Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

YÜCE DEVLET ANLAYIŞI

14 Mayıs 2016 - 12:47 - Güncelleme: 14 Mayıs 2016 - 12:51

YÜCE DEVLET ANLAYIŞI

NACİ YENGİN

Son yıllarda gerek iç kamuoyu gerekse dışarıdan bazı çevrelerin pompaladığı Türkiye hakkındaki yaklaşımları “Türkiye’nin yeniden Osmanlı politikalarına dönüş yaptığı” yolundadır.

Türkiye’nin Osmanlının mirası üzerinde kurulduğu bir gerçektir. Her ne kadar Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı’ya karşı merkezi elinde bulunduran İttihatçı zihniyet tarafından redd-i miras yoluna gidilmişse de bu anlayış hiçbir zaman kahir ekseriyeti oluşturan millet tarafından benimsenmemiş; hatta merkeze karşı milletin milli refleksi her zaman milli ve dini değerlerini koruyarak sancılı Tek Partili dönemin kaosuna karşı göğüs germesini bilmiştir.

Türkiye’de bazı “aydın” çevrelerinin dahi kavrayamadığı bir gerçek vardır:  O da Türk tarihinde değişimlerin yüzeysel olduğu gerçeğidir.

Evet, millet ve devletiyle değişime açık olan bir tarihi tecrübeye sahip gibi görünüyorsak ta özde değişime karşı her zaman dirayetli duruşumuzu koruya gelel bir millet olduğumuzu göz ardı edemeyiz!

Türk tarihinin bütünlüğü meselesi son dönemde Türk-İslam dünyasının yaşamakta olduğu sancılı süreci görenler tarafından yeniden idrak edilmeye başlanmış görünmektedir. Ancak bu anlayış yeterli değildir. Coğrafyamızda yaşanan kaos bir süre daha devam edecektir. Yaşanan süreç Türk tarihinin ve kurulan devletlerinin milli reflekslerinin aynı olduğunu Türkiye’nin ortaya koymak zorunda kalacağı milli tepkiyle bir kez daha kendisini gösterecektir! Hatta göstermekle kalmayacak beş bin yıllık devlet anlayışına sahip Türkiye devleti kadim mirası yaşatma konusunda daha kararlı adımlar atmak durumunda kalacaktır! Bu süreçte milletle devletin gerçekten bütünleştiği dönemin başladığı görülecektir!

Milli eğitim müfredatı ve üniversitelerin tarih, edebiyat ve sosyal bilimler alanlarında bütünleştirici, kuşatıcı; tarihi devlet tecrübelerinin bu güne aktarımı konularında ivedilikle çalışmalar yapması gerekmektedir.

Büyük Hun İmparatorluğundan Osmanlı’ya kadar tarihi devlet tecrübesinin birikimi ve milli duruşundan güç alan Türkiye’nin kültür ve gönül coğrafyasına katacağı dinamizmin asli kaynağına dönmesi kaçınılmazdır. Bölge ve dünyada meydana gelen değişim ve gelişmeler Türkiye’yi bu alanda politikalar üretmeye zorlamaktadır!

Elbette, Türkiye’nin yakın geçmişine sahip olan Osmanlı ve O'nun mirası üzerinde oturduğumuzu iyi etüt etmemizi kaçınılmaz kılmaktadır.

Osmanlı’ya karşı yaklaşım ve örnek alma yöntemi “Yüce Devlet” olduğu Yükselme dönemiyle mi sınırlı kalacak yoksa Yüce Devletin gölgelendiği duraklama, gerileme ve çöküş dönemini de kapsayacak mıdır?

Osmanlı Devletinin üstlendiği yüksek medeniyet ülküsünün en önemli unsuru “Yüce Devlet” (Devlet-i Aliye ) anlayışı idi. Bu anlayış 1650'li yıllardan sonra terk edilmiştir. Koçi Bey ve Kâtip Çelebi gibi aydınların devleti uyarmak amacıyla yayımladığı raporlar dikkate alınmamış ve devletin yüceliği başta adalet olmak üzere terk edilmiştir.

Son dönemde medeniyet tasavvuru ve “Yüce devlet” olma yolunda kalem oynatan bazı çevrelerin düştüğü en büyük yanılgı devletin adalet ve bilim, teknoloji, sanat… alanlarında üretmelerinin önünü açması gereken unsurları göstermek yerine konuşma ve sadece siyasetle bu işin olacağı zehabına kapılmış olmalarıdır!

Kâtip Çelebi, Koçi Bey gibi aydınların getirdiği çözüm önerilerine benzer dünyanın gidişatına ve Türkiye’nin bölgedeki, İslam dünyasındaki bugünü ve geleceğine yönelik akılcı çözüm önerileri getirenlere ne kadar ihtiyaç vardır!
Aksi halde eğitim, özgür akıl, sanat, spor ve üretimle gerçekleşmeyen medeniyet algısı kadim medeniyetimizi ileriliye taşımaz. Medeniyetin mevcut varlığını dahi zarar verir...

NACİ YENGİN

[email protected]