Ennur KALENDER

Ennur KALENDER

[email protected]

TÜRK KADINININ SİYASİ HAKLARINI ELDE ETMESİ

30 Ağustos 2021 - 22:24 - Güncelleme: 30 Ağustos 2021 - 23:10

TÜRK KADINININ SİYASİ HAKLARINI ELDE ETMESİ

GİRİŞ
Türkiye Cumhuriyeti demokratik ve çağdaş bir devlet niteliği noktasında, Mustafa Kemal Atatürk’ün sağlığında önemli adımlar atmıştır. Çok partili siyasi hayat denemeleri başarıya ulaşmasa da Osmanlı İmparatorluğundan Cumhuriyete geçiş evresi olan II. Meşrutiyet’te Türk toplumu çok partili yaşamla tanışmıştır. II. Meşrutiyet döneminde Türk kadını sanayileşmiş çağdaş toplumlardaki kadın hakları meselesine dahil olmuş ve cumhuriyetin ilanıyla beraber ilk Türk kadın siyasi partisi, Nezihe Muhiddin tarafından kurulmuştur. İsmi ‘’Kadın Halk Fırkası’’ olan partiye izin verilmemiş kadın hakları meselesinde öncü isimlerin Cumhuriyet Halk Partisi çatısı altında siyaset yapmaları istenmiştir. 1923’ten 1927’ye kadar süregelen bu dönemde kadınların siyasi hakları kamuoyunda tartışılmıştır. Özellikle yeni anayasanın kabul edildiği 1924 tarihinde kadınların siyasi haklarının anayasada yer alması gerektiği görüşü hararetle TBMM’de tartışılmıştır. Ancak 1930’da bu mümkün olabilmiş, önce muhtarlık seçimlerinde kadınların seçme ve seçilme hakkı tanınmış 1933’te belediye seçimleri, 1934’te milletvekilliği seçimleri kadınların siyasi haklarını kazandıkları ve katılım gösterdikleri seçimler olmuştur. Bu tez çalışmasında Türk kadının siyasi haklarını kazanması uğruna verdiği siyasi mücadele; dönemin iktidarının demokratikleşme ve cumhuriyet değerlerini halka benimsetme politikaları ışığında incelenmiştir. Birçok Batı ülkesinden daha önce siyasi haklarını kazanan Türk kadınının siyasette yer tutması gerektiği kadar temsil edilip edilmediği bu çalışmanın kapsamında değildir. İncelenen husus kazanılan hakların fikri ve hukuki sürecidir. Bu gaye ile cumhuriyetin ilk yıllarındaki girişimlerden başlayarak kadınların seçildiği ilk seçimlerle çalışmanın hududu belirlenmiştir. Bu çalışmada akademik makaleler, telif eserler, yayımlanmamış yüksek lisans tezleri ve biyografi incelemelerinden istifa edilmiştir.

