İsmail CİNGÖZ

İsmail CİNGÖZ

[email protected]

İNŞA SÜRECİNDEKİ YENİ DÜNYA SİSTEMİ

25 Mart 2021 - 16:09

İNŞA SÜRECİNDEKİ YENİ DÜNYA SİSTEMİ

Uzun bir süredir dünyanın yeniden dizayn sürecinde olduğu çeşitli vesilelerle dile getirilmektedir. Bu sistemin nasıl, hangi ülkelerin merkez alınarak inşa edileceği henüz netlik kazanmasa da gidişat dikkate alındığında tablonun aşağı yukarı kendini belli etmeye başladığı görülmektedir. Zira 1980’lerin sonu itibariyle İki Kutuplu Dünya Sistemi Sovyet Rusya’nın kontrollü bir şekilde dağılmasıyla çökmüş, bir süre Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başat güç olarak dünyanın Jandarmalığını yapmış olsa da ilerleyen süreçte onun da sonu gelmiştir.
Rusya kısa sürede kendini toparlamayı başarmış olsa da eski etkin gücüne ulaşamamıştır. ABD’nin ise zamanla gücünü kaybettiği hatta dağılma sürecinin arifesinde olduğunun ortaya çıkması, küresel güçleri harekete geçirmiştir. Çünkü ülke, milliyet, din ve mezhep olgularına takılmadan hareket eden küresel sermaye örgütlerinin daha da büyümek, dünyayı daha rahat yönetebilmek adına hareket edecekleri mecralara ihtiyaçları olduğundan hareketle kendilerine yeni ülkeler ve bölgeler inşa etmekte oldukları adım adım izlenebilmektedir. Dolayısı ile bu sistemde Çin ve İngiltere’nin öne çıktığı görülmektedir.
Onlarca yıldır “Uyuyan Dev” olarak tanımlanan ve Soft Power (Yumuşak Güç) siyasetiyle uluslararası sitemde kendisine yer edinen Çin yakın zamanda harekete geçtiğini --göstermeye başlamıştır. Bu arada 17’nci yüzyıldan 1945’e kadar “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” unvanı ile dünyanın yegâne gücü olarak tarih sahnesinde yerini almış olan Britanya İmparatorluğu yeniden harekete geçtiğini ilan etmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından liderliği ABD’ye devreden Britanya, dünyanın yeniden dizayn sürecinde eski tecrübelerinin ışığında koltuğunu ABD’den devralmaya hazırlandığını belli etmiştir. İngiltere’nin Avrupa Birliği (AB)’nden de ayrılma sebebinin bu eksende aranmalıdır.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un AB’den ayrılma sürecinin ardından ülkesinin dış politika ve güvenlik alanındaki önceliklerini ilan ettiği strateji belgesini açıklarken Brexit anlaşmasına atıfta bulunarakBu anlaşma bize hem ekonomik hem siyasi açıdan işleri daha iyi ve daha farklı yapma özgürlüğü veriyor” sözleri çok önemlidir.
Johnson tarafından açıklanan strateji belgesi incelendiğinde[1]; gelecek 10 yıl içerisinde "jeopolitik ve ekonomik çekim merkezinin doğuya, Çin, Hindistan, Japonya gibi ülkelere kayacağı" öngörülerek, İngiltere tarafından; “Hint-Pasifik bölgesindeki Asya ülkeleriyle diplomatik ilişkilere öncelik verileceği” açıklanmıştır. Ayrıca Birleşik Krallık olarak "Rekabetçi Bir Çağda Küresel Britanya" konseptinin benimsendiğine dikkat çekilmiştir. Zira ilk olarak Güneydoğu Asya Uluslar Birliğine (ASEAN) partner ülke statüsü için Birleşik Krallık olarak başvuruda bulunduklarını, dolayısı ile öncelikle Asya’da daha büyük oyuncu haline gelmenin hedeflendiği ve bu doğrultuda siyasi, ekonomik ve askerî açıdan bölge ile daha yakından ilgilenileceği görülmektedir.
Boris Johnson'ın İngiltere'nin savunma ve dış politika rotasını açıklarken “Birleşik Krallık, uluslararası kalkınmada dünya lideri olmaya devam edecek ve mali durum izin verdiğinde gayri safi milli gelirin %0,7'sini kalkınmaya harcama taahhüdümüze geri döneceğiz" ifadesi[2] niyeti açıkça ortaya koymaktadır. Kaldı ki soğuk savaşın sona ermesinden sonra İngiltere'nin 180 olan nükleer başlık stoğunu 260'a çıkartma kararını da duyurması ile küresel hedeflerine erişebilmek için nükleer gücünü arttırmak gerektiğine inandığını da göstermiştir.
İngiltere; savunma, güvenlik ve dış politika alanlarında kapsamlı bir revizyona giderken bir taraftan da Çin ve Rusya ile casusluk, siber saldırı ve insan hakları konusunda daha fazla diplomatik bağlantı kurduğu görülmektedir. Bu arada İngiltere tarafından; Rusya'nın Devlet Başkanı Vladimir Putin yönetiminde "aktif bir tehdit" oluşturduğu, Pekin yönetimini ise "daha sistemli ilerleyen" bir rakip olarak tanımlaması[3], inşa edilmekte olan yeni dünya sistemi içerisinde İngiltere’nin (şimdilik) “Yumuşak Güç” yöntemi ile adım adım partnerlerini/rakiplerini konumlandırmaya başladığını göstermektedir.
Birleşik Krallık tarafında bunlar yaşanırken Çin’in de boş durmadığı muhakkaktır. Zira 1978 yılında başlattığı “reform ve dışa açılım” stratejisi ile inanılmaz bir şekilde büyüyen muazzam ekonomik kalkınmasıyla 20’nci yüzyılın son çeyreğinde uluslararası sistemin dengelerini alt-üst etmektedir. Başta ABD olmak üzere nerdeyse bütün ülkeler tarafından tehdit olarak algılanmasına rağmen durdurulamayan Çin, yeni dünya siteminin başat gücü olacağını açıkça göstermiştir.
Tarihin en iddialı projesi olduğu kabul edilen “Kuşak Yol Projesi” ile Çin; 68’den fazla ülkeye ve dünya nüfusunun %65’ine ulaşmayı hedeflemektedir. Bu projenin küresel Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH)’sın %40’ı gibi devasa bir bütçeyle inşa edilmesi planlanmıştır. Çin’in bu projesi ile “inşacı” ve “emperyal” strateji ile ülkelerin kırılgan ve zayıf bütçelerinden istifade ile güvenlik açıklarına ulaşmayı hedeflediği değerlendirilmektedir. Rusya ve İsrail’in de politik ve ekonomik katkı sağlayarak yer aldığı Kuşak Yol Projesi” nin geçeceği ülkeler başta olmak üzere[4] Çin’in, son yıllarda zayıf ekonomilere sahip ülkeleri borçlandırarak ülkelerin stratejik alanlarını ele geçirmeye çalıştığına[5] dikkat çekilmektedir.
Sonuç Olarak;
Başbakan Johnson, İngiltere’nin küresel kutup olma planlarını açıklarken AB ülkeleriyle yapıcı ve üretken ilişkilerinin de sürmesini istediklerini sözlerine eklemesi dikkatli gözlerden kaçmamıştır. Zira ülkesinin gelecekteki Batı Bloğu’nun başat lider gücü olmaya hazırlandığını ve ilişkilerini de bu eksende sürdürmek istediklerini sergilemektedir. Ancak İngiltere’nin hamleleri uluslararası sahada rahatsızlıklara sebep olduğu görülmektedir.
BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric, İngiltere’nin nükleer çıkışı hakkında "İngiltere'nin bu açıklaması 2010 Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması Gözden Geçirme Konferansı'nda alınan kararlar kapsamındaki yükümlülüklerle tutarsızlık oluşturmaktadır" sözleriyle her ne kadar yalnızca nükleer silahlar konusunu kast ediyor görülse de asıl meselenin İngiltere’nin küresel güç hamleleri olduğu muhakkaktır.
Çin’in ilerleyişinin de engellenemediği gerçeğinden hareketle alenen olmasa da dünyada saflar yeniden belirlenmektedir. ABD her ne kadar Çin’i çevrelemeye çalışsa da ekonomik problemleriyle birlikte iç siyasi çalkantılara karşı da uğraş verdiği bilinmektedir.
Bu arada geçmişinin yüklediği misyon ve tecrübeleri de göz önüne alındığında, fırsatını yakaladığı anda üçüncü bir güç merkezi olarak ortaya çıkabilecek potansiyele sahip olmaya başlayan Türkiye’nin kuşatılmaya ve oyalanmaya çalışıldığı gözlerden kaçmamaktadır. Yıllardır terör örgütleriyle içeriden türlü entrikalarla engellenmeye çalışılan Türkiye; Kıbrıs, Irak, Suriye, Doğu Akdeniz, Ege, Libya ve Kafkaslar coğrafyalarında bir türlü rahat bırakılmamaktadır. Bu durum Türkiye’nin zaman kaybetmesine sebep olmaktadır.
Ancak Türkiye’yi kaderi güç merkezi olmaya mecbur bırakmaktadır. O halde Türkiye karar alıcı mekanizmalarına çok büyük görevler de düşmektedir. Zira Türkiye bu kaderi yaşayacaksa tarihine yakışanı başarıyla yapabilmesi için; zaman kaybetmeden tarım, hayvancılık, (küçük/orta/ağır) sanayi ve yazılım sektörleri ile nükleer başta olmak üzere milli enerji politikalarını uygulamaya geçirmesi hayati öneme haizdir.
Son söz olarak; her ne kadar üç kutuplu dünya sistemi inşa süreci devam ediyor gibi olsa da Türkiye karar alıcı mekanizmalarına düşen bir başka görev de; beklenmedik bir şekilde farklı ve çok kutuplu sisteme evirilebileceğini de hatırda tutarak, olası gelişmelere hazırlıklı olmaktır. Zira üç kıtanın ortasında, dünya enerji ve ticaret yollarının kesişim noktasında yer almak Türkiye’yi buna mecbur bırakmaktadır.
                        :
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. [email protected]

[1] Deutsche Welle; “İngiltere Dış Politika ve Güvenlikte Rota Değiştiriyor”, 16.03.2021.
[2] Dan SABBATH; “İngiltere'nin Savunma ve Dış Politika İncelemesinin Beş İlgi Alanı”, The Guardian, 15.03.2021.
[3] Kerem CONGAR; “İngiltere, Yükselen Çin ve Rusya Tehdidine Karşı Nükleer Savaş Başlıklarını Artırıyor”, Euro News, 16.03.2021.
[4] Hüseyin KORKMAZ; “ABD'nin Çin’i Çevreleme Stratejisi ve Küresel Hegemonya”, A.A., 01.08.2019.
[5] Hasan AYDIN; “Küresel Güçlerin Nüfuz Mücadelesi Afrika’ya Yıkım Getiriyor”, A.A., 08.01.2019.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum