Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

ABD VE RUSYA’NIN TÜRKİYE’Yİ KUŞATMA SİYASETİ: II

01 Mart 2016 - 21:58

Batının Afrika, Ortadoğu, Hindistan…gibi sömürge topraklarından ayrılırken bıraktıkları Arap-İslam, Hint… devletleri için ortaya koyduğu anlayış şu: Her zaman Batıya, emperyal ve sömürge kaynaklarını ellerinde bulunduran devletlere bağlılığını sürdür. Bu ister demokrasi, isterse farklı bir rejim adı altında olsun fark etmez. Tek kural Batının elinde tuttuğu bölge ve Dünya paylaşımına karşı askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel dinamiklerini harekete geçirme…

Günümüzde Afrika, Ortadoğu ve İslam dünyası Batı, ABD ve Rusya tarafından Franz Fanon'un deyimiyle adeta "Yeryüzünün lanetlileri" gibi algılanıyorsa bunda o ülkeleri yüzyıldır yönete gelenlerin sorumluluğu vardır. Akıl ve izandan yoksun İslam dünyasının birçok yöneticisi öncelikle kendilerini ve yüzyıldır yönetile gelen halklarına milli ve dini bilinçten yoksun hale kimlerin getirdiğini düşünmek, sorgulamak zorundadır.

Küresel aktörler 1945 sonrası Yalta Konferansında olduğu gibi 1990 sonrası oluşan tek kutuplu dünyadan yeniden çift kutuplu dünyaya doğru evrimle hamleleri yürütmektedir. 1945 sonrası görülen soğuk savaşta Sovyet Rusya’ya karşı oluşturulan Batılı refleksler 1990 sonrası İslam dünyasına karşı geliştirilmiş ve İslam medeniyetine karşı tek vücut olarak ortaya çıkma gayretleri içine girmişlerdir… Başta İslam dünyası olmak üzere Kafkaslar, Balkanlar, Afrika, Türkistan ve Ortadoğu’da halen devam eden fiili durum Batı bloğunun gerçek hedefini ayan beyan ortaya koymaktadır.

Son dönemde Türkiye’nin de yangın yerine dönmesi için her türlü oyunu sahneye koyma girişimleri son kale Türkiye’nin sert ve kararlı iç ve dış girişimleri sonucu duvara toslayacak görünmektedir. Suriye’de oluşturulmaya çalışılan kukla bir PYD devletinin Kuzey Iraktan Suriye ve Akdeniz’e kadar uzanma ihtimali uzun vadeye yayılmış ve Suriye’nin bölünmesi amaçlanmış görünmektedir. Irak, İran, Suudi Arabistan ve Suriye’nin bölünmesiyle sonuçlanacak gibi görünen Batı bloğunun topyekûn mücadelesinde tek zinde blok gücün Türkiye olması Batının planlarını değiştirmek ve hatta Türkiye’yi yer yer yanlarına almak zorunda bırakacaktır. Türkiye’nin Kafkaslar, Balkan ve Akdeniz’deki güçlü ve caydırıcı varlığı ve vazgeçilmez oluşu 90 sonrası Batının düşünce kulüpleri tarafından oluşturulan öngörüleri ya tersine çevirecek ya de Türkiye Kopenhag Kriterleriyle gündeme getirilmeye çalışılan yeni Sevr taslağıyla uğraşmak zorunda kalacaktır!

Suriye’de yapılan ve 27 Şubat 2016 tarihinde yürürlüğe girdiği söylenen sözde ateşkesin bir anlamda yeni bir Sykes-Picot antlaşması olduğunu düşünmekteyiz. Rusya ve ABD, Suriye ve bölgeyi küçük devletlere bölerek kazanım ve gelecek elde etmeyi tercih edecek gibi görünmektedir. Umulur ki Türkiye’nin bu dönemde uyguladığı, uygulayacağı aktif, etkili siyaset bölgede huzur ve güvenliğin geri gelmesinde etkili olabilir.

Rusya ve ABD’nin Suriye için anlaşmış görünmelerinin arka planında Çin’e karşı bir işbirliği anlamına da geldiğini görmek gerekir. Her ne kadar Suriye’de PYD terörünü Türkiye ve bölge aleyhine destekliyor gibi görünseler de nihai amacın küresel enerji yatakları olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Rusya’nın Ortadoğu’daki varlığının altında yatan en önemli sebebin kısa vadede Rusya ve İran içinde yaşayan halkların bağımsızlık talepleri olacağını öngörmek gerekmektedir.

Türkiye’nin bölgede ve Dünyada izleyeceği kararlı tutum ve milli bütünlüğünü koruyucu tavrı bölgede uzun vadede yararına olacak ve bölge haklarının Osmanlı mirası ve hinterlandında tek koruyucusu, savunucusu Türkiye olmaya devam edecektir. Bu Türkiye’nin omuzlarına kadim medeniyetimizin yüklediği tarihi bir sorumluluk ve vicdan yüküdür.