  1. CUMHURİYET’İN KURULUŞU SONRASI KADINLARIN SİYASİ HAKLARI TARTIŞMASI

Kadınlar ilk olarak, Cumhuriyet döneminde yapılan reformlarla toplum yaşamına katıldı. Yasal ve Anayasal hükümlerle hakları güvence altına alındı. Türkiye’de 1930’lu yıllarda yaşanan bu gelişmelerle Türk kadını siyasi haklarına birçok Dünya ülkesinden daha önce sahip oldu. (Terzioğlu, 2010, s.7) İlk olarak II. Meşrutiyet döneminde kadınlar, toplum içerisinde yer aldıkları eylemleri göz önüne sererek istihdamlarını arttırmış, eğitim imkanlarının gelişmesiyle daha bilinçli bireyler haline gelmiş ve dergiler aracılığı ile kadın oluşumunun toplumdaki statüsünü yükseltmeye çalışmıştır. Bu dönemde kadınların seçme ve seçilme hakkı düşüncesi genel olarak kabul görmemiş olsa da asgari bir kısım, aday olmamasına rağmen Halide Edip Adıvar’a oy vermişlerdir. (Müezzinoğlu-Kaya, 2017, s.4)
Bu gelişme Cumhuriyet’in ilanından sonra kadınların beklentisini bir nebze olsun tatmin edecek, Millî Mücadele sonrasında ise bu hak kesin bir yargıya ulaşarak kadınlara verilecektir. Kurtuluş Savaşı yıllarında evlerinden çıkmış ve erkeklerin yanlarında zihinsel ve fiziksel olarak güçlerini sergileyen ve hayatta var olduğunu fiilen ispatlayan kadınlar Millî Mücadele’nin sembolü haline gelmiştir. Fatma Seher Hanım, Gördesli Makbule, Selman İzbeli, Tayyar Rahime, Şerife Bacı, sembolleşen isimlerden birkaçıdır. Artık toplumda varlığı hissedilen kadınların siyasi haklarının konuşulması Millî Mücadele dönemi sonrasında rahat bir şekilde gündeme getirilebilir olmuştur. Kadın hakları ilk olarak 3 Nisan 1923’te TBMM’nin 1876 anayasasına göre yapılan seçim sistemindeki değişikler konuşulurken ele alınmıştır. (Konan, 2011, s.10) Bu anayasa tasarısının içerisinde yer alan sistem her elli bin erkek nüfus için bir milletvekili şeklindeydi. Bu sistemin değişmesine yönelik öneri ise şu yönde oldu: Savaşlarda azalan erkek nüfus sebebiyle elli bin olan bu sayının yirmi bin nüfusa indirgenmesi ve bu nüfus sayımında kadınların da sayılması. Ancak tartışılan bu konu mecliste iki farklı görüş ayrılığı yaratmış, bir taraf kadın haklarını ve yapılacak reformları desteklerken diğer taraf bunlara karşı çıkmıştır. (Müezzinoğlu-Kaya, 2017, s.7) Sonuç ise kadın haklarını savunan kesimin başarısız olmasıyla kalmıştı. Kadın hakları konusunda olumlu bir sonuç elde etmek için yapılan bir diğer eylem ise öğretmen ve yazar olan dönemin okumuş kadınlarından Nezihe Muhittin’in Kadınlar Halk Fırkasını kurması olmuştur. (Müezzinoğlu-Kaya, 2017, s.9)
Fırkanın amacı toplumda az da olsa hissedilen kadın varlığını kitle haline dönüştürerek sosyal ve siyasal alanlardaki haklarını ortaya çıkarmaktı. Nizamnamesinde kadınları fikri ve içtimai alanlarda yükseltilmek hakiki valide yetiştirmek olarak ortaya konmuş, siyasetle alakası olmadığı vurgulanmıştır. (Müezzinoğlu-Kaya, 2017, s.10) Kurulduktan sonra resmileştirilmek istenilen parti, valiliğe kuruluş başvurusu yapmış ancak mevcut seçim kanununa göre kadınların henüz seçme- seçilme hakkı olmadığı gerekçesi ile Cumhuriyet döneminin “ilk siyasi kadın oluşumu” olan bu fırkanın kuruluşuna Dahiliye Nezareti tarafından mâni olunmuştur. Kurulan bu ilk fırkanın kapatılması üzerine, Muhittin 7 Şubat 1924’te Türk Kadınlar Birliği’ni kurmuştur. (Müezzinoğlu-Kaya, 2017, s.10) Amacı ilk kurulan parti ile aynı olan bu dernek, konferanslar düzenleyerek kadının gelişmesi ve toplumda yer alması için çalışmalar yapıyordu. Ara sıra kadınların isteklerini dile getirmekten çekinmeyen dernek yine tepkiyle karşılaşmış, buna rağmen tüzüğünü saklamak yerine kadınların siyasal haklarını istemedeki kararlılık ve haklılıklarını ortaya koymuştur. Hükümet valiliğin aksine bu tüzüğü onaylamıştır ancak yine de 1927’de gerçekleşecek olan seçimlerde kadınlar herhangi bir hakka sahip olamamıştır. 1924 yılındaki bu süreç içerisinde kadınların sosyal yaşantıda eşit olmaları için yapılan çalışmalardan biri Tevhid-i Tedrisat kanunu oldu. Bu kanun ile laik ve modern tek bir eğitim sistemi kurularak kız ve erkeklerin eşit öğrenim olanaklarından yararlanılması sağlandı. Kadınların sosyal yaşantısını önemli bir ölçüde etkileyecek olan bir diğer reform ise 4 Ekim 1926 yılında Türk Medeni Kanunu’nun kabulü oldu. (Kuyaksil, s.3; Konan, 2011, s.11; Uzun, 2017, s.2-3) İsviçre Medeni Yasası’ndan alınarak düzenlenen ve kabul edilen bu kanun evlilik, boşanma, miras ve şahitlik konularında her iki cinsin de aynı haklara sahip olmasını sağlıyordu. (Hoş, 2001, s.103) Bu sebeple Türk Medeni Kanunu’nun getirdiği yenilikler kadının toplumda saygın bir yer kazanmasında büyük rol oynamıştır.

    1. Afet İnan’ın Siyasi Haklar Adına Teşebbüsü

1929-1930 döneminde Musiki Muallim Mektebi’nde Tarih ve Yurt Bilgisi derslerini veren Afet İnan’ın sınıfında yaşadığı bir hadise üzerine kadın haklarıyla ilgilenme serüveni başlar. O günün dersinde seçim kanunu anlatan Tarihçi Prof. Dr. Afet İnan, dersi işlediği sınıfta uygulamalı örnek olması açısından sınıf başkanı intihabına girişmiştir. Kız ve erkeklerin eşit olarak yer aldığı bu seçimi bir kız öğrencisi kazanmıştır ancak sınıftaki erkeklerden biri söz hakkı alıp, günün toplum yasalarında kadınların seçme ve seçilme hakkı olmadığını söyleyerek itiraz etmiştir. Bunun üzerine Afet İnan kadınların seçme ve seçilme haklarına yakın bir gelecekte erişeceklerini söyleyerek otoritesini korumaya çalışmıştır. Bu olaydan etkilenen Afet İnan, hissettiği utancı ve üzüntüyü Atatürk’e anlatmak ister ve Gazi Orman Çiftliği’ndeki Marmara Köşkü’nde Atatürk ile İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’yı ziyaret ederek yaşadığı olayın ana fikrini ve ulaşmak istediği sonucu şu şekilde özetler: “Hiç olmazsa erkek öğrencim kadar bir hak sahibi olmadan o sınıfa ders veremeyeceğim.”(Uzun, 2017, s.4) Afet İnan’ın anlattığı durum karşısında Atatürk’ün İnan’a tesellisi, diğer ülkelerde kadın hakları sorunun nasıl çözülmüş olduğunu araştırarak çalışmalar yürütmesi olmuştur. Ayrıca İnan’ın derste tuttuğu notları bir sunu haline getirmesini ve konferans halinde Türk Ocağı’nda anlatmasını teklif etmiştir. (Uzun, 2017, s.4)
Atatürk’ün teklifi üzerine diğer ülkelerdeki kadın hakları konusunu araştıran İnan, 3 Nisan 1930 günü gerçekleşen konferansında Finlandiya’nın 1906, Norveç’in 1907, Danimarka’nın 1915, İsveç’in 1919, Almanya ve Avusturya’nın 1918, Çekoslovakya’nın 1920, Polonya’nın 1921, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1920 yılında kadınlara siyasi hakların tanındığının üzerinde durmuştur. Birçok ülkede kadınların seçim hakkı olduğunu belirten Afet İnan, bu hususta tereddüt ve kötü zihniyetin skolastik bir zihniyet olduğunu, erkeklere ilk nasihatı veren ve analık vazifesi olanın kadın olduğunu belirtmiştir. (Uzun, 2017, s.5)
2. TÜRK KADINININ SİYASİ HAKLARINI KAZANMASI
2.1 Belediye ve Muhtar Seçimlerinde Kadınların Seçim Haklarını Alması
20 Mart 1930’da TBMM’de görüşülmeye başlanan Belediye seçimlerinde kadınların seçme ve seçilme hakkı üzerine söylenen düşüncelerin Belediye Kanunu üzerinde yaptığı değişiklikler 316 vekilden 198’inin oyuyla kabul 3 Nisan 1930 günü kabul edildi. (Uzun, 2017, s.5) Bununla birlikte kadınlar 1580 sayılı kanun gereğince belediye seçimlerinde seçme ve seçilme haklarını elde etmiş olup, kadının siyasi haklarını kazanması yolundaki ilk büyük adımlarını atmış oldular. Cumhuriyet ortamında ilk çok partili seçim, kadınların da ilk kez seçme ve seçilme haklarını kullanabildikleri belediye seçimi olmuştur. Bu seçim doğrultusunda 1930 yılında Artvin’in Yusufeli ilçesine bağlı Kılıçkaya beldesinde Sadiye Hanım belediye başkanı seçilmiş ve Türkiye’nin ilk kadın belediye başkanı olmuştur. (Sarı, 2016, s.5)
Kadınları siyasi haklarını elde etme hususundaki ikinci büyük adım, 1933 yılında düzenlenen Köy Kanunun 20 ve 30. maddelerine göre yapılan değişiklerde olmuştur. Bu maddelere göre kadınlara köyde muhtar ve ihtiyar kuruluna seçme-seçilme hakkı tanınmıştır. Bunun üzerine ilk kadın muhtar Aydın’ın Çine ilçesindeki Karpuzlu bucağının merkezi Dereköy’den Gül Esin Hanım olmuştur. Böylece Gül Esin Hanım’da Türkiye’nin ilk kadın muhtarı seçilmiş oldu. (Sarı, 2016, s.5)
Belediye ve muhtarlık seçimlerinde siyasi haklarını elde eden kadınların son durağı milletvekilliği seçimleri idi.
2.2 Kadınların Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkını Alması
Cumhuriyet’in kabul edildiği ilk günlerde, kadınlara siyasi haklarının tanınması Atatürk’ün gerçekleştirmek istediği inkılapların başında yer alıyordu. 1934 yılında aydın bir kadın grubunun TBMM’ye kadar yaptığı gösteri yürüyüşü, Atatürk’ün; ‘’Arkadaşlar, kadınlarımız mecliste görev isteğinde haklıdırlar. Hemen kanun tasarısı için çalışmalara başlayınız.’’ direktifi ile, kadınların bütün siyasi haklarının kendilerine tanınmasının önünü açmıştır. (Konan, 2011, s.12)
İlk kadın hâkim ve ilk kadın doktor gibi önemli kilometre taşlarının aşılmasıyla, Türk Ocaklı kadınların girişimleri sonucunda kadınların seçme ve seçilme haklarına sahip olması için kamuoyu hazırlanıyordu. 5 Aralık günü Meclis Genel Kurulu’na getirilen Anayasanın 10 ve 11. maddelerinin değiştirilmesi konusu görüşülmeye başlandı. Bu teklife göre kadınların milletvekili seçme-seçilme haklarına sahip olmaları gerektiği belirtiliyordu. İnönü’nün de “Yüce Saylavlar, kadınların saylav seçmek ve saylav seçilmek hakkına sahip olmaları için yüce katınıza teklif sunuyoruz. Kadınlarımızın Türk tarihindeki haklı yerleri, erkeklerle beraber daima, memleketin ve milletin mukadderatı üzerinde söz ve etki sahibi olmalarıdır. Türk kadını tarihte ne vakit haklı ve itibarlı yerini bulmuşsa, budunun geleceği üzerinde etkisini gösterebilmişse, erkeklerle beraber karışık ve güç yurt işlerinde el ele çalışabilmişse, işte o zaman, Büyük Türk Ulusu, gücü ve uygarlığı ile bütün dünyayı kaplamıştır. Arkadaşlar, Türk kadınının, hakkı olduğu yerden ayrılıp bir süs gibi, memleket işine karışmaz bir varlık olarak bir köşeye konması Türk geleneği değildir. Türk geleneğinin ve anlayışının karşıtı olan bir usuldür ki, Türk ülkelerinde yerleşmesi, yüzyıllardan beri geçirmekte olduğumuz felaketlerin başlıcalarından ve temellilerinden biridir.” sözleriyle maddelerin gayesini açıkladığı ve önemini vurguladığı bu konu, meclis tarafından kabul edilmiştir. Böylece Türk kadının siyasi haklarını elde etme süreci başarı ile tamamlanmıştır. (Sarı, 2016, s.5-6)
2.3 8 Şubat 1935 Seçimleri ve İlk Kadın Vekiller
5 Aralık 1934’te kabul gören kanun değişikliği ile Türk kadını ilk oyunu 1935 yılında kullanmış, 18 kadın milletvekili TBMM’de koltuk sahibi olmuştur. (Konan, 2011, s.13; Sarı, 2016, s.6) Meclisin %5’ine denk gelen bu oran, zaman geçtikte düşmüştür. Yeni hazırlanan Medeni Kanun, seçim yasaları sayesinde Türk kadını siyasi haklarına dünyadaki birçok ülkeden önce ulaşmıştır. Meclis kürsüsünde ilk konuşan kadın milletvekili, Erzurum Milletvekili Nakiye Elgün’dür. (Sarı, 2016, s.6) Elgün konuşmasında, kendisine ve hemcinslerine tanınan siyasal haklardan duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir. 1935 yılında meclis içerisinde “ilk” olarak yer edinmiş 18 kadın milletvekillerimiz: • Satı Çırpan, • Mebrure Gönenç, • Ayşe Şekibe İnsel, • Bahire Bediş Morova Aydilek, • Fatma Esma Nayman, • Dr. Fatma Memik, • Ayşe Seniha Hızal, • Ferruh Güpgüp, • Mihri İffet Pektaş, • Hatice Sabiha Görkey, • Nakiye Elgün, 8 • Sabiha Gökçül Erbay, • Fakihe Öymen, • Hatice Özgener, • Huriye Öniz Baha, • Türkan Örs Baştuğ, • Ayşe Meliha Ulaş Ekeman’dır.
SONUÇ
Türk kadını olgusu, tarihi boyunca erkeğin arkasına saklanan değil, onunla yanında savaşan ve hayat çizgisini birlikte yürüyen fertlerden oluşmaktadır. Kadınların ev yaşamına mahkûm olmaktan sıkılması ile kamusal yaşama girme istekleri, süreç içerisinde erkekler ile eşit haklara sahip olma konusunu gündeme getirmiş ve kadınlar, vatandaşlık haklarından yararlanmaya 18. yüzyıl sonunda başlamışlardır. İnsan hakları yalnızca sözde insanlara tanınmamalı, devletlerin vatandaşlarına yükümlülükleri doğrultusunda bu haklardan yararlanmayı da görev haline getirmelidir. Ancak Türkiye Anayasası’nda yer almasına rağmen bazı haklar kadınlar tarafınca yararlanılamamaktadır. Türk kadını için bu durumun önceliği siyasal haklardır. Türk kadını, Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Dönemine kadar olan zaman içerisinde siyasi haklar açısından geri planda kalmıştı. Zaten var olan erkek egemen toplum yapısı bu durumu desteklemekteydi. Meşrutiyet Döneminde ortaya çıkan kadın hareketleri sayesinde Osmanlı’da kadınlar hakları için mücadele etmeye başlamıştır. Meşrutiyet Döneminde başlayan bu çalışmalar Cumhuriyet Döneminde olumlu sonuçlar vermeye başlamış, kadınlarımız 1930 yılında belediye ve muhtarlık, 1934’te milletvekili seçme ve seçilme haklarına sahip olmuşlardı. Böylece toplumsal yaşamın her alanında kadın varlığı benimsenmişti. Ailede, eğitimde, iş hayatında, siyasette yalnızca erkeklerin bulunma yargısı değiştirilmişti.  Özellikle Türk kadının, Fransa’dan (1944), İtalya’dan (1946), Japonya’dan (1947), Çin’den (1947) ve muasır medeniyet seviyesinde daima örnek olarak gösterilen İsviçre’den (7 Şubat 1971) seneler önce seçme ve seçilme hakkına sahip olmasının altı çizilmelidir.

