Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

TÜRKİYE, RUSYA VE ABD’NİN BÖLGEDEKİ AĞIRLIĞI

20 Mart 2016 - 21:41

TÜRKİYE, RUSYA VE ABD’NİN BÖLGEDEKİ AĞIRLIĞI

Naci YENGİN

[email protected]

1916 Sykes-Picot Antlaşmasına benzer bir antlaşma ABD ve Rusya arasında yapılmış olmalı ki Rusya Suriye’den çekiliyor.

Rusya ve ABD yeni bir dünya paylaşımına mı gidiyor!

1945 Yalta Konferansıyla başlayan iki kutuplu dünyada Rusya ve ABD Çin'e karşı anlaştı mı?

Rusya’nın Suriye'den çekilmesi Kafkaslarda yaklaşan bir Rus saldırısının habercisi gibi görünmektedir. Rusya, Gürcistan ve Ukrayna’ya işgale mi hazırlanıyor? Kırım Tatarları ve bölge halkları dikkatli olmalıdır.

Rusya’nın Ermenileri Azerbaycan'a karşı kullanması muhtemeldir!

Türkiye ve Azerbaycan arasında hızla devam eden stratejik yakınlaşma ABD ve Rusya'yı tedirgin ediyor.

Rusya ile ABD her ne kadar Ortadoğu ve Kafkaslarda enerji konusunda anlaşamasa da bölgelerde kurulacak küçük otonom devletçiklerin kurulması için ortak hareket ediyor. Bu konuda Büyük İsrail projesinin de alttan alta uygulama alanı bulması için başta Ortadoğu olmak üzere Nil’den Fırat'a hatta Makedonya'ya kadar olan coğrafyada küçük özerk yapılar oluşturarak Avrupa’ya yamamaya çalışılacaktır.

Rus ve ABD'nin "Kutsal İttifak" Projesine karşı tek engel olarak görülen Türklerin Türkistan'dan Bosna Hersek ve Sibirya'ya hatta Mısır'a kadar uzanan kültürel hinterlandıdır! Bu amaçla başta Türkiye olmak üzere Türklerin her türlü ortak girişimlerini boşa çıkaracak çalışmalar, planlar, tuzaklar ve terörize eylemlerin ardında aranması gereken güçlerin "Kutsal İttifakı" destekleyen, planlayan devletler olmalıdır!

Son dönemde görülen ve bir süre daha devam edeceğe benzeyen toplumun kılcal damarlarını terörize etme, ayrıştırma çabalarında en önemli görev Türklere düşmeyecektir!

Batının bölge ve uluslararası arenada amaçlarını rahatlıkla gerçekleştirebilmeleri için Türkiye’nin bir şekilde ayarlarıyla oynanmaya çalışılmaktadır. Türkiye’nin ülke, bölge ve kültürel hissedilme gücü tahminlerin ötesinde batı İttifakını rahatsız etmekte hatta korkutmaktadır.

Son yüz yılda olduğu gibi bu süreçte de Türklerle kader birliği yapan Suriye, İran, Irak Kürtlerinin tutumu “Kutsal Batı İttifak”ının amaçlarına ulaşıp ulaşamayacakları konusunda belirleyici olacaktır.

Türkiye’nin bölgede 2007’den itibaren II. Abdülhamit politikalarına benzer politikalar üretmesi, halkları kucaklayıcı bir şemsiye olmaya devam etmesi ve bunu devlet politikası olarak belirlemesi elzem görünmektedir. Aksi durumu düşünmek bile ülkenin içinde bulunduğu kaos sarmalı göz önünde bulundurulduğunda abesle iştigaldir!

Türkiye’nin iktidar- muhalefet, aydın- halk, işçi-köylü, genç-yaşlı, kadın-erkek… Demeden yeninden Çanakkale ruhuyla omuz omuza verme zorunluluğunda olduğumuzu bu günlerden görmemiz gerekmektedir.

Türkiye üzerine yapılan küresel planların ne olduğunu anlamak için Türkiye’nin bölgede nerede durduğuna ve tarihte oynadığı misyonu yeniden hatırlamak gerekmektedir. Ortadoğu, Kafkaslar, Afrika’da Batı ve taşeronları tarafından yaşatılan kaotik ortam bizce Türkiye’nin tamamen yalnızlaştırılması amacı taşımaktadır. Ekonomik, siyasi ve moral değerlerinden teker teker uzaklaştırılarak yalnızlaştırılmak istenen Türkiye üzerinde planlanan oyunlar ve kurgular her ne kadar iktidar odaklı yürütülüyor gibi görünse de söz konusu plan ve projelerin önemi ve büyüklüğü düşünüldüğünde bunun iktidara karşı olmakla uzaktan yakından alakası yoktur. Ancak basına, kamuoyuna iç ve dış algı çevrelerinin verdiği mesaj bu şekildir.

 Fotoğrafın tamamını görmeden yapılacak değerlendirmeler ülkeyi Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin yaşamakta olduğu kaos sarmalına benzer bir durumla karşı karşıya getirebilecek güçtedir. Batılı servislerin yüz yıldır masalarında duran Türkiye haritası üzerinde ameliyat yapılmak istenirken insanımızın hala bu vahametli tabloyu açıklarken iktidar, muhalefet ve siyasi ifadelerle açıklama; sorumlular arama… Ekonomi ve siyaset gibi kısa vadeli kazançlar peşinde koşmaları büyük hata ve yanılgı olacaktır. İktidar çevrelerinin ve ona gönül vermişlerin de ülkeyi kucaklayıcı dil ve tutumlarını daha da derinleştirmeleri; kök değerlere olan bağları ortaya çıkaracak hassasiyetlerle hareket etmeleri beklenmelidir.