Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

“YÜZÜSTÜ ÇOK SÜRÜNDÜN, AYAĞA KALK!”

31 Ocak 2016 - 23:36

YÜZÜSTÜ ÇOK SÜRÜNDÜN, AYAĞA KALK!”

Naci YENGİN

[email protected]

Millet olarak çok kırılgan bir yapımız var. Cumhuriyetin yetiştirdiği modern, batılı, muhafazakâr,  laik, liberal…Hassasiyetlerimiz değişken olsa da Cumhuriyet nesli olarak çok kırılganız. İçe kapalı ve çok savunmasız olduğumuzu düşünüyoruz!

Geçenlerde bir toplulukta üçlü bir gurup bir kişiyi karşılarına almış tartışıyordu. Tartışmanın konusu Suriye, Türkmenler, Göçler ve Türkiye’nin milyonlarca “Arap”ı  Türkiye’ye kabul etmesiydi.  60 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim üçlü guruba karşı cevap vermeye çalışan da 40’lı yaşlarda gösteriyordu. Öğretmen olduğunu ve bu konuda çok okuduğunu iddia eden tartışmacılardan birisi gurubun temsilcisi edasıyla:   “Çok yanlış çok. Bak milyonlarca Arap getirdik. Türkiye’de insanlar aç kalmaya başladı! Terör azdı. Olmaz böyle şey!” diyerek gemi azıya almışçasına veryansın ediyordu. 40’lı yaşlarda olan kişi ise sakin bir edayla alttan alarak “Türkiye’nin bölgesinde var olabilmesinin Balkanlar, Ortadoğu, İslam Dünyası, Kafkaslar, Afrika, Türkistan… Gelen her mazluma kucak açmasına bağlı olduğunu” anlatmaya çalışıyordu. Anlaşılan konuyu daha derinlemesine ve medeniyet tasavvuru açısından yaklaşan 40’lı yaşlardaki konuşmacının bu sözlerine karşı çıkanlar ise  “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini  “Ülke olarak sınırlarını komşularına, dünyaya kapat her ne olursa olsun; hatta komşu ülkelerde yaşayan din ve soy kardeşlerin soykırıma bile uğrasa onları duyma,  görme, bilme ve karışma!”   algısıyla büyütülen bir Cumhuriyet neslinin tepkisini gösteriyordu!

Türkiye’ye gelen mazlumlara kucak açmamız gerektiğini savunana tepki gösterenler haklı mıydı?

Cumhuriyet Türkiyesinde ufku daraltılmış ve Türkiye Türklerinden başka dünyada Türk, Türkiye’deki Müslümanlardan başka dünyada Müslüman olmadığına inandırılmış nesiller adına haklı gibi duruyordu! Öğretilmiş yanlışı tekrar ederek 1930 sonrası geliştirilen resmi söylemin ne derece etkisi altında kaldığını ve bu söyleme iman etme derecesinde inandığını ortaya koyuyordu bir bakıma! Türkiye’nin büyük bir kısmı maalesef böyle düşünüyor!

Türkiye 1930’lu yıllardan itibaren Türk-İslam dünyasına karşı sınırlarını, zihinlerini, gözlerini ve kalplerini kapatıp yalnız Batı’ya bakarak uzun yıllar iç ve dış politikalar üretti! Gelinen noktada insanımızın Suriye’de, Irak’ta, İran’da, Kafkaslarda, Balkanlarda,  Mısır’da, Yemen’de, Sibirya’da, Kırım’da, Doğu Türkistan… Açe’de, Sumatra’da, Filistin’de, Somali’de, Moro’da… Yardım bekleyen mazlumlara kol kanat germesi gereken tek millet ve devletin bizler olduğunu anlaması beklenmemelidir.

Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşının ekonomik, siyasi, coğrafi kayıplarından- çöküntülerinden ziyade Cumhuriyetin ilk nesillerinde zihni çöküntüler meydana getirmiş olmasını anlayışla karşılamak gerekir. O zaman eğitim anlayışını yeniden ele almak ve nesillere dünyayı okuyabilecek zihin açıklığını kazandıracak çareler aramaktan başka çözüm yolu görünmemektedir…

Ancak artık mevcut konjonktürde Batı ve ABD tarafından soğuk savaşın bitmesiyle birlikte yeni bir mücadele fikri İslam alan olarak ise İslam dünyası belirlenmiştir. Mücadele alanı içerisinde hiçbir zaman tam olarak ele geçirilemeyen, sömürge ya da mandater yönetim altında yaşamayan Türkiye’nin dize getirilmesi ve mümkünse içten ve taşeron örgütlerle (DEAŞ, PKK, PYD…) bu mümkün olmazsa diğer seçeneklerle dize getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu aşamada Türkiye’nin başta yakın dindaş ve soydaş komşularıyla ikinci planda uzak soydaş ve dindaşlarıyla gerçekleştirme olasılığı bulunan bütün ortak hareket kanalları kapatılmak istenmektedir. Kolların gövdeden ayrılması amacıyla başlatılan Turuncu Devrim, Arap Baharı safsatalarının odak noktasında Türkiye’nin durduğunu anlamanın en kestirme yolu Mısır darbesinden önceki Türkiye-Mısır ilişkileriyle darbe sonrası iki ülke ilişkilerini incelemek yeterli olacaktır!

Mesele hangi iktidarın ülkeyi yönettiği meselesi değildir. Mesele Türkiye’de yaşarken başımız dik, alnımız açık mı yaşayacak yoksa boynumuz eğik ve Batı-ABD güdümlü bir Türk-İslam dünyası mı istenmektedir? Bizce asıl mesele budur. Koparılan gürültünün de, terörün de, Irak ve Suriye olaylarının da, Mısır darbesinin, Filistin sorunun ve hatta Doğu Türkistan meselesinin altında yatan ana nedenin de Türkiye’nin doğrulma emareleri göstermesidir!

Kim ne derse desin biz Necip Fazlı Kısakürek Üstadın “ Sakarya Türküsü” şiirini nesillere ezberletmeye, manasını anlatmaya devam edelim. Kim bilir belki bu arada “Çırpınırdı Karadeniz” marşı da çalınır da bir yandan Azerbaycan Türkülüğü de birleşiverir İran’daki 35 milyon Azerbaycan Türleriyle!

“Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; 
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!”/Necip Fazıl Kısakürek

“Türkistan’dan esen yeller 
Şimdi sana selam söyler
.”Ahmed Cevad