KAYNAKÇA
a) Kitap
TERZİOĞLU, Zübeyde. Türk Kadını Siyaset Sahnesinde 1930-1935, İstanbul, Giza Yayınları, 2010.
b) Makale
KONAN, Belkıs. ‘’Türk Kadınının Siyasi Hakları Kazanma Süreci’’, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 60, Sayı: 1 (2011) ss. 157-174.
KUYAKSİL, Ali. ‘’Türk Anayasalarında Kadın Hakları ve Gelişimi’’, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 11 (2009) ss. 328-352
MÜEZZİNOĞLU Ersin, KAYA Yakup, ‘‘Millî Mücadele Sonrasında Türk Kadınına Siyasal Haklar Tanınmasına Yönelik Arayışlar (1923-1924)’’, Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı: 18 (2017) ss. 117-136.
SARI, Çağhan. ‘’Türk Kadının Siyasi Hakları Alması’’, Milliyetçi Hareket Partisi Kadın Kolları Dergisi, Cilt:1, Sayı: 1, (2016) ss. 32-37.
UZUN, İsmail. ‘‘Kadın Haklarının Kazanılmasında Bir Cumhuriyet Kadını: Afet İnan (1908- 1985)’’, Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (AEÜSBED), Cilt: 3, Sayı: 1. (2017) ss. 73-85.
c) Tez
HOŞ, Hüsniye. ‘’Türk Kadını ve Cumhuriyet Dönemi Kadın Hakları’’ (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2001.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum