Sonra devir değişti…
Her birimiz bir yere dağıldık…
Şimdi Yağmur’un evine vardığımda, çay törenini o idare ediyor ve sabah kalkınca ilk iş olarak o da çayı demliyor, diğer sabah ritüellerine sonra devam ediyor.
Onunla içtiğimiz hiçbir çayda Dede Efendi’deki evde içtiğimiz çayların lezzetini bulamadık.
 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum